EBÛ HANÎFE MÜDAFAALARI ARASINDA BİR BAŞYAPIT

EBÛ HANÎFE MÜDAFAALARI ARASINDA BİR BAŞYAPIT: TE'NÎBU'L-HATÎB

İmam Ebû Hanîfe'nin biyografisini zikreden kaynaklar arasında el-Hatîbu'l-Bağdâdî'nin Târîhu Bağdâd'ının ayrı bir yeri vardır. Bu eser hem konuyla ilgili ilk kaynak olması, hem de İmam Ebû Hanîfe'nin biyografisine en geniş yeri tahsis etmesi dolayısıyla benzerlerinden ayrılır.

Ancak İmam'ın biyografisi meyanında Târîhu Bağdâd'ı diğerlerinden ayıran sadece bu değildir. "Re'y ehlinin imamı, Iraklılar'ın fakihi. Enes b. Mâlik'i gördü; Atâ b. Ebî Rabah, Ebû İshâk es-Sebî'î… ve daha başkalarından ders aldı…" diye başlayan ifadelerin ardından İmam'ın hayatına ilişkin 21 sayfadan daha fazla yer tutan geniş malumat aktarır. Hatta bu meyanda onun "menakıb"ına da yer vermeyi ihmal etmez.

Fakat okuyucuyu şaşırtmak istercesine birden tavır değiştirir ve şöyle der: "Eyyûb es-Sahtiyânî, Süfyân es-Sevrî, Süfyân b. Uyeyne, Ebû Bekr b. Ayyâş ve daha başka hayırlı imamlardan, Ebû Hanîfe hakkında övgü ve sena tazammun eden ifadeler naklettik. Hadis nakilcilerinin mütekaddimun imamlardan –ki zikri geçenler de bunlardandır– mahfuz olarak naklettikleri ise bunun tersi istikamettedir. Onların Ebû Hanîfe hakkındaki sözleri, ondan görülüp bellenen (çirkin) hususlar dolayısıyla pek çoktur. Bunlardan bazıları Usulüddin, bazıları da füruat hakkındadır. Allah'ın dilemesiyle şimdi bunları zikredeceğiz…"[1]

Bu girişten sonra okuyucu, el-Hatîbu'l-Bağadâdî'nin "gerçek yüzü" ile karşılaşacaktır. Bu Ümmet'in çoğunluğunun iktida ettiği, gerek dönemindeki, gerekse daha sonra gelen kuşaklara mensup ileri gelen müçtehid, fakih ve hadisçilerin meth-u senadan geri durmadığı, Ümmet'in medar-ı ifitiharı olan İmam-ı A'zam hakkında duydukları/okudukları dolayısıyla şoktan şoka girecek, ya tahammül edemeyip kitabı kapatacak ya da içinden bir şeylerin kopup gittiğini hissedecek…

Tarih boyunca Târîhu Bağdâd'daki Ebû Hanîfe tercemesinin bu ikinci kısmına –ihkak-ı hak gayesiyle– muhtelif reddiyeler yazılmıştır. Bunlardan birisi ve en bilineni el-Melikü'l-Muazzam lakabıyla bilinen Eyyubî sultanlarından İsa b. Ebî Bekr'in es-Sehmu'l-Musîb fî Kebidi'l-Hatîb'idir.

Te'nîbu'l-Hatîb'in hikâyesi

Derken 1900'lü yılların ortasına doğru Târîhu Bağdâd'ın basımı gündeme geldi. Zâhid el-Kevserî merhumun, Te'nîbu'l-Hatîb'in girişinde verdiği bilgiye göre Târîhu Bağdâd Mısır'da ilk defa basılacağı zaman, baskı işini üstlenmiş olanlardan Muhammed Emîn el-Hancî kendisine gelerek, İmam Ebû Hanîfe'nin biyografisini hâvî 13. cildin basılmak üzere olduğunu ve kendisinin, bu eserdeki tezvîrâtın bu derece aşırı olduğundan haberdar olmadığını söyleyerek kendisine bir yol göstermesini ister. Kitabın 12. cildi basılmıştır ve artık geriye dönüş söz konusu değildir. el-Kevserî merhum, yukarıda adı geçen reddiyenin yazma nüshalarının bulunduğu kütüphaneleri zikreder ve o reddiyenin 13. cilde zeyl olarak basılmasının yeterli olduğunu söyler. Ancak o zatın ortakları –ki bunlardan birisi de Muhammed Hâmid el-Fıkî'dir–, Târîhu Bağdâd'ı gözden düşüreceği, dolayısıyla satışını etkileyeceği gerekçesiyle bu işe razı olmaz.

