"KURÂN-I KERİM'İN ŞİFRESİ"
Bir genç tarafından ortaya atılan ve son günlerde ülkemizin gün-demini işgal eden “Kuran’ı Kerim’in şifresi” tezinin ve bu tez üzerine oluşan merak ve tartışmaların kamu vicdanı üzerinde ciddi bir tesir uyandırdığını hepimiz gözlemlemekteyiz.
Kuran şifresi söylemiyle yankı uyandıran bu tezin değerlendirmesine geçmeden önce tezin mahiyetini incelememiz yerinde olur.
Tezin Mahiyeti
Ömer Çelakıl imzasıyla yayımlanan “Kuran-ı Kerim’in Şifresi” adlı çalışmaya göre tez, Hurûfîlik türü ezoterik (Batınî) çalışmalar zincirinin son halkasını teşkil etmektedir. Nitekim kitaba geleneksel ezoterik kehanet örnekleriyle başlanması da bu izlenimi desteklemektedir. Bir farkla ki kullandığı “Simetrik Sayı Dizisi” sebebiyle Çelakıl’ın tezi geleneksel ezoterik örneklerinden kısmen farklılık arz eder. (s.62)
Çelakıl’ın şifresi genelde iki kademeli bir çıkarıma dayanmaktadır. Birinci kademede simetrik orantılara dayalı olarak birbirleriyle ilintili bulunan ayet ve sure numaraları üzerinden önce merkez sayısı sonra eksik sayı (veya sayılar) çıkartılır. İkinci kademede tespit edilen eksik sayı (veya sayılar)ın birler basamağını teşkil eden rakamlar bir araya getirilerek elde edilen toplam rakam, kehanet konusu olayın tarihi, yaşandığı bölgenin enlem ve boylamı gibi sayısal yönüne tatbik edilir. (s.63, 64)
Çelakıl, ayetlerden çıkardığı rakamları olaylara uyarlarken hicrî ve miladî tarihlerden hangisini esas kabul edeceği konusunda sıkıntı yaşadığını kendisi de itiraf eder. Çelakıl bu sıkıntıyı, hicrî tarihler için geliştirdiği ek bir yöntemle aşmaya çalışır. Bu yönteme göre ayetlerden elde edilen rakamlar miladî bir tarihe değil de hicrî bir tarihe denk gelirse, iki basamaklı sayıların değerlerini toplamdan çıkartmak gerekecektir. (s.66)
Çelakıl’ın şifresini ayetlere uyarlarken karşılaştığı bir diğer güçlük Kuran-ı Kerim’de geçen mukattaa harfleridir. Alışılagelmiş Kuran üslubunun dışında bir görünüm arz eden bu gibi ayetlerde Çelakıl, –kendi ifadesiyle– kuralında bir değişikliğe gider ve bir veya birkaç harften oluşan bu gibi ayetlerden çıkan rakamların başına kendiliğinden “1” rakamını ekleyerek güçlüğü aşmaya çalışır. Ayrıca Çelakıl, hicri tarihlerle ilgili geliştirdiği ek yöntemi de mukattaa harflerinde uygulayamadığını; bu sebeple mukattaa harflerinin şifre kuralları açısından bir istisna teşkil ettiğini kabullenmek zorunda kalır. (s.67, 68)
Çelakıl, ayet seçiminde genelde ayetin sure içinde tekrarlanmış ol-masına veya kehanet için münasip bulunan olayla anlam ilişkisinin bulunmasına dikkat eder. Örneğin I. Dünya savaşının bitiş tarihine denk düşürüp kehanetini keşf ettiği Enfal suresi için, bu surede altı yerde tekrarlanan “Ey iman edenler..” ayetini esas kabul eder. Bu ayetlerin numaralarını tespit eden Çelakıl yukarıda belirttiğimiz kademeleri takip ederek 1337 sayısını çıkartır. Bu sayı I. Dünya savaşının bittiği hicri 1337 tarihine denk düşmektedir. Çelakıl, surenin adını teşkil eden Enfal kelimesinin “savaş sonunda elde edilenler” olduğuna dikkat çekmek suretiyle bunun bir tesadüf olamayacağının altını çizer. (s.80, 81)
Bir başka örnekte Çelakıl, ampülle arz ettiği yakınlıktan yola çıkarak ampülün keşf edildiği tarihi haber vermiş olabileceği yönündeki ön sezisine binaen “Nur” (ışık) suresini ele alır. Anılan surede, içinde “misbah” (lamba) kelimesi geçen ayeti olayla ilişkisine dayanarak “anahtar ayet” kabul eder ve içinde bu ayet numarasının da yer aldığı sayı kümeleri üzerindeki hesapları sonucu Edison’un ampulü keşfettiği 1878 tarihiyle denk düşen sayıyı “Nur” suresinden çıkartır. (s.260, 261) Fakat yazar bu hesabında bir önceki hesapta olduğu gibi sure içinde tekrarlanan ayet numaralarını esas almamıştır. Bilakis yazar burada hesabını, “Nur” suresinin numarası, yukarıda belirtilen anahtar ayetin numarası, surenin toplam ayet sayısı ve surenin iniş sırası üzerinden yapar.
Verdiği ön bilgilerle şifresini tanıtan Çelakıl daha sonra şifresini bazı Kuran ayetleri üzerinde uygulayarak ulaştığı ezoterik sonuçları okurlarıyla paylaşır. Genelde bu sonuçlar; I. Dünya savaşının bitişi, II. Dünya savaşının başlangıç ve süresi, helikopter, telgraf, telefon ve otomobil..v.s. bazı araçların icatları gibi önemli olayların tarihlerine denk düşen rakamların, bazı Kuran ayetleri tarafından önceden haber verilmiş olmaları yönündedir.
