hadisi şerifler

Sahâbenin Hakları


Kur’ân-ı Kerîm’deki şehâdetlerden sonra ashâb-ı kirâmın kıvam göstergelerinin başında Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’in onlara yönelik tavsiye ve uyarıları yer alır. Peygamber Efendimiz’in bu tavsiyelerinde öne çıkan noktalar, aynı zamanda ve bir anlamda “Sahâbenin Hakları” olarak da değerlendirilebilir. Hz. Peygamber’in sahâbilerle ilgili iyilik tavsiyesi bize birbirine yakın ifadelerle şöylece intikal ettirilmiştir:

“Ashâbım hakkında beni(m onlarla olan ilgimi) gözetin!”1

“Ashâbıma ikramda bulunun!”2

“Ashabıma iyilik ve ihsanda bulunun!”3

“Ashâbımı hayırla anın, onlara iyi davranın!”4

Kabir Azabı Var mı?


Güzel sanatlardan birini öğreten hoca hanım, hem işini yapıyor hem sohbet ediyormuş. Söz kabir hayatına, kabir azâbına gelince “İnanmayın böyle şeylere, gidip de dönen mi var?” deyivermiş. Bunun üzerine bir tartışma başlamış.


Üzüntüsünü dile getiren hanım kızıma hoca değiştirmelerini tavsiye ettim. Dinimizin önemli esaslarını ve iman konularını, öyle bilir bilmez kişilerle konuşmanın inançlarına zarar verebileceğini söyledim.

Kabir gözümüzün önünde ama, içinde ne kıyametler koptuğundan haberimiz yok. Çünkü Allah Teâlâ orada olup bitenleri işitmemizi uygun görmemiş; ama kabir hayatına ve kabir azâbına inanmamızı istemiş ve Peygamber Efendimiz’e bu konuda açıklama yapma yetkisi vermiş.
.

Resûlullah'a İtaat


Allah'a inanan ve itaat eden bir müslüman, Resûlullah'a da inanmak ve itaat etmek zorunda olduğu halde, bazı akl-ı evveller, Peygamber'e itaat meselesine böyle bakmıyorlar. Kendisine itaat edilmesi gerekenin sadece Allah olduğunu söylüyorlar. Âyetlerde geçen Peygamber'e itaat emrinin, onun getirdiği dînî, Kur'ân'ı kabul etmek olduğunu ileri sürüyorlar. Peygamber aleyhisselâm'ın, Kur'ân'da olan emir ve yasakların dışında yeni bir hüküm getiremeyeceğini iddia ediyorlar. Peygamber'e itaatin, sağlığında kendisine, vefatından sonra da sünnetine uymak olduğunu belirten ve bu itaatin aynı zamanda Kur'ân'ın temas etmediği konularda Resûlullah'ın ortaya koyduğu esasları kabul etmek anlamına geldiğini söyleyen İslâm âlimlerine karşı çıkıyorlar. Diğer bir ifadeyle, hadîs-i şerifleri tamamen devre dışı bırakıyorlar.

Hadis Okumalıyız


Peygamber aliyhesselam'ın bize en güzel örnek olduğunu bildiren ayet-i kerîme, onu kendimize model almamızı tavsiye etmektedir. Resul-i Ekrem efendimiz evinde nasıl yaşardı? Sokağa nasıl çıkardı? Yolda nasıl yürürdü? Gördüğü insanlara nasıl davranırdı? Mescide vardığı zaman ne yapar, nasıl ibadet ederdi? İslamiyet'i öğretme metodu neydi? Henüz müslüman olmayanlara karşı tutumu ve onlara İslam'ı tebliğ şekli nasıldı? İnsanlar bir yana, hayvanlara, hatta eşyaya karşı nasıl bir tavır takınırdı? Bütün bunları ve daha başka hususları öğrenmemiz. İslamiyet'i doğru şekilde yaşayabilmemiz Allah'ın Resulü'nü tanımamıza, Allah'ın Resulü'nü tanımamız da Hadislerdeki İslam'ı öğrenmemize bağlıdır.

