HZ. PEYGAMBER VE O’NA İTTİBA-1
Hz. Peygamber'e iman etmek farzdır. Hz. Peygamber (s.a.v)'e iman etmek İslam'ın erkanından birisi, imanın da şartlarından bir şarttır. Bundan dolayı her müslümanın O'nun Allah tarafından gönderilmiş bir elçi olduğuna şehadet etmesi, O'nun Rabbinden getirdiği her şeyi tasdik etmesi ve O'ndan gelen bütün sözleri ve fiilleri kabul ederek, O'nu hayatında kendisine örnek alması gerekir.
Hz. Peygamber'i sevmek, her mümin için en gerekli taatlardan biridir. Zira sevgili Peygamberimiz (s.a.v), Buhari ve Müslim'in Enes b. Malik (r.a)'den rivayet ettikleri bir hadis-i şeriflerinde şöyle buyurmaktadır:
"Sizden birinize ben, annesinden, babasından, çocuklarından ve bütün insanlardan daha sevimli olmadığım müddetçe tam iman etmiş olamaz."(1)
Bu zikretmiş olduğum hadis-i şerif başka bir rivayette şöyle nakledilmiştir:
"Sizden birinize ben, kendi nefsinden, annesinden, babasından, çocuklarından ve bütün insanlardan daha sevimli olmadığım müddetçe tam iman etmiş sayılmaz."
Bu sevgi bir insanda gerçekleşmezse, o insan gerçek mümin olamaz. Nitekim, Abdullah b. Hişam, Hz. Ömer (r.a)'ın bir gün Peygamber (s.a.v)'e şöyle dediğini rivayet etmiştir:
"Ey Allah'ın Rasulü! Sen bana, nefsim hariç her şeyden daha fazla sevimlisin"
Hz. Peygamber (s.a.v) ise, O'na "Hayır ey Ömer! Nefsim elinde olan Allah'a yemin olsun ki; sen, beni nefsinden de daha fazla sevmedikçe gerçek iman etmiş olamazsın" demiştir.
Hz. Ömer (r.a) de O'na; "Vallahi şimdi sen, bana nefsimden de daha fazla sevimlisin" dediğinde, Hz. Peygamber (s.a.v); "Şimdi imanının kemâle ermiştir ey Ömer!" demiştir.(2)
Şüphesiz ki insan, iyiliğin esiridir. Kalpler kendisine iyilik yapana karşı sevgi duymak üzere yaratılmıştır. Eğer bir insan, kendisine iyilik yapan bir insanı severse, ya ona bir hediye verir veya dar zamanında ona yardım eder. Bir kişi başka bir kişiyi sevince bunları yaparsa, o halde, bütün âlemlere hidayetle gelen, bütün insanlık için rahmetle gönderilen insanlara kitabı ve hikmeti öğreten, dünya ve ahiret saadetine kavuşma yolunu açıklayan bu Yüce Peygamber'e karşı tutumumuzun nasıl olması gerekir?
Burada hemen şunu ifade etmemiz gerekir ki; Allah sevgisinden sonra sevgiye en layık olan Hz. Muhammed (s.a.v)'dir. Zira Yüce Allah, bir ayet-i kerimede Hz. Peygamber (s.a.v)'e hitaben şöyle buyurmaktadır:
"(Ey Habibim!) De ki: Eğer Allah'ı seviyorsanız bana uyunuz ki Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Allah son derece bağışlayıcı ve esirgeyicidir.”(3)
Allah, iki vasıtayla bilinip tanınabilir: Onlardan biri akıl, diğeri ise peygamberdir. Allah'ı birinci vasıtayla tam manasıyla bilip anlamak yeterli değildir. Varlık âlemindeki çok mükemmel plan ve şaşmayan kanunların, bir plancının ve bir kanun koyucunun varlığına delalet ettiğini akıl yoluyla bilip anlamak mümkündür. Ama O yüce kudretin sıfatları, emirleri, kullarından bekledikleri, bu dünyayı insanlara hazırlamasının nedenleri, ahiretin varlığı bilinmemektedir. Bunları akıl değil, ancak peygamber haber verebilir. Peygamberin getirdikleri akılla birleşince asıl yol ve amaç belirlenmiş olur.
