Din'de Reform
Din akıl sahibi insanları kendi tercihleriyle bizzat hayırlı olan şeylere götüren ilahi bir kanundur.
Din insanları yaratılıştaki gaye ve hikmetten haberdar eder. İnsanlara hidayet ve saadet yollarını gösterir.
Dinin vãzi-i hakikisi, Cenabı Hak olup menşe-i aslisi vahy ve nübüvvettir. İnsanlar bizzat din vâzi-i olamazlar. Hatta peygamberani izam hazaratı yalnız ahkam-ı diniyyeyi tebliğe memurdurlar.
İnsanlar maddî, manevî her nokta-i nazardan dine muhtaçtırlar. İnsanların ilmî, edebî, ictimaî, siyasî, tekâmülatı hususunda dinden daha ulvî, daha mühim bir âmil olmaz. Ahlâkın esası, medeniyetin en birinci istinatgâhı dindir. (Muvazzah İlm-i Kelam, Ömer Nasuhi Bilmen
Din insanlar için en büyük nimettir. Dinin yerine başka birşey kâim olamaz. İslâm dini zannedildiği gibi akıl dini değil vahye dayanan ilâhî bir dindir. Ancak akla uygundur. Akıl İslâm’ı anlama ve uygulamada güzel bir vasıtadır. Aksi halde akıl yolu ile insanlar vahiyden neşet eden Kur'an ayetleri karşısında Kur'an-ı ve hükümlerini hiçe sayarsa Allah'a şirk koşmuş olur.
Reform! Daha iyi, daha düzgün hale getirmek için yapılan değişiklik, ıslahat manalarını içerir. Dinde reform denilince halihazırdaki dini yetersiz görüp, birtakım yönlerini değiştirme anlaşılır. Bu durum İslâm için söz konusu edilince, dinin ana kaynakları Kur’an ve sünneti yetersiz görüp beşerî sistemi ilahî sisteme tercih etme ve Kur’an ve sünneti tahrif etme anlaşılır. İslâm dinini bozarak, Yahudi ve Hristiyanlar Tevrat ve İncil’i nasıl amacından saptırıp tahrif ettilerse, Kur'an’da reform adı altında bazı değişiklikler yaparak müminlerin hatta bütün insanlığın muhtaç olduğu ilâhî sistemin programını hayattan silmek ancak art niyetli insanların yapabileceği bir iştir. İslam’da hiç kimseye, makamı, mevkisi ne olursa olsun, böyle bir yetki verilmemiştir.
Allah (cc) Kur'an’da şöyle buyuruyor.
"Kur'an’ı kesinlikle biz indirdik, elbette onu yine biz koruyacağız." (Hicr, 9)
Kur'an-ı Kerim kıyamete kadar bakidir, bir daha ne peygamberler ne de kitap gelecek, ancak kitap bakidir de insanlar baki değildir. Bir memleket Kur'an’a sahip çıkmaz ise Allah başka kavme hidayet verir. O kavim Kur'an’a ve İslâm’a sahip çıkar ve o kavm Kur'an’la İslâm’la içiçe yaşarlar.
Allah (cc) Kur'an-ı Kerim’inde "Ey müminler! Eğer sizden bir kimse dininden dönerse onun dininden dönmesinden siz mahzun olmayın. Zira Allah'ü Teâlâ bir kavim halk eder ki, o kavime Allah'ü Teâlâ muhabbet eder ve o kavim de istidadı miktarı Allah'a muhabbet eder." (Maide, 54)
Hz. Peygamber zamanından beri İslâm dünyasında irtidat olayları olmuş, bazı şahs veya gruplar İslâm’ı terk etmişlerdir. Ancak bunların İslâm’ın yayılmasına ve yaşamasına hiçbir zararı olmamış. Örneğin; İspanya bir zamanlar İslâm’ın beşikliğini yapmış ama bugün mahrum durumda.. Bağdat bir zamanlar müctehitlerin yetiştiği, İmam-ı Azam'ın diyarı iken, işte bugünkü tablo... Arabistan hakkında düşünmek gerek. Zira oradan kalkan İslâm gemisi bir zamanlar Mısır Abbasileri’nde demirlerdi. Oradan da Yavuz’un kaptanlığında Türkiye'de karar kıldı. Neticede bir reform ve şirk fırtınasına yakalandı ve battı. Bugün Kur'an Kursları ve İmam Hatiplerin durumu pek hazin. Merak ediyorum acaba Allah (cc) Kur'an’ın muhafazası için hangi insanları vasıta kılacak.
