Kuran tercümesi
Müslümanlığın Birliğini Bozan Mezhepsizlik Fitnesi
MÜSLÜMANLAR için büyük fenalıklardan biri dinî konularda herkesin kendi kafasından, kendi heva re’yine göre konuşması, ulu orta dinî ve şerî konularda açıklama yapması, hüküm vermesidir.
Bundan kırk, elli sene önce ülkemizde böyle bir kötülük yoktu. Sonra “iyi yetişmemiş” icazetsiz kişiler kafa karıştırıcı, tahripkâr bir çığır açtılar.
Biri çıktı, Reşid Rıza adındaki Arap yazarının Telfik-i Mezahib (Mezhepleri bir araya getirmek, hükümlerini karışık olarak tatbik etmek) kitabını bastırdı. Hem de Diyanet’e bastırttı. Hâlbuki İslâm uleması telfika cevaz vermemiştir.
Bu kapı aralandıktan sonra bunun ardından mezhepsizlik fitnesi ülkemize sokuldu. Aslında bu fikir ve cereyan şu meşhur farmason ve takiyyeci Cemaleddin Efgani’nin çıkarttığı bir şeydir. Adam, Ehl-i Sünnet disiplinini yıkmak, dinin safiyetini bulandırmak için “İşte Kur’an, işte hadisler! Herkes dinini bu ana kaynaklardan öğrensin” diye bir “İctihad çığırı” açtı. Mühendis, doktor, hukukçu, işadamı, terzi, üniversite öğrencisi velhasıl dinî tahsili olmayan her Müslüman eline Kur’an tercümeleri, mealleri, tefsirleri alacak, bunlara ilaveten hadîs kitapları, külliyatları... Bunlara bakarak, bunlardan hüküm çıkartarak dinini öğrenecek. Ne kadar yaldızlı bir hayal. Niceleri böyle kendi kafalarınca hüküm çıkartırken, dinden çıktılar da haberleri olmadı.
Eğer Kur'an'ı Anlayarak Okuyabilseydik...
Mahmut Toptaş İle Kur'an ve Tefekkür Üzerine...
Altınoluk: Hocam Kur'an'ın indiriliş gayesini açıklar mısınız?
Mahmut Toptaş: İndiren ben değilim. İndiren Allah (c.c) olduğu için indiriliş gayesini de O kendisi Kur'anı Kerim'inde bildirmiştir. Ben Kur'an'dan bazı nakiller vereyim.
Kur'an, insanları küfrün karanlıklarından imanın aydınlığına çıkarmak için (İbrahim 1), insanlık ailesinin adalet içinde yaşaması için (Hadid 25), Allah'ın gösterdiği doğrultuda hükmetmek için (Nisa 105), daha önce indirilen kitaplardakileri doğrulamak için (Maide 48), insanları en doğru yola iletmek için (İsra 9), bizim zikrimiz, şanımız, şerefimiz olması için (Zuhruf 44) indirilmiştir.
Altınoluk: Kur'an bütün insanlar için inmiştir. Herkes Kur'an'ı anlayabilir mi?
Mahmut Toptaş: Kur'an, Allah'dan gelen bir kitaptır. Bir feylesofun kitabıyla, bir şairin kitabıyla, bir hukukçunun kitabıyla kıyas yaparak akıl yürütmeyelim.
Ezan Türkçe Okunamaz!
Namaz Kur’an Tercümesiyle Kılınamaz!
(1) Bütün İslâm Dünyası Arapça konuşmuyor ama bütün İslâm ülkelerinde Ezan Arapça okunuyor, namazda Arapça Kur’an tilavet ediliyor.
(2) Ezan-ı Muhammedi yani gerçek Ezan Arapça’dır. Kesinlikle değiştirilemez ve herhangi bir başka dille okunamaz.
(3) İlahî kitap Kur’an-ı Kerim Arapça’dır. Tercümeleri ve mealleri onun yerini tutamaz. Namaz, mutlaka ilahî nazm ile yani Arapça Kur’anla kılınacaktır. Herhangi bir tercüme ile kılınan namaz namaz olmaz.
