Zehirli | Konular | Kitaplar

hadisi şerifler

HACER-ÜL ESVED PUT DEĞİLDİR

SUAL:Hacıların Hacer-i esvede el sürmeleri, ondan bir yarar beklemeleri, şefaat ummaları putun şefaati ile aynı değil mi? Şirk değil mi bunlar? Niye o taşı Kâbe’den sökmezler ki?

CEVAP
Canlıyı konuşturan ve bazılarına şefaat yetkisi veren Allahü teâlâ, hayvanları ve cansızları konuşturamaz mı? Onlara şefaat yetkisi veremez mi? Kur'an-ı kerimde de canlı-cansız her varlığın tesbih ettiği bildiriliyor. Fakat biz anlamıyoruz diye -hâşâ- Kur'an-ı kerimi mi inkâr etmek gerekir?

Kur'an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki:
(Yedi kat gök ve yer ve bunların içindekiler, Allah’ı tesbih eder. Hiçbir varlık yok ki, Onu hamd ile tesbih etmesin. Fakat onların tesbihini anlayamazsınız!) [İsra 44]

(Gökte olanlar, yerdekiler, kanatlarını çırparak uçan kuşlar, gerçekten Allah’ı hep tesbih ediyorlar.) [Nur 41]

(Göklerde ve yerde ne varsa, hepsi Allahü teâlâyı tesbih etmektedir.) [Hadid 1]

Allahü teâlâ dilerse taş da konuşur, ağaç da konuşur, hayvan da konuşur.

DİĞER İNSANLARIN ŞEFAATI

Allahü teâlânın rahmeti o kadar çok ki, Peygamber, âlim, evliya, şehid gibi üstün kimseler haricinde, bazı müslümanlara da şefaat izni verecektir. Hz. Ali, “Dost edinin, dostlarınız sizin için dünya ve ahiret sermayesidir, şefaatçilerinizdir” buyurdu.

Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Bir kimse, ameline göre birkaç kişiye şefaat eder.) [Tirmizi]

(Bir Cehennemlik, bir Cennetliğe, “Dünyada sana su vermiştim. Şimdi sen de bana şefaat et” der. O da Allah’ın izni ile şefaat edip, onu Cehennemden kurtarır.) [Deylemi]

(Bir kişinin şefaati ile Temim oğullarından daha çok kimse Cennete girecektir.) [İbni Mace]

(Kur'an, akraba, emanete riayet eden, Peygamberiniz ve din kardeşleriniz şefaat edecektir.) [Deylemi]

İSKENDER EVRENESOĞLU (Sahte Mehdi)

Âhirzamanda, kıyametin kopmasına çok az bir zaman kala Allah-u Teâlâ’nın ümmet-i Muhammed’in başına gönderdiği bir komutan olan Hazret-i Mehdi, âdil bir idareci, dirayetli bir önder, şecâatli bir kumandandır. O doğrudan doğruya Resulullah Aleyhisselâm’ın vekâletini taşıyacak, onun hilâfetini, onun vazifesini yapacak. Garip duruma düşen İslâm’ı, gariplikten kurtarmaya çalışacaktır. Çünkü bunun için gönderilecek. Allah-u Teâlâ onu muzaffer edecektir.

Mehdi; kelime olarak hidayet kökünden gelir. Allah’ın hidayetine ermiş mânâsını taşır, Allah’ın izniyle hidayete erdirecek mânâsını da ifade eder.

Mehdi Aleyhisselâm hakkında çok sayıda Hadis-i şerif nakledilmiştir. Âlimler bunu mütevatir kabul ederler. Resulullah Aleyhisselâm’dan beri, müslümanlar âhir zamanda, Ehl-i beyt’e mensup bir zâtın çıkıp dini güçlendireceğine, adaleti hâkim kılacağına, müslümanların ona tâbi olup İslâm beldelerinde hâkimiyet kuracağına, bu kimseye Mehdi denileceğine inanmış ve bu âli zâtın gelmesini beklemektedirler.