Elbette Allah'a hiçbir şey güç değildir. Allah herşeye kadirdir. Birilerini kendi dinini koruması için vasıta kılar, müslümanların iyi düşünmesi tefekkür etmesi gerekir. Ellerinde ki İslâm nimetini iyi değerlendirmeleri gerekir, aksi halde ellerinden bu nimet gider.
Aslında dinde reformu düşünenlere Allah (cc) Kur'an-ı Kerim’de cevap vermiştir. "Yoksa siz kitabın bir kısmına inanıp, bir kısmını inkar mı ediyorsunuz?" (Bakara, 85)
Ben inanıyorum diyenler için Kur'an bir bütündür. Bölünmeyi asla kabul etmez. Bir ayetini veya bir hükmünü inkar küfürdür. Allahu Teâlâ Kur'an-ı Kerim’de "Bugün size dininizi ikmal ettim, üzerinize nimetimi tamamladım ve sizin için İslâm’ı seçtim, beğendim" (Maide, 3)
İslâm bir bütündür: İtikat, ibadet, muamelat, ukubat, adab ve ahlak. Bunlardan muamelat ve ukubatı geçersiz kabul etmek Kur'an’ın bazısını kabul bazısını red manasına geleceğinden kişiyi imandan mahrum eder ve kendisine tecdid-i iman ve tecdid-i nikah gerekir. Her müslümanın akaidini ve dinini iyi bilmesi ve imanını muhafaza etmesi elzemdir. Dinde reform adı altında böylesi durumlara düşeceğini bilmesi gerekir. Akaid kitaplarından örneklere gelince
-Kur'an-ı Kerim’in bir hükmünü ayıplamak veya yanlış olduğunu söylemek, Kur'an’ın bir ayeti ile alay etmek küfürdür. (Ömer Nesefi Akaidi)
- Yine bir kimse Allah'ın kitaplarından herhangi birine inanmaz, yahut Allah'ın vaadlerinden birine; yahut cezalarla ilgili ayetlerden birine iman etmez; yahut Kur'an ayetlerinden herhangi birini yalanlarsa bu kişinin durumu açıktır. Kafir olduğu noktasında bir ihtilaf bahis konusu değildir. (Fıkhu’l Ekber,İmam-ı Azam, 439)
- Ben şeriat tanımıyorum. Benim şeriatla isim yok. Şeriat ve benzeri şeyler, beni tatmin etmez ve nazarında hükmü yoktur. Bu nasıl şeriatmış gibi sözler küfrü gerektirir. (Nesefi, 217)
- İşte Kur'an’la ilgili elfaz-ı küfürler.. Bunlardan herhangi birini söyleyen kişi imanını ve nikahını yenilemesi, samimi bir halde tevbe etmesi, inkar ettiğini tasdik etmesi gerekir. Aksi halde imansız ölürse ebedî cehennem de kalır. Biz ise bu kafirleri imana davet ederiz. Çünkü iman tecezziyi kabul etmez. İmanın geçerli, sahih ve makbul olması için üç şart vardır.
a- İman ümitsizlik (ye's) halinde olmamalı b- Mümin dinden olduğu kesin olarak bilinen bir şeyi inkar etmemeli. c- Dinin bütün emirlerini beğenerek kabul etmeli, hiçbir hükmü küçümsememeli.
- Din’de reform adı altında bu şartlardan birisini ihlal veya inkar ederse imanı makbul olmaz. Zira bu dinin gerçek sahibi Allah (cc)’dır. Kimsenin bunun yerine başkasını koyması doğru değildir. Peki insanlar tarafından hiçbir hüküm ikame edilemez mi? Trafik kuralları, ekonomik meseleler gibi birtakım maslahata dayanan hadiseler hususunda insanlar, dine aykırı olmamak şartıyla, hüküm tesisi edebilirler. Ama dinen zarurî olan emir ve nehiyler, haramlar ve helaller, delilinde ve sübutunda zan olmayan emirlerde asla bir değişiklik yapılamaz hatta düşünülemez. Kişilerin dünyadaki yetkisi ne olursa olsun fark etmez.
Peki insana herhangi bir yetki verilmemiş mi? Kişilere belirli ölçüler dahilinde izin verilmiştir. Peygamberimiz (sav) Muaz b. Cebel’i Yemen’e yollarken aralarında şöyle bir konuşma geçmiştir:
- Sana bir uyuşmazslık getirildiğinde neye göre hüküm vereceksin?
- Allah'ın Kitabı’na göre hüküm veririm.
- Allah'ın Kitabı’nda yoksa?