O halde peygamber, ilahî rahmeti ve O'nun kullarına olan buyruklarını yansıtan bir ayna, O'nun kanunlarını haber veren bir alıcı-verici, O'nu kullarına tanıtan bir rehber; kulluk görevinin anlamını ve ölçüsünü insanlara öğreten bir öğretmendir.
Bu nedenle Allah'ın sevgisine erebilmenin tek yolu, peygamberi sevmek ve O'nun getirdiklerini gönülden benimseyip kabul etmek; ilahî rahmetin insanlıktan yana ışık ve enerjisini ondan almaktır.
HZ. PEYGAMBER, BİZLERE ÖRNEKTİR VE KENDİSİNE UYULMALIDIR
Birçok değerin ve kıymet hükmünün alt üst olduğu, kalbî ve ruhî hayatın iflas ettiği, Muhammedî bir havanın bizden uzaklaştığı günümüzde, Hz. Peygamber (s.a.v)'e uymak çoğu meselemizi çözümleyecektir. Zira sevgili Peygamberimiz Veda Hutbesinde;
"Size iki emanet bırakıyorum, onlara sarılıp uydukça yolunuzu hiç şaşırmazsınız. O emanetler, Allah'ın kitabı Kur'an-ı Kerim ve Peygamberinin sünnetidir,,(4) buyurmaktadır.
Bu hadis, başka bir rivayette ise şöyle nakledilmektedir:
"Ben sizin aranızda iki değerli emanet bırakıyorum: Biri Allah'ın Kitabı, diğeri de öz akrabalarımdan olan Ehl-i Beytim. O ikisine sarıldığınız müddetçe, benden sonra asla (doğru yoldan) sapmazsınız. Gerçekten bu ikisi, (Kevser) havuzun(un) başında tekrar bana kavuşuncaya kadar birbirinden ayrılmazlar... "
Ehl-i Beyt (a.s), İslam semasının parlak yıldızları ve ışık saçan güneşleridirler. Onlar, Rasulullah (s.a.v)'a uyan kamil insanlık örnekleridirler. Onlar, Hz. Peygamber (s.a.v)'in ilim kaynağından faydalanmış, risalet evinde büyümüş, O’nun yolunda hareket etmişlerdir. Onlar, ümmeti Allah'ın Kitabı'na ve Hz. Peygamber'in sünnetine sarılmaya davet ederek, kendi yaşantılarında da bunun en güzel örneğini sergilemişlerdir. Onlar, halkı hakka çağırmış, bir an bile haktan uzak kalmamışlardır. Onlar, yukarıdaki hadiste de açıklandığı gibi, hiçbir zaman Kur'an-ı Kerim'den ayrılmamışlardır. Onlar, Kur'an-ı Kerim'de açıklanan bütün değerlerin ve yüce makamların en güzel örnekleridirler.
Biz müslümanlar ne bulduysak Hz. Peygamber'e uymakta bulduk, yine ne bulacaksak O'na yaklaşmada, O'nu anlamada ve O'na uymakta bulacağız.
Bizler, Hz. Peygamber (s.a.v)'i kaybetmekle her şeyimizi kaybettik. Bu uzun yolda kaybettiğimiz her şeye yeniden sahip olmamız, Hz. Muhammed (s.a.v)'i yeniden bulmaya ve gönüllerimizde O'na karşı coşkun sevginin yeniden uyanmasına bağlıdır.
Büyük meselelerin çözüm beklediği çok çetin günlerdeyiz. Hangi asırda yaşarsak yaşayalım, hangi devirde bulunursak bulunalım, önümüzde cereyan eden hadiseler hangi cinsten olursa olsun, bizler, Hz. Peygamber (s.a.v)'i hayatımızda örnek edinirsek kurtuluşa ereceğiz. Aksi takdirde kurtuluşumuz mümkün olmayacaktır.
Nitekim, Yüce Allah, Kur'an-ı Kerim'de, mü'minlere Hz. Peygamber (s.a.v)'i örnek gösteriyor ve şöyle buyuruyor:
"Allah'ı ve ahiret gününü arzulayan ve Allah'ı çokça zikreden siz mü'minler için Allah'ın Rasulünde pek güzel bir örnek vardır."(5)
Şunu iyi bilelim ki O, sadece kuru bir örnek değil, her emri yerine getirilmesi lazım gelen ve her hareketi benimsenip, hayata yansıtılması gereken bir rehberdir.
