AKLI KARIŞIKLAR İÇİN TASAVVUF MÜDÂFÂSI -III-



Kur’an zikri emrediyor

“Göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün birbiri ardınca gelip gidişinde, selim akıl sahipleri için gerçekten açık, ibretli deliller vardır. Onlar ayaktayken, otururken ve yanları üzerine yatarken Allah'ı zikrederler; göklerin ve yerin yaratılışı üzerinde düşünürler. Ve ‘Rabbimiz! Sen bunu boş yere yaratmadın, Sen yücesin, bizi ateşin azabından koru’ derler.” (Âli İmran, 190-191)

Bu ayet, tek başına mutasavvıflara yöneltilen çok zikirle ilgili tenkitleri çürütmeye yeter. Çünkü zikrin özel bir tarifi bu ayette yapılmıştır. Mutasavvıflar buna “Murâkabe” ismini verirler ki, ileride daha detaylı değineceğiz. Bu ayette, zikredenlerin her durumda zikrettikleri ve tefekkürde bulundukları belirtilerek, zikir ehli övülmektedir.

‘Zikir’ lügatte; anmak, hatırlamak, zihinde tutmak, unutmamak manalarına karşılık gelmektedir. Kur’an’da ise; Allah’ı anmak ve hiç unutmamak manalarında kullanıldığı gibi namaz (1) ve Kur’an (2) manalarında da kullanılmıştır. Bu itibarla namaz kılmak da bir zikirdir, Kur’an okumak da. Ancak sufîlerin ‘zikr-i daimi’ veya ‘zikr-i sultani’ olarak isimlendirdikleri, her an Allah’ı hatırda tutma, yani her an O’nu anmak ise işte bu ayetin övdüğü zikirdir.

“Ey iman edenler! Allah'ı çokça anın. Ve O'nu sabah akşam tesbih edin.” (Ahzab, 41- 42) Kuran’ı Kerim’de hiçbir ibadet için çokça yapın emri gelmediği halde, sadece zikrullah için çokça yapın buyrulmuştur. Sabah-akşam demekle de tüm vakitler kast edilmiş ve çokça ifadesi te’kid edilmiştir.

Ebu Said-el Hudri’nin rivayet ettiği “Zikrullahı çokça yapın, hatta size deli desinler” (Sizin için deli denilinceye kadar, Allah’ı zikredin.) (3) hadisi ise zikrullahta ne kadar ileri gidilmesi gerektiğini açıkça ortaya koyuyor.
İbn-i Abbas’tan (ra) nakledilen bir rivayete göre, Allah, zikir hariç diğer farz ibadetlere bir sınır koydu. Zikre ise böyle bir sınırlama koymadı, kişi aklı başında olduğu her anda ve yerde (tuvalette ve cima dışında) zikir yapabilir. Ebu Musa (ra)’ın Efendiler Efendisinden (sav) yaptığı rivayette buyrulur ki: “Rabbi olan Allah-u Teala Hazretlerini zikreden kimse ile zikretmeyen kimselerin misali diri ile ölü gibidir.”( 5)

Sadece bu deliller bile “Tasavvuf ehli neden bo kadar çok zikrediyor?” sorusunun cevabı olmaya yeterlidir.

Zikir hakkında daha pek çok hadis-i şerif ve ayet-i celile delil getirilebilir. Ancak biz, meramımızı anlatma noktasında bu kadarı ile yetindik. Bu yazımızın bundan sonraki kısmını ise “Zikir” konusundaki temel tenkitleri ve soruları cevaplamaya ayırdık.

Halka olup zikretmek caiz midir?