- Rasulullah’ın sünneti ile
- Rasulullah’ın sünnetinde yoksa?
- Kendi görüşüme göre ictihad ederim ve vazgeçmem (olayı hükümsüz bırakmam.)
Bu hadisin hükmü İslâm hukukuna göre kıyamet sabahına kadar geçerlidir.
Kişiler akıllarını elbette kullanmalıdır. Ama Kur'an’ı anlamada, hayata uygulamada usûlüne uygun ictihadı geçerli ve devamlı kılmada güzel bir vasıtadır. Bu hükümler günümüzdeki gibi dinde reform adı altında İslâm hükümlerini inkar manasında değil bilakis Kur’an hükümlerinin icraasında olmalıdır.
Dinde reformun İslâm’da yeri olmadığını beyan eden ayetlerden biri de şöyledir;
"Allah'ı ve peygamberini inkar edenler ve (inanma hususunda) Allah ile peygamberlerini birbirinden ayırmak isteyip "Bir kısmına iman ederiz ama bir kısmına inanmayız" diyenler ve bunlar (iman ile küfür) arasında bir yol tutmak isteyenler yok mu? İşte gerçekten kafirler bunlardır." (Nisa, 150)
Din de reform adı altında dînî hükümleri kabul etmemek yanlıştır. İnsanı imandan mahrum eder. Kur'an ayetlerini olduğundan fazla göstermek veya eksiltmek ise küfrü muciptir.
Allah'ım Ümmeti Muhammedi Kur'an’a mahkum et. Amin...
Kaynak:İlkadım Dergisi
Din insanları yaratılıştaki gaye ve hikmetten haberdar eder. İnsanlara hidayet ve saadet yollarını gösterir.
Dinin vãzi-i hakikisi, Cenabı Hak olup menşe-i aslisi vahy ve nübüvvettir. İnsanlar bizzat din vâzi-i olamazlar. Hatta peygamberani izam hazaratı yalnız ahkam-ı diniyyeyi tebliğe memurdurlar.
İnsanlar maddî, manevî her nokta-i nazardan dine muhtaçtırlar. İnsanların ilmî, edebî, ictimaî, siyasî, tekâmülatı hususunda dinden daha ulvî, daha mühim bir âmil olmaz. Ahlâkın esası, medeniyetin en birinci istinatgâhı dindir. (Muvazzah İlm-i Kelam, Ömer Nasuhi Bilmen
Din insanlar için en büyük nimettir. Dinin yerine başka birşey kâim olamaz. İslâm dini zannedildiği gibi akıl dini değil vahye dayanan ilâhî bir dindir. Ancak akla uygundur. Akıl İslâm’ı anlama ve uygulamada güzel bir vasıtadır. Aksi halde akıl yolu ile insanlar vahiyden neşet eden Kur'an ayetleri karşısında Kur'an-ı ve hükümlerini hiçe sayarsa Allah'a şirk koşmuş olur.
Reform! Daha iyi, daha düzgün hale getirmek için yapılan değişiklik, ıslahat manalarını içerir. Dinde reform denilince halihazırdaki dini yetersiz görüp, birtakım yönlerini değiştirme anlaşılır. Bu durum İslâm için söz konusu edilince, dinin ana kaynakları Kur’an ve sünneti yetersiz görüp beşerî sistemi ilahî sisteme tercih etme ve Kur’an ve sünneti tahrif etme anlaşılır. İslâm dinini bozarak, Yahudi ve Hristiyanlar Tevrat ve İncil’i nasıl amacından saptırıp tahrif ettilerse, Kur'an’da reform adı altında bazı değişiklikler yaparak müminlerin hatta bütün insanlığın muhtaç olduğu ilâhî sistemin programını hayattan silmek ancak art niyetli insanların yapabileceği bir iştir. İslam’da hiç kimseye, makamı, mevkisi ne olursa olsun, böyle bir yetki verilmemiştir.
Allah (cc) Kur'an’da şöyle buyuruyor.
"Kur'an’ı kesinlikle biz indirdik, elbette onu yine biz koruyacağız." (Hicr, 9)
Kur'an-ı Kerim kıyamete kadar bakidir, bir daha ne peygamberler ne de kitap gelecek, ancak kitap bakidir de insanlar baki değildir. Bir memleket Kur'an’a sahip çıkmaz ise Allah başka kavme hidayet verir. O kavim Kur'an’a ve İslâm’a sahip çıkar ve o kavm Kur'an’la İslâm’la içiçe yaşarlar.
