Zehirli | Konular | Kitaplar

Sünnet İnkârcılarına CEVAP IV


Allah ve Resûlü Bir İşe Hüküm Verdimi İnsan Olan İçin İtaat Gerekir

Sünnet'in İslâm'da delil olmasına gelince; Bununla alâkalı olarak İmam Beyhakî şöyle buyurmuştur:

"Şayet Sünnet'in delil oluşu sabit olmasaydı, Peygamber Efendimiz Veda Hutbesi'nde orada bulunanlara dinî hususları öğrettikten sonra şöyle buyurmazdı: "Bakın! Burada bulunanlarınız bulunmayanlara (anlattıklarımı) aktarsın. Çünkü kendisine aktarılan bazı kimseler, dinleyenden daha iyi beller." (1)

Beyhakî sonra Efendimizin şu hadis–i şerifini zikretmektedir:
"Bizden işittiği hadisi, işittiği gibi aynen rivayet edenin Allah yüzünü ağartsın. Çünkü kendisine aktarılan bazı kimseler, dinleyenden daha iyi beller." (2) Bu meyanda İmam Şafiî Rahimehullah da şöyle buyurmuştur:

"Resûlullah kendi sözünün dinlenip ezberlenmesini ve hakkıyla aktarılmasını tavsiye edince, bu onun ancak hüccet olan şeyleri emrettiğinin delilidir." (3)
Çünkü buraya yerine getirilmesi gereken bir helâldir veya kaçınılması gereken bir haramdır.

Bir âyet–i kerimede Mevlâ Teâlâ Hazretleri:
"…Eğer herhangi bir şeyde anlaşmazlığa düşerseniz, Allah'a ve âhiret gününe gerçekten inanıyorsanız meseleyi Allah'a ve Peygamberine arz edin…" (4) buyurmuştur.
Ulemâ, hakkında ihtilaf edilen meselelerin Allah'a ve Resûlü'ne götürülmesinin ne anlama geldiğini açıklamış ve buradaki Allah'a götürmenin "Kur'an'a başvurmak" Peygambere götürmenin ise "Onun Sünnet'ine başvurmak" olduğunu ifade etmişlerdir. Ayrıca bunun imanın gereklerinden olduğunu ve aksine hareket edenlerin ise imanlarının tehlikeye düşeceğini belirtmişlerdir.
Bir başka âyet–i kerimede ise:

"Allah ve Resûlü bir işe hüküm verdiği zaman mü'min erkek ve mü'min bir kadına kendi isteklerine göre seçme hakkı yoktur. Her kim Allah ve Resûlüne karşı gelirse, apaçık bir sapıklığa düşmüş olur." (5) buyrulmuştur.

Bu âyet; Allah ve Resûlü'nün herhangi bir konuda emrettiği bir hüküm bulunduğunda mü'minlerin bundan böyle kendi istek ve arzularına göre hareket etmelerinin, bu hükümden başkasını tercih etmelerinin mümkün olmadığını açıkça ifade etmektedir. Bunun aksine davrananlar ise, Allah'a ve Resûlü'ne karşı gelerek Kur'an'ın ifadesiyle "apaçık bir sapıklığa düşmüş" olacaklardır. Tüm bu âyetlere rağmen Resûlullah'ın Sünnet'ini yok saymak ve onları kabul etmemek, acaba hangi zavallı aklın ürünüdür!?

Beyhakî ve Dârimî Muaz b. Cebel'den rivayet ederler:
Resûlullah beni Yemen'e vali olarak gönderirken sordu:
"Önüne bir mesele geldiğinde nasıl hüküm vereceksin?"
"Allah'ın kitabıyla."
"Allah'ın kitabında yoksa?"
"Resûlullah'ın verdiği hükümle."
"Ya Resûlullah o meselede herhangi bir hüküm vermemişse?"
"O takdirde kendi içtihadıma göre hüküm veririm. Bunu da terk etmem."
Bunun üzerine Resûlullah göğsüme vurdu ve şöyle buyurdu:
"Allah Resûlü'nün razı olduğu şekilde, Allah Resûlü'nün elçisini muvaffak kılan Allah'a hamdolsun." (6)