(4) Dinsiz, sosyolojik bir Müslüman veya dindar bir Müslüman Ezan’ın ve namazda Kur’anın başka bir dil ile okunmasını isterse, bu isteği dine aykırı ve geçersiz olur.
(5) Bütün gerçek Müslümanlar Ezanın ve Kur’an’ın Arapça okunmasından memnun ve razıdırlar. Bunun dışında herhangi bir istekleri yoktur.
Maksat dine hizmet değil,kafa karıştırmak!
Yıllardır; onbir ay her vesile ile yüce dinimizle, kitabımız Kur’an-ı kerim ile, dinimizin emir ve yasakları ile alay eden; namaz kılanları gericilikle suçlayan, içkinin, zinanın, fuhşun yaygınlaşması için elinden gelen gayreti gösteren, bunlara mani olmak isteyenleri yobazlıkla, çağ dışılıkla suçlayan medyamız, ramazan gelince birden değişir; ramazan programları, ramazan sayfaları yapmada, meal, tefsir kitabı vermede biribirleri ile yarışır hale gelirler.
Bunların bilhassa Kur’an-ı kerim meali üzerinde durmaları rastgele bir tercih değildir. Maksatları, dine hizmet görüntüsünde, dine zarar vermektir. Çünkü, birisinin eline meal tutuşturup, dinini bundan öğren demek, cerrah olmayan birisinin eline, ameliyatla ilgili bir tıp kitabını verip buna göre ameliyat et, demekten farkı yoktur. Hatta denebilir ki, bu daha az tehlikeli. Yanlış ameliyat geçici olan dünya hayatını karartabilir, bozuk iman, yanlış amel ise sonsuz ahiret hayatını karartır.
TESETTÜR FARZDIR
Dinimiz, kadının nasıl kapanacağını açıkça bildirdiğine göre bunun tartışması niçin yapılıyor? Tesettürü inkâr eden dinden çıkmaz mı?
CEVAP
Kadınların tesettürü kesin olarak açıklanmıştır. Tesettürle ilgili âyet-i kerimeleri Peygamber efendimiz açıklamış, âlimler de bizlere bildirmiştir. Bu husustaki tartışmalar kasıtlıdır.
Kur'an-ı kerimde genel olarak her şey, kısa olarak bildirilmiştir. Bunları Peygamber efendimiz açıklamış, o günden beri uygulanmıştır.
Kur'an-ı kerimde mealen, (Sakın ana-babana öf deme) buyuruluyor. (İsra 23)
Bir kimse, ana-babasına öf demese, fakat sopa ile dövse, sonra da (Ben öf demediğim için, Kur'anın emrine uydum) dese, bu kimse Kur'ana uymuş mu oluyor? Âyet-i kerimenin manası, (Ana-babanızı üzmeyin hatta onlara öf bile demeyin) demektir. (Beydavi)
Bunun için Kur'an-ı kerimdeki bir âyetin hükmünü öğrenmek için Kur'an tercümesine bakmak çok yanlış olur. Herkes Kur'an-ı kerimden hüküm çıkarabilseydi, hadis-i şerifler lüzumsuz olurdu.
Hırsızlık suçtur. Bir hakim, kanunları esas almadan, sırf Anayasaya göre bir hırsıza ceza veremez. Çünkü hırsızlığın cezası açıkça Anayasada bildirilmemiştir. Birçok hükümler kanunlarla açıklanmıştır.
KUR'AN-I KERİMİ TERCÜME ETMEK
Kur’an-ı kerimi kelime kelime tercüme etmek mümkün mü?
CEVAP
Kur'an-ı kerimin tefsiri ve tevili ancak ehli olan âlimler tarafından yapılır. Fakat kelime kelime tercümesi mümkün olmaz. Tercüme ile murad-ı ilahi anlaşılamaz. Hadis-i şeriflerin de kelime kelime tercümesi çok zaman yanlış manalara gelir. Hatta bir dildeki deyim, terim ve atasözlerinin bile kelime kelime tercümesi çok yanlış olur.