Hadis-i şerif’lerde ifade edildiğine göre İsa Aleyhisselâm ile Mehdi Aleyhisselâm aynı zamanda çıkacak ve İsa Aleyhisselâm, Hazret-i Mehdi’ye yardımcı olacak, birlikte Deccâl’i öldüreceklerdir. Hatta Hazret-i İsa Aleyhisselâm’ın, Hazret-i Mehdi’nin arkasında namaz kılacağı rivayet olunmuştur.

MİSVAKIN ÖNEMİ

Bugün, modern tıbbın diş sağlığı konusunda ortaya koymaya yeni başladığı tedavi usullerini, İslamiyet 14 asır önce öğretmiştir. Diş sağlığına büyük bir fayda temin eden misvak, gayet basit ve en iyi diş temizleme vasıtasıdır. Dişlerin çürümesini önlemek için misvak kullanmak çok faydalıdır. Larousse İllustre Medical isimli tıp kitabında diyor ki:

(Bütün diş macunları ve tozları, dişlere zarar verir. En iyisi, sert bir fırçadır. Önce, dişleri kanatırsa da, korkmamalıdır. Diş etlerini kuvvetlendirir ve artık kanamaz.)

Bu şekildeki diş temizliğini sağlayan en iyi vasıta misvaktır. Diş macunları, ağızdaki faydalı ve zararlı bütün mikropları öldürürken, misvak sadece zararlı mikropları öldürür. Misvak abdestin sünnetidir, Şafii’de namazın sünnetidir. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:

(Misvak kullanarak kılınan namaz, misvaksız kılınan namazdan 70 kat üstündür.) [İ. Neccar]

(Cebrail aleyhisselam, misvak kullanmayı o kadar tavsiye etti ki, misvakın farz olacağından korktum.) [İbni Mace]

(Eğer ümmetime güçlük vermeyeceğini bilseydim, her namaz için abdest almalarını ve her abdestte misvak kullanmalarını emrederdim.) [Buhari, Müslim]

(Gece namazı için kalkınca, ağzınızı misvakla temizleyin! Çünkü bir melek, namazda Kur'an okuyanın ağzına yaklaşarak dinler.) [Deylemi]

ABDESTLİ DURMANIN FAZİLETİ

Abdestli bulunmanın fazileti çoktur. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Abdestli bulunan oruç tutan gibidir.) [Deylemi]
(Güzelce alınan abdest, imanın yarısıdır.) [İbni Hibban]

(Abdest alanın, ağaçtan yaprakların döküldüğü gibi günahları dökülür.) [Taberani]

(Can alıcı melek gelince, abdestli olan, şehidlik mertebesine kavuşur.) [Taberani]

(Bir mümin, abdest için yüzünü yıkayınca, gözü ile işlediği günahların hepsi su ile birlikte dökülür. Ellerini yıkayınca, elleriyle işlediği günahlar, suyun son damlası ile dökülür. Ayaklarını yıkayınca, ayakları ile işlediği günahlar, su ile dökülür. Böylece bütün [küçük] günahlardan temizlenmiş olur.) [Müslim]

(Abdest için yüzünü yıkayınca günahların kirpiklerinden dökülür. Ellerini yıkayınca el tırnaklarından, başını meshedince başından, ayaklarını yıkayınca ayak tırnaklarından günahların dökülür. Namazın sevabı yanına kalır.) [Ramuz]

[Abdest alanın bütün küçük günahları affolur. Büyük günahları, insan ve hayvan hakları kendisine veya vârislerine ödenmedikçe günahları affedilmez. Nafile ibadetin sevabına kavuşabilmek için imanda ve farzlarda kusurlu olmamak, haramlardan kaçıp günahlara tevbe etmek ve o işi ibadet olarak yapmaya niyet etmek şarttır.] (İ.Ahlakı)

ABDEST ALMANIN FAZİLETİ

Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Abdeste devam et ve güzel abdest al ki, ömrün uzasın.) [Harâiti]

(Güzel abdest alıp camiye giren Allah’ın misafiri olur. Allahü teâlâ da misafirine mutlaka ikram eder.) [Beyheki]

(Güzelce abdest aldıktan sonra "Eşhedü en la ilahe illallahü vahdehü la şerikeleh ve eşhedü enne Muhammeden abdühü ve Resulühü" diyene Cennetin sekiz kapısı açılır.) [Nesai]