Şifre çözme sisteminin objektiflik değerine temas eden Çelakıl, söz konusu sistemin, hemen hemen hiç yorum içermediğini aksine büyük oranda sayısal ve mantıksal çıkarıma dayandığını söyler. (s.69)
Çelakıl, Kuran-ı Kerim’in şifrelerinin çözümünde bir ilk adım ol-duğunu söylediği bu tezin, diğer araştırmacılar tarafından geliştirile-bileceğini ve daha ilginç kehanetlerle karşılaşılabileceğini ifade ederek “Kuran-ı Kerim’in Gerçekleşen Kehanetleri” başlığıyla kitabında yeni bir bölüme geçer. (s.70) Yazar bu bölümde de, yukarıda örneklerine değindiğimiz yaşanmış bazı önemli gelişmelerin önceden Kuran’da haber verildiğini gösteren bulgulara yer verir. Çelakıl son olarak iki binli yıllarda gerçekleşmesini beklediği diğer gelişmeleri de ayrı bir bölümde sıralayarak kitabını tamamlar.
Tezin Değerlendirilmesi
Tezin mahiyeti hakkında kısaca bilgi verdikten sonra artık tezin de-ğeri üzerine konuşabiliriz. İfade ettiği değeri takdir edebilmemiz için tezi iki aşamalı olarak ele almayı düşünüyoruz. Birinci aşamada tezin kendi içindeki tutarlılığını, ikinci aşamada tezin ortaya çıkardığı sonuçların Kuran’a aidiyetini irdelemeye çalışacağız. Daha sonra bu iki aşamada elde ettiğimiz neticelere bağlı olarak tezle ilgili kanaatimizi arz edeceğiz.
1. Tez kendi içinde ne ölçüde tutarlıdır?
Çelakıl’ın çalışması gözden geçirildiğinde, tezinin kendi içinde tutarsızlıklar taşıdığını gösteren bol miktarda bulguyla karşılaşmak son derece kolaydır. Şimdi yazarın bu noktadaki çelişki ve tutarsızlıklarını maddeler halinde görelim:
Öncelikle ifade edelim ki Çelakıl’ın şifre çözme sistemini ve bu sisteme dayanarak keşfettiği hususları güvenilmez kılan en önemli sorun, Çelakıl’ın araştırma sırasında taşıdığı ruh halinde gizlidir. Zira Çelakıl bulgularını, ön yargısız ve duru bir zihinle gerçekleştirdiği Kuran okumalarına borçlu değildir. Aksine onun Kuran okumaları genellikle hayalini gördüğü kehanetlere ait ön kabullerle karışıktır. Mesela Çelakıl’ın şu ifadeleri bunun açık bir örneğidir: “İlk adımı Kamer Suresi’yle attım diyebilirim. Çünkü “Kamer suresinde Ay’a çıkış tarihinin olabileceğini düşünüyordum.” Ama bu sadece bir histi ve hissetmem yeterli değildi. Eğer bu hissim doğruysa acaba bunu ortaya çıkartabilir miyim diye, kim bilir kaç kez Kamer suresini okumuştum.” (s.52)
Çelakıl’ın araştırmalarına bu halet-i ruhiye ile başlaması tezinin objektifliğine de gölge düşürmektedir. Zira ön kabullerin, araştırmacıyı, Kuran’ın ne söylediğini anlamaya değil, ona bir şeyler söyletmeye zorlaması tabiidir.
Kitabını okurken sık sık hissedildiği gibi Çelakıl, zihninde kurguladığı olay-ayet/sure ilişkisini ispatlamak amacıyla araştırmalarına başlar. Bulduğu en ufak bir münasebet üzerine ilgili olayı bir sure veya ayetle ilişkilendirmeye çalışır. Daha sonra ilgili olayın başlangıç ya da bitiş tarihi, süresi, olayın yaşandığı bölgenin enlem ve boylamı gibi bol seçenekli sayısal verileri zihninin bir köşesinde saklı tutar. Çelakıl, söz konusu sureden bu ta-rihlerden birinin mutlaka çıkacağı umuduyla sure ve ayetleri çok farklı yönleriyle –ve çoğu defa Kuran’ın aslına taalluk etmeyen beşeri ta-sarruflara bağımlı bir şekilde– inceleyerek nihayet beklediği sonuca ulaşır.