Yüce Allah buyuruyor ki: "Rasul size neyi verdi ise, onu alın! Neden men etti ise ondan da sakının”(6)
Zaten O'nun sözleri ve hareketleri kendi nefsinin eseri değildir. Yüce Mevla'nın vahyi ve ilhamının mahsulüdür. (7)
1. Peygamberlere İtaat Gereklidir.
Peygamberlerin gönderiliş gayelerinden biri de, onların ümmetlerine güzel birer örnek olmalarıdır. Hz. Peygamber (s.a.v)'i örnek edinmek, her şeyden önce Allah'ın emridir. Zira, Kur'an-ı Kerim'de pek çok ayette Hz. Peygamber'e itaat etmek, Allah'a itaat etmekle denk tutulmuştur. Yüce Allah, Nisa suresinde şöyle buyuruyor: "Rasule itaat eden Allah 'a itaat etmiş olur."(8)
Bu ayette, Allah'ın elçisine itaat edenin Allah'a itaat etmiş olacağı belirtilmektedir. Diğer bir ayette de Allah'ın sevgisine ve mağfiretine nail olabilmek için, Hz. Peygamber (s.a.v)'e tabi olmak emredilmektedir:
"De ki: Allah'ı seviyorsanız bana uyun ki Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın.”(9)
Bu ayetten de anlaşıldığı gibi Allah'ın rızası ve sevgisi Hz. Peygamber (s.a.v)'in sünnetine uymakla elde edilebilir. Bir mü'minin en büyük ideali, kendisini Allah'a sevdirmektir. Yani O'nun rızasını kazanmak, gazabından korunmaktır.
2. Asıl Hedef Allah'ın Rızasıdır.
Aslında kılınan namazlar, tutulan oruçlar, verilen sadakalar, işlenen her çeşit hayır, İslam yolunda tüketilen bütün nefesler tek gayeye bakar; o da Allah'ın sevgisini ve rızasını kazanmaktır. Bunun da tek yolu, Rasulullah (s.a.v)'in sünnetine uymak ve hayatımızı O’nun hayatına benzetmek ve onu örnek edinmektir.
Yüce Allah, küçük-büyük her meselede Hz. Peygamber (s.a.v)'e uymayı, O'nun verdiği hükme razı olup teslim olmayı, imanın gereği saymaktadır:
"Rabbin adına yemin olsun ki, onlar, aralarında ihtilaf ettikleri şeylerde seni hakem kılmadıkça, sonra da içlerinde hiçbir sıkıntı duymadan senin verdiğin hükme tam bir teslimiyetle boyun eğmedikçe asla iman etmiş olmazlar."(10)
Yüce Allah, bu ayette şu üç noktaya dikkatimizi çekiyor:
1- Her meselede Rasulullah'ın hakemliğine başvurmak.
2- O'nun verdiği hükümden dolayı içimizde hiçbir sıkıntı ve rahatsızlık duymamak.
3- Tam bir teslimiyetle O'na boyun eğmek.
Kur'an-ı Kerim, mü'minlerin mutlak teslimiyetten başka bir tercih haklarının da olmadığını kesin bir ifade ile şöyle haber veriyor:
"Mü'min bir erkek ve kadın için, Allah ve Rasulü bir işe hüküm verdiği zaman, artık onlar için hiçbir tercih hakkı yoktur" (11)
Hz. Peygamber (s.a.v)'in emrine itaat etmemek, O'na sırt çevirmek, Allah'ın emrine isyandır. Hz. Peygamber (s.a.v)'e karşı ortaya konan her duygu ve hareket, aslında Allah'a karşı gösterilmiş demektir.
Kur'an'da bazı ayetlerde Hz. Peygamber (s.a.v)'e isyan, hüsran ve bedbahtlık sebebi olarak gösterilmektedir.