Allah (cc) Kur'an-ı Kerim’inde "Ey müminler! Eğer sizden bir kimse dininden dönerse onun dininden dönmesinden siz mahzun olmayın. Zira Allah'ü Teâlâ bir kavim halk eder ki, o kavime Allah'ü Teâlâ muhabbet eder ve o kavim de istidadı miktarı Allah'a muhabbet eder." (Maide, 54)
Hz. Peygamber zamanından beri İslâm dünyasında irtidat olayları olmuş, bazı şahs veya gruplar İslâm’ı terk etmişlerdir. Ancak bunların İslâm’ın yayılmasına ve yaşamasına hiçbir zararı olmamış. Örneğin; İspanya bir zamanlar İslâm’ın beşikliğini yapmış ama bugün mahrum durumda.. Bağdat bir zamanlar müctehitlerin yetiştiği, İmam-ı Azam'ın diyarı iken, işte bugünkü tablo... Arabistan hakkında düşünmek gerek. Zira oradan kalkan İslâm gemisi bir zamanlar Mısır Abbasileri’nde demirlerdi. Oradan da Yavuz’un kaptanlığında Türkiye'de karar kıldı. Neticede bir reform ve şirk fırtınasına yakalandı ve battı. Bugün Kur'an Kursları ve İmam Hatiplerin durumu pek hazin. Merak ediyorum acaba Allah (cc) Kur'an’ın muhafazası için hangi insanları vasıta kılacak.
Elbette Allah'a hiçbir şey güç değildir. Allah herşeye kadirdir. Birilerini kendi dinini koruması için vasıta kılar, müslümanların iyi düşünmesi tefekkür etmesi gerekir. Ellerinde ki İslâm nimetini iyi değerlendirmeleri gerekir, aksi halde ellerinden bu nimet gider.
Aslında dinde reformu düşünenlere Allah (cc) Kur'an-ı Kerim’de cevap vermiştir. "Yoksa siz kitabın bir kısmına inanıp, bir kısmını inkar mı ediyorsunuz?" (Bakara, 85)
Ben inanıyorum diyenler için Kur'an bir bütündür. Bölünmeyi asla kabul etmez. Bir ayetini veya bir hükmünü inkar küfürdür. Allahu Teâlâ Kur'an-ı Kerim’de "Bugün size dininizi ikmal ettim, üzerinize nimetimi tamamladım ve sizin için İslâm’ı seçtim, beğendim" (Maide, 3)
İslâm bir bütündür: İtikat, ibadet, muamelat, ukubat, adab ve ahlak. Bunlardan muamelat ve ukubatı geçersiz kabul etmek Kur'an’ın bazısını kabul bazısını red manasına geleceğinden kişiyi imandan mahrum eder ve kendisine tecdid-i iman ve tecdid-i nikah gerekir. Her müslümanın akaidini ve dinini iyi bilmesi ve imanını muhafaza etmesi elzemdir. Dinde reform adı altında böylesi durumlara düşeceğini bilmesi gerekir. Akaid kitaplarından örneklere gelince
-Kur'an-ı Kerim’in bir hükmünü ayıplamak veya yanlış olduğunu söylemek, Kur'an’ın bir ayeti ile alay etmek küfürdür. (Ömer Nesefi Akaidi)
- Yine bir kimse Allah'ın kitaplarından herhangi birine inanmaz, yahut Allah'ın vaadlerinden birine; yahut cezalarla ilgili ayetlerden birine iman etmez; yahut Kur'an ayetlerinden herhangi birini yalanlarsa bu kişinin durumu açıktır. Kafir olduğu noktasında bir ihtilaf bahis konusu değildir. (Fıkhu’l Ekber,İmam-ı Azam, 439)
- Ben şeriat tanımıyorum. Benim şeriatla isim yok. Şeriat ve benzeri şeyler, beni tatmin etmez ve nazarında hükmü yoktur. Bu nasıl şeriatmış gibi sözler küfrü gerektirir. (Nesefi, 217)
- İşte Kur'an’la ilgili elfaz-ı küfürler.. Bunlardan herhangi birini söyleyen kişi imanını ve nikahını yenilemesi, samimi bir halde tevbe etmesi, inkar ettiğini tasdik etmesi gerekir. Aksi halde imansız ölürse ebedî cehennem de kalır. Biz ise bu kafirleri imana davet ederiz. Çünkü iman tecezziyi kabul etmez. İmanın geçerli, sahih ve makbul olması için üç şart vardır.
a- İman ümitsizlik (ye's) halinde olmamalı b- Mümin dinden olduğu kesin olarak bilinen bir şeyi inkar etmemeli. c- Dinin bütün emirlerini beğenerek kabul etmeli, hiçbir hükmü küçümsememeli.