İlk paragraflarda da ifade ettiğimiz gibi, belli kurallar çerçevesinde oluşturulduğu söylenmiş olsa da, aslında Çelakıl’ın çalışmasında bütünlük arz eden bir sistem yoktur. Nitekim yazarın sıkıştığı yerlerde sisteminden ödün vermek zorunda kalarak ek yöntemlerle problemi çözme yoluna gittiği gözden kaçmamaktadır. Mesela hicri tarihler için geliştirdiği ek bir yöntemle genel kurallara aykırı bir yol izlediğini (s.66), “mukattaa harfleri”nde de sistem yetersiz kalınca, bu defa ne hicri ne de miladi tarihlerde izlediği kuralları dikkate almadığını; aksine çok daha farklı bir yol tutarak “mukattaa harfleri” için de ayrı ve istisnai bir yöntem ihdasına gittiği dikkat çekmektedir. (s.67)
Ayrıca Çelakıl araştırmalarında yeterince objektif olamamaktadır. Nitekim şu ifadeler onun zaman zaman –arzuladığı sonuca ulaşmak uğruna– sistemin işleyişine müdahale ettiğini göstermektedir: “burada saklanan tarihin, merkez sayısının birler basamağında olduğunu düşünüyorum. Bu nedenle genel kuralımıza uymamakla birlikte merkez sayısının birler basamağını da elde ettiğimiz sayıya dahil ediyoruz.” (s.298)
Çelakıl tekrarlanan ayetleri tesbit ederken de oldukça seçici davranmaktadır. Çıkarımlarında daima hesaplarına uyum arz eden ayetleri cımbızlamakta, takip ettiği usule göre hesaba katması gereken bazı ayetleri ise maalesef dikkate almamaktadır. Örneğin sistemine uygulamak üzere “Sebe’” suresini incelerken, içinde “andolsun” ve “şüphesiz” kelimeleri geçen ayetleri tekrarlanmış ayet kabul etmekte ve bu mahiyetteki 9, 15 ve 19. ayetleri almaktadır. Oysa Çelakıl’ın bizzat kitabına aldığı sure mealinde “andolsun” kelimesi 10. ayette de bulunduğu halde Çelakıl bunu görmezlikten gelmektedir. (s.153-158)
2. Tezin ortaya çıkardığı bulguların Kuran’la alakası var mıdır?
Çelakıl’ın keşf ettiği bulguların Kuran’la alakası var mıdır, suali, Çelakıl’ın ortaya koyduğu ilginç bulguları Kuran’a atfetmemizin ne derece mümkün olabileceğine ilişkindir. Konuya bu zaviyeden baktığımızda öncelikle şunu belirtmemiz gerekir ki; Çelakıl çıkarımlarını tamamen Kuran meallerinden yapmıştır. Kuran meallerinin orijinal Kuran kabul edilemeyeceğini düşünürsek bulguların Kuran’a isnadının daha işin başında şüphe uyandırdığını söyleyebiliriz. Çıkarımların Kuran tercümelerinden yapılmış olmasının tez bakımından ne tür problemler arz ettiği konusuna geçmeden önce çıkarımların diğer dayanaklarına bir göz atalım.
Çelakıl’ın bulguları mevcut Kuran nüshalarının tertibine göre ayet ve sure numaraları, surelerin ayet sayısı, iniş sıralamasına göre sure numaraları ve ayetlerin sözcük sayımı üzerine kuruludur.
Kuran tarihine aşinalığı olanların da takdir edeceği gibi bugün elimizde bulunan Mushafların ayet ve sure dizimi konusunda farklı kanaatler vardır. İslam alimlerinin çoğunluğunun benimsediği görüşe göre –ki bu görüş dayandığı deliller bakımından daha güçlüdür– ayet dizimi Hz. Peygamber (s.a.v.)’in talimatıyla olmuştur. Diğer bir görüşe göre ayetlerin sure içindeki dizimi sahabenin kendi görüşlerine göre yapılmıştır.[1]
Surelerin Mushaf içindeki dizimi konusunda da tartışmalar yaşanmış, fakat İslam alimlerinin geneli tarafından benimsenen görüşe göre surelerin dizimi vahiyle olmamış, Hz. Peygamber (s.a.v.)’in vefatından sonra sahabenin kendi görüşleri doğrultusunda gerçekleştirilmiştir.[2]
Ayetlerin bitiş yerleri ve buna bağlı olarak sure içindeki ayetlerin sayısının tesbiti de İslam alimleri arasında tartışmalıdır. Bu sebeple birçok surenin ayet sayısı tartışıldığı gibi Kuran ayetlerinin toplam sayısı da tartışılmıştır. Bu durum ayetlerin bitiş yerlerinin ilahi talimatlar eşliğinde bizzat Hazreti Peygamber (s.a.v.) tarafından net olarak tespit edilmemiş olmasından kaynaklanmaktadır.[3] Binaenaleyh bu durum mevcut numaralandırma esas alınarak yapılan bir çalışmanın Kuran’a mal edilemeyeceğini gösterir.
Ömer Çelakıl’ın tezinin ağırlıklı olarak mevcut ayet ve sure numaralarına dayanmış olması[4], bulguların Kuran’a aidiyeti hususunda ciddi şüpheler uyandırmaktadır. Zira bu durum bulguların, vahiy mahsulü metne değil, ayet ve surelerin numaralandırılması gibi beşer kaynaklı bir tasarrufa dayandığı kanaatini vermektedir. Bu bakımdan Çelakıl’ın keşf ettiği bulguları, Kuran mucizeleri olarak kabul etmemiz doğru bir tutum değildir.
Bulguların Kuran’a isnadı hususunda görülen bir diğer problem de şifrenin Kuran’ın kendisi değil de tercümelerinde uygulanmış olmasıdır. Şifrenin tercümeler üzerine uygulanmış olması, bulguların Kuran’a isnadının yanında, tezin kendi içinde tutarlılığı açısından da ciddi çelişkilere yol açmaktadır. Mesela Çelakıl “Sebe’” suresi üzerinde çıkarım yaparken surede manaları birbirine yakın olan tekrarlanmış sözcükler olarak “andolsun” ve “şüphesiz” kelimelerini seçmiştir. Çelakıl, esas kabul ettiği mealden hareketle bu manayı içeren sözcüklerin 9, 15 ve 19. ayetler olmak üzere surede üç defa tekrarlandığını tespit eder. Daha sonra Çelakıl, zikredilen ayet numaraları üzerine yaptığı hesap sonucu çıkan rakamın otomobilin icad edildiği tarihe denk düştüğünü ileri sürerek kehanetini tamamlar. (s.158, 159) Oysa Kuran-ı Kerim’e baktığımızda[5] aynı surede yukarıda sözü edilen ayetlerin dışında bu manaya gelen üç değil 7, 10, 11, 20, 24, 36, 39, 48, 54 de dahil toplam on iki ayet vardır. Bu ayetlerin rakamlarını hesabın içine dahil edecek olursak Çelakıl’ın çıkarımı anlamını yitirecektir.
