Murat Hafızoğlu
ÇAĞIMIZIN EN ÖNEMLİ ÇİRKİN BİD’ATI
Çirkin bid’at kapsamına giren fiil ve tutumlar içinde en tehlikeli olanı hangisi olabilir? Hiç şüphesiz, Ehl-i Sünnet ve’l-Cemaat ilkelerine aykırı İslâm anlayışıdır.
Hangi görüntü ve iddia ile ortaya çıkmış olursa olsun, tıpkı geçmişte olduğu gibi Ehl-i Sünnet çizgiye, dolayısıyla doğru İslâm anlayışına aykırı olan her türlü akımın, “bid’at mezhep” olarak nitelendirilmesi gerekir.
İslâm tarihinde Sahabe döneminin sonlarına doğru bazı yanlış inanç ve tutumların ortaya çıktığını biliyoruz. Daha ziyade Akaid ve Kelam ilminin sahasına giren bu inanç ve tutumlar, İslâm’a yabancı din, gelenek ve felsefî sistemlerden kaynaklanmıştır.
Bu dönemde İslam coğrafyasının sınırlarının hayli genişlemesi ve farklı kültür ve dinlere mensup kitlelerin İslâm’a girmeye başlamasıyla, ağırlıklı olarak eski Hint, İran ve Yunan’a ait bazı inanç ve anlayışlar bir kısım müslüman topluluklar üzerinde yıkıcı bir etki yapmaya başlamıştır.
EBÛ HANÎFE MÜDAFAALARI ARASINDA BİR BAŞYAPIT
EBÛ HANÎFE MÜDAFAALARI ARASINDA BİR BAŞYAPIT: TE'NÎBU'L-HATÎB
İmam Ebû Hanîfe'nin biyografisini zikreden kaynaklar arasında el-Hatîbu'l-Bağdâdî'nin Târîhu Bağdâd'ının ayrı bir yeri vardır. Bu eser hem konuyla ilgili ilk kaynak olması, hem de İmam Ebû Hanîfe'nin biyografisine en geniş yeri tahsis etmesi dolayısıyla benzerlerinden ayrılır.
Ancak İmam'ın biyografisi meyanında Târîhu Bağdâd'ı diğerlerinden ayıran sadece bu değildir. "Re'y ehlinin imamı, Iraklılar'ın fakihi. Enes b. Mâlik'i gördü; Atâ b. Ebî Rabah, Ebû İshâk es-Sebî'î… ve daha başkalarından ders aldı…" diye başlayan ifadelerin ardından İmam'ın hayatına ilişkin 21 sayfadan daha fazla yer tutan geniş malumat aktarır. Hatta bu meyanda onun "menakıb"ına da yer vermeyi ihmal etmez.
Fakat okuyucuyu şaşırtmak istercesine birden tavır değiştirir ve şöyle der: "Eyyûb es-Sahtiyânî, Süfyân es-Sevrî, Süfyân b. Uyeyne, Ebû Bekr b. Ayyâş ve daha başka hayırlı imamlardan, Ebû Hanîfe hakkında övgü ve sena tazammun eden ifadeler naklettik.
ALİMLERİN İHTİLAFI VE TAVRIMIZ
Tarihte birtakım alimler ve ekoller arasında ihtilaflar ve tartışmalar cereyan ettiğini hepimiz biliriz. Bu ihitlaf ve tartışmaları aynen devam ettirmek, bazı alimlerimizi bir konudaki görüşünden dolayı mahkûm etmek, ya da onlar arasında “hakemlik” yapmaya soyunmak doğru bir tavır olabilir mi? Bize muazzam bir irfan ve ilim mirası bırakan geçmiş alimlere karşı edebli olmak büyük bir vazife. Ve o mirası anlayacak, yaşatacak ve insanlığa anlatacak nesilleri yetiştirmemek de büyük bir vebal.
İslâm alimlerinin yüzyıllar süren kesintisiz bir çaba neticesinde oluşturup, bize “emanet” olarak intikal ettirdikleri devasa bir ilmî miras ile karşı karşıya bulunuyoruz. Kütüphanelerimiz, islâmî ilimlerin her dalında kaleme alınmış binlerce cilt eserle dolu. Böyle “muhteşem” ve bir o kadar da “ağır” bir yükün altından şu ana kadar alnımızın akıyla kalkabildiğimizi ileri sürmenin mümkün olmadığını söylesek, acaba meseleyi abarttığımızı düşünenler çıkar mı?
Böyle düşünenler için biz şimdiden tedbirimizi alalım ve niçin bu kanaatte olduğumuzu izah etmeye çalışalım:
Tarihte olduğu gibi günümüzde de islâmî anlayış ve “tarz” bakımından birbirinden farklılıklar arz eden kesimler bulunduğunu biliyoruz ve hemen hepimiz bu türlü kesimlerle bir şekilde temas etmişizdir.
İncil-i Şerif ve Havariler'in Öyküsü
Hz. Musa (a.s)'dan uzun asırlar 2 sonra bile, İsrailoğulları'nın sapmalarla dolu inişli-çıkışlı serüveni boyunca bir dizi peygamber aralıksız bir şekilde "kavm"i istikamet üzere tutmaya çalışmış, birçoğu bu uğurda canını vermiştir.
En son Hz. Zekeriyya ve oğlu Hz. Yahya (ikisine de selam olsun) İsrailoğulları'nın önüne geçerek "Durun kalabalıklar, bu cadde çıkmaz sokak" diye haykıracak, ancak bilahare Mesih (a.s)'a yönelecek olan öfke, şiddet, gayz ve sapkınlık daha önce onları yutacaktır.3