Zehirli | Konular | Kitaplar

Amelde hak mezhepler ve İmamları...



Ameli mezheplerin itikadi mezheplerden farkı, itikadi mezhepler adından da anlaşıldığı üzere inançlar ile ilgili meseleleri içermesi ve kişinin temiz ve halelsiz bir imana sahip olmasını sağlamışlardır. Ameli mezheplerse ibadet ve toplumsal hareketlerle birlikte hukukta belirleyici unsurdur.

Peygamber Efendimizin irtihali ile birlikte vahiy kesilmiş ve akabinde Kur'an–ı Kerim Hazreti Ebu Bekir'in kısa halifeliği döneminde toparlanarak, düzenleniyor. Hazreti Ömer döneminde ise Mushaf adını alarak kitap halini getiriliyor. Ashab–ı Kiram açıklama gerektiren hususları açıklıyor, insanlara ışık saçmaya devam ettiler.
Bugün mezhepleri inkâr ederek, sünneti reddeden, hadisleri kabul etmeyenlerin amacı ne olabilir? Şunu unutmamak gerekir ki; sünnetin ravileri aynı zamanda da Kur'an'ın da ravileridir. Bu gün sünnet dil uzatan zındıklar yarında dillerini Kur'an'a uzatacaktır. Peygamber efendimizden sonra, peygamber tarafından getirilmiş olan haberler hakkında fikir yürütmeyen ve yorum yapmadan halisane inanan ve peygamber sünneti ile amel eden büyük bir Müslüman topluluk vardı.

Peygamberimizin "Ashabım gökteki yıldızlar gibidir hangisine tabi olursanız hidayet bulursunuz" hadisi şerifi icabınca sonradan gelenler bilmediklerini ashaptan öğreniyor, birinin bilmediğini bir başkasına soruyorlar ve peygamber efendimizden duyduklarını insanlara tebliğ ediyorlardı.

Zaman zaman peygamber ışığında tabiini aydınlatan içtihatlarda bulunuyorlardı, zamanla gelen müçtehitler bunu hüccet (aksi iddia edilemeyen delil) kabul etmiş, itiraz dahi mümkün olmamıştır.

Nas kabul edilen Kur'an, sabit ve hükümleri belli olup "namaz kılın" ayetinin emrine muvafık olarak peygamberimizin namazı nasıl kılınacağını ashaba anlatıyordu. Bu ve benzeri gibi tefsire ihtiyaç duyulan "hac emri"nin yerine getirilişi, Kur'an'daki zekât emrinin miktarı gibi meseleler hakkında ashabın anlattıklarına göre insanlar amel ediyordu.

Yine burada mesele hadis ilmi ile alakalı olup hadislerin tatbikinde kuvvet derecesine göre sıralama vardır ve bu mevzuyu inşallah dördüncü yazımızda yukarıda belirttiğimiz gibi hadis ilmi ile ilgili olarak ele alacağız. Zaten mezhep uleması hadislerin bütün rivayet ve ayrıntılarını en hassas noktasına kadar tedkik eylemişlerdir.

Zaman geçtikçe Müslümanların yaşadığı coğrafya genişliyor, ashaba ulaşmak zorlaşıyordu. Ecelleri geldikçe peygamberimizin yarenleri, inanların arasından ayrılıyordu. Bununla birlikte gün geçtikçe yine farklı mevzular gündeme geliyor her biri açıklamaya muhtaçtı. Bu yıllarda yanlış haberlerde bulunan fitneci insanlarda türemişti. Tedbir alınmazsa İslam ümmetinin inanç ve itikadı tehlike ile karşı karşıya kalacaktı.

İMAM'I–AZAM ve HANEFİ MEZHEBİ

Hanefi Mezhebinin kurucusu İma-m–ı Azam (Büyük imam) adıyla maruf Ebu Hanife hazretleridir. Asıl adı Numan, babasının adı ise Sabit olup Numan bin sabit künyesi ile anılmıştır.

Peygamberimizin Dürr'ül–Muhtarın, Hayrat'ül–Hisanın ve Mevdüat'ül–Ulumun aldığı; "Adem Aleyhisselam'in benimle övündüğü gibi bende ümmetimden bir kimse ile övünürüm ismi Numan künyesi Ebu Hanifedir. O ümmetimin ışığıdır" mübarek hadisi şerifleri ile haber verdiği zat Hicri 80/miladi 699 tarihinde Küfe de doğdu. Küçük yaşta hafız'ul–kuran oldu. Kendisi tabiinden olan Numan, Sahabe–ı Kiramdan Enes bin Malik, Abdullah bin Ebi Evfa, Vesile bin Eska, Sehl bin Saile ve yine İmam'ı Azamın 20 yaşında olduğu dönemde vefat eden Ebu Tufeyl bin Vesile'den hadisler dinlemiştir.

