İLÂHİ EMİRLERİN KAYNAKLARI

Dinimiz, daima doğru olmak, haktan ayrılmamak, adalet gibi dünya ve ahiret saadeti için uyulması gerekenleri emreder. Her türlü kötülüğü de yasaklar. Dinimizdeki bütün emir ve yasaklar, başta Mukaddes Kitabımız olmak üzere Sünnet-i Seniyye, icma, içtihat gibi kaynaklara dayanır. Bu kaynaklardan çıkarılan hükümler bütününü ifade eden fıkıh da, bazı temel kavramlar üzerinde şekillenir.

Dinimizin Yüce Allah'ın emirlerini bildiren temel kaynakları esas itibarıyla dört kısma ayrılır. Bunlar Kur'an-ı Kerim, Sünnet, İcma ve Kıyas'dır.

Kur'an-ı Kerim

Kur'an-ı Kerim Allahu Tealâ'nın kelâmıdır. Rabbimiz bu mukaddes kitabı rasulü Hz. Muhammed Mustafa s.a.v.'e, insanlar ve cinler alemini küfr ve zulmetten aydınlığa çıkarması için indirmiştir.

Kur'an-ı Kerim, İslâm hükümlerinin ilk kaynağıdır. Müçtehit alimler bir meselenin hükmünü öğrenmede ilk önce Kur'an'a müracaat eder, eğer burada bulunursa ona göre hükmeder. Mesela: Kumar oynamanın, içki içmenin, putlara tapmanın, fal bakmanın haram oluşunu Rabbimiz Kur'an'da bildirir: “Ey İnsanlar! Şarap, kumar, dikili taşlar, şans okları çekmek şeytan işi birer pisliktir. Bunlardan kaçının ki kurtuluşa eresiniz.” (Maide, 90) Bunun gibi, alış veriş ve ribanın (faizin) hükmünü de Kur'an'dan öğreniriz. “Allah, alış verişi helal, ribayı (faizi) haram kılmıştır.” (Bakara, 275)

Kur'an-ı Kerim İslâm fıkhının ilk kaynağıdır, fakat bütün meseleleri teker teker zikredip hükümlerini açıklamamıştır. İslâm inanç esaslarının üzerinde tafsilatlı bir şekilde durmuş, ibadet ve insanlar arası ilişkilere dair hükümleri ise genel prensipleriyle açıklamıştır. Kur'an'da müslümanlar için ana hatlar çizilmiş, tafsilat Rasulullah s.a.v.'in Sünnet'ine bırakılmıştır. Mesela: Kur'an'da namaz kılınması emredilmiş, fakat hangi şekilde, kaç rekât olarak kılınacağı açıklanmamıştır. Zekat emredilmiş, ne kadar ve hangi maldan verileceği ise açıklanmamıştır. Bunlar gibi daha birçok misal, Hz. Peygamber s.a.v.'in Sünnet'iyle açıklanmıştır. Bu sebeple Kur'an-ı Kerim Sünnet-i Rasulullah ile sıkı sıkıya irtibatlıdır. Sünnet-i Seniyye, Kur'an-ı Kerim'in mücmel (genel) kısımlarını tafsilatlı olarak açıklar.

Sünnet-i Seniyye

Sünnet, Peygamber s.a.v. Efendimiz'den nakledilen söz, fiil ve bir durum karşısındaki tavrı (takrir) demektir. Üçe ayrılır:

Sözlü (kavlî) Sünnet: Peygamberimiz'in muhtelif vesilelerle söylemiş olduğu sözlerdir. Bu sözlere “hadis” denir. Efendimiz s.a.v.'in sözlerinden dinî hükümleri açıklama mahiyetinde olanlar, dinimizin anakaynağıdır.

Fiilî Sünnet: Peygamber s.a.v.'in yaptığı hareket ve işlerdir. Mesala: Namazın rekâtlarını ve rükûnlarını eda etmesi, bir şahit ve davacının yeminini kabul edip hüküm vermesi gibi işler fiilî sünnetlerindendir.

Takrirî Sünnet: Rasulullah s.a.v. Efendimiz'in yapılan bir işe, söylenen bir söze karşı sükut etmesi, yani itiraz ve ret etmeyişi takrirî sünneti meydana getirir. Takrir bir şeyi kabul etmek anlamındadır.

İcma

Kelime olarak bir meselede görüşbirliği manasına gelir. Fıkıhta ise Hz. Peygamber s.a.v. Efendimiz'in vefatından sonra müçtehit alimlerin dinî bir hüküm üzerinde görüş birliği etmeleridir.

