Bilen bilir, bilmeyen bir tutam mercimek zanneder
Herhangi bir şey göründüğü gibi değil de başka türlüyse, yani işin içinde başka iş varsa. Orta Anadolular böyle durumlarda şöyle derler: “Onu bilen bilir, bilmeyen bir tutam mercimek zanneder.” Yalnız, bunu herkes söyler de hikâyesini çoğu kimse bilmez. Halbuki, bu sözün enteresan bir hikâyesi vardır. Hikâye şöyle:
Adamın biri, komşusunun hanımına göz koyar. Kadıncağıza, tarlada, bağda, bahçede, nerede rastlarsa ya söz veya hareketleriyle rahatsızlık vermektedir. Kadın, adamdan kurtulamayacağını anlayınca vaziyeti kocasına haber vermiş. Kocası da adamı geriden geriye kollamaya başlamış. Kocanın gayesi, suçüstü yapıp adama iyi bir ders vermek...
Karı-koca bir gün mercimek tarlalarında, biri tarlanın bir tarafında, diğeri de öbür tarafta çalışıyorlarken, o ahlâksız adam da oradan geçiyormuş. Kadının kocasının meseleyi bilmediğini zannederek, kadına yine lâf atmış. Göz altından onu takip eden koca, “Vay namussuz seni!” diyerek adama doğru seğirtmiş. Adam anlamış ki, bu meseleden kadının kocasının haberi var. Var gücüyle kaçmaya başlamış.
Mercimek tarlasında bir kovalamacadır başlamış. Öndeki bir ara eğilip bir tutam mercimek koparmış ve kaçmaya devam etmiş.
Etraf tarlalarda çalışanlar bu kovalamacayı görünce şaşırmışlar ve bir mânâ verememişler. Çünkü elinde bir tutam mercimek olan kaçıyor, diğeri de onu kovalıyormuş. Zannetmişler ki, öndeki adam bir tutam mercimek yolmuş, diğeri de bir tutam mercimek için onu yakalayıp dövmeye çalışıyor.
Hepsi bir taraftan, “Tutun aman komşular şunu. Adamcağız sinirlenmiş. Bir tutam mercimek için adam dövülür mü?” diyerek, adamı tutmuşlar. Diğer adam da tabii kaçıp gitmiş.
Tarla sahibine; “Komşu bir tutam mercimek için değer mi?” diyorlarmış.
Adam, yanlış anlaşıldığına mı yansın, önündeki adamı elinden kaçırdığına mı! Kendisini tutanlara demiş ki; “Aaah! Bilen bilir; bilmeyen bir tutam mercimek zanneder.”
İşte, “onu bilen bilir, bilmeyen bir tutam mercimek zanneder” sözünün hikâyesi bu...
Bunu niye anlattım? Hani Türkiye’de, Dinlerarası Diyalog ve Hoşgörü adıyla yeni bir farz çıktı ya, onun için. Yani, Allah ve Peygamberinin hoş görmediklerini hoş görme faaliyeti...
Değerli okuyucular, biz bu toplantılarda İslâma zıt, Kur’an’a ters nice konuşmaların yapıldığını kulaklarımızla kaç kere duyduk/dinledik. En başta konuşmalarda dini hassasiyet yok. Meselâ, peygamberlerden bahsederken, çelik-çomak oynadıkları arkadaşlarından bahseder gibi, “Nuh, İbrahim, Musa, İsa” diyorlar da bu mübarek isimlerin başında “Hazret” kelimesini kullanmamakta direniyorlar. “Peygamberlerden bahsederken niçin hazret demiyorsunuz?” diye sorunca da, “O senin söylediğin ilkel bir düşünce. Hem hazret deyince zaman harcanıyor” diyorlar. 15/16 Mayıs’ta bir Diyalog toplantısında bunu söyleyen, yeni prof. olmuş bir ilahiyatçıydı; hem de tasavvufçu... Bir diğer prof. da ona destek oluyor ve “Ashab, peygamberle konuşurken sanki hazret diyerek mi konuşuyordu?” diyordu.