Hadisleri okuyup öğrendikçe, mükemmele doğru giden yolda mesafeler almaya başlarız. Doğruyu yanlışı tanırız. Davranış bozukluğumuzu farkeder, kusurlarımızı kolayca yakalarız. İşte o zaman kendimizi hesaba çeker, hatalı davranışlardan uzak durmaya çalışırız.

Kur'ân-ı Kerim'in Fazileti


Allah Teâlâ buyuruyor:

"O kimseler ki onlar hidâyet-i ilâhiye ile ihtidâ ettiler. Allah Teâlâ Hazretleri onlara tevfik verir ve Kur'ân'ı işittikçe hidâyetleri artar, ziyâde olur ve onlara takvâ yollarını gösterir." (Muhammed Sûresi/17)

Yani münâfıklar, Kur'an'ı işitirler; fakat istifâde etmezler. Her kimin ki kalbinde ittikası zayıfdır -yani Allah Teâlâ korkusu azdır- o kimsenin Allah Teâlâ Hazretlerinin emirlerine imtisâli de o nisbetde zayıf ve gevşek olduğu gibi nehyinden de ictinâbı ona göre zayıf ve az olur.

Mü'minlerin imanlarının ziyâdeleşmesine sebep olan şey de; Resûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz Hazretlerinden işitdikleri Kur'an-ı azîm-üş'-şan ile ehâdis-i Nebeviyedir.

Sünnet İnkârcılarına CEVAP IV


Allah ve Resûlü Bir İşe Hüküm Verdimi İnsan Olan İçin İtaat Gerekir

Sünnet'in İslâm'da delil olmasına gelince; Bununla alâkalı olarak İmam Beyhakî şöyle buyurmuştur:

"Şayet Sünnet'in delil oluşu sabit olmasaydı, Peygamber Efendimiz Veda Hutbesi'nde orada bulunanlara dinî hususları öğrettikten sonra şöyle buyurmazdı: "Bakın! Burada bulunanlarınız bulunmayanlara (anlattıklarımı) aktarsın. Çünkü kendisine aktarılan bazı kimseler, dinleyenden daha iyi beller." (1)

Beyhakî sonra Efendimizin şu hadis–i şerifini zikretmektedir:
"Bizden işittiği hadisi, işittiği gibi aynen rivayet edenin Allah yüzünü ağartsın. Çünkü kendisine aktarılan bazı kimseler, dinleyenden daha iyi beller." (2) Bu meyanda İmam Şafiî Rahimehullah da şöyle buyurmuştur:

"Resûlullah kendi sözünün dinlenip ezberlenmesini ve hakkıyla aktarılmasını tavsiye edince, bu onun ancak hüccet olan şeyleri emrettiğinin delilidir." (3)
Çünkü buraya yerine getirilmesi gereken bir helâldir veya kaçınılması gereken bir haramdır.

Hadislerimi Yazın!


İlmi talep etmeye koşun. Sadık bir kimseden işitilecek bir hadis–i şerif, dünya ve dünya hazinelerinin hepsinden daha hayırlıdır. Kendine fayda veren iki hadis bile öğrenip, onları başkasına da öğreten ve onlardan faydalanan, altmış yıllık nafile ibadetten daha fazla sevap alır.

İlmi talep etmek, her Müslümana farz olduğu gibi, ilmi neşretmek de böyledir. Hadis–i şerifte de, hikmetin, mü'minin kaybolmuş malı olduğu, nerede bulursa, derhâl alması gerektiği bildirilmiştir.

