YAMAN TAKIYYECI!.. (3)

Ortam böylesine hazirlandiktan sonra, harcama yetkisi yalniz Bastakiyyecide olan, miktari ve cinsi de yine Bastakiyyeci tarafindan bilinen çok büyük bir likidite birikmistir.



Bu paralar, Bastakiyyecinin sarsilmaz itimadina mazhar bir kaç kisi eliyle özel okul-çok pahali parali egitim kurumlari, dershâneler, finans kurumu, sigortacilik, insaat, saglik kurulusu, yazili ve görüntülü basin kuruluslari, kitapçilik, dergicilik, elektronik, müzik ve kaset gibi sahalarda yatirima dönüstürülmüstür. Bu kuruluslarda çalisanlar, Islâm'a hizmet ettikleri inanciyla asgarî ölçülerde maas alirlar, sirketlerde ortak görünenler ise kâr payi-temettû filan da almazlar-alamazlar. Çünkü buralarda ortak görünenler gerçekten ortaklar degil, kagit üstünde ortak görünürler. Hiç bir yerde kaydi-kuydu bulunmayan, miktari bilinmeyen-tahminlere göre Devletimizin yillik bütçesinin en az yarisi kadar olan, beher yil toplanan zekât ve Islâm'a hizmet fonundan olusan bu paralar nerede niçin harcanmaktadir?



Türkiye'de faaliyet gösteren kollejler, vakif statüsünde degil, birer ticârî sirket olup, bu kollejler, bunlarin yan kuruluslari olan özel dershaneler, emsâlleri arasinda en yüksek bedel ödeyerek girilebilir yerlerdir. Hastahâneler ise, fakir-fukarâ'nin, bulunduklari semtlerden bile geçemeyecekleri ölçüde pahalidir. Kazara, herhangi bir fakir veya ortahalli birisi bu hastahanelerden birisine düsmüs olsa, varini, yogunu, oturdugu daireyi satmis olsa bile, bir iki günlük hastahane masrafini karsilayamaz...



Burada bir parantez açarak, ticâret maksadiyla açilan hastahaneler genelinde, müslümanlardan toplanan, zekât ve Islâm'a yardim faslindan toplanan paralarla kurulan hastahaneler özelinde bir seyler söylemek gerekirse: Bizim medeniyyetimize, Selçûkî ve Osmanli Devlet-i Aliyye'sinde, Parali hasta bakilan müesseseler yoktur. Selçuklu ve Osmanli'da çok parlak örneklerini gördügümüz, müstekîl Dâru's-Sifâ'lar, Cami'i merkezli, büyük Külliye'lerin ayrilmaz birer parçalari olan, Dâru's-Sifâ'lar, Osmanli'da ilk def'a "HASTAHÂNE" isminin kullanildigi, 1848 tarihli, Bezm-i Âlem Vâlide Sultan Vakfi, Istanbul'daki "BEZM-I ÂLEM VAKIF GUREBÂ HASTAHANESI" milletimizin yüzaki müesseseleri vakiftir. Aslâ ticâri bir gayeleri yoktur.



Büyük sehirlerin varoslarinda, üniversite ve ortaögretimde okuyanlar için açilan, ISIKEVLERI, bu evlerin kiralari civarda oturan hamiyetperver insanlar tarafindan karsilanmakta, günlük ihtiyaçlari ise kendileri tarafindan te'min edilmektedir.



Dünya'nin dört bir tarafindaki Yaman Takiyyeci ve Dünya Baris Guru'suna bagli okullar....



Bu okullar nasil açiliyor?



Her yil zekâtini, Islâm'a yardim fonundan istenen parayi, gerek görülür ve istenirse sahibi oldugu tüm dünya varliklarini bir isâretle vermeye hazir olan safderunlar, zannetmektedirler ki, agabeylerden birisi, çantasina dolarlari doldurup, uçaga binmekte, okul açilacak memlekete gitmektedir. Hava meydaninda o memleketin yetkilileri kendisini karsilamakta, "Buyurun, hosgeldiniz, biz zâten Türkleri çok severiz, özellikle Hocaefendi hayraniyiz, okul yapilacak arazi surasidir, buyurunuz, okulunuzu buraya yapiniz, bizim Basbakanimizin, kralimizin, esrafin çocuklarini da okulunuza kaydediniz." diyorlar, Türkiye'den bu ülkeye giden hayirsever müteahhid kardeslerimiz de bilâbedel bu okullari insa edivermekteler.



El âlemi güldürmeyiniz beyler!...



Hükûmet etme tarzlari, rejimleri, bagli bulunduklari federasyonlari, milletlerarasi kuruluslari farkli, Afrika'dan, Asya'ya, Afganistan'dan Sibirya'ya iktisâdî ve demokrasileri bakimindan geri kalmis, çogu da sömürgecilikten sözde yeni kurtulmus bu memleketlerde açilan okullar, tipki, 20. Asr'in baslarinda dünya'nin sömürülen bölgelerinde ve Devlet-i Aliyye'mizin inkiraz döneminde memleketimizin dört bir bucaginda açilan Amerikan Okullarina benzemektedirler.



Bu okullarda tedrisat dili, Ingilizce idi. Tipki, Ingilizlerin sömürge bölgelerindeki, Hindistan'da, Afrika'da oldugu gibi. Zirâ nesiller hangi lisan ile beyinlerini bilgi ile doldurursalar, kisa bir müddet sonra o dilin hâkim siniflari gibi düsünmeye basliyorlar.