- Din’de reform adı altında bu şartlardan birisini ihlal veya inkar ederse imanı makbul olmaz. Zira bu dinin gerçek sahibi Allah (cc)’dır. Kimsenin bunun yerine başkasını koyması doğru değildir. Peki insanlar tarafından hiçbir hüküm ikame edilemez mi? Trafik kuralları, ekonomik meseleler gibi birtakım maslahata dayanan hadiseler hususunda insanlar, dine aykırı olmamak şartıyla, hüküm tesisi edebilirler. Ama dinen zarurî olan emir ve nehiyler, haramlar ve helaller, delilinde ve sübutunda zan olmayan emirlerde asla bir değişiklik yapılamaz hatta düşünülemez. Kişilerin dünyadaki yetkisi ne olursa olsun fark etmez.
Peki insana herhangi bir yetki verilmemiş mi? Kişilere belirli ölçüler dahilinde izin verilmiştir. Peygamberimiz (sav) Muaz b. Cebel’i Yemen’e yollarken aralarında şöyle bir konuşma geçmiştir:
- Sana bir uyuşmazslık getirildiğinde neye göre hüküm vereceksin?
- Allah'ın Kitabı’na göre hüküm veririm.
- Allah'ın Kitabı’nda yoksa?
- Rasulullah’ın sünneti ile
- Rasulullah’ın sünnetinde yoksa?
- Kendi görüşüme göre ictihad ederim ve vazgeçmem (olayı hükümsüz bırakmam.)
Bu hadisin hükmü İslâm hukukuna göre kıyamet sabahına kadar geçerlidir.
Kişiler akıllarını elbette kullanmalıdır. Ama Kur'an’ı anlamada, hayata uygulamada usûlüne uygun ictihadı geçerli ve devamlı kılmada güzel bir vasıtadır. Bu hükümler günümüzdeki gibi dinde reform adı altında İslâm hükümlerini inkar manasında değil bilakis Kur’an hükümlerinin icraasında olmalıdır.
Dinde reformun İslâm’da yeri olmadığını beyan eden ayetlerden biri de şöyledir;
"Allah'ı ve peygamberini inkar edenler ve (inanma hususunda) Allah ile peygamberlerini birbirinden ayırmak isteyip "Bir kısmına iman ederiz ama bir kısmına inanmayız" diyenler ve bunlar (iman ile küfür) arasında bir yol tutmak isteyenler yok mu? İşte gerçekten kafirler bunlardır." (Nisa, 150)
Din de reform adı altında dînî hükümleri kabul etmemek yanlıştır. İnsanı imandan mahrum eder. Kur'an ayetlerini olduğundan fazla göstermek veya eksiltmek ise küfrü muciptir.
Allah'ım Ümmeti Muhammedi Kur'an’a mahkum et. Amin...
Kaynak:İlkadım Dergisi
Konular
- Kâfirler Cehenneme girmeyecek mi?
- Kâfirlerin iyi işleri
- HAK MEZHEBLER BİRER KAPIDIR
- AYRILIK DEĞİL RAHMET KAPIMIZ: MEZHEBLER
- ÇOKLUK İÇİNDE BİRLİK
- Allah'ı Sevmede Peygambere İtaatin Yeri
- Müslüman Kimliğinin İki Temeli
- Prof. Dr. Nurettin İtr ile Sünnet Üzerine Bir Konuşma
- Sünnetsiz İslâm Arayışları
- Sünnetle Dirilmek
- Sünnet'e Uygun Yaşayamazsanız?..
- Din, İnananların Her Şeyine Karışır mı?
- Eğer Kur'an'ı Anlayarak Okuyabilseydik...
- "Kur'an Okusunlar Kur'an Onları Düzeltir"
- Hakkı Batıla Karıştırmak
- Sünneti İhyâ Etmek
- Kur'ân-ı Kerim'in Fazileti
- Kur'an'ı Anlamada Sünnetin Yeri
- Sünnetli Misyonerler
- "Sünnet'e Uymak"
- Asr-ı Saadette Hadisler Yazılmadı mı?
- Hadis Okumalıyız
- Resûlullah'a İtaat
- Kurtuluş Sünnettedir
- Kabir Azabı Var mı?
- Sahâbenin Hakları
- Bidaat
- PEYGAMBERÎ AHLÂKI MUHAFAZA
- NOEL’İN TARİHÇESİ VE YILBAŞI
- İTİKADÎ BOŞLUK UÇURUMA GÖTÜRÜR