el-Hancî, tekrar Zâhid el-Kevserî merhuma gelerek durumu bildirir. O da 13. cilde muhtasar ta'likler (notlar) yazarak hiç olmazsa mezkûr cildin bu şekilde basılmasının uygun olacağını ifade eder. Ancak kitap basılıp piyasaya çıktığında, ta'likler üzerinde oynamalar yapıldığını görür. Mesele büyür ve zamanın Mısır hükümeti devreye girerek kitabı toplattırır. Ne ki kitap bir kere piyasaya çıkmış ve yayılmıştır. Bu defa hükümet 13. cildin, Ezher hocalarının yazacağı ta'likler ve es-Sehmu'l-Musîb ile birlikte yeniden basılmasına karar verir ve 13. cilt bu şekilde yeniden basılır. Bu defa el-Kevserî merhum, bu baskıya Ezher hocalarının yazdığı ta'likleri yetersiz bulur. Üstelik onlara eklenen kendi ta'likleri üzerinde de yine bir kısım tasarruflar vuku bulmuştur.

Bu arada Târîhu Bağdâd Mısır'da bu macerayı yaşamadan yıllar önce, bu baskıyı gerçekleştirecek olanlardan Muhammed Hâmid el-Fıkî tarafından İmam Ebû Hanîfe'nin biyografisini muhtevî 13. cilt, yazma nüshadan müstakil olarak istinsah edilip Hindistan'a gönderilmiş ve orada Hindu diline de çevrilerek basılmıştır.

İş bu noktaya gelince el-Kevserî merhum, bu konuda müstakil bir reddiye yazarak İmam-ı A'zam Ebû Hanîfe hazretlerinin hukukunun korunmasının kaçınılmaz hale geldiği kanaatiyle Te'nîbu'l-Hatîb'i yazmaya karar verir.

Eser tamamlanıp basıldıktan sonra Hindistan'daki Dâiretu'l-Ma'ârifi'l-Osmâniyye sorumlularından Abdurrahmân b. Yahyâ el-Mu'allimî el-Yemânî tarafından et-Tenkîl bimâ fî Te’nîbi'l-Kevserî mine'l-Ebâtîl adıyla bir reddiye kaleme alınır. Ancak el-Kevserî merhum hayattayken bu reddiye yayımlanmaz. Onun yerine, küçük bir özeti olan Talî‘atu't-Tenkîl yayımlanır.

el-Kevserî merhum, o sırada şeker hastalığından tedavi görmekte olmasına rağmen Talî‘atu't-Tenkîl'e, et-Terhîb bi Nakdi't-Te’nîb ile cevap verir. Yukarıda da belirttiğimiz gibi o hayattayken tartışma burada biter gibi görünür. Vefat ettikten sekiz yıl kadar sonra asıl tenkit (et-Tenkîl) yayımlanır. el-Kevserî merhum, et-Tenkîl'i hiç görmeden, Talî‘atu't-Tenkîl'e verdiği cevapta et-Tenkîl'de yer alan tenkitleri de büyük oranda cevaplamıştır.

Gerek el-Kevserî merhumun kendi nüshasına sonradan düştüğü notları, gerekse talebesi Ahmed Hayrî'nin ilavelerini muhtevi olarak 1410/1990 yılında yapılan baskı, bildiğimiz kadarıyla Te'nîb'in nihaî baskısı oldu.

Bu baskıya yazdığı takdim yazısında Ahmed Hayrî, et-Tenkîl basıldıktan sonra bazı arkadaşlarıyla birlikte yazarı el-Mu'allimî'yi ziyaret ettiklerini ve eserdeki bazı rivayetlerin durumunu kendisine sorduklarını, yüzünde bir teessür ifadesinin belirdiğini nakleder ve ekler: "Anladık ki, pişman olmuş. Aradan sadece birkaç gün geçtikten sonra da vefat etti. Allah rahmet eylesin."

