İslam'ı sevdiriyoruz derken yapılanlar
Şimdi hayatta olmayan sözüm ona bir şeyh, eski Hıristiyan, yeni Müslüman müridleri hakkında, “İslâm’dan soğumasınlar diye onlardan namaz ibadetini kaldırıverdim” demişti.
Zamanımızdaki bazı arkadaşların söz ve tavırları bana bunu hatırlatıyor. Bu arkadaşlarım diyorlar ki, “Yahu kardeşim, bize müsaade edin de şu Yahudi ve Hıristiyanlara İslâm’ı biraz sevdirelim.”
Bunların İslâm’ı sevdirmeleri de şeyhin yaptığına benziyor. Şöyle diyerek sevdiriyorlar:
- Cennete sadece biz Müslümanlar girmeyeceğiz ki! Siz Yahudi ve Hıristiyanlar da cennete gireceksiniz.
“Sırat’tan işte bu şekilde sağ-salim geçeceksiniz” diyerek, Hıristiyan ve Yahudileri sembolik Sırat Köprüsü’nden geçiriyorlar. “Hayrola! Kim yaptı, nasıl oldu?” diyorsunuzdur. Arz edeyim...
13 Mayıs 2004 tarihinde Mardin’de, Dinlerarası Diyalog havarilerinin organizesiyle “Dinler ve Barış/Kültürlerarası Diyalog Platformu” yapıldı ya, bu işler işte orada oldu. Sembolik bir köprü kurup, “Bu sembolik Sırat Köprüsü’dür” dediler; üç dinin mensuplarını bu köprüden geçirdiler. Şimdiye kadar sadece konuşuyorlardı, bu sefer tatbikatını yaptılar.
Yapılanlar, ABD’nin “dünyadaki tek devlet, tek millet, tek DİN” hedefine aynen uyuyor. Bu toplantıları yapanların sanki ABD’de bir akıl hocaları var da, o oradan ne talimat gönderirse, burada onlar yapılıyor gibi.
Toplantıya davet edilenler öyle tesir altında bırakılıyor ki, onlar da -farkında olur olmaz- akıntıya kürek çekiyorlar. Meselâ; bağımsız Mardin Milletvekili Süleyman Bölünmez, ABD’nin “tek din” idealine tıpatıp uygun düşen şu cümleyi kullanıyor: “Dillerin, dinlerin birleştiği bu toplantı...” Bağımsız milletvekili konuşur da, bakanın susması olur mu? İçişleri Bakanı Aksu da konuştu, dedi ki: “Müslümanlık, Hıristiyanlık, Yahudilik aynı ortak inançlara sahip...”
Her iki parlamentere, “Madem dinler birleşmiş, madem üç dinin inançları da aynı... Size Hıristiyan veya Yahudi diyebilir miyiz?” denilse, kabul etmeyecekleri kesin. Peki, bu sözler ne?
Ama böyle bir soruya lüzum kalmadı. İkisinin de yanlışını ne acı ki Patrik Bartholomeos düzeltti: “Bize şirin görünmek için bu kadar uğraşmanıza lüzum yok” dercesine, “Aramızda ilâhiyat farklılıkları mevcuttur” dedi.
Bununla kalsa iyi. Daha acısı oldu. Fener Rum Patriği, biz Müslümanların kabul etmemiz mümkün olmayan kendi inancını ortaya koyarken bizi de ona ortak etti ve şöyle dedi: “Bizler tanrının sadık evlâtları...” Hâşâ, biz tanrı evlâtları değiliz ve bu söz bizim inancımıza sığmaz.
Bunu kuzu kuzu dinleyen diyalogcular, İslâmiyet’i işte bu konuşmaları yaptırarak sevdiriyorlar.
Toplantıda, çan sesiyle karışık ezan okutturulması üzerine, Mardin Valisi Temel Korkmaz, şöyle diyor: “Ezan sesinin çan sesini saygıyla selâmladığı...” Bu kabul edilemez söz de, 1400 senelik İslâm tarihinde, Müslümanlar tarafından benzeri hiç söylenmemiş bir sözdür.
En büyük gafı da İstanbul Müftüsü Sayın Mustafa Çağrıcı yaptı; pişmiş aşa su kattı. Be hocam, diyalogda hiç “Sevgili Peygamberimiz Hz. Muhammed...” denilir mi? Bilmiyor musunuz, İslâm adına konuşulduğu söylendiği halde, o dinin peygamberi olan Hz. Muhammed ismi asla anılmaz ve hep devre dışı bırakılır. Yahudi ve Hıristiyanları da iman dairesine almak için, sadece Hz. İbrahim denilip geçilir hocam; anlamalısınız... (Kimin ve kimlerin buna ‘hayır’ demeye mecali varsa buyursun. Kendi söz ve hareketlerini delil getirmek üzere buradayım ve hazırım.)
