Allahü Teâlâ için mekân veya yön söylemek caiz değildir

İmam-ı a'zam Ebu Hanife'nin akidesini açıklayan (er-Reddü'ala eshabi'l-heva el-müsemma Kitabu's-sevadi'l-a'zam 'ala mezhebi'l-İmami'l-A'zam) kitabında şöyle yazılı:

"Mü'minin Allahü Teâlâya mekân, gelmek, gitmek ve mahlukların sıfatlarından herhangi bir sıfatı isnad etmemesi lazımdır. ...Kul, Cenab-ı Hakk'ın bir mekânda bulunmadığını, mekâna ihtiyacı olmadığını, Arşın onun kudretiyle ayakta durduğunu bilecek, gidip gelme gibi sıfatları kendisine izafe etmeyecek." (Sevadi'l-a'zam, 46. mesele, Bedir Yayınevi)

İmam Ebû C'afer et-Tahâvî'nin naklettiği "Akîde"de şöyle denmektedir:

"Allahü teâlâ, varlığı için birtakım sınır ve son noktalar bulunmasından, erkân, aza ve edevattan yüce ve beridir. Mahlukatı ihata eden altı yön O'nu ihata edemez."

Buna Abdülganî el-Guneymî el-Meydânî'nin izahı şöyledir:

"Allahü teâlâ'yı altı yön ihata edemez. Zira Allahü teâlâ o altı yönü yaratmadan önce de var idi ve O, önceden nasıl idiyse şimdi de öyledir. Diğer varlıklar ise böyle değildir…" (el-Meydânî, Şerhu'l-Akîdeti't-Tahâviyye, 75.)

Hasan Kâfî el-Akhisârî de şu izahı yapar:

"Çünkü altı yön muhdestir ve altı yön tarafından ihata edilmiş olmak, muhdes alemin özelliklerindendir. Allahü teâlâ ise kadimdir. O var iken ne mekân, ne zaman, ne üst, ne alt, ne de başka birşey vardı! Altı yönün sair mahlukatı ihata etmesi gibi herhangi bir şey O'nu içine alamaz, ihata edemez. Bilakis ilmi, kudreti, kahrı ve saltanatı ile O her şeyi ihata eder; gökte ve yerde O'nun ilminden zerre miktarı bir şey bile gizli kalmaz.." (Hasan Kâfî el-Akhisârî el-Bosnevî, Nûru'l-Yakîn fî Usûli'd-Dîn, 157.)

İmam Ebû Hanîfe şöyle yazmıştır:

"Allahü teâlâ, kendisi için bir ihtiyaç ve (Arş'ın üzerine) istikrar (yerleşme, mekân tutma) olmaksızın Arş'a istiva etmiştir. O, Arş'ı da diğer mahlukatı da korumaktadır. Eğer (Arş'a ve bir yerde yerleşip mekân tutmaya) muhtaç olsaydı, tıpkı mahluklar gibi alemi yoktan var etmeye ve idareye muktedir olamazdı. (Bir mekânda) oturmaya ve karar kılmaya muhtaç olsaydı, Arş'ı yaratmadan önce Allah teâlâ nerede idi? Yüce Allah bundan münezzehtir." (İmam Ebû Hanîfe, el-Vasıyye, 73.)

İskilipli Atıf Hoca Mir’atü’l-İslam risalesinde şöyle diyor:

“Mekândan, sağ, sol, arka, ön, alt, üst gibi cihetten ve yerlerde, göklerde bulunmaktan münezzehdir. Binaenaleyh, Cenab-ı Hak her yerde hâzır ve nâzırdır demek, ilm-i ilahisi her şeyi ihata edicidir, demektir. Yoksa zat ve vücudu her yerde hâzır ve nâzırdır, demek değildir. Çünkü buna itikad küfürdür. Cenab-ı Hakkın mekândan münezzeh olduğunu isbat için deriz ki: Mekân, duracak mahal demektir. Bu dünyanın maddesi ve kendisi yaratıldıktan sonra mekân da vücuda gelmiştir. Halbuki dünyanın kendisi ve maddesi [ve yıldızlar ve gökler] ve mekân yokken Cenab-ı hak mekânsız olarak vardı. Madem ki mekân yaratılmazdan evvel Cenab-ı Hak mekâna muhtaç değildi, mekânsız olarak var idi. Mekân yaratıldıktan sonra da ona ihtiyacı yoktur. Binaenaleyh, mekândan münezzehdir.”

İmam eş-Şâfi'î, kendisine nisbet edilen el-Fıkhu'l-Ekber isimli eserde şöyle der: "Eğer "Allahü teâlâ, "Rahman Arş'a istiva etmiştir" buyurmuştur" denirse şöyle cevap verilir:

"Bu (türlü) ayetler bunlara ve benzerlerine, ilimde derinleşmek arzusunda olmayan kimseleri cevap vermede şaşkınlığa sürükleyen müteşabihattandır. Yani bu kimseler bu türlü ayetleri olduğu gibi kabul edip, araştırma yapmamalı ve bunlar üzerinde konuşmamalıdır. Çünkü kişi ilimde rüsuh (derin kavrayış) sahibi olmadığı zaman şüpheye ve vartaya düşmemekten emin olamaz. Onun, Allahü teâlâ'nın sıfatları hakkında, zikrettiğimiz gibi inanması gerekir. Allahü teâlâ'yı hiçbir mekân ihata edemez. O'nun üzerinden zaman geçmez. O, hudut ve son noktalara sahip olmaktan münezzehtir; mekân ve yönlerden müstağnidir. "O'nun benzeri hiçbir şey yoktur." (42/eş-Şûrâ, 11) (İmam eş-Şâfi'î, el-Fıkhu'l-Ekber, 17.)

Kadızade Ahmed Efendi, İmam-ı Birgivi’nin kitabının şerhinde şöyle diyor:

“Gökte ve yerde değildir, mekândan münezzehdir. ..Mekân ve zaman O’nun şanına muhaldir. ..Sağda, solda, önde, arkada, üstte ve altta değildir....Allahü teâlâ cisim ve cismani olmakdan münezzehdir. Bir tarafda [cihette] olmaktan da münezzehdir. Zahirüyyun taifesi Allahü teâlâ için tarafı var dediler. Hatta İbni Teymiyye ve yolundakiler, Allahü teâlâ üst taraftadır dediler.” (Birgivi Vasiyetnamesi Şerhi, s.24).

Ahmed Ziyâuddin Gümüşhanevî şu bilgileri naklediyor:

"Hazret-i Ali'ye radıyallahü anh (Allahü teâlâ Arş'ı yaratmadan önce nerede idi?) diye sorulduğunda şöyle cevap vermiştir: (Nerede kelimesi mekân ifade eder, Allahü teâlâ mekândan münezzehdir.)

Câfer-i Sâdık, Allah'ı bilmek üç kelime ile olur diyerek, o kelimeleri şöyle sıralamaktadır:

1. Allah bir şeyden yaratılmadı.
2. Bir şeyin içinde de değildir.
3. Bir şeyin üzerinde de değildir. Çünkü bu sıfatlar, kulların sıfatlarıdır.

Bu hususlar Bahrü'l-Kelâm ve Hulâsa isimli kitaplardan nakledilmiştir." (Ahmed Ziyâuddin Gümüşhanevî, Camiu'l-Mütun, Bedir Yayınevi, 7. Baskı, İstanbul 1996; s.48.)
http://muratyazici.blogspot.com/