Allahü teâlâyı tanımak
Hemen herkes Allahü teâlâyı tanıyor ve Allah vardır diyor. Ama Allahı tanımak nasıl olur? İyi bir şeyi tanıyan onun iyiliklerinden istifade etmeye çalışır. Kötüyü tanıyan kötülüklerden uzak durmaya çalışır. Bunlara riayet etmeyenin tanıması yanlış demektir. Yılanın sokacağını bilen yılanla oynamaz. Aslanın parçalayacağını bilen onun yuvasına giremez. Bombanın patlayacağını bilen onu elinde patlatmaz. Allahü teâlâyı tanıyan onu sever. Onu seven de dinin emirlerini yapar. Haramlardan kaçınır. Bunlara yani emir ve yasaklarına riayet etmeden ben Allahı tanıyorum, onu seviyorum demek yanlış olur. Sevmenin bir tarifi de itaat etmek demektir. Sevginin derecesi, itaatteki sürat ile ölçülür.
Seyyid Abdülhakim Efendi hazretleri buyuruyor ki:
Siz, adem [yokluk] diyarından, bu varlık âlemine, kendiliğinizden gelmediğiniz gibi, oraya, kendiniz gidemezsiniz. Gördüğünüz gözler, işittiğiniz kulaklar, duygu edindiğiniz organlar, düşündüğünüz zekalar, kullandığınız eller ve ayaklar, geçeceğiniz bütün yollar, girip çıktığınız bütün mahaller, hülasa, rûh ve cesedinize bağlı bütün aletler, sistemler, hepsi Allahü teâlânın mülk ve mahlûkudur. Siz Ondan hiçbir şey gasp edemez, mülk edinemezsiniz! O, hayy ve kayyûmdur. Yani, görür, bilir, işitir ve her var olan şeyi, her an varlıkta durdurmaktadır. Hepsinin idaresinden, hallerinden bir an gafil olmaz. Mülkünü kimseye çaldırmaz. Emirlerine uymayanların cezasını vermekten de, aciz kalmaz. Mesela, Ay’da, Merih’te ve diğer yıldızlarda insan olmadığı gibi, bu Arz küresinde de bulunmasaydı, bir şey lazım gelmezdi. Bundan dolayı, büyüklüğünden bir şey eksilmezdi. Allahü teâlâ hadîs-i kudsîde buyuruyor ki:
(Önce gelenleriniz, sonra gelenleriniz; küçüğünüz, büyüğünüz; dirileriniz, ölüleriniz; insanlarınız, cinleriniz; en müttekî, itaatli kulum gibi olsanız, büyüklüğüm artmaz. Aksine olarak, hepiniz, bana karşı duran, Peygamberlerimi aşağı gören, düşmanım gibi olsanız, ülûhiyyetimden bir şey eksilmez. Allahü teâlâ, sizden ganîdir, Ona hiçbiriniz lazım değildir. Siz ise, var olmanız için ve varlıkta kalabilmeniz için ve her şeyinizle, hep Ona muhtaçsınız) [Bir üniversiteliye cevap]
Tarihi inceleyecek olursak, insanların, önlerinde Allahü teâlânın gönderdiği bir rehber olmadan kendi başlarına gittiklerinde, hep yanlış yollara saptıklarını görürüz. İnsan, kendisini yaratan büyük kudret sahibinin var olduğunu, aklı sayesinde anladı. Fakat ona giden yolu bulamadı.
Peygamberleri işitmeyenler, Halıkı, yani yaratıcıyı önce etraflarında aradı. Kendilerine en büyük faydası olan güneşi, yaratıcı sandılar ve ona tapmaya başladılar. Sonra, büyük tabiat güçlerini, fırtınayı, ateşi, kabaran denizi, yanardağları ve benzerlerini gördükçe bunları yaratıcının yardımcıları zannettiler. Her biri için bir suret, alamet yapmaya kalktılar. Bundan da putlar doğdu. Böylece, çeşitli putlar zuhur etti. Bunların gazabından korktular ve onlara kurbanlar kestiler. Hatta, insanları bile bu putlara kurban ettiler. Her yeni hadise karşısında, putların miktarı da arttı. İslâmiyet zuhur ettiği zaman Kâbe-i muazzamada 360 put vardı. Kısacası insan, bir, ezelî ve ebedi olan Allahü teâlâyı kendi başına bir türlü tanıyamadı. Bugün bile güneşe ve ateşe tapanlar vardır. Bunlara şaşmamalı! Çünkü, rehbersiz, karanlıkta doğru yol bulunamaz. Kur’an-ı kerimde buyuruluyor ki:
(Biz, Peygamber göndererek bildirmeden önce azap yapıcı değiliz.) [İsra 15]
30032003
Seyyid Abdülhakim Efendi hazretleri buyuruyor ki:
Siz, adem [yokluk] diyarından, bu varlık âlemine, kendiliğinizden gelmediğiniz gibi, oraya, kendiniz gidemezsiniz. Gördüğünüz gözler, işittiğiniz kulaklar, duygu edindiğiniz organlar, düşündüğünüz zekalar, kullandığınız eller ve ayaklar, geçeceğiniz bütün yollar, girip çıktığınız bütün mahaller, hülasa, rûh ve cesedinize bağlı bütün aletler, sistemler, hepsi Allahü teâlânın mülk ve mahlûkudur. Siz Ondan hiçbir şey gasp edemez, mülk edinemezsiniz! O, hayy ve kayyûmdur. Yani, görür, bilir, işitir ve her var olan şeyi, her an varlıkta durdurmaktadır. Hepsinin idaresinden, hallerinden bir an gafil olmaz. Mülkünü kimseye çaldırmaz. Emirlerine uymayanların cezasını vermekten de, aciz kalmaz. Mesela, Ay’da, Merih’te ve diğer yıldızlarda insan olmadığı gibi, bu Arz küresinde de bulunmasaydı, bir şey lazım gelmezdi. Bundan dolayı, büyüklüğünden bir şey eksilmezdi. Allahü teâlâ hadîs-i kudsîde buyuruyor ki:
(Önce gelenleriniz, sonra gelenleriniz; küçüğünüz, büyüğünüz; dirileriniz, ölüleriniz; insanlarınız, cinleriniz; en müttekî, itaatli kulum gibi olsanız, büyüklüğüm artmaz. Aksine olarak, hepiniz, bana karşı duran, Peygamberlerimi aşağı gören, düşmanım gibi olsanız, ülûhiyyetimden bir şey eksilmez. Allahü teâlâ, sizden ganîdir, Ona hiçbiriniz lazım değildir. Siz ise, var olmanız için ve varlıkta kalabilmeniz için ve her şeyinizle, hep Ona muhtaçsınız) [Bir üniversiteliye cevap]
Tarihi inceleyecek olursak, insanların, önlerinde Allahü teâlânın gönderdiği bir rehber olmadan kendi başlarına gittiklerinde, hep yanlış yollara saptıklarını görürüz. İnsan, kendisini yaratan büyük kudret sahibinin var olduğunu, aklı sayesinde anladı. Fakat ona giden yolu bulamadı.
Peygamberleri işitmeyenler, Halıkı, yani yaratıcıyı önce etraflarında aradı. Kendilerine en büyük faydası olan güneşi, yaratıcı sandılar ve ona tapmaya başladılar. Sonra, büyük tabiat güçlerini, fırtınayı, ateşi, kabaran denizi, yanardağları ve benzerlerini gördükçe bunları yaratıcının yardımcıları zannettiler. Her biri için bir suret, alamet yapmaya kalktılar. Bundan da putlar doğdu. Böylece, çeşitli putlar zuhur etti. Bunların gazabından korktular ve onlara kurbanlar kestiler. Hatta, insanları bile bu putlara kurban ettiler. Her yeni hadise karşısında, putların miktarı da arttı. İslâmiyet zuhur ettiği zaman Kâbe-i muazzamada 360 put vardı. Kısacası insan, bir, ezelî ve ebedi olan Allahü teâlâyı kendi başına bir türlü tanıyamadı. Bugün bile güneşe ve ateşe tapanlar vardır. Bunlara şaşmamalı! Çünkü, rehbersiz, karanlıkta doğru yol bulunamaz. Kur’an-ı kerimde buyuruluyor ki:
(Biz, Peygamber göndererek bildirmeden önce azap yapıcı değiliz.) [İsra 15]
30032003
İman ile Akıl Arasındaki İlişki
- “Sizi boş yere mi yarattık?”
- Ahmaklığın çaresi var mıdır?
- Ahmaklık nedir?
- Aklın dinde önemi büyüktür
- Allah’ın sebeplerle yaratması
- Allahü teâlâyı tanımak
- Aşırılıklardan uzak tek yol
- Ateistin deveye benzeyen mantığı!
- Bir kâfirin hidayete kavuşması
- Bunların hangisi tesadüftür?
- Bütün peygamberler Müslüman idi
- Dert ve belanın geliş sebebi
- Dinde niyetin önemi büyüktür
- Farkında olmadan Allah’a inanmak
- Günahtan kaçmak sevaptan önce gelir
- Haramlardan kaçan salihtir
- Her çeşit aşırılık zararlıdır
- Her ihtiyaç zaruret değildir
- Hidayet ve dalalet=Hak yol ve sapıklık
- İhtiyatı elden bırakmamalı
- İlim, amel ve ihlâsın önemi
- İlimsiz iyi niyetin zararı
- İman herkese lâzımdır
- İmanı tehlikeye sokan günah!
- İmanın zirvesine çıkmak
- İnanmayanların iyi işleri
- İnsanların yaratılış gayesi
- İslam ahlakı ile yaşamak
- İslamiyet kolaylık dinidir
- İslamiyet orta yoldur