Çelakıl’ın bulgularının Kuran’a atfını imkansız kılan bir diğer husus, tez sahibi tarafından bulguların birer kehanet olarak görülmesidir. (Bkz., s.66, 69, 70, 71) Bilindiği gibi Kuran gelecekten haber vermek anlamına gelen kehaneti reddetmiş, kendisinin bir kahin sözü olduğu yönündeki asılsız iddiaları şiddetle yalanlamıştır. Nitekim “Bakın, bu [Kuran] gerçekten şerefli bir elçi’nin [vahy edilmiş] sözüdür. Ve o, inanmaya ne kadar az [eğilimli] olsanız da, bir şair sözü değildir. Ve ders almaya ne kadar az eğilimli olsanız da bir kahin sözü de değildir. O alemlerin rabbinden bir vahiydir.” (Hakka, 40, 41, 42, 43) ayetlerinde de açıkça ifade edildiği gibi Kuran bir kehanet değildir. Kuran ayetleri insanlara asla birer kehanet olarak sunulamaz. Bu her şeyden önce Kuran’ın doğasıyla çelişen bir iddiadır. Zira kehanet esrarengiz varlıklarla ilişkisi olduğu sanılan kimseler tarafından ileri sürülen ve çoğu gerçek dışı olan beşer sözleridir. Oysa Kuran baştan sona evrenin yaratıcısı olan Allah’ın sözlerinden oluşmaktadır. Üstelik Çelakıl’ın, keşfettiği şifre çözme sistemine dayanarak gelecekten haber verdiği hususlarda yer yer kesin ifadeler kullanması sorunu daha da çözümlenemez hale getirmektedir. (s. 308)
Çelakıl’ın bulgularının Kuran’a isnadını şaibeli kılan bir diğer sorun da Çelakıl’ın Kuran’a ve Kuran’ın orijinal dili olan Arapça’ya yabancı olmasıdır. Küçük bir örnek olması için Çelakıl’ın bir tesbitini buraya aktarmak istiyoruz: “Sad, Arap alfabesinin 14. harfidir ve “sada” sözcüğünden gelmektedir.(!) Sada’nın Türkçe karşılığı “verilen sese karşılık alınan, yankılanan ses”tir. (s.114) Görüldüğü gibi Sayın Çelakıl Arap alfabesinden bir harf olduğunu söylediği “sad” harfini, bir kelimenin türevi kılmakta, daha sonra bu surenin telefonla irtibatından söz etmektedir. Harfin kelimeden türediği/geldiği yönünde bir iddianın anlamsızlığını/saçmalığını düşünecek olursak Çelakıl’ın bulgularının Kuran’a isnadının ne denli şaibeli olduğunu anlamamız daha kolay olacaktır.
Sonuç olarak tezin değerlendirmesinden anlaşıldığı üzere tez gerek tutarlılığı gerekse Kuran’a aidiyeti açısından ciddi sorunlar içermektedir. Üstelik içerdiği bu iki sorun tezi, kendi içinde tutarlı olduğunu kabul etsek bile Kuran’a atfı imkansız olduğu için açık bir paradoksla karşı karşıya getirmektedir. Bu bakımdan Ömer Çelakıl’ın “Kuran’ın şifresi”ni çözme ve “Kuranî kehanetleri” keşfetme iddiasıyla kaleme aldığı çalışmanın “Kuran’ın şifresi” olarak takdim edilmesinin mümkün olmadığı kanaatindeyiz.
[1] es-Suyuti, el-İtkan, c.1, s.63.
[2] es-Suyuti, el-İtkan, c.1, s.63.
[3] es-Suyuti, el-İtkan, c.1, s.68.
[4] Bu durum Çelakıl’ın tezinde o kadar belirgindir ki, tezin bir bölümünün başlığı “Kuran-ı Kerim’in sure numaralarından çıkan sayısal mesajlar” şeklindedir. (s.251)
[5] Çelakıl’ın kitabına bakıldığında bu husus açıkça görülecektir. Kitabta yer alan meale göre surede iki adet “andolsun” ifadesi yer alırken kendisi bunlardan sadece bir tanesini hesaba katmıştır. (s.153-158)
[*] Ömer Çelakıl, Kur’an-ı Kerim’in Şifresi, Sınırötesi Yayınları, İstanbul, 2002, 341 sahife.
Kuran şifresi söylemiyle yankı uyandıran bu tezin değerlendirmesine geçmeden önce tezin mahiyetini incelememiz yerinde olur.