20. Asr'in baslarinda Memleketimizin dört bir tarafindaki Amerikan okullarinda Ingilizce tedrisat yapan okullarda okuyan çocuklarin kâhir ekseriyyeti Türk çocuklariydi, Türkçe konusuyorlardi, ana dilleri Türkçeydi.



Türkçe konusan bu Müslüman-Türk çocuklari, Hiristiyanlastirilmadilar, çünkü Türk Milleti, bu çocuklarin anne-baba ve velileri bu mes'elelerde çok hassas idiler. Ayrica Devletimizin bütün kurumlari da hassas idi. 1920'li yillarin sonlarinda, Güney illerimizin birinde bulunan Amerikan okullarindan birisinde iki Türk ögrencinin tanassur ettigi (Hiristiyanlastirildigi) Ankara'ya rapor edilince devrin Cumhurreisi, bu okullarin derhal kapatilmasini emretmistir.



Ne varki, biraz da egitim sistemimizdeki büyük degisikliklerden cesâret alan bu okullar, Türk ögrencileri birer inkârci, ateist olarak yetistirmislerdir. Bu okullarda okuyanlar, bürokrat, mütegallibe, esrâf ve zenginlerin çocuklariydilar. Daha sonraki yillarda memleketimizin idaresinde kösebaslarini hep bunlar tuttular, meb'us oldular, Bakan oldular, önemli makamlarda bürokrat oldular. Ticaret ve Sanayii alaninda bunlar söz sahibi oldu. Yari resmî odalara-Ticaret ve Sanayii-bunlar baskan oldular.



Bizi biz yapan bütün degerlerimizden bizi kopardilar.



Müslüman-Türk'ün mayasindan, ruh kökünden bizi uzaklastirdilar.



Milletlerarasi cemiyetlerin men'feati için yemin ettiler, Memleketimizin Âlî men'featleri yerine bu cemiyetlerin men'featleri istikâmetinde tavir koydular.



Memleketimizde genel olarak Egitim, özelinde de Din Egitimi-Islâmi ve Kur'ânî ilimlerin tahsili, tam bir çikmazda iken, bu Milletin igfal edilmis, zavalli Müslüman vatandaslarindan topladiginiz zekât paralariyla Kenya'da, Kuzey-Güney Afrika'da, Rusya Federasyonu Cumhuriyetlerinde, Hiristiyan ve ateist'lerin çocuklari için egitim Kurumlari açmanizin hikmeti nedir? sualine mantikli bir cevap verilememistir.



Bu sualler karsisinda hep tekrarlanan nakarat! "Bu okullara Türk Bayragi asilmaktadir, Istiklâl Marsi söylenmektedir" Üsküdar'a girerken aldi da bir yagmur türküsü terennüm edilmektedir, bu talebelere Türkçe ögretilmemektedir. (Içlerinden kabiliyetli bâzi ögrenciler seçiliyor, yogun bir egitmi ile onlara Türkçe ögretiliyor, bunlar Televizyon Kanalinda gösterilerek bütün talebelerin Türkçe konustugu intibâi veriliyor, tam bir takiyye... Farzedelim ki, bu okullardaki tüm talebe Türkçe biliyor, Istiklâl Marsini Türk çocuklari kadar güzel söylüyor, Allah Askina bu neyi degistirir?



Tamamina yakini, Müslüman-Türk çocugu, ana dilleri Türkçe, okullarinda Türk Bayragi hiç indirilmeden gönderde, sabah-aksam Istiklâl Marsi okunan memleketimizdeki yabanci okullardan me'zun olanlar, nasil yetismektedirler ki, bunlardan memleketimiz, milletimiz adina ne bekliyoruz ki, sizin okullarinizda ya tam bir Hristiyan ya da tam bir ateist olarak yetisenlerden bir seyler bekleyelim...



Sik sorulan bir suâl:



Memleketimizin ve milletimizin bunca mes'elesi varken, niçin bunlar hakkinda yazi yaziyorsunuz?



Cevap: Münâfik'in nifaki, fâsik'in fiski, bütün müslümanlara zarar verecek bir reddeye varmissa, artik, münafik'in nifakini, fâsik'in fiskini izhar etmek (açiklamak) bir "Emr-i Bilmâruf, Nehy-i Anilmünker" haline gelir ki, Emr-i Bilmâruf, Nehy-i Anilmünker ise bir farz-i ayn olup, bu vazifeyi elinde güç bulunduranlar elleriyle, silah gücüyle, âlimler dilleriyle-eli kalem tutanlar ellerindeki kalemleriyle- biz âcizâne bunu yapmaya çalisiyoruz- bunlara gücü yetmeyenler de kalpleriyle buguz edeceklerdir ki, bu üçüncü yol imani zayif olanlarin tercih ettikleri yoldur.




Mustafa AKKOCA

YAMAN TAKIYYECI!.. (3) yorumları

  • Image Description
    misafir
    16.01.2009

    Doğruları dosdoğru yazmışsınız...Haykırın haykırmalıyız ....ama bu onları değiştirmez elbette fakat en azından bu millet uyansın artık zekat diye islama hizmet diye verdiği paralarla conilere hizmet eden insanlar cıkıyor...