Yine Ahmed Hayrî'nin belirttiğine göre bazı dostları, vefatından 1 ay kadar önce el-Mu'allimî'nin yanına gider. Yanında Hint alimlerinden biri vardır. El-Kevserî'den söz açılır ve el-Mu'allimî şunları söyler: "Allah rahmet eylesin. İsnad bilgisi konusunda yanına yaklaşılamaz bir tenkitçi ve gerek cerh gerekse ta'dil için istidlal ettiği hususlarda ince görüşlü idi. Biz onu tebcil ve kendisine ihtiram ederiz. Son asırlarda onun gibisini az gördük."

Ebû Hanîfe hakkındaki iddialar

Ana başlıklar halinde söylersek el-Hatîbu'l-Bağdâdî'nin İmam Ebû Hanîfe hakkında yer verdiği iddialar şunlardır:

- Hristiyan bir babadan dünyaya gelmesi.

- Soyunda kölelik bulunması.

- Arapça bilgisinin yetersizliği.

- Kur'an'ı yanlış okuması.

- Pek çok meselede tekfirini gerektiren sözler söylemesi.

- Küfre düşmekten dolayı iki kere tevbeye davet edilmesi.

- Yahudi olduğunun söylenmesi.

- "Hz. Peygamber (s.a.v) benim dönemimde yaşasaydı veya ben ona yetişseydim benim birçok görüşümü esas alırdı" demesi.

- Birçok hoca ve talebesi tarafından bid'at mezheplerin görüşlerini benimsediğinin söylenmesi.

- Dönemindeki ve daha sonraki birçok otorite tarafından Sünnet ve Hadis'e ihtimam göstermediğinin söylenmesi. Birçok hadisi alaya ve eğlenceye alması.

- Yine dönemindeki ve daha sonraki birçok ilim adamının, Hadis bilgisinin yetersizliği, hafızasının zayıflığı, bildiği hadisleri de doğru-dürüst nakledememesi sebebiyle tenkit ve taz'if edilmesi.

- Kur'an ve Sünnet tarafından kesin hükümlerle yasaklanmış ve yasaklığı üzerinde hiçbir ihtilaf bulunmayan kimi hususlara muhalefet etmesi. Faizin ve zinanın helal olduğunu, kişinin, nikâh düşmeyen yakınlarıyla evlenebileceğini söylemesi.

- İmamların, hutbede kendisine lanet okuması.

- Vefatı üzerine dönemin otoritelerinin sevinmesi ve Allah'a hamdetmesi.

- Vefat ettikten sonra birçok kimsenin rüyasına perişan vaziyette gelmesi…

Eserde izlenen yöntem

el-Kevserî merhum eserine, imamların bir aile gibi olduğunu, birbirlerinin faziletini takdir ettiklerini, dolayısıyla onlardan birinin mezhebini iltizam edenlerin, diğerlerine yüklenmekten haya etmesi gerektiğini belirterek başlar. Ardından mezhebe ittibanın anlamını izah eder ve sözü, Fıkhî istinbat melekesi gelişmemiş rivayet nakilcilerine getirir. Hadislerin anlamlarına nüfuz edemedikleri için komik durumlara düşenlerden örnekler zikreder ve hadisin fıkhını öğrenmeden sadece metin ve sened ezberleyenlerin büyük imamlar tarafından nasıl yerildiğine örnekler zikreder.

Ardından Mâlik, eş-Şâfi'î ve Ahmed b. Hanbel gibi büyük imamların İmam Ebû Hanîfe hakkındaki tutumlarını aktarır. Buna aykırı hususların, o imamların fıkıhtan nasibini alamamış öğrencileri tarafından nakledildiğini vurgulayarak hassas bir noktaya parmak basar.

Müteakiben sözü, Hanefîler'le Şâfiîler arasında kadılık makamı etrafında cereyan eden bazı tartışmalara getirir ve ilk ayrılıkların bu olaylar sebebiyle çıktığını tesbit eder.

Bunun ardından el-Hatîbu'l-Bağdâdî'nin durumunu ele alır. Kısaca hayat hikâyesini zikreder ve taassubuna örnekler verir. Söz gelimi İbnu'l-Cevzî'nin et-Tahkîk'inden şöyle bir alıntı yapar: "el-Hatîb, "kunut" hakkında yazdığı bir kitapta, taassubunu ele veren rivayetler zikreder. Bunlardan birisi, (iddiasına göre) –Enes b. Mâlik (r.a)'ın hizmetçisi– Dînâr b. Abdillah'ın Enes'ten naklettiği şu rivayettir: "Hz. Peygamber (s.a.v)vefat edene kadar Sabah namazında kunut yapmaya devam etti."