(Güzelce alınan abdest, imanın yarısıdır.) [İbni Hibban]
(İlk sorgu abdestten olacaktır. Abdesti güzel ise, sıra namaza gelir.) [Beyheki]

(Hiçbir günahkâr yoktur ki, güzelce abdest alıp iki rekat namaz kılarak mağfiret dilesin de, affedilmiş olmasın.) [Tirmizi]

(Güzelce abdest alıp namazını cemaatle kılanın bütün günahları affolur.) [Müslim]

(Güzelce abdest alan günahlarından sıyrılmış olur.) [Buhari]

(Güzelce abdest alıp bir din kardeşini ziyaret eden, Cehennemden uzaklaşır.) [Ebu Davud]

(Güneş yükselince [işrak vaktinde] güzelce abdest alıp iki rekat namaz kılanın bütün günahları affolur.) [İ.Ahmed]

(Soğukta, sıcakta güzelce abdest almak, günahlara kefaret olur.) [Müslim]

BAZI SEÇME HADİS-İ ŞERİFLER

Borcunu azalt ki hür yaşayasın.
hadis-i şerif (Beyhaki )
İnsanlar arasında ara bozma niyeti ile laf götürüp getirmek, insanlara hakaret etmek ve sövmek, kendi ırkını üstün görüp başka milletleri aşağı görmek... İşte bu 3 davranış, cehennemdedir. Bunlar, bir mü’minin ahlakında yer alamaz.
Hadis (Taberani).
Biriniz bir yolculuğa çıktığında din kardeşlerine(uğrayıp) onlarla vedalaşsın.Çünkü Allah, onların yapacakları duayı, onun hakkında bereketli (ve makbul) kılar.
Hadis-i Şerif (Deylemi).
Dünya işlerinizi yolunuza koyunuz. Ve yarın ölecekmiş gibi de ahiretinize çalışınız.
Hadis (Deylemi).
Biriniz bir yere girmek istediğinde 3 defa izin istesin. Müsaade edilmezse, geri dönsün.
Hadis (Müsned).
Allah bu dini zatı için özel olarak seçmiştir. Dininize ancak cömertlik ve güzel ahlak yakışır. Dikkat edin! Dindarlığınızı bu iki nitelikle süsleyin.
Hadis (Taberani).
Müslümanlar karşılaştıklarında, tokalaşır, birbirlerinin hal ve hatırlarını sorarlarsa, Allah onlara bu halde iken 100 rahmet indirir. Doksan dokuzu daha güler yüzle ve daha samimiyetle kardeşinin halini ve hatırını sorana, biri de diğerine verilir.
Hadis (Taberani).

Efendimiz Aleyhisselâtu Vesselâm'ın Nurlu İkliminde Şaban-ı Şerif Ve Faziletleri

İlâhî feyz ve bereketin yeryüzünü şenlendirdiği bu mübarek ay, mü'minler için en kârlı ve kazançlı fırsattır. Çünkü Şâban'ın değer ve kıymetini arttıran en önemli tarafı, diğer aylara göre (Ramazan hariç) yapılan her amelin ve ibadetin sevabının üç yüz kattan fazla oluşudur.(1)

Diğer vakitlerde kılınan bir rekât namazın sevabı on ise, Şaban ayında üç yüzden fazladır. Okunan her bir Kur'ân harfi için üç yüz Cennet meyvesi vardır.

Yine bu ihsan ve bağış ayı olan günlerde amel defterimizin sevap hanesine kaydettirdiğimiz ibadetler, her an şeytan ve nefsin fırlattığı gaflet, vesvese ve şüphe oklarına birer kalkan vazifesi görerek gerçek huzurumuzun kaynağı olur. Çünkü farkında olmadan veya bir anlık gaflet sonunda işlediğimiz hatâ ve kusurların keffareti olabilecek hasenat ve iyilikler en bereketli şekilde bu günlerde elde edilmektedir. Ayrıca bu ibadetler ileride hücumuna maruz kalabileceğimiz günahlar için de bir siper hüviyetini taşır.

