Caiz olan ve olmayan hileler

Dünkü yazımızda kaynaklarını göstererek şu hükmü bildirmiştik: Farz olduktan sonra zekât vermemek için, hile yapmak haram olur. Farz olmadan önce yapılan hile, İmam-ı Muhammed’e göre mekruh, İmam-ı Ebu Yusuf’a göre caiz olur. Fetva İmam-ı Muhammed’e göredir.

Kadın zekâtını kocasına veremez. Çünkü yine kendisine harcayacaktır. Kadının kocasına zekât vermesi bir nevi hile sayılır. Ama, fakir bir aile ise, kadının sadece 100 gram kadar altını varsa, zekât vermesi farzdır. İmameyn’in kavlini tercih ederek kocasına zekât verebilir. Dinimiz buna izin vermiştir. Bu zekâttan kaçma sayılmaz, dinimizin verdiği ruhsattan faydalanmak olur.

Nisaba maliktir ama adamın durumu iyi değildir. Kurban kesmekten kurtulmak için sefere çıkabilir veya parasını hanımına hediye edebilir.

Yine durumu müsait olmayan, fakat dinen zengin sayılan bir kimse, İbni Abidin’de bildirildiğine göre, zekâtını fakire verse, fakir de kabul ettikten sonra, zengine bunu hediye etse zekât verilmiş olur. Hâşâ, Allahı mı kandırıyorsunuz denmez.
Ama şöyle bir hile yapmak hile-i batıladır asla caiz olmaz, haramdır:

Zekât tutarı olan altınları bir kimse ceketinin cebine koysa, bir fakire verse, sonra da, fakire o ceketi bana sat dese, ceketi rayiçten fazla geri satın alsa bile zekât verilmemiş olur. Bu, bâtıl bir hiledir.

Zaruret olmadıkça; hiçbir sebep ile ödünç para alıp, faiz ödemek caiz değildir.

Zaruret başkadır, ihtiyaç başkadır. Zaruret, kendinin veya nafakası lazım olanların aç, susuz, çıplak veya sokakta kalarak hasta olması demektir. Zaruret olunca, yani ölümden veya hastalıkla, bir uzvun yok olmasından korku olunca, helal yol bulunamazsa, faizle ödünç alınıp, bununla zaruret giderilir. Nafakaya muhtaç olup, çalışamayan ve faizsiz ödünç bulamayan kimsenin nafaka için, faiz ile ödünç alması caiz olur ise de, böyle kimsenin, krediyi muamele satışı yolu ile alması iyi olur. Mesela, on altın alıp, üç ay sonra on iki altın ödemek isterse, on altını alırken, kalem, defter, kitap gibi herhangi bir şeyi de iki altına satın alıp, on iki altın borçlanır. Bunun gibi haram işlemekten kurtuluş yolu aramaya hile-i şeriyye denir. Zarurete düşenin, ibadetini kaçırmaması veya haram işlememesi için hile-i şeriyye yapması lâzım olur. İslamiyete uymaktan kaçmak için çare aramaya hile-i bâtıla denir ki, haramdır. İslamiyete uyup haramdan kurtulmak için bir çare arayana, sen bâtıl bir hile düşünüyorsun demek caiz olmaz.

Eşini üç talakla boşayan müslümanın, nikahı kendi mezhebine uygun, fakat diğer üç mezhepten birine uygun değil idiyse, o mezhebi taklit ederek yeniden nikah yapar. Bu da hile-i şeriyye olur.

Evlendiği kadınla süt kardeş olduğu meydana çıkarsa, bir kere emmiş olduğu da sabitse, diğer üç mezhepten biri taklit edilerek evliliğe devam edilir.
Dinimizde bazen söze itibar edilir, niyete itibar edilmez. Mesela nikahta, boşamakta, nikâhtan vazgeçmekte, adakta, alış verişte, hediyede, yeminde, küfürde niyete değil söze itibar edilir. (Ameller niyete göredir) hadis-i şerifi, taat ve mubahlara niyete göre sevap verileceğini bildirmektedir. Günahlar, iyi niyetle de işlense, günah olmaktan çıkmaz.

Zekâtı, sadaka-i fıtrı, adağı ve kurbanı, kaza etmeden fakir olan, hile-i şeriyye denilen kolaylıkla, bunları kaza edebilir. Devir yaparak bu borçlarından kurtulabilir. Dinimizin tanıdığı ruhsatlardan faydalanmak da dine uymaktan ileri gelir. Hadis-i şeriflerde de buyuruldu ki:

(Allahın verdiği kolaylık ve ruhsatlardan faydalanın!) [Buhari]
(Ruhsatlardan faydalanmayan, Arafat Dağı kadar günah işlemiş olur.) [Taberani]
(Allahü teâlâ, ruhsatla da amel edilmesini sever.) [Beyheki]