Müslüman Kimliğinin İki Temeli


Bildirildiğine göre Peygamber Sallallahu aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur:

"Size, sıkı sarıldığınız sürece sapıtmayacağınız iki şey bıraktım: Allah'ın kitabı ve Resûlünün sünneti."(1)

Veda Haccı ile ilgili rivayetler arasında yer alan hadisimiz, efendimizin son tavsiyeleri cümlesinden olma özelliğine sahiptir. Muvatta'daki rivayette açıkça görüldüğü gibi 'vefatından sonraki günlere yöneliktir. Bu sebeple önemle üzerinde durulması gerekmektedir.

BİLİNDİĞİ gibi "mükemmel" ve son din olarak gönderilen İslâm'ın iki ana temeli kitap (Kur'an) ve Hz.Peygamberin hayatı ve irşadı demek olan sünnettir. Bu iki asl'a ya doğrudan ya da dolayısıyla dayanmayan, bunlardan kaynaklanmayan hiç bir görüş ve uygulama İslâmî bir nitelik taşımaz. Bu sebeple geçmişte alimler, bütün güçleri ile ve ilmî metotlarla bu iki temel kaynağı değerlendirmeye, yaşadıkları devir ve bölge şartlarına göre en uygun uygulama şeklini tespite çalışmışlardır. Görüş ve uygulamaların böylece "İslâmî bir nitelik" kazanmasını sağlamışlardır. Ayrıca İslâma yabancı ne kadar gelişme ve akım varsa, onlara Kitap ve Sünnet ölçüleriyle karşı çıkarak mücadele etmiş ve toplumların İslâmî niteliklerini korumalarına yardımcı olmuşlardır.

İslâm'ın tartışılmaz ilk iki kaynağı olan kitap ve sünnet, hadisimize göre, Hz. Peygamberden sonraki günlerde de kendilerine "sıkı" hatta "sımsıkı" sarılmak şartıyla, müslümanlar için hidayet ve mutluluk vesilesidir. Bu, Hz.Peygamberin bir müjdesidir. Ancak burada üzerinde durulması gereken kelime, "sıkı, sımsıkı yapışmak" anlamına gelen temessük veya i'tisam'dır. Siz buna "kitap ve sünnete dört elle sarılmak" da diyebilirsiniz. "Resûlünün sünneti" tabirini de Hz. Peygamberin, "peygamberlik görevi icabı olarak bildirdikleri" şeklinde anlamak lazımdır.(2)

HADİS kitaplarımızda gördüğümüz, Kitap ve Sünnete sarılmak (el-i'tisam bi'l-kitap ve's-sünne ) bahisleri, kitap ve sünnetin İslâm kimliğinin kazanılması ve korunması bakımından arzettiği önemi gösteren ayet ve hadislerle doludur. Hadisimiz, bu ayet ve hadislerin hedefini açık şekilde ortaya koymaktadır: Sapıtmamak...

"... Gerçekten size Allah'dan bir nur ve açık bir kitap geldi. Onunla Allah, rızasının peşinde gidenleri esenlik yollarına iletiyor ve onları kendi izniyle karanlıklardan aydınlığa çıkarıp, dosdoğru bir yola iletiyor."(3) "Ve topluca Allah'ın ipine yapışın (Kur'ana uyun), ayrılmayın."(4) "... Rabbinizden size indirilenin en güzeline (Kur'an'a) uyun!"(5). "Bu Kur'an, insanlara kafi bir tebliğdir"(6)

"Peygamberin çağırmasını, herhangi birinizin diğerini çağırması ile bir tutmayın (O'nun davetine icabet gerekir)".(7) İmam Malik'e bir adam gelerek bir sual sordu. İmam, "Resûlul-lah buyurdu ki..." diye cevap vermeye başladı. Adam, "senin" görüşün nedir?" diye imamın re'yini öğrenmek istedi. Bunun üzerine İmam Malik; "Allah'ın Rasûlünün emrine aykırı davrananlar, başlarına bir bela gelmesinden, yahut acıklı bir azaba uğramaktan çekinsinler!"(8) mealindeki ayeti okudu. Böylece asıl dinlenecek sözün ve öğrenilecek görüşün Hz.Peygamberin sözü ve görüşü olduğunu vurguladı.