* * *
Birçok sahabenin, tabiinin ve ulemanın yaşadığı devrin ilim merkezlerinden olan Küfe şehri bugünkü Irak topraklarında bulunmaktadır. Irak coğrafyası eski medeniyetlere de ev sahipliği yapmış değişik din ve inanışlara tanıklık etmiş ayrıca Haricilik gibi diğer bir siyasi ve itikadı akım olan Aleviğinde merkezi sayılıyordu.
Bununla birlikte başlı başına Ehli–Sünnet dışı sapık bir itikadı akım olan mutezile de bu gölgede zuhur etti. İşte böyle bozuk bir ortamda İmam–ı Azam ortaya çıktı.
İmam–ı Azam ehlisünnet itikadını amel yönünden nasıl bir yol takip ederek bozulmadan, sapasağlam ayakta kalacağını yazdığı eserlerinde ortaya koydu.
Daha sonra ise geçen ki yazımızda bahsettiğimiz gibi ardından gelen talebesi İmam Maturidi hazretleri de itikadı cihetten Ehli Sünnetin çizgilerini ortaya koydu. Onun için İmam'ı Azam ulemanın başıdır.

* * *
Çok sayıda eser meydana getirmiştir. Bunlardan bazılarını kendi dilinden ancak bir takım ilavelerle talebeleri yazmıştır. Çok sayıda ki kitabından on tanesi günümüze kadar ulaşmıştır. Ameli hususlarda ise başta İmam'ı Muhammed, İmam'ı Ebu Yusuf ve İmam–ı Züfer olmak üzere talebeleri hocalarının görüşlerini yazarlarken kendi içtihatları ile de Hanefi mezhebine ayrı bir zenginlik kazandırdılar.
İmam–ı Azam'ın, "Ebu Hanife" olan künyesi ile ilgili değişik hikâyeler anlatılsa da sağlam rivayetler onun hiçbir zaman Hanife isminde bir kızı olmadığı yönündedir. O Ehlisünnetin reisidir. Kendisine bu künyeyi ulema vermiş olup "doğru inananların babası" manasına gelmektedir. Kendisi talebeliğinde bile zamanının en büyük âlimleri olan hocalarının yanında Küfe de yaşayan Ashab'ı Kiram ve tabiinden görüşmüş ders almıştır. Zaman zaman da hicaz bölgesine giderek Mekke ve Medine'de ashaptan yaşayan zatlardan "hadis" dinler, tabiin ile müzakerelerde bulunurdu.
Aralarında Ashabın da bulunduğu ve tabiinin bulunduğu dört binden fazla insandan ilim öğrendi.

* * *
İmam–ı Azam bir gün halife Mansur'un yanına gitti. O sırada, İsa bin Musa'da Halife'nin yanında bulunuyordu. İsa bin Musa:
–Burada dünyanın en büyük âlimi var, deyince Halife:
–Ey Numan bu ilmi kimden öğrendin, diye sordu. İmam–i A'zam:
–Hazreti Ömer ile beraber olanlar vasıtasıyla Hazreti Ömer'den, Hazreti Ali ile beraber olanlar vasıtası ile Hazreti Ali'den, İbn–i Mesud ile beraber olanlar vasıtası ile İbn–i Mesud'dan öğrendim, deyince Halife:
–Ey Numan sen işi çok sağlam tutmuşsun, dedi.

* * *
Peygamber Efendimizin İmam'ı Azam'la ilgili üç hadisi şerifi daha vardır. Ayrıca Buhari ve Müslim'de geçen "İman Süreye yıldızına çıksa Faris oğullarından biri elbette onu alır getirir" hadisi şerifinin, âlimler tarafından İmam–ı Azam'ı işaret ettiği söylenmiştir. Ayrıca Tabiinin, Ashab'ı Kiram'dan sonraki en hayırlı insanlar olduğunu ifade eden hadisi şerifleri saymakla bitiremeyiz. İmam–ı Azam'da tabiindendir.

Ayrıca Hazreti Ali; "Küfe'de gelecek olan İmam–ı Azam'ı haber vermiş, onun kıymetini bilmeyenlerin helak olacağını" ifade etmişti.

* * *
Haricilik, Şia, Mutezile, Kaderiye, Cebriye ve Mücessime gibi sapkın anlayışlardan Müslümanları korumuş olan İmam–ı A'zam hakkında Evliyanın büyüklerinden Sehl bin Abdullah'i Tüstüri şöyle demişti:

"Eğer İsa ve Musa'nın ümmetleri içinde Ebu Hanife gibi bir zat olmuş olsaydı, onların ümmetleri doğru yoldan ayrılmaz ve dinleri bozulmazdı."

