Eğer Kur'an'ı Anlayarak Okuyabilseydik...


Mahmut Toptaş İle Kur'an ve Tefekkür Üzerine...

Altınoluk: Hocam Kur'an'ın indiriliş gayesini açıklar mısınız?

Mahmut Toptaş: İndiren ben değilim. İndiren Allah (c.c) olduğu için indiriliş gayesini de O kendisi Kur'anı Kerim'inde bildirmiştir. Ben Kur'an'dan bazı nakiller vereyim.

Kur'an, insanları küfrün karanlıklarından imanın aydınlığına çıkarmak için (İbrahim 1), insanlık ailesinin adalet içinde yaşaması için (Hadid 25), Allah'ın gösterdiği doğrultuda hükmetmek için (Nisa 105), daha önce indirilen kitaplardakileri doğrulamak için (Maide 48), insanları en doğru yola iletmek için (İsra 9), bizim zikrimiz, şanımız, şerefimiz olması için (Zuhruf 44) indirilmiştir.

Altınoluk: Kur'an bütün insanlar için inmiştir. Herkes Kur'an'ı anlayabilir mi?

Mahmut Toptaş: Kur'an, Allah'dan gelen bir kitaptır. Bir feylesofun kitabıyla, bir şairin kitabıyla, bir hukukçunun kitabıyla kıyas yaparak akıl yürütmeyelim.

Gönlünü ve kulağını Kur'an'a açan herkes Kur'an'dan birşey alır. Güneş, Allah'ın ayetlerinden bir ayettir. Güneşe bakan her çiçek ondan nasibini alır. Bir kayanın arkasında, bir çınarın gölgesinde kalan bitkiler az da olsa nasibini alırlar.

Bülbül milyonlarca gırtlak nağmesiyle gülüne ne diller dökerdir ama biz anlamayız. Anlamayız diye bülbül sesinin güzelliğinden uzak durmayız; hayran hayran dinleriz. Kur'an-ı Kerim anlaşılmak için indirilmiştir. Kur'an'da geçen yüzlerce ta'kılûn, ya'kılun, ta'lemûn, ya'lemun, yetedebberun, tetefekkerun, yetefekkerun, yefkahûn kelimeleri Kur'an'ın anlaşılmasını istemektedir.

Anlaşılmadan okunup zevk alınan tek kitap Kur'an'dır. Dünyada anlaşılmadan zevkle okunan ikinci bir kitap yoktur. Bildiğiniz harflerle yazılmış yabancı dilden bir kitabı okumayı deneyin. Okuyamazsınız. Her ay hatim indiren babanız veya annenizden bu yabancı dildeki kitabı okumasını isteyin. Bir satır okur ve bırakır. Ama her ay hatim inen müslüman gül koklar gibi, ay ışığında yürür gibi, dost yüzüne bakar gibi, Hak dostun kelamını can kulağıyla dinler ve bir tatlı huzur alır Kur'an ikliminden.

Altınoluk: Ya bir de anlayarak okuyabilsek...

Mahmut Toptaş: Biz gülü koklar ve zevk alırız. Bülbül ise hem koklar, hem anlar ve o gül uğruna bağrını dikenler kana boyasa aldırmaz. Okumakdan zevk aldığımız Kur'an'ı bir anlasak yerimizde duramazdık. Mekke'den Medine'ye koşan, Medine'den Kudüs'e koşan, Kudüs'den İstanbul'a koşan sahabe gibi yerimizde duramazdık. Kur'an ayetlerine bakarak cehennemi görür gibi (Tekasur 6) cenneti koklar gibi (Muhammed 6) bir hale gelseydik Yeltsin, Clinton, Netanyahu gibi zalimlerin önüne geçer, cehenneme giden yollarını cennete çevirmeye çalışırdık. Divanda, dergâhda, barigâhda, meclisde ve meydanlarda Kur'andan başka ses olmazdı.

Altınoluk: Kur'an'ı anlamak için ne yapmak lazım?

Mahmut Toptaş: Bir Amerikalının siyasetine hizmet etmek, ticaretinden arta kalanları toplayabilmek için ana okulundan ünversite sona kadar ingilizce öğrenen, bu konuda ağzını doldurarak, avurdunu şişirerek İngilizce öğrenmenin özelliklerini ve güzelliklerini anlatan, anlatanları hayran hayran dinleyen insanlarımız, iki dünyamızı da mutlu edecek olan Kur'an-ı Kerim'in dilini de öğrenmelidirler.

Altınoluk: Ya öğrenemezlerse?

