Aristo usulü nifak tohumu ekme metotları

Milattan önce ( 356 - 323) yılları arasında yaşayan Makedonya kralı Filipin oğlu İskender, babasından sonra kral olunca, kısa zamanda Yunanistan, İran, Anadolu, Suriye, Mısır, Horasan, Hirat ve Belhi işgal etti. Dünyanın yarısından çoğunu zaptetmesi ve kazandığı zaferler, ahlakını bozdu. Zulme başladı. Yaptığı zulümlerle kendi sonunu hazırladı ve sonunda İşret ve sefahetle öldü.

Babası, İskender’i onüç yaşında meşhur felsefeci Aristo’nun terbiyesine bırakmıştı. Kendisini Aristo yetiştirdiği için sıkıntıya düştüğünde hemen ondan yardım isterdi. Seferleri esnasında hocası Aristo’ya bir mektup yazarak şunu sordu: ''Zaptettiğim topraklardaki insanları tahakkümüm altında tutabilmek için neler yapmalıyım:

1- Ülkenin ileri gelen insanlarını sürgüne mi göndereyim ?

2- Ülkenin ileri gelen insanlarını hapse mi atayım ?

3- Ülkenin ileri gelen insanlarını kılıçtan mı geçireyim?”

Arısto kendisine şu cevabı verdi:

1- Sürgüne gönderme! Sürgünde toplanıp sana karsı başkaldırırlar,

2- Hapse atma! Hapishaneler militan yuvası olur, iş kontrolden çıkar,

3- Kılıçtan geçirme! Onlardan sonraki kuşak intikam hırsıyla büyür, tahtını sallar.

Anlaşma yollarını tıka!

Bu konuda sana tavsiyem şu olsun: ''Zaptettiğin ülke insanları arasına nifak tohumları ekeceksin. Halkı birbirine düşman edeceksin. Onlar birbirleriyle savaşırken, hakem olarak kendini kabul ettirip arabulucu olarak karşılarına çıkacaksın. Sonra aralarını düzeltir gibi görünüp anlaşmaya giden bütün yolları tıkayacaksın!”

İşte, bugün Batı’nın uyguladığı metot, Aristo’nun asırlar önce ortaya attığı bu metotdur. Batı’da bunu en iyi tatbik eden de İngilizler. Tarihteki o meşhur İngiliz oyunlarının kaynağı bu metot. Dün ve bugün, İslam ülkelerinde yaşanan olayları, iç çekişmeleri gözümüzün önüne getirirsek oynanan oyunlar daha iyi anlaşılır.

İngilizler, Londra’da yetiştirdikleri Ali Cinnah ve arkadaşları vasıtasıyla Hindistan’da, bağımsızlık bahanesiyle, Müslüman halkı birbirine düşürüp iç savaş çıkartıp, sonra da, onlara hakemlik yapıp, Pakistan ve Bangaldeş isminde iki devlet kurarak Müslümanları Hindistan’dan koparıp parçalamadılar mı? Aralarında hala iç çekişme devam etmiyor mu?

Osmanlı’nın çağdaş bir devlet hale gelmesi için sözde yardımcı olmak maksadı ile, Tanzimat Fermanı ve Islahat Fermanı’nı hazırlatarak devletin idari yapısına dinamit koymadılar mı? Sonra da, Milliyetçilik tohumlarını ekerek, farklı ırktaki milletlerin birer birer İmparatorluktan kopartarak Osmanlıyı dağıtmadı mı? Dağıtmakla kalmayıp, sonra da, bu devletleri birbirine düşman etmediler mi? Asırlardır kardeşce yaşadıkları Türk halkını Araplara; Arapları Türklere düşman etmediler mi? Yıllardır, Ordoğu’da, oluk gibi kan akmasının tek sebebi Müslüman halklar arasına ekilen bu nifak tohumları değil mi?

Filistin meselesinin bir türlü hallolmamasının sebebi bu, tavşana kaç, tazıya tut oyunu değil mi? Filistin meselesinin bitmesi için yıllardır kendileri sözde hakemlik yapıyorlar. Tam bitme noktasına geldiği an ektikleri nifak tohumları ile daha da karma karışık hale getiriyorlar. Çünkü maksatları çözüm değil, çözümsüzlük.

Nifak tohumu ekmelerinin yolu tabii ki tek değil. Bunlarda yol çok. 11 Eylül öncesi, İslamiyetin dünyada hızla yayıldığını görünce, Müslümanlar arasında şiddet yanlısı fanatik gruplarlar oluşturarak, onlara el altından her türlü desteği verdiler. Maksatları İslamiyeti şiddet yanlısı bir din olarak gösterip, yayılmasına mani olmaktı. Muvaffak da oldular. Bugün Avrupa’da, ABD’de, Müslümanlara iyi gözle bakılmıyor. Nereden bir canlı bomba çıkıp ortalığı kan gölüne çevirecek korkusu ve endişesi yaşanıyor. Daha neler neler anlatmakla bitmez…

Sadece siyasette değil, dinde de nifak tohumları ektiler. Eskiden Müslümanlar, Ehli sünnetin dört mezhebi üzerine ibadet ederler, bu mezhepler arasında en ufak bir çekişme, münakaşa olmazdı. Mezhepler, kardeşliğin, huzurun, birlik ve beraberliğin esasını teşkil ediyordu.

Sevginin yerini nefret aldı!

Bu beraberliği bozmak için önce kendilerinden Müslüman kılığına soktukları casusları sonra da, yerli işbirlikçileri vasıtasıyla Müslüman halk arasında mezhep düşmanlığını yaydılar. Mezheplerin luzumsuzluğu, dinde yeri olmadığı iftirası her platformda işlendi. Cahil bırakılan mezheplerden, dinin esaslarından haberi olmayan halk, doğrudan Kur’an-ı kerime yönlendirildi. Kur’anı kerimden ve Hadisi şeriflerden herkes kendi anlayışına göre hüküm çıkarmaya kalkınca da, bugünkü akıl almaz manzaralar ortaya çıktı. Dinde yeri olmayan, intihar saldırıları, canlı bomba vahşetleri yaygınlaştı. Müslümanlar arasında senin anladığın yanlış, benim anladığım doğru münakaşaları başladı. Farklı görüşleri ihtiva eden sayısız, klik, fraksiyon ortaya çıktı.

Böylece Müslümanların arasında olması şart olan, sevginin yerini kin ve nefret aldı. Öyle ki, Müslümanlar birbirlerini küfürle itham noktasına geldiler. Müslümanlar biribirleri ile uğraşmaktan bir araya gelemedikleri için de Batı, İslam ülkelerini üzerindeki tahakkümüne rahat bir şekilde devam etmektedir. Aristo’nun nifak tohumu ekmek metodu, bugün de hükmünü aynen icra etmektedir.

Bu zehirli nifak tohumların zararından ancak, Ehli sünnet itikadında olup, dinini bilen ve yaşayan kimseler korunabilmektedir.



24 Temmuz 2007 Salı