Tezin Mahiyeti
Ömer Çelakıl imzasıyla yayımlanan “Kuran-ı Kerim’in Şifresi” adlı çalışmaya göre tez, Hurûfîlik türü ezoterik (Batınî) çalışmalar zincirinin son halkasını teşkil etmektedir. Nitekim kitaba geleneksel ezoterik kehanet örnekleriyle başlanması da bu izlenimi desteklemektedir. Bir farkla ki kullandığı “Simetrik Sayı Dizisi” sebebiyle Çelakıl’ın tezi geleneksel ezoterik örneklerinden kısmen farklılık arz eder. (s.62)
Çelakıl’ın şifresi genelde iki kademeli bir çıkarıma dayanmaktadır. Birinci kademede simetrik orantılara dayalı olarak birbirleriyle ilintili bulunan ayet ve sure numaraları üzerinden önce merkez sayısı sonra eksik sayı (veya sayılar) çıkartılır. İkinci kademede tespit edilen eksik sayı (veya sayılar)ın birler basamağını teşkil eden rakamlar bir araya getirilerek elde edilen toplam rakam, kehanet konusu olayın tarihi, yaşandığı bölgenin enlem ve boylamı gibi sayısal yönüne tatbik edilir. (s.63, 64)
Çelakıl, ayetlerden çıkardığı rakamları olaylara uyarlarken hicrî ve miladî tarihlerden hangisini esas kabul edeceği konusunda sıkıntı yaşadığını kendisi de itiraf eder. Çelakıl bu sıkıntıyı, hicrî tarihler için geliştirdiği ek bir yöntemle aşmaya çalışır. Bu yönteme göre ayetlerden elde edilen rakamlar miladî bir tarihe değil de hicrî bir tarihe denk gelirse, iki basamaklı sayıların değerlerini toplamdan çıkartmak gerekecektir. (s.66)
Çelakıl’ın şifresini ayetlere uyarlarken karşılaştığı bir diğer güçlük Kuran-ı Kerim’de geçen mukattaa harfleridir. Alışılagelmiş Kuran üslubunun dışında bir görünüm arz eden bu gibi ayetlerde Çelakıl, –kendi ifadesiyle– kuralında bir değişikliğe gider ve bir veya birkaç harften oluşan bu gibi ayetlerden çıkan rakamların başına kendiliğinden “1” rakamını ekleyerek güçlüğü aşmaya çalışır. Ayrıca Çelakıl, hicri tarihlerle ilgili geliştirdiği ek yöntemi de mukattaa harflerinde uygulayamadığını; bu sebeple mukattaa harflerinin şifre kuralları açısından bir istisna teşkil ettiğini kabullenmek zorunda kalır. (s.67, 68)
Çelakıl, ayet seçiminde genelde ayetin sure içinde tekrarlanmış ol-masına veya kehanet için münasip bulunan olayla anlam ilişkisinin bulunmasına dikkat eder. Örneğin I. Dünya savaşının bitiş tarihine denk düşürüp kehanetini keşf ettiği Enfal suresi için, bu surede altı yerde tekrarlanan “Ey iman edenler..” ayetini esas kabul eder. Bu ayetlerin numaralarını tespit eden Çelakıl yukarıda belirttiğimiz kademeleri takip ederek 1337 sayısını çıkartır. Bu sayı I. Dünya savaşının bittiği hicri 1337 tarihine denk düşmektedir. Çelakıl, surenin adını teşkil eden Enfal kelimesinin “savaş sonunda elde edilenler” olduğuna dikkat çekmek suretiyle bunun bir tesadüf olamayacağının altını çizer. (s.80, 81)
Bir başka örnekte Çelakıl, ampülle arz ettiği yakınlıktan yola çıkarak ampülün keşf edildiği tarihi haber vermiş olabileceği yönündeki ön sezisine binaen “Nur” (ışık) suresini ele alır. Anılan surede, içinde “misbah” (lamba) kelimesi geçen ayeti olayla ilişkisine dayanarak “anahtar ayet” kabul eder ve içinde bu ayet numarasının da yer aldığı sayı kümeleri üzerindeki hesapları sonucu Edison’un ampulü keşfettiği 1878 tarihiyle denk düşen sayıyı “Nur” suresinden çıkartır. (s.260, 261) Fakat yazar bu hesabında bir önceki hesapta olduğu gibi sure içinde tekrarlanan ayet numaralarını esas almamıştır. Bilakis yazar burada hesabını, “Nur” suresinin numarası, yukarıda belirtilen anahtar ayetin numarası, surenin toplam ayet sayısı ve surenin iniş sırası üzerinden yapar.
Verdiği ön bilgilerle şifresini tanıtan Çelakıl daha sonra şifresini bazı Kuran ayetleri üzerinde uygulayarak ulaştığı ezoterik sonuçları okurlarıyla paylaşır. Genelde bu sonuçlar; I. Dünya savaşının bitişi, II. Dünya savaşının başlangıç ve süresi, helikopter, telgraf, telefon ve otomobil..v.s. bazı araçların icatları gibi önemli olayların tarihlerine denk düşen rakamların, bazı Kuran ayetleri tarafından önceden haber verilmiş olmaları yönündedir.
Şifre çözme sisteminin objektiflik değerine temas eden Çelakıl, söz konusu sistemin, hemen hemen hiç yorum içermediğini aksine büyük oranda sayısal ve mantıksal çıkarıma dayandığını söyler. (s.69)
Çelakıl, Kuran-ı Kerim’in şifrelerinin çözümünde bir ilk adım ol-duğunu söylediği bu tezin, diğer araştırmacılar tarafından geliştirile-bileceğini ve daha ilginç kehanetlerle karşılaşılabileceğini ifade ederek “Kuran-ı Kerim’in Gerçekleşen Kehanetleri” başlığıyla kitabında yeni bir bölüme geçer. (s.70) Yazar bu bölümde de, yukarıda örneklerine değindiğimiz yaşanmış bazı önemli gelişmelerin önceden Kuran’da haber verildiğini gösteren bulgulara yer verir. Çelakıl son olarak iki binli yıllarda gerçekleşmesini beklediği diğer gelişmeleri de ayrı bir bölümde sıralayarak kitabını tamamlar.