Daha sonra İbnu'l-Cevzî şöyle der: "Onun bu hadisin durumu hakkında sükût etmesi ve bununla ihticacı büyük bir arsızlık, tiksindirici bir taassup ve dinî hassasiyet azlığıdır. Çünkü el-Hatîb bu rivayetin batıl olduğunu bilmektedir. İbn Hibbân şöyle demiştir: "Dînâr, Enes (r.a)'dan uydurma rivayetler nakleder. Bu zatın kitaplarda zikredilmesi helal değildir. Ancak durumunu açıklayıp tenkit etmek için olursa başka.."

Daha sonra İbnu'l-Cevzî'den naklen el-Hatîb'n taassubuna başka örnekler zikreder ve şu genel tesbiti aktarır: "el-Hatîb'de iki özellik vardır: birincisi: Cerh ve Ta'dil'de Muhaddisler'in avamının yaptığını yapar. Zira onlar, anlayışlarının kıtlığı sebebiyle aslında cerh sebebi olmayan şeyler dolayısıyla ravileri cerh ederler. İkincisi: Taassup. Kitâbu'l-Cehr bi'l-Besmele adlı eserinde, sahih olmadığını bildiği hadisleri zikreder.

Bu minval üzere el-Hatîb'in durumu hakkında malumat aktardıktan sonra Te'nîb'in telif öyküsünü –yukarıda naklettiğimiz tarzda– aktarır ve ardından esas maksada geçer.

Tenkidin tenkidi

İmam Ebû Hanîfe'nin doğumundan ölümüne ve arkasından görülen rüyalara kadar tenkit ve cerh konusu yapmadık bir nokta bırakmayan el-Hatîbu'l-Bağdâdî'nin hak ettiği tenkit, el-Kevserî merhumun başta Hadis ilimleri, rical ve sened bilgisi olmak üzere Fıkıh, Kelam, Tarih, konularındaki birikimi ile literatüre geçecek bir mukabeleyle karşılanmıştır.

Yazma eserlere vukufiyeti, meselelere nüfuz kabiliyeti ve tenkitteki dirayeti dolayısıyla Te'nîb'i onun "zirve eseri" olarak tesbit etmek yanlış olmayacaktır.

El-Hatîbu'l-Bağdâdî'nin taassubunu ortaya koyduktan sonra Târîhu Bağdâd'ın durumunu ele alır. Müellifinden başkasının elinin bu esere girdiğini, muhtevasında tasarruflarda bulunulduğunu Hadis hafızı Muhammed b. Tâhir el-Makdisî'ye dayanarak isbat eder.

el-Hatîb vefat etmeden önce kitaplarını, "İbn Hayrûn" diye bilinen Ahmed b. el-Hasan isimli zata teslim etmiştir. Ancak bu zatın evinde bir yangın çıkmış ve Târîhu Bağdâd da dahil olmak üzere el-Hatîb'in kitaplarının tamamı yanmıştır. Dolayısıyla Târîhu Bağdâd'ı rivayet edenler el-Hatîb'in orijinal nüshasından değil, İbn Hayrûn'un istinsah ettiği nüshadan rivayet etmiştir. Her ravi kendi kesesinden eklemeler yaparak İbn Hayrûn nüshasına nisbet etmiştir.

ez-Zehebî, İbnu'l-Cevzî'den naklen şöyle der: "Hocalarımızdan duyduğuma göre el-Hatîb, tarihine, hayattayken ortaya çıkmasını arzu etmediği bazı hususların ilave edilmesini İbn Hayrûn'a vasiyet etmiş.”

Her halukârda Târîhu Bağdâd'ın elde mevcut nüshasına bazı ilaveler yapıldığı sabit bir husus olarak temayüz etmektedir.