Mahmut Toptaş: Öğrenenler içinden Allah'a ve Rasûlüne gönülden bağlanan, Allah'ın Kur'anında razı olduğunu bildirdiği (Tevbe 100) muhacir, ensar ve onları iyilikle takip edenleri seven, müminlerin yolundan (Nisa 115) ayrılmayan, Allah'ın ayetlerini okudukça benlik putunu eritip Allah'a kul olmakta izzeti ve hürriyeti gören insanların tefsirlerinden yararlanırlar.

Altınoluk: Tefsir veya tercemeye Kur'an denebilir mi?

Mahmut Toptaş: Bundan birkaç yıl önce İstanbul'da Uluslararası Tercümanlar Kongresi yapıldı. Diller arası tercemedeki sorunlar görüşüldü ve tercemenin hiçbir zaman aslının aynı olmadığı görüşü benimsendi. Şekspir'in Hamlet'i birçok insan tarafından terceme edildi. Her mütercim öbürlerinin eksiğini, fazlasını anlatarak başladı tercemeye.

İstanbul'daki çeşitli kolejlerde İngilizce dersleri veren Amerikalı bayana kelime-i şehadet getirdiğinde İngilizceye Yusuf Ali'nin çevirdiği Kur'anı Kerim'i vermiştim. Ama bu hanımefendi kolejlerde İngilizce öğretirken kendisi Kur'an'ın aslını okumayı öğrendi.

Bu Ramazan ayında bir iftar yemeği için evime davet ettiğimde duvarda asılı duran, dedeme ait Osmanlı Devleti'nin verdiği nüfus cüzdanını okuduğunu görünce "hayrola bu ne güzel bir gelişme dediğimde" "Kur'an'ı indiği dille okuyabilmek için öğrendim" dedi.

İftardan sonra uzun süren sohbet esnasında kendisinden "Ak akça karagün içindir" ata sözümüzü ingilizceye tercümesini rica ettim. O da: "White money is for black days" diye tercüme etti.

Ben "Akça" kelimesinin osmanlıda para birimi olduğunu gümüş paralar için söylendiğini, gümüşün beyaz olduğunu, beyazlığın karanlığın zıddı olduğunu, beyazlık gelince karanlığın gideceğini, "Ak" kelimesiyle bu kara günlerde bizi aydınlatacak paranın anamızın ak sütü gibi helal olması gerektğini yoksa kara para biriktirenlerin kara günlerinde kara paralarının fayda vermediğini, kumarhaneler kıralına kara paranın aydınlık getirmediğini, kara paranın borsacıyı arabasında yakılırken kurtarmadığını, kara günlerde anamızın ak sütü gibi helal paraların bize faydalı olacağını anlattım ve "şimdi yeniden tercüme et" dedim. Dedi ki "beyazın karşılığı white kelimesidir. Senin açıkladığın anlamda "Ak" kelimesinin İngilizce karşılığı yoktur. İngilizcede "yıkanmış para" ta'biri vardır ama onun da aslı haramdır, fakat kanuna uygun hale getirilmiştir dedi.

Bir atasözünün bile tercümesinde aslın yerini tercüme tutmazken her asrın insanının ihtiyacına cevap verecek şekilde indirilen Kur'an'ın tercümesi aslın yerini nasıl tutsun?

Tefsirciler Kur'an'ın mânâ denizinden kendi kovaları kadar alırlar. Kovanın üstündeki saman çöpünün üzerine çıkıp "işte okyanus, işte dünyanın en büyük gemisi, işte en büyük kaptan benim" diyen karınca gibi kimse kendi kovasını gösterip bundan başkası yok demesin. "Her bilgi sahibinin üstünde daha âlim biri vardır." (Yusuf 76)

Allah (c.c) her derdin devasını da indirmiş. Lokman Hekim, Hipokrat, İbni Sina ve çağımızda tıp sahasında çalışanların hepsi kendi çağının hastalıklarına bu tabiata Allah'ın indirdiği ilaçları bularak doktorluk yapıyorlar. Çağımızda bir doktor çıkıp "biz tabiatın keşfini tamamladık bundan sonra açıklanacak bir şey kalmadı" demiyor. O araştırmaya ve kendinden sonra geleceklerin önünü açmaya devam ediyor.

İşte Allah'ın ayetleri de her çağın sorunlarına göre çözümleri kendinde taşımaktadır.

Altınoluk: "Eline Kur'an Meali alıp Kur'an'dan başka kitap tanımayız" diyenler hakkında ne dersiniz?

Mahmut Toptaş: Ben birşey demem. Hz. Ali'nin dediğini tekrarlarım; Hariciler Hz. Ali'nin devletine başkaldırdıklarında "Kur'an'dan başka hakem kabul etmeyiz" demişlerdi.