Tezin Değerlendirilmesi
Tezin mahiyeti hakkında kısaca bilgi verdikten sonra artık tezin de-ğeri üzerine konuşabiliriz. İfade ettiği değeri takdir edebilmemiz için tezi iki aşamalı olarak ele almayı düşünüyoruz. Birinci aşamada tezin kendi içindeki tutarlılığını, ikinci aşamada tezin ortaya çıkardığı sonuçların Kuran’a aidiyetini irdelemeye çalışacağız. Daha sonra bu iki aşamada elde ettiğimiz neticelere bağlı olarak tezle ilgili kanaatimizi arz edeceğiz.
1. Tez kendi içinde ne ölçüde tutarlıdır?
Çelakıl’ın çalışması gözden geçirildiğinde, tezinin kendi içinde tutarsızlıklar taşıdığını gösteren bol miktarda bulguyla karşılaşmak son derece kolaydır. Şimdi yazarın bu noktadaki çelişki ve tutarsızlıklarını maddeler halinde görelim:
Öncelikle ifade edelim ki Çelakıl’ın şifre çözme sistemini ve bu sisteme dayanarak keşfettiği hususları güvenilmez kılan en önemli sorun, Çelakıl’ın araştırma sırasında taşıdığı ruh halinde gizlidir. Zira Çelakıl bulgularını, ön yargısız ve duru bir zihinle gerçekleştirdiği Kuran okumalarına borçlu değildir. Aksine onun Kuran okumaları genellikle hayalini gördüğü kehanetlere ait ön kabullerle karışıktır. Mesela Çelakıl’ın şu ifadeleri bunun açık bir örneğidir: “İlk adımı Kamer Suresi’yle attım diyebilirim. Çünkü “Kamer suresinde Ay’a çıkış tarihinin olabileceğini düşünüyordum.” Ama bu sadece bir histi ve hissetmem yeterli değildi. Eğer bu hissim doğruysa acaba bunu ortaya çıkartabilir miyim diye, kim bilir kaç kez Kamer suresini okumuştum.” (s.52)
Çelakıl’ın araştırmalarına bu halet-i ruhiye ile başlaması tezinin objektifliğine de gölge düşürmektedir. Zira ön kabullerin, araştırmacıyı, Kuran’ın ne söylediğini anlamaya değil, ona bir şeyler söyletmeye zorlaması tabiidir.
Kitabını okurken sık sık hissedildiği gibi Çelakıl, zihninde kurguladığı olay-ayet/sure ilişkisini ispatlamak amacıyla araştırmalarına başlar. Bulduğu en ufak bir münasebet üzerine ilgili olayı bir sure veya ayetle ilişkilendirmeye çalışır. Daha sonra ilgili olayın başlangıç ya da bitiş tarihi, süresi, olayın yaşandığı bölgenin enlem ve boylamı gibi bol seçenekli sayısal verileri zihninin bir köşesinde saklı tutar. Çelakıl, söz konusu sureden bu ta-rihlerden birinin mutlaka çıkacağı umuduyla sure ve ayetleri çok farklı yönleriyle –ve çoğu defa Kuran’ın aslına taalluk etmeyen beşeri ta-sarruflara bağımlı bir şekilde– inceleyerek nihayet beklediği sonuca ulaşır.
İlk paragraflarda da ifade ettiğimiz gibi, belli kurallar çerçevesinde oluşturulduğu söylenmiş olsa da, aslında Çelakıl’ın çalışmasında bütünlük arz eden bir sistem yoktur. Nitekim yazarın sıkıştığı yerlerde sisteminden ödün vermek zorunda kalarak ek yöntemlerle problemi çözme yoluna gittiği gözden kaçmamaktadır. Mesela hicri tarihler için geliştirdiği ek bir yöntemle genel kurallara aykırı bir yol izlediğini (s.66), “mukattaa harfleri”nde de sistem yetersiz kalınca, bu defa ne hicri ne de miladi tarihlerde izlediği kuralları dikkate almadığını; aksine çok daha farklı bir yol tutarak “mukattaa harfleri” için de ayrı ve istisnai bir yöntem ihdasına gittiği dikkat çekmektedir. (s.67)
Ayrıca Çelakıl araştırmalarında yeterince objektif olamamaktadır. Nitekim şu ifadeler onun zaman zaman –arzuladığı sonuca ulaşmak uğruna– sistemin işleyişine müdahale ettiğini göstermektedir: “burada saklanan tarihin, merkez sayısının birler basamağında olduğunu düşünüyorum. Bu nedenle genel kuralımıza uymamakla birlikte merkez sayısının birler basamağını da elde ettiğimiz sayıya dahil ediyoruz.” (s.298)
Çelakıl tekrarlanan ayetleri tesbit ederken de oldukça seçici davranmaktadır. Çıkarımlarında daima hesaplarına uyum arz eden ayetleri cımbızlamakta, takip ettiği usule göre hesaba katması gereken bazı ayetleri ise maalesef dikkate almamaktadır. Örneğin sistemine uygulamak üzere “Sebe’” suresini incelerken, içinde “andolsun” ve “şüphesiz” kelimeleri geçen ayetleri tekrarlanmış ayet kabul etmekte ve bu mahiyetteki 9, 15 ve 19. ayetleri almaktadır. Oysa Çelakıl’ın bizzat kitabına aldığı sure mealinde “andolsun” kelimesi 10. ayette de bulunduğu halde Çelakıl bunu görmezlikten gelmektedir. (s.153-158)