Ebû Hanîfe'yi tenkit edenler

el-Hatîbu'l-Bağdâdî, sözlerinin başında Ebû Hanîfe'yi red ve tenkit edenlerin isimlerini zikreder: Eyyûb es-Sahtiyânî, Cerîr b. Hâzim, Hemmâm b. Yahya, Hammâd b. Seleme, Hammâd b. Zeyd, Ebû Avâne, Abdü'l-Vâris, Kadı Sevvâr el-Anberî, Yezîd b. Zürey', Ali b. Âsım, Mâlik b. Enes, Ca'fer b. Muhammed, Ömer b. Kays, Ebû Abdirrahman el-Mukri, Sa'îd b. Abdilazîz, el-Evzâ'î, Abdullah b. el-Mübârek, Ebû İshâk el-Fezârî, Yusuf b. Esbât, Muhammed b. Câbir, Süfyân es-Sevrî, Süfyân b. Uyeyne, Hammâd b. Ebî Süleyman, İbn Ebî Leylâ, Hafs b. Ğiyâs, Ebû Bekr b. Ayyâş, Şerîk b. Abdillah, Vekî' b. el-Cerrâh, Varaka b. Mıskale, el-Fadl b. Musa, İsa b. Yunus, el-Haccâc b. Ertât, Mâlik b. Miğvel, el-Kasım b. Habîb, İbn Şübrüme.

el-Kevserî öncelikle bu isimlerin zikredildiği senedi ele alır ve el-Hatîb'in hemen bütün tartışma boyunca rivayetlerine –burada olduğu gibi itimat ettiği– Ebu'l-Hasan Muhammed b. Ahmed b. Rızkûye, Ebu'l-Abbâs Ahmed b. Ali el-Ebbâr ve İbn Selm isimli ravilerin güvenilmezliğini ortaya koyduktan sonra Hanefî olmayan güvenilir alimlerden İmam Ebû Hanîfe'yi metheden isimlerin listesini aktarır. Diğerine göre daha uzun olan listenin ilgi çekici yanı, evvelki listede "Ebû Hanîfe'yi tenkit edenler" olarak zikredilen isimlerin tamamının bu defa onu methedenler zımnında zikredilmesi. Bir sayfa tutarında olduğu için buraya almaya gerek görmediğimiz bu uzun liste, İbn Abdilberr'in şu tesbitini tam anlamıyla doğrular niteliktedir: "Ebû Hanîfe'den rivayette bulunan, onu tevsik ve meth-u sena edenlerin sayısı, aleyhinde konuşanlardan daha fazladır."[2]

Burada "Ebû Hanîfe'yi tenkit edenler" olarak isimleri zikredilenlerin hemen tamamından, onun hakkında övgü ve tevsik de nakledilmiştir. Üstelik bu ikinci grup nakil, diğerlerine göre hem sened olarak daha sağlamdır, hem de realiteyle örtüşmektedir.

el-Kevserî, Şâfiî Hadis hafızı Muhammed b. Yusuf es-Sâlihî'den şu nakli yapar: "el-Hatîb'in İmam Ebû Hanîfe aleyhine naklettiği rivayetlerin çoğunun senedinde aleyhinde konuşulmuş veya meçhul raviler bulunmaktadır. Allah Teala'ya ve ahiret gününe iman etmiş bir kimsenin, herhangi bir müslümanın ırzına böylesi rivayetlere dayanarak tasaddi etmesi caiz değildir. Herhangi bir Müslüman için durum bu iken, söz konusu olan kişi müslümanların imamlarından bir imam olunca durum ne olur?[3]

Durum gerçekten de es-Sâlihî'nin dediği gibidir. el-Kevserî merhumun, İmam Ebû Hanîfe aleyhindeki rivayetleri tenkit ederken öncelikle sened kritiğinden başlaması, ele aldığı mesele hakkında kendisine bol miktarda malzeme sunmuş olan el-Hatîbu'l-Bağdâdî bakımından gerçekten de büyük bir talihsizlik olmuştur. Öyle ki el-Kevserî'nin tenkit ettiği ravilerden birçoğu, bizzat el-Hatîbu'l-Bağdâdî tarafından da Târîhu Bağdâd'da tenkit edilmiş kimselerdir.

İkinci bir grup daha vardır ki, İmam Ebû Hanîfe hakkında söyledikleri sağlam senedle nakledilmiştir, kendileri de güvenilir kimselerdir. Bu durumda el-Kevserî, iki tarz-ı hareket izliyor:

Söz konusu kişiden İmam Ebû Hanîfe ile ilgili olarak sadece tenkit mi zikredilmiştir, yoksa tevsik ve takdir de var mıdır. Böyle durumlarda genellikle tevsik ve takdir mevcuttur; dolayısıyla en azından el-Hatîb'in yaptığı gibi meseleyi tek boyutlu olarak takdim etmek doğru değildir.