Bu hadis–i şerif Sünnet'in müstakil bir teşri kaynağı olduğunu ifade etmektedir. Zira Muaz b. Cebel, Kur'an da herhangi bir hüküm bulunmayan meselelerde Sünnet'le hüküm vereceğini ifade ettiğinde, şayet Sünnet'in böyle bir görevi olmasaydı, Efendimiz şüphesiz bu cevaba müdahale eder ve durumu düzeltirdi. Oysa Efendimiz, Muaz b. Cebel'in cevabına hiç ses çıkarmamış, bilakis memnun kalarak onu onaylamıştır.

Sünnet'in bütün Müslümanları bağlayıcı olduğunda şüphe yoktur. Peygamber Efendimize uymayı, verdiği hükme razı olmayı, onun hükmü karşısında mü'minlere seçme hakkı tanınmadığını belirleyen âyetler, Sünnet'in Müslümanların hayatındaki etkin ve bağlayıcı rolünü açıkça ortaya koymaktadır.
Peygamber Efendimizin Sünnet'ini Kur'an'la karşılaştırdığımızda şu altı husus göze çarpmaktadır. Şöyle ki:
"Sünnet; Kur'an'ı teyit eder."
"Kur'an'da açıklanmaya muhtaç olan "mücmel" ve "müşkil" nasları açıklayıcı hükümler getirir."
"Kur'an'ın umumi olan hükmünü tahsis eder."
"Kur'an'da geçen "mutlak" ifadeleri "takyid" eder yani belli kayıtlara bağlar, sınırını tespit eder."
"Sünnet Kur'an'da olmayan hükümler koyar."
"Kur'an'da yer alan bazı hükümleri de nesheder."
İnşallah şimdi bu hususları sırasıyla misaller vererek izah etmeye çalışalım.

Sünnet Kur'an'ı Teyit
Eder
Yani her yönüyle Kur'an'ın hükmüne uygun bir beyanda bulunur. Mesela Peygamber Efendimizin:
"Bir Müslümanın malı (başkasına) onun gönül rızası olmadan helâl değildir." (7) hadis–i şerifi, Kur'an'ın "Ey iman edenler! Mallarınızı aranızda haksız sebeplerle yemeyin. Karşılıklı rızaya binaen yapılan ticaret olursa başka." (8) âyet–i kerîmesinin hükmünü teyit etmektedir.

Sünnet Kur'an'daki
"Mücmel" Ve "Müşkil"
Nasları Açıklar
Sünnet'in, Kur'an'ın mücmel naslarını açıklamasını daha önce zikretmiştik. Meselâ; Kur'an sadece namazın kılınması, zekâtın verilmesi, haccın yapılması gibi hususları mücmel olarak zikretmiştir. Lâkin namazın vakitleri, rekâtları, neyin nasıl okunacağı, zekâta tâbi olan mallar, bunların nisapları, tavafın yedi defa olduğu gibi hususları Sünnet detaylıca açıklamıştır.
Yine Kur'an–ı Kerîm'de "Ey iman edenler! Cuma günü namaza çağrıldığınız zaman Allah'ı anmaya koşun!" (9) buyrulmuştur. Bu âyet–i kerîmede ifade edilen namazın, cuma namazı olduğu, iki rekât olduğu, namazdan önce okunan hutbe hatta okunan ezan ve onun lafızları, Kur'an–ı Kerîm'le değil, hep Resûlullah'ın Sünnetiyle açıklanmıştır.
Sünnet'in, Kur'an'da geçen "müşkil" lafızları açıklamasına misâl verecek olursak:
"Sabahın beyaz ipliği, siyah ipliğinden ayırt edilinceye kadar yiyin için." (10) âyet–i kerîmesini misâl verebiliriz. Zira bu âyet–i kerîmede geçen "beyaz ve siyah iplik"ten kastedilen şeyin, "gündüzün beyazlığı" ve "gecenin karanlığı" olduğunu bize hadis–i şerif açıklamaktadır.
Yine Kur'an–ı Kerîm'de, "İnanıp da imanlarına herhangi bir zulüm bulaştırmayanlar..." (11) âyetindeki "zulüm"den kastın, "şirk" olduğunu açıklayan hadis–i şerif de yine Sünnet'in bu özelliğini ortaya koymaktadır.