Resul-i Ekrem Efendimiz Aleyhissalâtü Vesselam diğer aylara göre bu ayda daha çok ibadet ve taatte bulunurlardı.

"Şaban benim ayımdır."

Muhammed Aleyhisselâmın Peygamber Olduğu İsbât Edilmektedir

Yapılması emrolunan işlerde, hâdiselerde birçok faydalar olur ki, akıl bunu anlıyamaz. Hattâ, bu faydaların var olduklarına inanmaz. Bunların varlıklarını gösteren alâmetleri bildireceğiz. Bazı ilâcların az miktarları, bazı insanları öldürdükleri hâlde, daha çok miktarları, başkalarına zarar vermiyor. Tecrübe ile anlaşılmış olan bu hâle çok kimse inanmaz. Aksini isbât etmeye kalkışır. Peygamberlerin varlığına inanmıyan ve bunun için bir takım sebepler ileri süren eski yunan felsefecileri ve maddeye tapanlar da böyledir. Onlar, Allah ve Peygamber ve cin, melek, Cennet, Cehennem hakkındaki bilgileri, akıllarının erebildiği şeyler gibi sanıyor ve bu tasarladıkları şeyleri inkâr ediyorlar. Hiç rü'yâ görmemiş olana, rü'yâ anlatılsa ve bütün hislerin, aklın ve düşüncenin durduğu bir hâl vardır ki, insan bu hâlde iken aklın eremediği şeyleri görüyor denilse, inanmaz. Böyle şey olamaz der. Eğer denilse ki, dünyada küçük birşey vardır. Bir şehre konulsa, şehrin hepsini yir. Sonra, kendini de yir denilse, hemen, böyle şey olamaz cevabını verir. Hâlbuki bu sözler, ateşi, yangını tarif etmektedir. Dinlere ve âhıret hayatına inanmıyanlar da bunun gibidir.

TASAVVUF İLMİNİN ORTAYA ÇIKIŞI

Saadet Devri’nin en belirgin vasıflarının başında zühd, takva, tefekkür ve marifetullaha dayalı hayat tarzı gelir. Hiç şüphe yok ki, Hz. Peygamber s.a.v. her hususta olduğu gibi bu hususlarda da gelmiş geçmiş bütün insanların en mükemmeli idi.

Sahabe ve Tabiûn hazretleri zamanında tasavvuf adıyla ortaya çıkan herhangi bir ilim veya dinî bir akım yoktu. Aynı şekilde Tefsir, Fıkıh, Kelâm... adlarıyla tasnif edilmiş temel islâmî ilimler de mevcut değillerdi. Dolayısıyla bu ilimlerle irtibatlı olan amelî ve itikadî mezhepler ortaya çıkmamışlardı.

Fakat gerek tasavvuf ve gerekse temel islâmî ilimlerin hepsi o devirde bir bütün olarak ve canlı bir şekilde yaşanıyordu. Sofilik tatbikatta vardı, fakat adı konmamıştı. Yoksa bazılarının zannettiği gibi sonradan ortaya çıkmış değildi. Zaten Saadet Devri’nde ilimler birbirinden henüz ayrışmamışlardı. Hepsi bir bütün olarak İslâm’ı oluşturmaktaydılar.

Asr-ı Saadet’te temel islâmî ilimler

Sahabe-i Kiram hazretleri, itikadî konularda Kur’an ne buyurmuş, Allah Rasulü s.a.v. neyi haber vermişse ona harfiyen iman ediyorlardı. İman hakikatlerini daha ziyade naklî delillerle ve gayet sade bir biçimde tebliğ ediyor, müşriklerin iman etmelerine vesile oluyorlardı.

İslam'ı Anlamada Ve Yaşamada Doğrular Yanlışlar Bid'atler

Çoğumuzun bildiği bir hadis-i şerif var. Efendimiz s.a.v.buyuruyor ki:

“Kim güzel bir çığır açarsa, bu işin ve o çığırda yürüyenlerin sevabı (onlardan da eksiltilmeksizin) o kimseye verilir. Her kim de kötü bir çığır başlatırsa, bu işin ve o çığırdan yürüyenlerin günahı (onlardan da eksiltilmeksizin) kendisine yazılır.”