2. Tezin ortaya çıkardığı bulguların Kuran’la alakası var mıdır?
Çelakıl’ın keşf ettiği bulguların Kuran’la alakası var mıdır, suali, Çelakıl’ın ortaya koyduğu ilginç bulguları Kuran’a atfetmemizin ne derece mümkün olabileceğine ilişkindir. Konuya bu zaviyeden baktığımızda öncelikle şunu belirtmemiz gerekir ki; Çelakıl çıkarımlarını tamamen Kuran meallerinden yapmıştır. Kuran meallerinin orijinal Kuran kabul edilemeyeceğini düşünürsek bulguların Kuran’a isnadının daha işin başında şüphe uyandırdığını söyleyebiliriz. Çıkarımların Kuran tercümelerinden yapılmış olmasının tez bakımından ne tür problemler arz ettiği konusuna geçmeden önce çıkarımların diğer dayanaklarına bir göz atalım.
Çelakıl’ın bulguları mevcut Kuran nüshalarının tertibine göre ayet ve sure numaraları, surelerin ayet sayısı, iniş sıralamasına göre sure numaraları ve ayetlerin sözcük sayımı üzerine kuruludur.
Kuran tarihine aşinalığı olanların da takdir edeceği gibi bugün elimizde bulunan Mushafların ayet ve sure dizimi konusunda farklı kanaatler vardır. İslam alimlerinin çoğunluğunun benimsediği görüşe göre –ki bu görüş dayandığı deliller bakımından daha güçlüdür– ayet dizimi Hz. Peygamber (s.a.v.)’in talimatıyla olmuştur. Diğer bir görüşe göre ayetlerin sure içindeki dizimi sahabenin kendi görüşlerine göre yapılmıştır.[1]
Surelerin Mushaf içindeki dizimi konusunda da tartışmalar yaşanmış, fakat İslam alimlerinin geneli tarafından benimsenen görüşe göre surelerin dizimi vahiyle olmamış, Hz. Peygamber (s.a.v.)’in vefatından sonra sahabenin kendi görüşleri doğrultusunda gerçekleştirilmiştir.[2]
Ayetlerin bitiş yerleri ve buna bağlı olarak sure içindeki ayetlerin sayısının tesbiti de İslam alimleri arasında tartışmalıdır. Bu sebeple birçok surenin ayet sayısı tartışıldığı gibi Kuran ayetlerinin toplam sayısı da tartışılmıştır. Bu durum ayetlerin bitiş yerlerinin ilahi talimatlar eşliğinde bizzat Hazreti Peygamber (s.a.v.) tarafından net olarak tespit edilmemiş olmasından kaynaklanmaktadır.[3] Binaenaleyh bu durum mevcut numaralandırma esas alınarak yapılan bir çalışmanın Kuran’a mal edilemeyeceğini gösterir.
Ömer Çelakıl’ın tezinin ağırlıklı olarak mevcut ayet ve sure numaralarına dayanmış olması[4], bulguların Kuran’a aidiyeti hususunda ciddi şüpheler uyandırmaktadır. Zira bu durum bulguların, vahiy mahsulü metne değil, ayet ve surelerin numaralandırılması gibi beşer kaynaklı bir tasarrufa dayandığı kanaatini vermektedir. Bu bakımdan Çelakıl’ın keşf ettiği bulguları, Kuran mucizeleri olarak kabul etmemiz doğru bir tutum değildir.
Bulguların Kuran’a isnadı hususunda görülen bir diğer problem de şifrenin Kuran’ın kendisi değil de tercümelerinde uygulanmış olmasıdır. Şifrenin tercümeler üzerine uygulanmış olması, bulguların Kuran’a isnadının yanında, tezin kendi içinde tutarlılığı açısından da ciddi çelişkilere yol açmaktadır. Mesela Çelakıl “Sebe’” suresi üzerinde çıkarım yaparken surede manaları birbirine yakın olan tekrarlanmış sözcükler olarak “andolsun” ve “şüphesiz” kelimelerini seçmiştir. Çelakıl, esas kabul ettiği mealden hareketle bu manayı içeren sözcüklerin 9, 15 ve 19. ayetler olmak üzere surede üç defa tekrarlandığını tespit eder. Daha sonra Çelakıl, zikredilen ayet numaraları üzerine yaptığı hesap sonucu çıkan rakamın otomobilin icad edildiği tarihe denk düştüğünü ileri sürerek kehanetini tamamlar. (s.158, 159) Oysa Kuran-ı Kerim’e baktığımızda[5] aynı surede yukarıda sözü edilen ayetlerin dışında bu manaya gelen üç değil 7, 10, 11, 20, 24, 36, 39, 48, 54 de dahil toplam on iki ayet vardır. Bu ayetlerin rakamlarını hesabın içine dahil edecek olursak Çelakıl’ın çıkarımı anlamını yitirecektir.