İcmada üç şartın buluması gerekir:

1- Müçtehit olmayanların görüş ve ittifakları dinî bir delil sayılmaz. Zira müçtehitler bir konuda ittifak ettikleri zaman onunla amel etmek vaciptir.

2- Dinî bir meseledeki hüküm, müçtehitlerin ilk görüş birliği sağladığı anda aranır ve ondan sonra fikir değiştirmekle icma bozulmaz.

3- Dinî yönü olmayan konulardaki ittifaklar icma sayılmaz.

İcma müracaat bakımından Kur'an-ı Kerim ve Sünnet'den sonra gelir. Kur'an-ı Kerim ve Sünnet'te bulunamayan dinî bir mesele hakkında alimler icmaya müracaat eder.

Kıyas

Kıyas, bir şeyi başka bir şeyle karşılaştırmak manasına gelir. Fıkıhta hakkında hüküm olmayan bir şeyi, hakkında hüküm olan benzeri bir şeyle karşılaştırmaktır. Karşılaştırılan iki şeyin de illeti, yani sebebi aynıdır. Bir misal olarak: Rabbimiz Kur'an-ı Kerim'de şarabı haram kılmıştır. Bunun haramlığının sebebi, aklı gidermesi ve sarhoşluk vermesidir. Bu sebeple müçtehit alimler, sarhoşluk veren madde ne olursa olsun, hangi isim verilirse verilsin, şaraba kıyas ederek haram olduğuna hükmetmişlerdir.

Fıkıh ilmi bir ana prensip olarak Kur'an-ı Kerim, Sünnet ve İcma'da bulunamayan dini bir mesele hakkında kıyası kaynak kabul eder. Yani müracaat bakımından dördüncü derecede yer alır. İcma ve kıyas, Kur'an-ı Kerim ve Sünnet'e tabidir.

Bazı fıkıh kavramları

Müslümanlar, Kur'an-ı Kerim, Sünnet, İcma ve Kıyas'ın kaynaklık ettiği hükümler bütününe, yani İslâm fıkhına uyarak, Rablerinin emir ve yasaklarına uygun hareket etmiş olurlar. İslâm alimleri de, “fıkıh ıstılahları (kavramları)” denen kimi sözlere belirli manalar atayıp fıkhın daha kolay anlaşılır olmasını sağlamışlardır. Fıkhın konularına ve meselelerine girmeden önce bu kavramların bilinmesi gerekir. Çünkü fıkıh hükümleri onların üzerine bina edilir. Müslümanların dinlerini anlayabilmeleri için bilmeleri gereken temel kavramlar şunlardır:

Farz: Dinimizin yapılmasını kesin olarak emrettiği şeylere denir. Yapan sevap, terkeden günah kazanır. Namaz, oruç gibi.

Farz iki kısma ayrılır:

1- Farz-ı Ayn: Akıllı ve ergen (mükellef) her müslü-mandan mutlaka yapması istenen ibadetlerdir. Bütün müslümanlar -zihinsel özürlüler ve çocuklar hariç- bizzat o farziyeti yerine getirmekle so-rumludur. Bir kısım müslümanların yapmasıyla diğerlerinin üzerinden farziyet yani yükümlülük kalkmaz. Namaz, oruç, zekât vs.

2- Farz-ı Kifaye: Mükellef müslü-manlara ayrı ayrı değil, hepsine bir-den emredilen farzlardır. Böyle farzları bir kısım müslümanların yerine getirmesiyle diğerlerinin üzerinden sorumluluk kalkar. Kur'an-ı Kerim'i ezberlemek, cenaze namazı kılmak gibi. Farz-ı Kifayenin sevabı sadece onu yapanlaradır. Fakat bir toplumda hiç kimse yerine getirmezse hepsi günahkâr ve sorumlu olur.

Vacip: Dinimizin, tam kesinlik ifade etmeyen bir delille yapılmasını istediği ibadetlerdir. Buna “vücubiyetin zannî bir delille sabit olması” denir. Bu tarz emirler genellikle Rasulullah s.a.v.'den tek kişi kanalıyla nakledilen sünnete dayanır. Hükmü farz gibidir. Bayram namazları, vitir namazı, fıtır sadakası gibi. Hanefi mezhebinden başka diğer üç mezhepte farz ve vacip aynıdır.

Mendup veya Sünnet: Dinimizin yapılmasını tavsiye ettiği, yapanın sevap kazandığı, yapmayanın da günahkâr olmadığı şeylere mendub denir. Şevval ayında altı gün oruç tutmak, gece namazı kılmak, duha namazı kılmak gibi.