Yaşadığımız çağda, Allah’ın Son Elçisi’nin koyduğu bu ölçüyü bir kez daha, dikkatlice düşünmek zorundayız. Zorundayız, çünkü çığırlar, icatlar, akımlar, modalar çağında yaşıyoruz.

Günlük hayatta, sanatta, edebiyatta, giyim-kuşamda, ekonomide, fikir ve düşüncede çığırlar, akımlar... Yüzlerce, binlerce...

Bu çığırlar çağında dinî yaşantımız ve anlayışımız da nasibini almakta. Allah’ın Dini’ne mal edilen sayılamayacak kadar uygulama ve anlayış... Kafalarımız karışık; doğru ne, yanlış ne?..

İşte tam bu noktada karşımıza genellikle hatırlamadığımız bir kavram çıkıyor: Bid’at.

Şimdi bid’atı yeniden hatırlama, güzelini çirkininden ayırdetme vakti. Yanlışı doğrudan ayırmak için. Zihin ve gönül karmaşasından kurtulmak için...

Rasul-i Ekrem s.a.v. Efendimiz’in hayatta olduğu “saadet dönemi”nde yüce dinimiz en güzel şekliyle yaşanmış, toplum ve fert plânında Yüce Allah’ın muradı en ideal tarzda hayata aksettirilmiştir.

Çağdaş Tefsir Telakkilerinin Reddetiği Kur'ânî Bir Hakikat:Berzah Alemi Ve Kabir Azabı

İnsan, vefatından ve dar-i fenadan dar-i bekaya irtihalinden sonra yeni bir hayata, yeni bir aleme geçer ki buna “Berzah Alemi” denir. Berzah, dünya alemi ile ahiret aleminin arasındaki alemdir. Berzah; engel, perde, duvar manalarına gelir. Bu aleme berzah denmesi de iki hayatı, “dünya hayatı” ile “ahiret hayatı”nı birbirinden ayırması sebebiyledir. Şu ayet-i kerime buna işaret etmektedir: “Nihayet onlardan (müşriklerden) birine ölüm gelip çattığında; ‘Rabbim, der, lütfen beni (dünyaya) geri gönder, ta ki, boşa geçirdiğim dünyada iyi iş (ve hareketler) yapayım.’ Hayır! Onun söylediği bu söz (boş) laftan ibarettir. Onların gerisinde ise, yeniden dirilecekleri güne kadar (süren) bir berzah vardır.”(Mü’minûn, 99,100)

Yani önünde dünyaya dönüşünü engelleyen kıyamete kadar devam edecek bir perde, bir engel vardır. Bu engel de Haşir Günü’ne kadar kalacağı yer olan “kabir”dir.

Mücahid der ki: “Berzah, dünya ile ahiret arasında Kıyamet Günü’ne kadar devam edecek bir perdedir ki o da kabirdir.”



ÖLÜM TAMAMEN BİR YOK OLUŞ MUDUR?!

Bazı gafillerin tasavvur ettikleri gibi ölüm tamamen bir son buluş bir yok oluş değildir, bilakis bir hayattan başka bir hayata geçiştir. Tıpkı çocuğun hayatını devam ettirmekte olduğu ana karnından, onun üstünde bir alem olan dünya hayatına geçişi gibi –ki bu iki alemin her biri de diğerine nazaran çok büyük farklılıklar arz eder-.

TESETTÜR FARZDIR

Dinimiz, kadının nasıl kapanacağını açıkça bildirdiğine göre bunun tartışması niçin yapılıyor? Tesettürü inkâr eden dinden çıkmaz mı?

CEVAP
Kadınların tesettürü kesin olarak açıklanmıştır. Tesettürle ilgili âyet-i kerimeleri Peygamber efendimiz açıklamış, âlimler de bizlere bildirmiştir. Bu husustaki tartışmalar kasıtlıdır.

Kur'an-ı kerimde genel olarak her şey, kısa olarak bildirilmiştir. Bunları Peygamber efendimiz açıklamış, o günden beri uygulanmıştır.