Ayrıca, "Burada olanlarınız, burada olmayanlara tebliğ etsinler! Belki de kendilerinden daha anlayışlı birine tebliğ etmiş olabilirler. Sözlerimi işitip belledikten sonra, başkalarına aynen aktaranın Allah yüzünü ağartsın."(1) Bu hadis–i şerifleri baş tacı eden âlimler gereğini yerine getirmek için gerçekten büyük uğraşlar vermişlerdir.

Hz. Ebû Zerr el–Gıfârî Radıyallahu Anh şöyle demiştir:
"Kılıcı enseme dayasanız dahi Resûlullah'tan duyduğum bir sözü, başım kesilinceye kadar tebliğe vakit bulacağımı bilsem, o sözü muhakkak size yetiştiririm." Bu söz, hadis ilmine verilen önemi göstermektedir.

HZ. PEYGAMBER VE O’NA İTTİBA-1



Hz. Peygamber'e iman etmek farzdır. Hz. Peygamber (s.a.v)'e iman etmek İslam'ın erkanından birisi, imanın da şartlarından bir şarttır. Bundan dolayı her müslümanın O'nun Allah tarafından gönderilmiş bir elçi olduğuna şehadet etmesi, O'nun Rabbinden getirdiği her şeyi tasdik etmesi ve O'ndan gelen bütün sözleri ve fiilleri kabul ederek, O'nu hayatında kendisine örnek alması gerekir.

Hz. Peygamber'i sevmek, her mümin için en gerekli taatlardan biridir. Zira sevgili Peygamberimiz (s.a.v), Buhari ve Müslim'in Enes b. Malik (r.a)'den rivayet ettikleri bir hadis-i şeriflerinde şöyle buyurmaktadır:

"Sizden birinize ben, annesinden, babasından, çocuklarından ve bütün insanlardan daha sevimli olmadığım müddetçe tam iman etmiş olamaz."(1)

Bu zikretmiş olduğum hadis-i şerif başka bir rivayette şöyle nakledilmiştir:

"Sizden birinize ben, kendi nefsinden, annesinden, babasından, çocuklarından ve bütün insanlardan daha sevimli olmadığım müddetçe tam iman etmiş sayılmaz."

PEYGAMBERİMİZ’İ TANIMA VE O’NA İTTİBA -II- SEVGİ, İMAN, İTAAT

İmanın bir rüknü olan Peygamberimiz’e iman hususunda O’nu Kur’ân’ın tanıttığı gibi, dinin bir unsuru olarak tanımadaki bilgi eksikliğine geçen makalemizde değinmiştik. Bu makalemizde ise sevgi noksanlığına değinmeye çalışacağız.

2- Peygamberimiz’i tanımada sevgi noksanlığı:

Bugün Peygamber (s.a.v.) ile biz ümmetinin arasındaki bağın kopuk olmasının bir diğer sebebi de sevgi noksanlığıdır. Peygamber Efendimiz’e karşı olması gereken sevginin vasfını ortaya koyarken O’na olan imanı göz önünde bulundurmak gerekir ki, bu noktada müracaat etmemiz gereken merci ilk olarak Allah’ın kelamı Kur’ân-ı Kerim, sonra Hz. Peygamber (s.a.v.)’in hadîs-i şerifleri ve O’nun gökteki yıldızlara teşbih ettiği sahâbesidir.

Kur’ân-ı Kerim’de Peygamber Sevgisi

Kur’ân-ı Kerim’de Peygamber Efendimiz’e sevgi, itaat olarak açıklanmıştır. Bu hususta örnek teşkil edecek çok sayıda âyet-i kerime mevcuttur. Konumuza ışık tutması açısından biz bunlardan sadece birkaç tanesini zikredeceğiz.

Sünnet Önemi ve Hadis-i şerifler


Bismillâhir-rahmânir-rahîm.

Elhamdü lillâhi hakka hamdihî, ves-salâtü ves-selâmü alâ hayri halkıhî seyyidinâ ve senedinâ ve mededinâ muhammedin ve alâ âlihî ve sahbihî ve men tebiahû biihsânin ecmaîn. Emmâ ba'd:

Aziz ve muhterem dinleyiciler!