Hz. Ali de: "Batıl kasdedilen hak söz" diye cevap vermişti. (Bak Serahsi, Mebsud 10/125)

Hayızlı kadının namaz ve orucu ile ilgili ilk yaygarayı yapanların Hz. Ali'nin kılıç artığı Haruriye olduğunu Buhari, Hayız 20, Savm 41; Müslim, Hayız 698, Hadis no 335; Ebu Davud, Taharet 104 Hadis no: 262; Tirmizi, Taharet 97 Hadis No: 130; Nesai, sıyam 64 Hadis No: 382; İbni Mace, Sıyam 13 Hadis No: 631; Ahmed, Müsnet 6/231; Daremi vuzu' 102 hadis kitaplarımız haber veriyor. "Bu güneşin altında söylenmedik söz kalmadı." Sekizbin askeriyle Hz. Ali'ye kılıç çekenlerin o sapık görüşleri bizim hadis ve fıkıh kitaplarımızda ancak iki üç sahifenin kirlenmesine sebeb olmuştur. Günümüzde hadislere saldıranlar onlar kadar da olamaz. Allah, Resûlünü korur (Maide 67)

Altınoluk: Günümüzde zihinleri bulandıran sözler söyleyenler, Müminlerden uzaklaşıp başkalarıyla dost olanları yorumlar mısınız?

Mahmut Toptaş: Peygamber efendimizin şairi Hassan'ın divanından bir mısra: "Ve bahri lâ tükeddiruhüd-dilaû= Gönül denizimi hiçbir kova bulandıramaz." Kur'anın "siracı münir" ışık saçan kandil, nur diye isimlendirdiği peygamber efendimizin arkasında Kur'an'ın aydınlığında hangi kara sineğin kanadı yolumu karartabilir?

Müminlerden uzaklaşıp başkalarıyla dost olan insanımız yok bizim. Ancak avcı güvercinlerimiz vardır. Avcı güvercinler kendi evinden, aşiyanından ayrılır. Başka güvercinlerle havada takla atar ama uçuş istikameti kendi evi ve aşiyanı olur. Öbürlerini de getirir.

Babasının cenaze namazını uzakdan abdestsiz seyreden baylar şimdi bize, "kadınlar niçin cenaze namazı kılmazlar?" diye soruyorlar. Bu iyi bir gelişme.

Sırtına beşyüz tane hüma kuşu yuvasını yüklenip menzili maksuduna varmak için mayınlı tarladan geçmekte olan bir kardeşim mayınları döşeyene müdara yapıyorsa, her mayın yerini bildirene bir madalya, plaket veriyorsa ben ona kızar mıyım? Niçin koşmuyorsun, atlamıyorsun der miyim?

Yüz metre engelliyi koşan bir koşucu maratonu koşana "niçin atlamıyorsun, zıplamıyorsun" demez. Bize ikisi de lâzım, iki bini de lâzım.

"Ama hocam yıldızım barışmıyor filan adamla" diyen arkadaşıma: Anne yavrusu için canını verir ama eğer kan grubu tutmuyorsa kanını veremez.

Biz de dostlarımızı iki gruba ayıracağız. Can grubumuz tutanlar ve tutmayanlar. Her ikisi de bizim dostlarımızdır. Biriyle can grubumuz tutmadığı için can sohbetleri yapamayız ama onun davası için canımızı veririz diyorum.

Altınoluk: Hocam 1997 hep İslâm'ın konuşulduğu yıl oldu. Bu sene durur mu devam eder mi?

Mahmut Toptaş: 1997 yılındaki aleyhde konuşmaların sonucunu gördük. Bu millet batıya inat yılbaşı etkinliklerinin defterini dürdü. Bütün televizyonlar camilerin dopdolu olduğu haberini verdi. Aleyhde konuşmalar lehde konuşmaları ve araştırmaları zorluyor. Haber koordinatörleri bu incelikleri bilirler. Aleyhde program hazırlar ağasından parayı alır ama bu aleyhde programın lehe dönüşeceğini iyi bilir ve Kıbleye kuzey kutbundan dönmenin huzurunu yaşar.

Altınoluk: Teşekkür ederiz Hocam.

Mahmut Toptaş: Ben teşekkür ederim.

Kaynak:ALTINOLUK DERGİSİ

Eğer Kur'an'ı Anlayarak Okuyabilseydik... yorumları

  • Image Description
    Aliya2
    23.09.2008

    S.a
    Hayatımda okduduğum en güzel öportajlardan biri gerçekten.
    Ağzınıza yüreğinize sağlık Mahmut Hocam...