Mesela Fransızca, De bonne guerre, kelime olarak, iyi savaştan demektir. Deyim olarak, kanunlara uygun demektir.
İngilizce, Rain cats and dogs = kedi köpek yağıyor demektir. Deyim olarak sağanak halinde yağmur yağıyor demektir. Bir Gazetenin İngilizce bilen muhabiri, bu ifadeyi okuyunca, Amerika’ya kedi köpek yağdı diye haber vermişti. İngilizce’de bu hatayı yapan, Kur’an-ı kerimdeki ifadelerde ne çamlar devirmez ki.
Selefilerin Allah gökte demesi bu yüzdendir. Allahü teâlâyı eli gözü kulağı olan bir insan gibi düşünmeleri bu sebepledir. Arapça’daki deyimlere geçmeden önce Türkçe’deki deyimlere bakarsak konunun önemi iyi anlaşılır.
Mesela Göz boyamak tabirini kelime kelime yabancı bir dile çevirirsek, gözün üstüne boya sürmek gibi bir mana çıkar. Halbuki, Türkçe’de göz boyamak, aldatmak demektir. Göze girmek gözün içine girmek değil, takdir toplamak, itibar kazanmak demektir.
SİZ HİÇ DÜŞÜNMEZ MİSİNİZ?
Kur’an-ı kerimde, birçok yerde (Akıl etmez misiniz) ifadesi geçmektedir. Bid’at ehli ile felsefeciler, bu âyetleri istismar edip, (Allah akıl edin, düşünün, derken, bizi düşünmekten, akıl etmekten, akılla Kur’anı anlamaktan, dini hükümler çıkarmaktan bizi kimse alıkoyamaz) diyorlar.
Bu âyetlerde, akıl edin de dini hüküm mü çıkarın deniyor?
CEVAP
Akıl etmekle ilgili âyetlerin hiç birinde, (Kur’anı anlamak veya dini hüküm çıkarmak için akıl edin diye bir ifade yoktur.
Birkaç örnek:
(Ey kavmim, buna karşılık sizden bir ücret istemiyorum. Ücretim beni yaratana aittir. Akıl etmez misiniz?) [Hud 51]
Resulullah efendimiz, dini bildirirken ücret istemiyor, makam ve padişahlık istemiyor. Benim bu işte dünyalık bir menfaatim yok. Ben sırf Allah rızası için yapıyorum. Bu kadarını da akıl etmiyor musunuz, düşünmüyor musunuz diyor. Akıl etmek, akıl ile hüküm çıkarmak demek değildir.
(Geceyi gündüzü, Güneş’i, Ay’ı sizin istifadenize vermiştir. Yıldızlar da Onun emrine boyun eğmiştir. Bunlarda, akıl edenler için dersler vardır.) [Nahl 12]
Diplomaya Güvenerek Tefsir İlmine Dalmaya Kalkışanlara
Diplomaya güvenerek, tefsir ilmine dalmaya kalkışan, aldanır, helak olur. Yüzme bilmeyen birinin diplomasına güvenerek denize açılması gibi, cahilce, ahmakça iş olur.