Peygamber-i Zişan Efendimiz (sav)’in, “Cennet bahçesine uğradığınızda, ondan istifade edin” buyurması üzerine, Ashab-ı Kiram; “Cennet bahçesi nedir?” diye soruyor. Efendimizin cevabı ise “Zikir halkasıdır” oluyor. (4)

Yine Efendimiz (sav), mescitte halka şeklinde toplanmış bir grup ashabının yanına uğradı. Onlara: “Burada ne yapıyorsunuz?” diye sordu. Halkadakiler: “Allah’ı zikrediyoruz, bizi İslam’a ulaştırdığı ve ihsanlarda bulunduğu için O’na hamd ediyoruz.” dediler. Efendimiz (sav) onlara: “Allah için soruyorum, siz gerçekten bunun için mi oturdunuz? “ diye sorunca Ashab, “Vallahi biz ancak bunun için oturduk.” dediler. Bunun üzerine Efendimiz (sav): “Yanlış anlamayın, ben sizi suçlamak için yemin etmenizi istemedim. Ben sizin asıl niyetinizi öğrenmek ve size şu müjdeyi vermek için geldim. Bana Cibril geldi ve haber verdi ki: Allah sizinle, melekleri yanında övünmektedir.” (6)

Görülmektedir ki; Efendimiz zikir halkalarını övmüş, Ashabına (ve bizlere) tavsiye ve teşvik etmiş, halkaya iştirak edenleri müjdelemiştir. Bu hadisleri bir kenara bırakarak, kişisel görüş ve rey ile halka şeklinde zikretmeyi bid’at saymanın bir açıklaması yoktur. Nakşîlerin ‘Hatm-i Hacegân’, Rufâîlerin ‘Kıyam’, Halvetilerin ‘Devran’ diye isimlendirdikleri zikir halkaları, işte bu hadisin gereğidir.

Dikkat çekmek istediğim diğer bir husus ise bu hadislerde, zikir halkalarında ne okunacağı sınırlandırılmamış ve zikredenler serbest bırakılarak, ümmete bir ruhsat tanınmış ve kolaylık sağlanmıştır. İlk dönemlerinde ‘Hacegan (Hocalar) Yolu’ olarak bilinen Nakşiler, üç defa İhlas Suresini okuyan kimsenin, Kuran’ı bir defa hatmetmiş sevabı alacağı (7) müjdesinden hareket etmiş ve hatmelerinde 1001 İhlas okumuşlardır.


Niçin Gizli Zikrediliyor?

Nakşibendiyye yolunda zikir ‘hafi’ yani gizli yapılmaktadır. Dil damağa yapıştırılmakta ve ağız kapalı olarak zikredilmektedir. Maalesef günümüzde bu tür zikir usulü, tenkit edilmekte ve bir takım bilgisizlerce bid’at diye yaftalanmaya çalışılmaktadır.

Halbuki, “Sabah-akşam demeden, kendi içinden, korkarak ve yalvararak, alçak sesle Rabbini an ve gafillerden olma!” (Araf, 205) ayetiyle Rabbimiz, gizli zikre işaret etmektedir. Yine, Ebu Musa El Eşari’den nakledilmektedir ki bir seferde, bir topluluk, yüksek sesle tekbir getirirken Efendimiz (sav) buyurmuşlar ki: “Ey insanlar! Kendinize sahip olunuz, çünkü sizler sağıra yada uzaktaki birine dua etmiyorsunuz. Sizler duyan, yakın ve sizinle birlikte olana dua ediyorsunuz.”(8)

Bu ayet ve hadisten anlaşılacağı üzere, insana şah damarından yakın olan Allah’ın, hafî, yani kalbî olarak, gizlice zikredilmesi bizatihi kendi emridir.

Dipnotlar:
1.Ankebut 29 /45, Cuma 62 /9
2.Hicr 15 / 9
3.Acluni, Keşfül Hafa
4.Müslim Zikr 25 , Tirmizi
5.Zübtetül Buhari 1089 Nolu. Had. Şer.
6.Müslim, Zikr 40
7.Tirmizi, Fedailül-Kuran, 11.
8.Müslim Zikr 44

Kaynak:Gülistan Dergisi
74. Sayı-Şubat 2007