Sünnet-i seniyye-i nebeviyyenin bugünkü hayatımızda, müslümanın hayatındaki yeri ve önemi üzerinde açıklamalara geçmeden önce, sünnet kelimesini hatırlayalım!

a. Sünnet Nedir?

Sünnet kelimesi genel olarak, senne fiilinden çıkıyor; Arapçada bir yol tutturmak, bir adeti devam ettirmek mânâsına geliyor. Onun için SAS Efendimiz buyurmuşlar ki:

(Ve men senne fil-islâmi sünneten haseneten feumile bihâ ba'dehû, kütibe lehû mislü ecri men amile bihâ, velâ yenkusu min ücûrihim şey'ün)

EVLİYADAN YARDIM İSTEMEK

Evliyadan yardım istemek dinimize uygun mudur?

Evliyadan ve ruhanilerden manevi yardım istemenin açık delillerini hadis-i şeriflerde bulabiliriz. Utbe ibni Gazvan (radıyallahu anh)’dan rivayet edilen bir hadis-i şerifte, Resulullah (sallahu aleyhi vesellem) şöyle buyurmuştur:

"Sizin biriniz; bir şey kaybederse yahut yanında arkadaşı bulunmadığı bir yerde yardım isterse 'Ey Allah'ın kulları bana yardım edin! Ey Allah'ın kulları bana imdat edin!' desin. Çünkü Allah'ın bizim görmediğimiz kulları vardır." (1)

İmam-ı Taberanî (rahimehullah)’ın beyanına göre, bu hadis-i şerif tatbik edilmiş, böylece yardım görülmüştür.

İbni Abbas (radıyallahu anh) dan rivayet edilen bir hadis-i şerifte Resulüllah (sallallahu aleyhi vesellem) şöyle buyurmuştur:

"Şüphesiz ki Allah’ın, hafaza meleklerinin dışında yer yüzünde melekleri vardır ki, ağaç yapraklarından düşenleri yazarlar. Sizin birinize çöl arazisinde bir aksaklık isabet ederse, 'Ey Allah'ın kulları! (Bana) yardım edin diye seslensin " (2)

Fıkıh öğrenmemek iflas alametidir

Fıkıh kelime olarak, İslamiyet’i bilmek, anlamak demektir. İslamiyet’in hükümlerini bilen âlimlere Fakih denir.

Fıkıh ilmi, insanların yapması ve yapmaması lazım olan işleri bildirir. Fıkıh bilgileri, Kur’an-ı kerimden, hadis-i şeriflerden, icmâ’-ı ümmetten ve kıyâstan meydana gelmektedir. Hadis-i şerifte; (Fıkıh ilmi meclisinde bulunmak, bir senelik ibadetten daha hayırlıdır) buyurulmuştur.

İbni Abidin hazretleri; “Fıkıh âliminin Müslümanlara sağladığı faydanın sevabı, cihâd sevabından çoktur” buyurmuştur.

İmam-ı Mâlik hazretleri; “Fıkıh öğrenmeyip, tasavvufla uğraşan, dinden çıkar. Zındık olur. Fıkıh öğrenip tasavvuftan haberi olmayan bid’at sahibi, yani sapık olur. Her ikisini edinen, hakikate varır” buyurmaktadır. Ebu Bekr-i Verrâk hazretlerinin de böyle buyurduğu kitaplarda yazılıdır.

Fıkhı doğru öğrenen ve tasavvufun zevkini alan, kâmil, olgun insan olur.

Ehl-i sünnet itikadını ortaya koyan


Sual: Yazılarınızda hep ehl-i sünnet itikadının öneminden bahsediyorsunuz. Bu itikadı ortaya koyan kimdir?