Menduba aynı zamanda sünnet, müstehab, tatavvu ve nafile de denir. Sünnet üç kısma ayrılır:

1- Müekked Sünnet: Hz. Peygamber s.a.v.'in farz, vacib dışında hiç terketmeksizin yaptığı işleri, amelleridir. Böyle bir sünneti terketmenin cezası olmamakla beraber, kınanmaya sebeptir. Sabah, öğle ve akşam namazlarının sünnetleri gibi.

2- Gayri Müekked Sünnet: Hz. Peygamber s.a.v.'in bazen terketmiş olduğu sünnetlerdir. İkindi ve yatsı namazının ilk sünnetleri gibi.

3- Zevaid Sünnet: Hz. Peygamber s.a.v.'in bir beşer, bir insan olarak yaptığı, Cenab-ı Hakk'ın bir tebliği veya dini açıklama sıfatını taşımayan beşeri fiilleridir. Yeme, içme ve giyimde takip ettiği yol gibi.

Mümin kimse, hürmet, saygı ve sevgisinden, bağlılığından dolayı Rasulullah s.a.v. gibi yer, içer, giyinir ve diğer amellerini de O'nun gibi yaparsa kesinlikle sevap kazanır.

Mübah: Yapılması ve terkedilmesi dinimiz açısından eşit olan hususlara denir. Yeme, içme, uyuma gibi. Yapılmasında veya terkinde sevap veya ceza yoktur. Ancak yapmamak zararla sonuçlanıyorsa, yapmak vacip, terk etmek de haram olur.

Haram: Dinimizin yapılmasını men ettiği, yasak kıldığı, yapanların günahkâr olup ilâhi ceza ile tehdit olunduğu, Allah için yapmayanların da sevap kazanacakları şeylere haram denir. Haramın inkârı küfrdür. İçki içmek, adam öldürmek, hırsızlık yapmak gibi.

Eğer Allahu Tealâ bir şeyi haram kılmışsa, kesinlikle o şeyin haram oluşunun insanlığa faydaları vardır. Bir haramdaki zarar “bizatihi” olabilir. Veya dolaylı yani “ligayri zatihi” olabilir. Bunun için haram da iki çeşittir:

1- Haram Li'aynihi (Bizzat Haram): Dinimizin şartsız olarak temelden haram kıldığı fiil ve hareketlerdir. Hırsızlık, zina gibi genel olarak haramlar, malı, canı, dini, aklı ve nesli muhafaza maksadıyla konan, yasaklanan fiiller ve hareketlerdir. Haram lizatihi, aslından gayri meşru olan fiillerdir.

2- Haram Ligayrihi (Dolaylı Haram): Aslında helal olduğu halde bir sebebe bağlı olarak yasaklanan fiillerdir. Mesela: Alış veriş helal olduğu halde, Cuma namazı saatinde mükellef erkek bir müslüman alış veriş yapsa, bu haram olur. Zira Rabbimiz, Cuma vakti girdiği zaman namaza gidilmesini, alış verişin bırakılmasını emretmektedir. Buradaki haramiyet onu namazdan alıkoyduğu içindir ve sınırlıdır.

Mekruh: Dinimizin terkedilmesini kesin ve bağlayıcı olmadan istediği şeylerdir. Terkeden methedilir, sevap kazanır, devamlı olmamak şartıyla yapan da kınanmaz, cezalandırılmaz. Hanefi mezhebine göre mekruh iki kısma ayrılır.

1- Tahrimen Mekruh: Dinimizin akıllı ve ergen olan her şahıstan, yani mükellef olan kimseden kesin olmayan bir delille mutlaka kaçınmasını istediği şeylere tahrimen mekruh denir. Terkedilmesi sevap, yapılması ise günahtır. Fakat mekruhun günahı haramın günahından hafiftir. Güneş doğarken ve batarken namaz kılmak gibi.

Tahrimen mekruh harama yakın olan mekruhtur.

2- Tenzihen Mekruh: Dinimizin mükelleften bir şeyi yapmamasını, yüz çevirmesini mecbur tutmayarak talep ettiği şeylere denir. Bu gibi şeyler terkedildiği zaman sevap verilir, işlenirse cezayı gerektirmez. Hacda Arefe günü oruç tutmayı terkederse sevap kazanır. Oruç tutarsa da günahkâr sayılmaz.

Dinimizi anlama ve yaşama çabamızda mutlaka öğrenmemiz gereken daha birçok kavram bulunuyor. Okuyucularımızın bu kavramları hiç değilse bir ilmihalden öğrenmeye çalışmalarını, anlamadıklarını sormalarını tavsiye ederiz.

Kaynak: Semerkand Dergisi


ABDURRAHMAN BAYRAKÇI