Değerli okuyucular, hatta öyle şeyler yapılıyor ki, Hz. Peygamber’i devre dışı bırakmak şöyle dursun, Müslüman görünüşlü bazı kimseler Peygamberimiz’e iftira bile ediyorlar, iftira!!!
“Bunu hangi kitaptan alıp yazdınız, bunu niçin bastınız?” diye sorduğumuz zaman da, “ilerde görüşelim” deyip köşe bucak kaçıyorlar. Fazla kaçamayacaklar. Hayatta olduğumuz müddetçe, onları deşifre edecek ve Peygamberimiz’e iftira etmenin hesabını kalemimizle soracağız.
Sırada, Mardin toplantısının İstanbul’da devam eden iki günlük uzantısı var. Biz onu yazana kadar sizler şu kitabı okuyadurun: “Kur’an’da Ehli Kitap.” Prof. Veli Ulutürk’ün yazdığı bu 120 sahifelik değerli kitabı isteme yeri: İnsan Yayınları, (0212) 642 74 84 ve 507 10 93/İstanbul
Ali Eren
Zamanımızdaki bazı arkadaşların söz ve tavırları bana bunu hatırlatıyor. Bu arkadaşlarım diyorlar ki, “Yahu kardeşim, bize müsaade edin de şu Yahudi ve Hıristiyanlara İslâm’ı biraz sevdirelim.”
Bunların İslâm’ı sevdirmeleri de şeyhin yaptığına benziyor. Şöyle diyerek sevdiriyorlar:
- Cennete sadece biz Müslümanlar girmeyeceğiz ki! Siz Yahudi ve Hıristiyanlar da cennete gireceksiniz.
“Sırat’tan işte bu şekilde sağ-salim geçeceksiniz” diyerek, Hıristiyan ve Yahudileri sembolik Sırat Köprüsü’nden geçiriyorlar. “Hayrola! Kim yaptı, nasıl oldu?” diyorsunuzdur. Arz edeyim...
13 Mayıs 2004 tarihinde Mardin’de, Dinlerarası Diyalog havarilerinin organizesiyle “Dinler ve Barış/Kültürlerarası Diyalog Platformu” yapıldı ya, bu işler işte orada oldu. Sembolik bir köprü kurup, “Bu sembolik Sırat Köprüsü’dür” dediler; üç dinin mensuplarını bu köprüden geçirdiler. Şimdiye kadar sadece konuşuyorlardı, bu sefer tatbikatını yaptılar.
Yapılanlar, ABD’nin “dünyadaki tek devlet, tek millet, tek DİN” hedefine aynen uyuyor. Bu toplantıları yapanların sanki ABD’de bir akıl hocaları var da, o oradan ne talimat gönderirse, burada onlar yapılıyor gibi.
Toplantıya davet edilenler öyle tesir altında bırakılıyor ki, onlar da -farkında olur olmaz- akıntıya kürek çekiyorlar. Meselâ; bağımsız Mardin Milletvekili Süleyman Bölünmez, ABD’nin “tek din” idealine tıpatıp uygun düşen şu cümleyi kullanıyor: “Dillerin, dinlerin birleştiği bu toplantı...” Bağımsız milletvekili konuşur da, bakanın susması olur mu? İçişleri Bakanı Aksu da konuştu, dedi ki: “Müslümanlık, Hıristiyanlık, Yahudilik aynı ortak inançlara sahip...”
Her iki parlamentere, “Madem dinler birleşmiş, madem üç dinin inançları da aynı... Size Hıristiyan veya Yahudi diyebilir miyiz?” denilse, kabul etmeyecekleri kesin. Peki, bu sözler ne?
Ama böyle bir soruya lüzum kalmadı. İkisinin de yanlışını ne acı ki Patrik Bartholomeos düzeltti: “Bize şirin görünmek için bu kadar uğraşmanıza lüzum yok” dercesine, “Aramızda ilâhiyat farklılıkları mevcuttur” dedi.
Bununla kalsa iyi. Daha acısı oldu. Fener Rum Patriği, biz Müslümanların kabul etmemiz mümkün olmayan kendi inancını ortaya koyarken bizi de ona ortak etti ve şöyle dedi: “Bizler tanrının sadık evlâtları...” Hâşâ, biz tanrı evlâtları değiliz ve bu söz bizim inancımıza sığmaz.
Bunu kuzu kuzu dinleyen diyalogcular, İslâmiyet’i işte bu konuşmaları yaptırarak sevdiriyorlar.