Bunun en iyi örneklerinden birisi İbnu'l-Mübârek'tir. el-Hatîb ondan güvenilir isnadla sadece "Hadis'te yetim" olduğunu söylediğini nekleder. (Daha başka şeyler de naklederse de, senedleri tenkide son derece açık rivayetlerdir.)

el-Kevserî bu durumda bu sözün ne anlama geldiği üzerinde durur. İmam Ebû Hanîfe'nin "Hadis'te yetim" olması, hadisleri daha fazla senedle toplamaya özen gösteren Hadisçiler gibi olmadığını ifade eder. Zira o, hadislerin ihtiva ettiği Fıkhî manalar üzerinde yoğunlaşmakta, mesleği ve nosyonu gereği mesaisini bu noktaya teksif etmektedir. Bu durumda hadislerin İmam Ebû Hanîfe'ye çok fazla tarikten ulaşmaması normaldir ve esasen bu bir nakisa değildir.

İkinci örnek İmam Ahmed'dir. İmam Ebû Hanîfe hakkında ondan birçok şey nakledilmiştir. Hatta sadece el-Hatîb tarafından değil, oğlu Abdullah tarafından Kitâbu'l-İlel'de de bu türlü rivayetler mevcuttur.

el-Kevserî bu durumda Abdullah b. Ahmed'in Ebû Hanîfe aleydarlığının meşhur olduğunu, dolayısıyla onun bu babda naklettiği şeylere itimat edilemeyeceğini söyler. Aynı şey İbn Ebî Hâtim er-Râzî için de bahis konusudur. Onun da Abdullah b. Ahmed gibi özellikle itikadiyat alanında İmam Ebû Hanîfe ile farklı çizgilerde yer almış olması dolayısıyla Ehl-i re'y, özellikle de İmam Ebû Hanîfe aleyhinde söylediklerine itibar edilmeyeceğini belirtir.

Ancak bu gibi örnekler son derece sınırlıdır. el-Hatîb'in yaptığı genellikle tenkit edilmiş, hatta hadis uydurmakla itham edilmiş/bilinen raviler vasıtasıyla İmam Ebû Hanîfe aleyhine söylenenleri aktarmaktan ibarettir. Bu durumda el-Kevserî merhum hem el-Hatîb'in naklini tenkit eder, hem de güvenilir senedlerle meselenin aslını ortaya koyar.

Dikkat çeken bir husus da bütün bu cevelan esnasında gerek yazma, gerekse matbu eserlerde mevcut yazım ve basım hatalarına değinmeyi hiç ihmal etmemesidir. Tam bir "muhakkık" edasıyla –konunun aslına taalluku olmasa bile– gerektiğinde en ince noktalara kadar iner ve hataları ihtar eder.

Netice

Te'nîbu'l-Hatîb'in son kısmında el-Hatîbu'l-Bağadâdî'nin, İmam Ebû Yusuf ve İmam Muhammed eş-Şeybânî ile ilgili olarak da yer verdiği cerh ve tenkitlere ayrılmış bir bölüm vardır. Burada İmam Ebû Hanîfe'ninkine oranla kısa olsa da her iki imam hakkında güvenilir kanallarla gelen nakilleri ortaya koyar ve el-Hatîb'in taassupkâr tavrını gözler önüne serer.

el-Kevserî en son kısımda ise Te'nîb'i tenkit eden el-Yemânî'nin Talî'atu't-Tenkîl'inde yer alan hususlara değinir. et-Terhîb bi Nakdi't-Te'nîb adını verdiği bu bölümde "reddiyenin reddiyesinin reddiyesini" yapar. Tenkit edilmiş olmak insana genellikle ağır gelse de onun, bu eserde ortaya koyduğu tavır tam da kendinden emin, olgun ve söylediği her sözün hesabını verecek metanet ve dirayete sahip bir ilim adamından beklenen tavırdır.

Murat HAFIZOĞLU

---------------------------------------------------------------

[1] el-Hatîbu'l-Bağdâdî, Târîhu Bağdâd, XIII, 367.

[2] İbn Abdilberr, Câmi'u Beyâni'l-İlm, 499.

[3] Te'nîbu'l-Hatîb, 69.