"Kim Resûl'e itaat ederse, Allah'a itaat etmiş olur... (9) "Allah ve Resûlü, bir işte hüküm verdiği zaman, artık inanmış bir kadın ve erkeğe, o işi kendi isteklerine göre seçme ve görme hakkı yoktur. Kim Allah'a ve Resûlüne karşı gelirse, apaçık bir sapıklığa düşmüş olur."(10) "Andolsun sizin için Allah'ın Resûlünde (uyulacak) güzel bir hayat örneği vardır.."(11)

İSLÂM kimliği ve kişiliği açısından kitap ve sünnetin önem ve fonksiyonunu dile getiren bu ayetler ve bir o kadar da hadis birlikte değerlendirildiği zaman, müslümanım diyenlerin de ince ve yakın plandan tahlile tabi tutulmaları halinde, bu iki temel kaynağa ne ölçüde bağlı ve tabi oldukları yani İslâmî kimliklerinin kalitesi ortaya çıkacaktır. Bu noktada herhalde şu hadisi herkesin ölçü alması gerekecektir: "Hiç biriniz gönlü (arzuları) benim tebliğ ettiğim şeylere tabi olmadıkça (kamil) mü'min olamazsınız."(12)

DAİMA başı bozuk ve serbest bir yaşayışı hoş gören his ve heveslerin, Peygamber sallella-hu aleyhi ve sellem'in tebliğ ettiği İslâmî esaslara tabi kılınması, günümüzün çok karmaşık ve bunalımlı gidişi içinde, geçmiştekinden daha da önemli ve ciddî bir görevdir. Bugün müslümanların önemli bir kesiminin, duyguların ve İslâm dışı unsurların, propagandaların yozlaştırdığı bir anlayış ve yaşayışa gönül verdikleri inkar kabul etmez acı bir gerçektir. Her hal ü karda kitap ve sünnete bağlı olması gereken müslümanları his ve heveslerinin uydusu görmek, İslâmî kimlik ve kişilik noktasından, toplumda büyük bir hastalığın varlığına işarettir. Hemen hemen herkes kendi his ve heveslerine göre müslüman olmaya özeniyor. Konuları fertler "bana göre", topluluklar "bize göre" diye yorumluyor, "İslâm'a göre müslüman olma" görevini ihmal ettiğinin farkına bile varmıyorlar. Oysa his ve heveslere göre müslüman olmak değil, kitap ve sünnete göre müslüman olmakla görevli bulunuyoruz."... Heveslerine uyandan daha sapık kim vardır?"(13) "Kim rabbinin azametinden korkup nefsini, heveslerin sevkettiği kötülükten alıkoymuşsa, varacağı yer hiç şüphesiz cennettir"(14)

KİTAP ve sünnete "sımsıkı" sarılmak ve Hz. Peygamberin getirdiklerine gönülden tabi olmak için öncelikle bu temellerin tanınması ve bilinmesi gerekmektedir. Bu sebeple hadisimiz, kitap ve sünnet'in öğrenilmesi teşvikini en güçlü şekilde dile getirmiş olmaktadır. Kitap ve Sünnet'in öğrenilmesi, onların mes'ele edinilmesine bağlıdır. Bu da ayet ve hadisler üzerinde durup düşünmeğe ve geçmişteki alimlerin yorumları ve anlayışlarını öğrenip değerlendirmekle mümkündür. Müslümanın, anlamak için ayet ve hadisler üzerinde kafa yorması, zaman ayırması, bunun için ihtiyaç duyacağı bilgileri edinmesi kadar güzel ve isabetli bir davranış olabilir mi?