Çelakıl’ın bulgularının Kuran’a atfını imkansız kılan bir diğer husus, tez sahibi tarafından bulguların birer kehanet olarak görülmesidir. (Bkz., s.66, 69, 70, 71) Bilindiği gibi Kuran gelecekten haber vermek anlamına gelen kehaneti reddetmiş, kendisinin bir kahin sözü olduğu yönündeki asılsız iddiaları şiddetle yalanlamıştır. Nitekim “Bakın, bu [Kuran] gerçekten şerefli bir elçi’nin [vahy edilmiş] sözüdür. Ve o, inanmaya ne kadar az [eğilimli] olsanız da, bir şair sözü değildir. Ve ders almaya ne kadar az eğilimli olsanız da bir kahin sözü de değildir. O alemlerin rabbinden bir vahiydir.” (Hakka, 40, 41, 42, 43) ayetlerinde de açıkça ifade edildiği gibi Kuran bir kehanet değildir. Kuran ayetleri insanlara asla birer kehanet olarak sunulamaz. Bu her şeyden önce Kuran’ın doğasıyla çelişen bir iddiadır. Zira kehanet esrarengiz varlıklarla ilişkisi olduğu sanılan kimseler tarafından ileri sürülen ve çoğu gerçek dışı olan beşer sözleridir. Oysa Kuran baştan sona evrenin yaratıcısı olan Allah’ın sözlerinden oluşmaktadır. Üstelik Çelakıl’ın, keşfettiği şifre çözme sistemine dayanarak gelecekten haber verdiği hususlarda yer yer kesin ifadeler kullanması sorunu daha da çözümlenemez hale getirmektedir. (s. 308)
Çelakıl’ın bulgularının Kuran’a isnadını şaibeli kılan bir diğer sorun da Çelakıl’ın Kuran’a ve Kuran’ın orijinal dili olan Arapça’ya yabancı olmasıdır. Küçük bir örnek olması için Çelakıl’ın bir tesbitini buraya aktarmak istiyoruz: “Sad, Arap alfabesinin 14. harfidir ve “sada” sözcüğünden gelmektedir.(!) Sada’nın Türkçe karşılığı “verilen sese karşılık alınan, yankılanan ses”tir. (s.114) Görüldüğü gibi Sayın Çelakıl Arap alfabesinden bir harf olduğunu söylediği “sad” harfini, bir kelimenin türevi kılmakta, daha sonra bu surenin telefonla irtibatından söz etmektedir. Harfin kelimeden türediği/geldiği yönünde bir iddianın anlamsızlığını/saçmalığını düşünecek olursak Çelakıl’ın bulgularının Kuran’a isnadının ne denli şaibeli olduğunu anlamamız daha kolay olacaktır.
Sonuç olarak tezin değerlendirmesinden anlaşıldığı üzere tez gerek tutarlılığı gerekse Kuran’a aidiyeti açısından ciddi sorunlar içermektedir. Üstelik içerdiği bu iki sorun tezi, kendi içinde tutarlı olduğunu kabul etsek bile Kuran’a atfı imkansız olduğu için açık bir paradoksla karşı karşıya getirmektedir. Bu bakımdan Ömer Çelakıl’ın “Kuran’ın şifresi”ni çözme ve “Kuranî kehanetleri” keşfetme iddiasıyla kaleme aldığı çalışmanın “Kuran’ın şifresi” olarak takdim edilmesinin mümkün olmadığı kanaatindeyiz.
[1] es-Suyuti, el-İtkan, c.1, s.63.
[2] es-Suyuti, el-İtkan, c.1, s.63.
[3] es-Suyuti, el-İtkan, c.1, s.68.
[4] Bu durum Çelakıl’ın tezinde o kadar belirgindir ki, tezin bir bölümünün başlığı “Kuran-ı Kerim’in sure numaralarından çıkan sayısal mesajlar” şeklindedir. (s.251)
[5] Çelakıl’ın kitabına bakıldığında bu husus açıkça görülecektir. Kitabta yer alan meale göre surede iki adet “andolsun” ifadesi yer alırken kendisi bunlardan sadece bir tanesini hesaba katmıştır. (s.153-158)
[*] Ömer Çelakıl, Kur’an-ı Kerim’in Şifresi, Sınırötesi Yayınları, İstanbul, 2002, 341 sahife.
Konular
- ARAŞTIRMACI YAZAR EBUBEKİR SİFİL İLE
- İSTİKAMET YOLUNDA ASHÂB’IN AĞIR YÜKÜ
- BİR HAYAT TARZI OLARAK PEYGAMBERİMİZİN SÜNNETİ
- 24 NİSAN VE SOYKIRIM YALANLARI
- KUR'AN
- ‘KOLAYLAŞTIRILMIŞ DİN’ ANLAYIŞI
- Peygambere İman
- Modernist Çizgi: Nerden Nereye?
- Meal okuyarak dini anlamak
- NASIL HÜKMEDİYORSUNUZ
- Hayrettin Karaman Bey'den gelen cevaba cevabımdır
- Kur’ân’a Karşı Mes’ûliyetimiz
- Ebubekir Sifil hocamıza bir soru sorduk!
- BAZI ŞAHISLAR
- GAYR-I METLUV VAHİY
- İMAM EL-GAZÂLÎ VE İHYÂ
- Tasavvuf, İlâhî Takdirden Râzı Olma Sanatıdır
- Süleyman Ateş'in İlmihalindeki Yanlışlar Nelerdir?
- Eski Diyanet İşleri Başkanı Süleyman Ateş Hoca Vatan’da yazıyor
- AHMET HULUSİ’ NİN , İNSANI KÜFRE SOKACAK YANLIŞLARI
- Dinde Reformcular ile diyalogcuların benzer yönleri ve ehl-i sünntete saldırma sebebleri
- Kur’an’ı mehcur bırakmak
- Hayâtın Mertebe Mertebe Yükselişi
- AR DAMARI NASIL ÇATLAR?
- İSTİBRA - MÜSLÜMAN ERKEKLERİN DİKKATİNE - BİLHASSA İMAMLARIN-
- Ilgili Konular
- Eshab-ı Kiramın Büyüklüğü
- Yalnız Kuran Diyenler
- Vehhabilik
- Dinde Reform ve Reformcular