Tefsir ilmini bilmeyenin hadis ve tefsir okumaya kalkışması, mide hastasının, kuvvetlenmek için, baklava, börek yemesine benzer. Halbuki, bu hastanın, önce perhiz yapması, sonra, kuvvetli yemesi gerekir. İşte bizim gibi, ana ilimleri okumayan, din öğrenmek için, Kur'an tercümesi, tefsir, hadis okumaya kalkışırsa, bunları kavrayamaz. Yanlış anlayarak, dinimizi, imanımızı da kaybederiz. Ana yuvasından almış olduğu imanını kaybeden birkaç ilerici (!) kimsenin küfrüne sebep olan, zihinlerindeki şüphenin nasıl meydana geldiği sorulunca tefsir okudukları için böyle olduklarını bildirmişlerdir. Meşhur tefsirler bile, ehlinden başkasına zararlı oluyor. Tefsir ilimlerini bilmeden tefsir okumaya kalkışan, imanını kaybedebileceği için Mazhar-ı Can-ı Canan hazretleri, tefsir yazmak isteyen halifesine engel olmuştur. (Makamat)
Türkçe tefsirlerin, en kıymetli sanılanlarında bile, şahsi düşünceler vardır. Okuyana zararı, faydasından çoktur. Hele İslam düşmanlarının, bid'at sahiplerinin, Kur'an-ı kerimin manasını bozmak için yaptıkları tefsir ve tercüme kitapları, birer zehirdir. Bunları okuyan genç zihinlerde, bir takım şüpheler, itirazlar hasıl oluyor.
TEFSİRLER
Meallerde hata olur mu?
CEVAP
Prof. Dr. M.Sait Yazıcıoğlu, Diyanet İşleri Başkanı iken, 8 Ocak 1989 gün ve 01/924/008 sayılı açıklamasında (Sadece Başkanlığımızca yayınlanmış olan Kur'an-ı kerim mealinde değil diğer meallerde de, bazı hatalar bulunmaktadır) demişti.
Hiç hata olmasa bile meale "Allah kelamı" denmez. Kur’an-ı kerimin başka dillere yapılan çevirmelerine Kur'an denmez. Bunlara, Kur’an-ı kerimin meali denir. Bunlar, Kur'an diye okunamaz. Bunları, Kur'an diye okumak sevap olmaz, günah olur. İbni Hacer-i Mekki hazretleri buyuruyor ki:
(Kur’an-ı kerim tercümesini, Kur’an-ı kerim yerine okumak haramdır.) [Fetava-i fıkhiyye s. 37]
Diyanetin hazırladığı (Kur'an-ı kerim ve Türkçe Anlamı) isimli tercümenin önsüzünde deniyor ki:
Kur'an-ı kerim, Türkçeye değil, hiçbir dile hakkıyla çevrilemez. Kur'an-ı kerimde muhtelif manalara gelen lafızlar vardır. Böyle bir lafzı tercüme etmek, çeşitli manalarını bire indirmek olur ki, verilen tek mananın murad-ı ilahi olduğu bilinemez.
Din meallerden öğrenilmez
Mealen demek, tefsir âlimlerinin bildirdiklerine göre demektir. Yani tefsir âlimlerinin anladığı mana demektir. Bunun için Kur'an tercümesi denilen kitaplardan, Kur'an-ı kerimin manası anlaşılmaz. Kur'an tercümesi okuyan kimse, murad-ı ilahiyi öğrenemez. Tercüme edenin bilgi derecesine göre, yaptığı açıklamayı öğrenir. Bir cahilin veya bir sapığın yaptığı tercümeyi okuyan kimse de, Allahü teâlânın bildirmek istediğini değil, tercüme edenin anladım sanarak kendi kafasından anlatmak istediğini öğrenir.
Kur'an-ı kerim tercümesini okuyan, amele, ibadete ait bilgileri öğrenemez.