Toplantıda, çan sesiyle karışık ezan okutturulması üzerine, Mardin Valisi Temel Korkmaz, şöyle diyor: “Ezan sesinin çan sesini saygıyla selâmladığı...” Bu kabul edilemez söz de, 1400 senelik İslâm tarihinde, Müslümanlar tarafından benzeri hiç söylenmemiş bir sözdür.
En büyük gafı da İstanbul Müftüsü Sayın Mustafa Çağrıcı yaptı; pişmiş aşa su kattı. Be hocam, diyalogda hiç “Sevgili Peygamberimiz Hz. Muhammed...” denilir mi? Bilmiyor musunuz, İslâm adına konuşulduğu söylendiği halde, o dinin peygamberi olan Hz. Muhammed ismi asla anılmaz ve hep devre dışı bırakılır. Yahudi ve Hıristiyanları da iman dairesine almak için, sadece Hz. İbrahim denilip geçilir hocam; anlamalısınız... (Kimin ve kimlerin buna ‘hayır’ demeye mecali varsa buyursun. Kendi söz ve hareketlerini delil getirmek üzere buradayım ve hazırım.)
Değerli okuyucular, hatta öyle şeyler yapılıyor ki, Hz. Peygamber’i devre dışı bırakmak şöyle dursun, Müslüman görünüşlü bazı kimseler Peygamberimiz’e iftira bile ediyorlar, iftira!!!
“Bunu hangi kitaptan alıp yazdınız, bunu niçin bastınız?” diye sorduğumuz zaman da, “ilerde görüşelim” deyip köşe bucak kaçıyorlar. Fazla kaçamayacaklar. Hayatta olduğumuz müddetçe, onları deşifre edecek ve Peygamberimiz’e iftira etmenin hesabını kalemimizle soracağız.
Sırada, Mardin toplantısının İstanbul’da devam eden iki günlük uzantısı var. Biz onu yazana kadar sizler şu kitabı okuyadurun: “Kur’an’da Ehli Kitap.” Prof. Veli Ulutürk’ün yazdığı bu 120 sahifelik değerli kitabı isteme yeri: İnsan Yayınları, (0212) 642 74 84 ve 507 10 93/İstanbul
Ali Eren
İslam'ı sevdiriyoruz derken yapılanlar yorumları
tunahan
25.06.2011hiç bir ehl-i sünnet alimi.hocası..hakdin islam ile bozulmuş tahrif edilmiş batılların diyaloğunu savunmaz ve küfür der.çünki zemzemle idrarın diyaloğu kesinlikle olmaz.bile bile bu rezilliği yapanlar dinden çıkan kimselerdir..bizler yüce islam dinini güzelce yaşarız.anlatırız daha ileri gidip kafamızdan diyaloğ küfrünü yapamayız.olmayan geçersiz ve sapık görüşlerle hak ve tek din olan yüce islam dini ile haşa diyaloğ olmaz.ne mutlu EHL-İ SÜNNET yolunda olan ihlaslı diyaloğa karşı olan müminlere.
Konular
- SEBİLE AÇIK MEKTUP
- BEKİR TOPALOĞLU
- FETHULLAH GÜLEN «SEN DE Mİ BRÜTÜS?»
- MUHTEREM MİLLİ FİKİR İDARECİLERİ VE OKUYUCULARI İLE BİR SOHBET
- MİLLİ FİKİR'E GELEN MEKTUPLAR
- KARDEŞİM
- Abdullah bin Sebe kimdir?
- Yalan gezgini Ayberk
- Sahte profesörün porno arşivi
- ÖZÜR DİLEMESİ GEREKENLER
- Üzerinde 19 girdabı varmış!
- İlâhiyat profesörleri Kur’an’daki hataları (!) düzelteceklermiş
- Kitaplara itimat ahmaklıksa...
- Bu, İslâm inancını silmek gayreti değil mi
- Bazı sorulara Kur'an'dan cevaplar
- İslam'ı sevdiriyoruz derken yapılanlar
- Kapalı yerde söylenen sözler
- Bilen bilir, bilmeyen bir tutam mercimek zanneder
- “Telfîk-i Mezâhib”den “Telfîk-i Edyân”a
- İşte bu nane yenmez
- Rus Emine ve Müslüman falanlar
- Farkli bir acidan edip yüksel & 19'culuk
- 19'un altından kalkamayanlar
- Süpermen Bir Yahudi mi?
- Ad Kavmi ve İrem Şehri
- DÖRT MEZHEB İMAMININ İTİKADI
- Yalancı Peygambere Mektup
- (MİSYON)ER KİŞİ NİYETİNE!
- TİLKİ DÜNYASI
- Dinlerin Evrimi Masalı