CEVAP
Ehl-i sünnet itikadını ortaya koyan Resulullah efendimizdir. İman bilgilerini Eshab-ı kiram bu kaynaktan aldılar. Tâbiin-i izam da bu bilgilerini, Eshab-ı kiramdan öğrendiler. Daha sonra gelenler, bunlardan öğrendiler. Böylece, Ehl-i sünnet bilgileri bizlere nakil ve tevatür yoluyla geldi. Bu bilgiler akıl ile bulunamaz. Akıl bunları değiştiremez. Akıl, bunları anlamaya yardımcı olur. Yani, bunları anlamak, doğruluklarını, kıymetlerini kavramak için akıl lazımdır. Hadis âlimlerinin hepsi, Ehl-i sünnet itikadında idiler. Amelde dört mezhebin imamları da bu mezhepte idi. İmam-ı Matüridi ve imam-ı Eşari de Ehl-i sünnet mezhebinde idi. Bu her iki imam, hep bu mezhebi yaydılar. Sapıklara karşı ve eski Yunan felsefesinin bataklıklarına saplanmış olan maddecilere karşı bu tek mezhebi savundular.

İcma olan hususlar

Sual: İcma nedir? İcma’ı inkâr küfür müdür? Birkaç örnek verilebilir mi?

CEVAP
Eshab-ı kiramın sözbirliğine icma denir. Tabiinin de icma’ı delildir. Bir âyet-i kerime meali:
(Müminlerin yolundan ayrılanı Cehenneme atarız.) [Nisâ 115]

İki hadis-i şerif meali:
(Ümmetimin âlimleri, dalalette birleşmez.) [İbni Mace, İ. Ahmed, Taberani]
(Allahü teâlânın rızası, icmadadır.) [İbni Asakir]

İcma’ın dereceleri vardır: Eshab-ı kiramın, açıkça ve her asrın icması ile haber verilmiş olan icmaları, âyet-i kerime ve mütevatir olan hadis-i şerif gibi kuvvetlidir, inkâr eden kâfir olur. Eshab-ı kiramdan bazısının icma edip, diğerlerinin sükut ettikleri icma da, kesin delildir, ama inkâr eden kâfir olmaz. Eshab-ı kiramın ihtilaf ettikleri bir hükümde, sonra gelenlerde hasıl olan icma olup, haberi vahid ile bildirilen hadis-i şerif gibidir. Bununla amel vacib ama, iman vacib değildir.

Kıyas ve ictihad ne demektir

Sual: Âyet ve hadis varken ictihad yapılamayacağına göre, imam-ı a’zam niçin kıyas yaptı?

CEVAP
Önce kıyas ve ictihadın tarifini yapalım:

Kıyas; Bir şeyi başka şeye benzetmek demektir. Fıkıhta, nasstan anlaşılmayan bir şeyin hükmünü, bu şeye benzeyen başka şeyin hükmünden anlamak demektir. Haşr suresinin, (Ey ilim sahipleri itibâr edin) manasındaki 2. âyet-i kerimesi, (Bilmediklerinizi, bildiklerinize kıyas edin) demektir. İtibâr, benzetmek demektir. (Menâr şerhi)

İctihad; Âyet-i kerimelerden ve hadis-i şeriflerden, manaları açıkça anlaşılmayanları, açıkça bildirilen diğer hükümlere kıyas ederek, benzeterek, bunlardan çıkarılan yeni hükümlere ictihad denir. Kıyas, yani ictihad yapabilecek derin âlimlere “Müctehid” denir. Bu benzetme işine “İctihad” denir. Bir müctehidin ictihad ederek elde ettiği bilgilerin hepsine, o müctehidin “Mezheb”i denir. İctihad, gücü, kuvveti yettiği kadar, zahmet çekerek, uğraşarak çalışmak demektir. İctihadda yanılmak da günah değildir. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Âlim, ictihadında hata ederse bir, isabet ederse iki sevap alır.) [Buhari]