SON zamanlarda gündeme gelen "bilginin İslâmileştirilmesi" teşebbüsleri, bana müslüman kafa ve gönüllerin, hatta İslâmî ilimlerin İslâmileştirilmesi gereğini yani kitap ve sünnet temellerine dayandırılmışlığının araştırılması lüzumunu düşündürmüştür. Kitap ve sünnete sımsıkı sarılmak kuru bir iddia ile olmaz. Bilgi, mümarese ve güçlü bir irade ister. Çevre şartlarının üstüne çıkmak ister. Bütün bunlar da İslâmî kişiliğimizi temel kaynaklarına şuurlu bir şekilde dayandırmak, bunun için sürekli gayret göstermekle mümkün olur.

"Allah'a kul olma" temel vasfı ve görevi ile diğer insanlardan farklı ve mümtaz bir konuma sahip olan müslüman, hiç bir gerekçe ile kitap ve sünnet'ten uzaklaşma hakkına sahip değildir. Çünkü onun hidayet üzerine devamı ve iki cihan mutluluğu bu iki asl'a, bu iki peygamber mirasına sımsıkı sarılmasına bağlıdır. Bu gerçek, son peygamber Muhammed Mustafa sallallahu aleyhi ve sellem'in yukarıdaki beyanı ile sabittir.

Ayrıca şuna da işaret etmek lazımdır ki, kimlik ve kişilik bunalımına düşmüş, İslâmî vasıftan uzaklaşmış görünen ferd ve toplumlar, kitap ve sünnet'e gereği gibi sarılmamanın sonucunu yaşamakladırlar.

Unutulmamalıdır ki din, bizzat yaşamak, müesseselerini kurup yaşatmak, eğitim ve öğretimini yapmak ve yaptırmakla korunabilir. Bu üçlü vecibe, kitap ve sünnet ölçüleri içinde gerçekleştirilebildiği ölçüde İslâmî kimlik ve kişilik korunmuş, gelecek nesillere de örnek olunmuş olacaktır. Aksi halde iddia ne olursa olsun, kitap ve sünneti esas almamanın, gereğince yaşamamanın tabiî ve fakat olumsuz sonucu ile karşılaşmak kaçınılmaz olacaktır.

İslâmi kimlik ve kişiliğe sahip nesiller yetiştirme iddiasında olan kurum ve kuruluşlar, kitap ve sünnet temeline son derece dikkat etmek yükümlülüğü ve sorumluluğu altındadırlar. Müslümanları müslümanlara karşı şartlandırıcı ve İslâmı kendi anlayışları içine hapsedici davranış ve telkinlerden kesinlikle uzak kalmalıdırlar. Unutulmamalıdır ki İslâmî kendimize uydurmakla değil, İslâm'a uymak, kitap ve sünnet'in gösterdiği doğru yoldan gitmekle görevliyiz.

İslâm'a ya da kitap ve sünnet'e alternatif (karşı tez) olarak ileri sürülen ve sürülecek olan hiç bir düşünce ve doktrin bu iki temele sımsıkı sarılmakta yükümlü olan müslümanlar için kimlik unsuru olarak düşünülemez. Aksi halde kimlik ve kişilik aşınması ve kaybı mukadderdir.

Dipnotlar : 1. Muvatta, kader 3; Hakim, el-Müsned 1, 93, İbn Abdilberr, el-Cami, II, 134, 221; ayrıca bk. Ebû Davud, menasik 56; İbn Mace, menasik 84; Ahmet b. Hanbel, III. 26. 2. Aliyyu'l-kaarî, Mirkatu'l-mefatîh, l, 210; el-Bacî, el-Munteka, VII, 203. 3. el-Maide (5), 15-16. 4. Ali imran (3), 103. 5. ez-Zümer (39), 55. 6. İbrahim (14), 52. 7. en-Nur (24), 63. 8. en-Nur (24), 63; olay için bk. el-Beğavî, Şerhu's-sünne, l, 191. 9. en-Nisa (4), 80. 10. el-Ahzab (33), 36. 11. el-Ahzab (33), 21. 12. bk. et-Tebrîzî, Mişkatu'l-Mesabih, l, 66. 13. el-Kasas (28), 50. 14. en-Nazi'at (79), 40-41.
Kaynak:ATINOLUK DERGİSİ
Ekim-1986