Sünnet, Kur'an'daki
"Mutlak" Hükümleri
"Takyid" Eder
Şöyle ki: Kur'an'ı Kerim, "Hırsızlık yapan erkek ve hırsızlık yapan kadının ellerini kesin."(12) buyurmaktadır. Fakat kesilmesi gereken sağ el mi yoksa sol el mi, yoksa iki el birden mi kesilecek ve neresinden kesilecek? Tüm bunlar âyette belirtilmemiş, mutlak olarak "ellerini kesin" buyrulmuştur. Sünnet ise bu hükmü, sağ elin bilekten kesilmesi şeklinde kayda bağlamıştır.

Sünnet Kur'an'da
Olmayan Hükümler
Koyar
Yırtıcı hayvanların etinin helâl olmadığı, denizin suyunun temiz, ölüsünün helâl olduğu, ehlî eşeklerin etini yemenin haram olduğu gibi birtakım hükümler, Kur'an'da olmayıp, Sünnet tarafından ortaya konmuştur.

Sünnet, Kur'an'ın
Umumî Olan
Hükmünü Tahsis Eder
Şöyle ki:
Kur'an–ı Kerîm, Nisa sûresi 23. ve 24. âyetlerinde kendisiyle evlenilmesi haram kılınan kadınları zikredip, "Bunların dışındakiler size helâl kılındı." buyurmuştur. İşte bu âyetin umumi hükmünü, Efendimizin şu hadisi tahsis etmiştir: "Kadın; halası, teyzesi, erkek veya kız kardeşinin kızı üzerine nikâhlanamaz." (13) Çünkü âyet–i kerîmede, bu hadiste geçenlerle ilgili yasak zikredilmemiştir.
Yine âyet–i kerîmede sadece süt anne ve süt kız kardeşlerle evlenme yasağı zikredilmişken, Efendimiz Aleyhissalâtü Vesselâm, "Nesep yoluyla haram olan, süt emme yoluyla da haram olur." (14) buyurarak, bu meseleyi de tahsis etmiştir.

Sünnet'in, Kur'an'da
Yer Alan Bazı
Hükümleri
Neshetmesine Gelince
Kur'an'da geçen, "Birinize ölüm geldiği zaman eğer bir hayır (mal) bırakacaksa, anaya, babaya, yakınlara münasip bir şekilde vasiyette bulunmak, Allah'tan korkanlar üzerine bir borçtur." (15) meâlindeki âyetin hükmü, "Vârise vasiyet yoktur." (16) hadisi ile neshedilmiştir.
Yukarıdaki yapmış olduğumuz açıklamalar çerçevesinde, Sünnet'in müstakil olarak teşri kaynağı olduğu anlaşılmıştır. Zaten Fıkıh kitaplarında görülen "Bu konunun meşruiyeti Sünnetle sabittir." ifadeleri de Sünnet'in müstakil teşri kaynağı kabul edildiğini gösterir. Meselâ; mest üzerine mesh etmek, yağmur duası ve namazı, şüf'a, lukâta, içki içene verilecek ceza gibi hususlar bu tür konulardandır.
Peygamber Efendimizin tüm bu tasarrufu yine vahye dayanmaktadır. Yani Allahu Teâlâ, Habibi'ne vahyederek, bazı hükümleri Sünnet vasıtasıyla vaz' etmiştir. Bu da gayet doğaldır. Zira Allahu Teâlâ'nın, Peygamberine, Kitabında zikretmediği bir hükmü tebliğ etmesini emretmesine mâni herhangi bir durum söz konusu değildir. Ayrıca senin vekalet verdiğin sıradan bir adam, senin yerine evini, arsanı satabiliyor, senin adına konuşabiliyorsa, Allah'ın vekalet verdiği elçisi niye O'nun adına konuşamasın? Nitekim Allahu Teâlâ "Muhakkak ki, sana biat eden aslında Allah'a biat etmiştir." (17) ve "Kim Resûle itaat ederse, andolsun Allah'a itaat etmiştir." (18) buyurmuştur.
Ona itaati emreden bu kadar âyet varken, Allah ona yetki vermişken, "Kur'an'ın dışında Peygamber hüküm veremez." diyenler, acaba onun görev sınırını neye dayanarak nasıl tayin edebiliyorlar? Doğrusu insan merak ediyor.