Peygamber efendimiz "Âlimler peygamberlerin varisleridir" buyurarak dini ayakta tutanın âlimler olduğunu ehemmiyetini dile getiriyordu Bir başka hadisi şerifte de; "Ümmetimin âlimleri Beni–İsrail'in peygamberleri gibidir" buyurarak ulemanın nasıl bir mertebede olduğunu haber verdiler.

Bunun içindir ki; bugün mezhep ulemasına dil uzatan, isminin önünde "Prof" ve değişik sıfatlar bulunan insanlar dini tahrif etmek amacıyla değişik fikirler ortaya atmaktadırlar.

* * *
Hicri 150, miladı 767 yılında Küfe'de şehit olan, Numan bin Sabit hakkında Abdullah ibni Mübarek şunları diyor:

İmam–ı Malik hazretleri, İmamı Azam–ı diğer ulemadan ve kendinden üstün tutar ve İmam'ı Azam onun meclisine geldiğinde onu ayakta karşılar ve son derece saygı gösterirdi. Bir gün:

–Neden onu hep övüyorsunuz? diye sorduklarında:
–Ben ilmi ile insanlara faydalı olmakta ondan daha âlimini görmedim. Eğer o şu odun direk için altındır dese onu ispat eder, dedi.

İmam'ı Şafii Hazretleri buyurur ki:

"Fıkıh ilminde mütehassıs olmak isteyen Ebu Hanife'nin kitaplarını okusun."
İmam Şafii onu öyle bir mertebede görür ki:

"Bütün Müslümanlar İmam–ı Azam'ın çocukları gibidir" derdi.
Aynı zamanda büyük bir şair olan fakat bunu serdeylemekten son derece uzak duran imam Şafii hazretleri:

"Numan'ın ismini bizim yanımızda çok anın zira onun ismi misk gibidir ne kadar çok anarsanız o kadar çok güzel koku yayılır" şiiriyle İmam–i Azam'ı övmüştür.
Dünya üzerindeki Müslümanların çoğunluğu Hanefi mezhebi üzerindedir.

İMAM ŞAFİİ VE ŞAFİİ MEZHEBİ
Dört mezhepte sıralama olarak esasen üçüncüsüdür. Çünkü asıl adı İmam–ı Muhammed İdris–i Şafii olan zat, İmam–ı Azam’ın vefat ettiği tarih olan hicri 150, miladı 767 senesinde dünyaya gelmiş, zaman itibariyle İmam–ı Malik ve mezhebinin ardında yer alır. Gazze'de dünyaya gelmiş, çocukluk çağında babası vefat edince annesi onu Mekke'ye getirmiş. Mekke'ye gelmesi ona ilim kapılarının açılmasına sebep olmuştur. Yedi yaşında hafız oldu. 10 yaşında İmam–ı Malik'in Muvatta kitabını 9 günde ezberledi.

İmam–ı Malike uzun yıllar talebelik yapmış, ardından bir müddet Yemen kadılığı, sonrasında ise İmam–ı Azam'ın talebe olmuş, İmam–ı Muhammed'in ders halkasına katılır. Beş yıl Bağdat'ta kalarak, İmam Muhammed'e talebe olur.

Sonra Mekke'ye dönerek insanların hidayeti, imanlarının muhafazası ve amellerinin sıhhati için çalışmaya başlar. Talebeler yetiştiren ve ilim meclislerinde dersler veren Şafii hazretleri 57 yaşında Mısırda vefat etti. Yazmış olduğu kitaplar ve kendisinden ilim öğrenmeye gelen talebeleri sayesinde görüşleri, fikirleri ve verdiği hükümler bütün dünyaya yayıldı.

Şafii mezhebi, Hanefi mezhebinden sonra en çok müntesibi olan mezheptir. Onun müntesipleri daha çok Mekke, Endonezya Mısır, Aden körfezi, Irak, Filistin Azerbaycan, Maveraünnehir, doğu ve güneydoğu Anadolu da bulunmaktadır.

İMAM MALİK VE MALİKİ MEZHEBİ
Maliki mezhebi kronolojik sıra itibarıyla ikinci sıradadır. Fakat müntesipleri Şafii mezhebine nispetle daha az olduğu için üçüncü sırada sayılmaktadır. Büyük hadis ve fıkıh bilgini Maliki Hazretleri, İmam–ı Malik bin Enes'e nispet edilir.
İmam–ı Malik hazretleri hicri 93, miladi 712 yılında Peygamber efendimizin hadisleri ve ayrıca sahabe ve tabiinin fetvaları bakımından merkez durumunda olan Medine'de dünyaya geldi. O Medine'nin mana atmosferinde yetişti. Döneminde Medine fıkhının imamı olarak tanındı ve etrafında geniş ilim halkaları meydana geldi.