Değerli okuyucular, hatırınıza, “Demek bu toplantılarda Hz. Resulullah’tan bahsedilirken bile hazret denilmiyor mu?” sorusu gelmesin. Hazret denilmesi için, önce Hz. Peygamber’den bahsedilmesi lâzım. Oysa, bu toplantılarda Hz. Peygamber (sav)’den bahsedilmez ki hazret denilmesi sorulsun. Bu toplantılarda Sevgili Peygamberimiz’in (sav) ismi tamamen devre dışıdır. Hiçbirisi, “Hayır! Yazdığınız yanlıştır” diyemez. Çünkü nasıl bir cevapla karşılanacağını bilir.
Diyalogcu arkadaşlarımız kendilerini müdafaa ederken bazen şöyle diyorlar: Gayr-i müslimlerle bir araya gelip konuşmakta ne mahzur var? İslâmı tebliğ etmek kötü mü?
Hayır! Kötü değil, ama tebliğ falan yaptığınız yok ki. Diyaloğu başka türlü gösteriyor, başka türlü yapıyorsunuz. Tebliğ ha! Ne tebliği! “Şu gayri müslimlerle konuşalım. Belki Allah hidayetini gösterir Müslüman olurlar” düşüncesiyle diyalog yapmanın bile, “en dinsizce” bir iş olduğunu söyleyen, en ilerideki bir diyalogcu değil mi? İşin özü bu... Onun için, dinlerarası diyalog toplantıları denilince diyoruz ki; “Onu bilen bilir, bilmeyen bir tutam mercimek zanneder.”
______________
Ali Eren - Vakit
Adamın biri, komşusunun hanımına göz koyar. Kadıncağıza, tarlada, bağda, bahçede, nerede rastlarsa ya söz veya hareketleriyle rahatsızlık vermektedir. Kadın, adamdan kurtulamayacağını anlayınca vaziyeti kocasına haber vermiş. Kocası da adamı geriden geriye kollamaya başlamış. Kocanın gayesi, suçüstü yapıp adama iyi bir ders vermek...
Karı-koca bir gün mercimek tarlalarında, biri tarlanın bir tarafında, diğeri de öbür tarafta çalışıyorlarken, o ahlâksız adam da oradan geçiyormuş. Kadının kocasının meseleyi bilmediğini zannederek, kadına yine lâf atmış. Göz altından onu takip eden koca, “Vay namussuz seni!” diyerek adama doğru seğirtmiş. Adam anlamış ki, bu meseleden kadının kocasının haberi var. Var gücüyle kaçmaya başlamış.
Mercimek tarlasında bir kovalamacadır başlamış. Öndeki bir ara eğilip bir tutam mercimek koparmış ve kaçmaya devam etmiş.
Etraf tarlalarda çalışanlar bu kovalamacayı görünce şaşırmışlar ve bir mânâ verememişler. Çünkü elinde bir tutam mercimek olan kaçıyor, diğeri de onu kovalıyormuş. Zannetmişler ki, öndeki adam bir tutam mercimek yolmuş, diğeri de bir tutam mercimek için onu yakalayıp dövmeye çalışıyor.
Hepsi bir taraftan, “Tutun aman komşular şunu. Adamcağız sinirlenmiş. Bir tutam mercimek için adam dövülür mü?” diyerek, adamı tutmuşlar. Diğer adam da tabii kaçıp gitmiş.
Tarla sahibine; “Komşu bir tutam mercimek için değer mi?” diyorlarmış.
Adam, yanlış anlaşıldığına mı yansın, önündeki adamı elinden kaçırdığına mı! Kendisini tutanlara demiş ki; “Aaah! Bilen bilir; bilmeyen bir tutam mercimek zanneder.”
İşte, “onu bilen bilir, bilmeyen bir tutam mercimek zanneder” sözünün hikâyesi bu...
Bunu niye anlattım? Hani Türkiye’de, Dinlerarası Diyalog ve Hoşgörü adıyla yeni bir farz çıktı ya, onun için. Yani, Allah ve Peygamberinin hoş görmediklerini hoş görme faaliyeti...