Kur'an-ı kerimde mealen, (Sakın ana-babana öf deme) buyuruluyor. (İsra 23)
Bir kimse, ana-babasına öf demese, fakat sopa ile dövse, sonra da (Ben öf demediğim için, Kur'anın emrine uydum) dese, bu kimse Kur'ana uymuş mu oluyor? Âyet-i kerimenin manası, (Ana-babanızı üzmeyin hatta onlara öf bile demeyin) demektir. (Beydavi)

Bunun için Kur'an-ı kerimdeki bir âyetin hükmünü öğrenmek için Kur'an tercümesine bakmak çok yanlış olur. Herkes Kur'an-ı kerimden hüküm çıkarabilseydi, hadis-i şerifler lüzumsuz olurdu.

Hırsızlık suçtur. Bir hakim, kanunları esas almadan, sırf Anayasaya göre bir hırsıza ceza veremez. Çünkü hırsızlığın cezası açıkça Anayasada bildirilmemiştir. Birçok hükümler kanunlarla açıklanmıştır.

KLASİK VE MODERN KAYNAKLAR

Güncel dini meseleler istişare toplantısı sonuç bildirgesi yayınlandı. Malum basının; tesettür kalkıyor, ezan Türkçe okunacak gibi çıkardığı yaygaraların yalan olduğu meydana çıktı.

Alınan kararlara bakalım:

4. maddenin c bendinde, (İslamın temel kaynağının sadece Kur’an olduğu, Sünnet’in kaynak değeri taşımadığı izlenimine yol açacak üsluptan kaçınılması) tavsiye ediliyor. Her ne kadar dinimizdeki dört delilden bahsedilmemişse de, yine de ılımlı sayılır.

5. maddede, (Klasik dini kaynakların günümüz dini problemlerinin çözümünde tek belirleyici kaynak olarak görülmesinin yetersiz olabileceği gibi, bunlar göz ardı edilerek doğrudan Kur’andan ve hadislerden çözüm üretilmesi de bazı olumsuzluklar taşıyacaktır) deniyor. Klasik kaynak dedikleri, Kitap, Sünnet, İcma ve Kıyas’tır. Burada Kur’an ve Sünnet göz ardı edilmiyor ki. Dört delil klasik olunca, ilk ikisi nasıl modern oluyor?

12. maddede, (Dine göre kadın erkek eşittir) deniyor. Kadın ile erkek iki ayrı cinstir. Vasıfları eşit olmayan iki şey arasında mukayese yapılması ilmi değildir.

SAHİH OLMAKLA KABUL OLMAK NEDİR?

Çok kimse, bir ibadetin sahih olması ile kabul olmasının arasıdaki farkı bilemiyor. Bu bilinmeyince de birçok hadis-i şerif ve fıkhi hükümler yanlış anlaşılıyor.

İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki:
Şartları gözetilerek yapılan ibadet sahih olur, fakat, ihlas ile yapılmadı ise, kabul olmaz. Sevap verilmez. [Yani hasıl olan büyük sevapların hepsine kavuşamaz. İşlediği günahlar, kazandığı sevapları alır götürür. Elinde sevabı kalmadığı için, sevap verilmez, sevabı olmaz deniyor. Yoksa sahih ve ihlaslı olan her ibadetin sevabı olur.]

Sahih olan bir ibadet, kabul olmayabilir. Mesela çaldığı ceket ile namaz kılan kimsenin namazı sahihtir, namaz borcundan kurtulur. Fakat sevabı noksan olur. Diğer bütün günahlar da böyledir. Mesela, oruç tutan kimse akşam orucunu içki ile açsa, orucu yine sahihtir, ama oruçtan hasıl olan büyük sevapların hepsine kavuşamaz. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:

(Haram elbise giyinenin ibadetlerini Allahü teâlâ kabul etmez.) [Bezzar]
(On dirhemlik elbisenin bir dirhemi haramsa, onunla kılınan namaz kabul olmaz.) [İ. Ahmed]

(Haram cilbab [gömlek] ile kılınan namaz kabul olmaz.) [Bezzar]
(Bir lokma haram yiyenin kırk günlük güzel ameli kabul olmaz.) [Taberani, Deylemi]
(Şarap içenin kırk gün namazı kabul olmaz.) [Hakim, İ. Neccar]