"Peygamberin emrine aykırı hareket edenler, başlarına büyük bir felaket gelmesinden veya kendilerine çok acıklı bir azabın isabet etmesinden sakınsınlar”(12)
Nisa suresinde ise aynı husus şöyle dile getirilir:
"Kim kendisine doğru yol belli olduktan sonra Peygambere karşı çıkar, mü'minlerin yolundan başka bir yola giderse, onu o yolda yapayalnız bırakırız ve onu cehenneme sokarız! Cehennem ne kötü bir yerdir.”(13)
Hz. Peygamber (s.a.v)'e tabi olup, O'nu örnek edinmek hususunda bizzat Rasulullah'ın söylediği birkaç hadisi de hatırlayalım. Hz. Peygamber (s.a.v) şöyle buyurmaktadır:
"Kim bana itaat ederse, Allah'a itaat etmiş olur. Kim de bana isyan ederse, Allah'a isyan etmiş olur.”(14)
Buhârî'nin rivayet ettiği bir hadis-i şerifte ise, Hz. Peygamber (s.a.v) şöyle buyurmaktadır:
"Bütün ümmetim cennete girecektir, ancak yüz çevirenler müstesna! Dediler ki:
- Ey Allah'ın Rasulü yüz çeviren kimdir?
- Kim bana itaat ederse cennete girer. Bana isyan edene gelince o, yüz çevirmiştir."(15)
Peygambere ve getirdiği esas ve prensiplere uymamız, yaratılışımızdaki amaca, kainat planındaki belirlenen yerimize uygun bir yol tutmamız ve ona göre hayatımızı düzenleyip yaşamamız demektir. Zira bizi ilim ve kudretiyle yaratan Yüce Allah, en uygun biçimde yaşamamızı da planlamış ve bu planını da bizlere gönderdiği peygamber ve indirdiği kitap vasıtasıyla bildirmiştir.
Bu dünyada Peygambere itaat etmenin, O'nu örnek edinmenin önemini anlamayıp, O'na itaat etmeyen kişi ahirette pişmanlık duyacaktır. Nitekim Yüce Allah, ahirette bu pişmanlığı duyanların halini bize şöyle açıklamaktadır:
"O gün, zalim, ellerini ısırıp diyecek ki: Keşke ben de O Peygamberle aynı yola girseydim!... Vay başıma! Keşke falancayı dost edinmesem, onu örnek almasaydım"(16)
*Fırat Üniversitesi, İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi.
Kaynak:İlkadım Dergisi
Konular
- DİNDE DELİL OLARAK SÜNNET VE İNKAR EDENİN HÜKMÜ
- DİNDE DELİL OLARAK SÜNNET VE İNKAR EDENİN HÜKMÜ -II-
- DİNDE DELİL OLARAK SÜNNET VE İNKAR EDENİN HÜKMÜ -III-
- EVLİYANIN YOLU KUR’AN VE SÜNNETTİR
- Kâfirler Cehenneme girmeyecek mi?
- Kâfirlerin iyi işleri
- HAK MEZHEBLER BİRER KAPIDIR
- AYRILIK DEĞİL RAHMET KAPIMIZ: MEZHEBLER
- ÇOKLUK İÇİNDE BİRLİK
- Allah'ı Sevmede Peygambere İtaatin Yeri
- Müslüman Kimliğinin İki Temeli
- Prof. Dr. Nurettin İtr ile Sünnet Üzerine Bir Konuşma
- Sünnetsiz İslâm Arayışları
- Sünnetle Dirilmek
- Sünnet'e Uygun Yaşayamazsanız?..
- Din, İnananların Her Şeyine Karışır mı?
- Eğer Kur'an'ı Anlayarak Okuyabilseydik...
- "Kur'an Okusunlar Kur'an Onları Düzeltir"
- Hakkı Batıla Karıştırmak
- Sünneti İhyâ Etmek
- Kur'ân-ı Kerim'in Fazileti
- Kur'an'ı Anlamada Sünnetin Yeri
- Sünnetli Misyonerler
- "Sünnet'e Uymak"
- Asr-ı Saadette Hadisler Yazılmadı mı?
- Hadis Okumalıyız
- Resûlullah'a İtaat
- Kurtuluş Sünnettedir
- Kabir Azabı Var mı?
- Sahâbenin Hakları