Değerli okuyucular, biz bu toplantılarda İslâma zıt, Kur’an’a ters nice konuşmaların yapıldığını kulaklarımızla kaç kere duyduk/dinledik. En başta konuşmalarda dini hassasiyet yok. Meselâ, peygamberlerden bahsederken, çelik-çomak oynadıkları arkadaşlarından bahseder gibi, “Nuh, İbrahim, Musa, İsa” diyorlar da bu mübarek isimlerin başında “Hazret” kelimesini kullanmamakta direniyorlar. “Peygamberlerden bahsederken niçin hazret demiyorsunuz?” diye sorunca da, “O senin söylediğin ilkel bir düşünce. Hem hazret deyince zaman harcanıyor” diyorlar. 15/16 Mayıs’ta bir Diyalog toplantısında bunu söyleyen, yeni prof. olmuş bir ilahiyatçıydı; hem de tasavvufçu... Bir diğer prof. da ona destek oluyor ve “Ashab, peygamberle konuşurken sanki hazret diyerek mi konuşuyordu?” diyordu.
Değerli okuyucular, hatırınıza, “Demek bu toplantılarda Hz. Resulullah’tan bahsedilirken bile hazret denilmiyor mu?” sorusu gelmesin. Hazret denilmesi için, önce Hz. Peygamber’den bahsedilmesi lâzım. Oysa, bu toplantılarda Hz. Peygamber (sav)’den bahsedilmez ki hazret denilmesi sorulsun. Bu toplantılarda Sevgili Peygamberimiz’in (sav) ismi tamamen devre dışıdır. Hiçbirisi, “Hayır! Yazdığınız yanlıştır” diyemez. Çünkü nasıl bir cevapla karşılanacağını bilir.
Diyalogcu arkadaşlarımız kendilerini müdafaa ederken bazen şöyle diyorlar: Gayr-i müslimlerle bir araya gelip konuşmakta ne mahzur var? İslâmı tebliğ etmek kötü mü?
Hayır! Kötü değil, ama tebliğ falan yaptığınız yok ki. Diyaloğu başka türlü gösteriyor, başka türlü yapıyorsunuz. Tebliğ ha! Ne tebliği! “Şu gayri müslimlerle konuşalım. Belki Allah hidayetini gösterir Müslüman olurlar” düşüncesiyle diyalog yapmanın bile, “en dinsizce” bir iş olduğunu söyleyen, en ilerideki bir diyalogcu değil mi? İşin özü bu... Onun için, dinlerarası diyalog toplantıları denilince diyoruz ki; “Onu bilen bilir, bilmeyen bir tutam mercimek zanneder.”
______________
Ali Eren - Vakit
Konular
- FETHULLAH GÜLEN «SEN DE Mİ BRÜTÜS?»
- MUHTEREM MİLLİ FİKİR İDARECİLERİ VE OKUYUCULARI İLE BİR SOHBET
- MİLLİ FİKİR'E GELEN MEKTUPLAR
- KARDEŞİM
- Abdullah bin Sebe kimdir?
- Yalan gezgini Ayberk
- Sahte profesörün porno arşivi
- ÖZÜR DİLEMESİ GEREKENLER
- Üzerinde 19 girdabı varmış!
- İlâhiyat profesörleri Kur’an’daki hataları (!) düzelteceklermiş
- Kitaplara itimat ahmaklıksa...
- Bu, İslâm inancını silmek gayreti değil mi
- Bazı sorulara Kur'an'dan cevaplar
- İslam'ı sevdiriyoruz derken yapılanlar
- Kapalı yerde söylenen sözler
- Bilen bilir, bilmeyen bir tutam mercimek zanneder
- “Telfîk-i Mezâhib”den “Telfîk-i Edyân”a
- İşte bu nane yenmez
- Rus Emine ve Müslüman falanlar
- Farkli bir acidan edip yüksel & 19'culuk
- 19'un altından kalkamayanlar
- Süpermen Bir Yahudi mi?
- Ad Kavmi ve İrem Şehri
- DÖRT MEZHEB İMAMININ İTİKADI
- Yalancı Peygambere Mektup
- (MİSYON)ER KİŞİ NİYETİNE!
- TİLKİ DÜNYASI
- Dinlerin Evrimi Masalı
- RAMAZAN BAHANE, FİTNE FESAD ŞAHANE
- MEZHEPLER NASIL ORTAYA ÇIKTI?