Mü'minlere Bırakılan
İki Şey: Kur'an Ve
Sünnet
Hülâsa, birkaç sayıdır devam eden konumuzda en başından beri zikrettiğimiz bütün âyet ve hadisler, Müslümanların ancak Sünnet'e sarılmak sûretiyle İslâmî kimliklerini koruyabileceklerini ve felaha ereceklerini ifade etmektedir. Hangi sebeple olursa olsun Sünnet'in terk edilmesiyle doğacak boşluk, Sünnet'in tam zıddı olan bid'at ve hurafelerle dolacaktır ki, her bid'at dalâlet, her dalâlet ise ateştedir. Efendimiz birçok hadis–i şerifinde ısrarla Sünnet'e sarılmamızı emretmiş, "Sünnetimden yüz çeviren benden değildir." buyurmuştur. Veda haccında da:
"Size iki şey bırakıyorum, onlara sarıldığınız müddetçe sapıklığa düşmezsiniz. Bunlar: Kur'an ve Sünnet'tir." (19) buyurmuş ve sapıklıktan kurtuluşun adresini vermiştir.
Bir başka hadis–i şerifte ise:
"Dinin elden çıkışı Sünnet'in terkiyle başlar. Halat nasıl lif lif kopup parçalanırsa, din de Sünnet'in birer birer terkiyle ortadan kalkar."(20) buyrularak, dindeki yozlaşma ve bozulmanın Sünnet'ten ayrılmakla başlayacağına işaret edilmiştir.
Muhtelif coğrafyalarda ve iklimlerde yaşayan Müslümanlar arasında asırlar boyu süregelen ortak değerler ve benzer uygulamalar, Sünnet'in birleştirici ve bütünleştirici olması yani evrenselliği sayesinde olmuştur. Bu ümmet bugüne dek Sünnetle vardır, inşallah bundan böyle de onunla yaşayacaktır.

Dipnotlar:
1–Buhârî, ilim, 9; Müslim, Kasâme, 29; İbn Mâce, Mukaddime, 18
2–Dârimî, Mukaddime 24; Tirmizî İlim, 2657; Ebû Davud, İlim, 3660
3–"Risale", 402; "Delâilü'n–nübüvve", 1/23
4–Nisa, 59
5–Ahzab, 36
6–Ebû Davud, Akdiye, 11; İbn Mâce, Menasik, 38; Dârimî, Mukaddime, 20
7–Ahmed. b. Hanbel, V/72
8–Nisa, 29
9–Cuma, 9
10–Bakara, 187
11–En'am, 82
12–Mâide, 38
13–Buhârî, Nikah, 27; Müslim, Nikah, 37, 38
14–Buharî, Nikah 27; Müslim, Nikah, 33
15–Bakara, 180
16–Buhârî, Vesaya, 6; Ebû Davud, Vesaya, 6
17–Feth, 10
18–Nisa, 80
19–Muvatta, 2/899; Hâkim, 1/93, "Temhid", 23/331
20– Dârimî, Mukaddime, 16

Kaynak:Beyan Dergisi
Ağustos-2004


1 yorum

RAHMET PEYGAMBERİ

Fazla söze gerek yok.O (MUHAMMED A.S) Alemlere rahmet olarak gönderildi.yer gök ONUN sebebine yaratıldı.bu böyle apaçıkken hangi akla hizmet sünnete gerek yok denilebilir.aka kara demekten başka bişey değil bu.bunu diyenler yarın huzuru mahşerde O İKİ CİHAN GÜNEŞİNDEN hangi yüzle şefaat bekleyecekler.eyvah! ki ne eyvah!RABBİM sıratı müstakimden ayırmasın.sapıtmışlardan uzak etsin cümlemizi.

23.04.2011 - meryem

Konular