Hicri 179, Miladi 795 tarihinde yetmiş altı yaşında vefat eden İmam'ı Malikin görüş ve fetvaları, yazdığı kitaplar ve talebeleri sayesinde hicaz bölgesinde, Mısır ve Kuzey Afrika yayıldı. Malikilik bir zamanların Endülüs devletinin resmi mezhebi oldu.

Okuduğu hocaları dahi kendisine fetva sormuş, İmam'ı Malik hazretleri diğer mezhep imamları gibi çok takva olmasının yanında fetva hususunda da çok hassas bir zat olup bir yerde bir haber bulduğu zaman onu önce Medine'de yaşayanlara sorardı. Zira seneler boyu peygamberin ve ashabının yanın da kalan, sohbetlerinde, ders halkalarında bulunlar bu haberi doğruluyorsa, o zaman haberi kabul ederdi.
İmam Şafii ve İmam Ahmed bin Hanbel, İmam Malikin ilim meclislerine katılmışlar ve onun büyüklüğünü öven çokça sözler söylemişlerdir.

İMAM AHMED BİN HANBEL VE HANBELÎ MEZHEBİ
Hicri 164, miladi 780 yılında Bağdat'ta dünyaya gelen Ahmet bin Hanbel, genç yaşta hadis toplamaya başladı. Hadis toplama amacıyla bütün İslam coğrafyasını dolaştı. Aslında büyük bir hadis âlimi ve ravisi olan İmam Ahmet Bin Hanbel, naslardan da hüküm çıkarmaya itina göstermiş ve hüküm vermekte muhakkak delillere başvurması ve görüşlerinde takip ettiği metotlarıyla birlikte diğer imamlar gibi takdire şayan ilmi ictihatları sebebiyle de aslında geleneksel yani selefi bir sistem üzerine devam eden İmam Hanbel o dönemde sapkınlıklarını yaymaya çalışan Şia ve diğer Ehli Sünnet dışı akımlara karşı verdiği mücadele ve geliştirdiği sistem sebebiyle görüş fikir ve içtihatları talebeleri tarafından yayılarak Hanbelî mezhebi ortaya çıkarılmıştır.

Hanbeli mezhebi, teknik anlamda bir fıkıh mezhebi olmaktan öte daha çok bir hadis ekolü olması münasebetiyle Hanbeliliği başlı başına fıkhı bir mezhep olarak saymayan âlimler vardır.

Sonrasında talebesi olan İbn–i Kayyım el–cevziyye, ondan beş yüz yıl kadar sonra gelen İbn–i Teymiyye'nin Ehli–Sünnet dışı görüşleri sebebiyle Hanbeli mezhebinin mensupları oldukça azalmıştır. Bugün Suudi Arabistan, Irak'ın bazı yöreleri, Suriye, Filistin ve Mısır havalisinde Hanbeli müntesibi olarak görünenler varsa da bunlar aslında başka bir yazımızda anlatacağımız üzere İbn–i Teymiyye'nin görüşlerini ve Vehhabiliği benimsemiş oldukları görülecektir. Dolayısıyla gerçek manada Hanbelî mezhebinin mensubu kalmadığı yada çok az sayıda kaldığı söylenebilir.

MENSUBU OLMAYAN DİĞER HAK MEZHEPLER
Bu dört büyük fıkıh imamından başka imamlarda ortaya çıkmıştır. Aynı yıllarda yaşamış bulunan Hasan Basri, İbn–i Cerir et–Taberi, Davud ez–Zahiri başta olmak üzere birçok büyük bağımsız müçtehidin etrafında toplanan ve görüşlerini yayan talebeleri sayesinde ortaya on beşe yakın ehlisünnet mezhebi çıkmıştır. Fakat bunlar mensupları kalmadığı için unutulmuştur. Bu büyük âlimlerin görüş ve yorumlarından İslam ümmeti her zaman istifade etmiştir. Yerimiz kalmaması sebebiyle isterseniz bu konuyu bir dahaki sayımızda daha genişçe inceleyelim. Selam ve dua ile...
Kaynak:Beyan Dergisi


3 yorum

selamun aleykun mensubu

selamun aleykun
mensubu olmayan diğer hak mezheplerin devamını nasıl bulabilirim sayfada varmı 14 marta kadar lazım da!!!!

12.03.2009 - misafir

selam

NE ZAMANDAN beri HZ MUHAMMET VE HZ ALİ YOLUNDAN GİTMEK SAPKINLIKTIR.....ASIL SAPKIN OLAN SİZ VE SİZİN CEDDİNİZDİR Kİ HZ ALİNİN HAKKI OLAN BİAT VERİLMEMİŞ DÜNYAYA TAPMIŞSINIZ..

25.01.2012 - ali ali ali ali

mezhepler hak değildir!

Bir mezhep nasıl hak olarak ilan edilir? şimdi ben de bir mezhep kurup hak diyebilirim...

26.08.2012 - misafir

Konular