İtikada ait bilgileri ise öğrenmesi hiç mümkün olmaz. Çünkü 72 dalalet fırkası, Kur'an-ı kerime yanlış mana verdiği için sapıtmıştır. Kur'an tercümesi okuyarak, doğru imanı, Ehl-i sünnet itikadını öğrenmek mümkün olmaz. Hatta (Beydavi), (Celaleyn) gibi kıymetli tefsirleri bile bizim gibilerin anlaması mümkün değildir. Kur'an-ı kerimin manasını öğrenmek isteyen kimse, Ehl-i sünnet âlimlerinin yazdığı, kelam, fıkıh ve ahlak kitaplarını okumalıdır. (Hadika)
MEALCİLİK SAPIKLIĞI
Öncelikle şunu belirtelim ki Kur'an Meali okumak başkadır, Mealcilik olarak nitelediğimiz şey başkadır, insanlar elbette ki ana dilleri (en iyi anladıkları dil) ile yazılı olanları dinleyerek veya okuyarak anlayabilir. Bu sebeple de bütün peygamberlere Allah'ın mesajı hep o peygamberlerin ve içinden çıkarıldıkları toplumların apaçık anladıkları dilden gönderilmiştir Niçin yabancı bir dilden gönderilmediğini, şu adam ne diyor bir anlayan olsa da bize de anlatsa (41/44) diye ifadelendiren Allah, yeryüzünde gezip dolaşan melekler olsa idi biz elbette onlardan (meleklerden) birini onlara elçi gönderirdik (17/95) derken, diğer yandan meleklerden de onların arasından elçiler gönderdiğini (22/75, 35/1) buyurmaktadır. Bu konu ile ilgili âyetlerin tümü özetle şunu anlatmaktadır ki Allah, kullarına bir yol göstermek ve onların dünyada işlerini düzene koymalarını, sonuç olarak da ahirette rahat etmelerini istemektedir.
KUR'AN'I KENDİLERİNE GÖRE YORUMLAYANLAR
Bid'at mezhepleri, Ehl-i Sünnet alimlerinin tutarlı ve dirayetli delilleri karşısında tutunamamış, çoğunluğu yok olup gitmiştir. Fakat, kitaplara geçen ve nesilden nesile devam eden görüşlerinin yok olup gittiğini söyleyebilmek mümkün değildir. Bu gün dahi, taassup ve katılıkta haricîleri aratmayan kafa yapısıyla her yerde karşılaşmak mümkündür.
Geçmişte ortaya çıkan bozuk itikadî mezheplerin hemen tamamı Kur'an'a dayandıklarını iddia ediyorlar ve ileri sürdükleri görüşleri destekler gibi görünen her ayeti muhaliflerine karşı bir koz olarak kullanıyorlardı.
İlk asırda meydana çıkan Mu'tezile, Cebriyye ve Haricîlik gibi zahirperest mezhepler, ayetleri tefsir ederlerken Hz. Peygamber s.a.v.'in konuyla ilgili yorumlarını dikkate almıyorlardı. Sadece ayetin zahirine sarılıyorlardı. Hz. Ali r.a. başta olmak üzere, henüz aralarında bulunan Sahabe-i Kiram'ın büyüklerinin dahi görüşlerine aldırış etmiyorlardı. Arap dili ve edebiyatını iyi bilen alim ve müçtehitlerin görüşlerine itibar eden de yoktu. O yüzden Allah'ın ayetlerini diledikleri şekilde tevil ve tefsir edebiliyorlardı. Böylece her bid'at ve dalâlet sahibi, sapık bilgilerini ve bozuk işlerini Kur'an-ı Kerim'den çıkardığını söylüyordu. Nihayet günümüzde olduğu gibi, İslâm dinini içinden çıkılmaz bir hale getirmişlerdi.
Haricî zihniyet
Mesela Haricîler, bu ümmetin kutup yıldızları mesabesinde olan kimseleri kâfir ilan ediyorlardı. Bunların kâfir olarak ilan ettikleri arasında -hâşâ- Hz. Ali, Hz. Osman, Hz. Talha, Hz. Zübeyr r.a. efendilerimiz gibi büyük sahabilerden başka, müminlerin annesi Hz. Aişe r.a. da vardı.
Kur’an-ı kerimi nasıl anlarız?
Kur’an-ı kerimin hakiki manasını anlamak isteyen bir kimse, din âlimlerinin kelam ve fıkıh ve ahlâk kitaplarını okumalı. Bu kitapların hepsi, Kur’an-ı kerimden ve hadis-i şeriflerden alınmıştır. Kur’an tercümesi diye yazılan kitaplar, doğru mana veremez. Okuyanları, bunları yazanların düşüncelerine ve maksatlarına esir edip, dinden ayrılmalarına sebep olur.