Zehirli.Org köşesi

Zehirli Fikirlere panzehir başlığı ile 2006 yılında zehirli.org sitemiz yayına başladı. Yüzbinlerce kişinin ziyaret ettiği sitemiz kritik noktalarda bilgilendirici içerikler sunmaya devam ediyor.

Güzel ahlâkı bilmek iyidir, ama kötü ahlâkı bilmek daha iyidir.
Çünkü insan kötülüğü bilmezse o kötülükten uzak duramaz.

Gayemiz ithal ve zararlı ideolojik fikirlere dair toplumda farkındalığı oluşturmaktır.


Hayreddin Karaman ve Süleyman Ateş

Hayreddin Karaman 26 Ekim 2008 tarihinde Yeni Şafak'ta şunları yazmış:

M. Abduh, Reşîd Riza ve Süleyman Ateş gibi çağımıza yakın veya çağdaş bazı alimlere göre ellerinde, aslı kısmen bozulmuş da olsa bir ilâhî kitap bulunan Hristiyanlar ve Yahudîler gibi Ehl-i kitab da, şirk koşamadan Allah'ın birliğine ve ahirete iman eder, salih amel işlerlerse, Son Peygamber'i de –bildikleri takdirde- inkar etmemek şartıyla ahirette kurtuluşa ererler.

"Polemik Değil Diyalog" isimli kitapta (Ufuk Kitap, 2006) yer alan bir konuşmamda yukarıda özetlediğim bilgileri verdim. Görüş sahiplerinin delillerini açıkladım, çağdaş görüş daha yeni olduğu için onun delillerini daha geniş olarak açıkladım. Tabii konuşma, yazmadan farklı olduğu, ifadeler arasında dağınıklık bulunduğu için bazı kimseler yanlış anladılar, bazıları da fırsat bulmuşken bunu kötüye kullandılar.

Peygamber Efendimiz (sav)'in Kur'an'ın açıklayıcısı olduğuna dair ayetler var mıdır?

Özellikle son zamanlarda birtakım kimseler: "Bize Kur ân kâfidir. Allah bize onu göndermiş ve sadece ona dayanmamızı istemiş başka bir kaynakla bizi mesul tutmamıştır" deyip bilerek veya bilmeyerek, maksatlı veya maksatsız Allah'ın Resûlü'nün sünnetini devreden çıkarmaya çalışmakta; O'nun dinde hüccet oluşu, sıhhati ve râvîleri hususunda şüphe uyandırmaya gayret etmekte;1 birtakım kimseler de Hz. Peygamber'in sünneti karşısında gevşek davranmakta "sünnete uyulsa da olur uyulmasa da olur" gibi bir tavır sergilemekte ve herhangi bir konuda bir hadîs delil olarak zikredildiği zaman da dudak bükmektedirler. Halbuki, İslâm'ın temel kaynağı olan Kur'ân'da Yüce Allah, Hz.

PKK'nin Para Kaynaklari

Almanya

Almanya'da yasayan Turk nufusun yogunlugu teror orgutu PKK icin Avrupa alanindaki faaliyetlerinin organizesinde bu ulkeyi onemli bir merkez ve uslenme alani olarak gormesine sebep olmaktadir. 1993 yilinda PKK teror orgutunun Almanya'da resmen yasaklanmasina ragmen faaliyetler, paravan isimlerle kurulan 33 dernekle yurutulmeye calisilmaktadir.

PKK, Uyusturucu ve Insan Ticaretinden 300 Milyon Dolar Kazaniyor

AB’nin teror listesindeki PKK, Avrupa’da uyusturucu ticareti, insan kacakciligi, cocuk kacirma, harac ve gasp gibi organize suc eylemlerinden sagladigi geliri, silah aliminda ve Kuzey Irak’taki orgut kamplarindaki teroristlerin egitimi icin kullaniyor.

Avrupa Polisi EUROPOL, Avrupa capindaki uyusturucu pazarinda ilk sirada yer alan PKK’nin, yillik gelirinin 300 milyon dolari buldugunu acikladi. Orta Asya’dan Avrupa’ya kadar uyusturucu ticaretinin PKK’nin kontrolunde oldugunu vurgulayan EUROPOL, orgutun ekonomik kaynaginin buyuk bolumunu ozellikle İngiltere ve Romanya uzerinden Avrupa’ya dagittigi uyusturucu ve insan kacakciligi ticaretinden sagladigina dikkat cekti.

NECİP FAZIL'IN İBNİ TEYMİYYE DEĞERLENDİRMESİ

İBN-İ TEYMİYYE

Şimdi bütün bu yolu kaybedişlerin, çamura saplanışların, her şeyi beş hasseden ibaret kuru akıl çerçevesine döküşlerin; ona da nasıl inandıkları ayrı bir mesele teşkil etmek üzere "Nas-Kur'ân hükmü" dışında hiç bir şey kabul etmeyişlerin ve Kur'ân'ı kuru akla göründüğü gibi ele alışların baş temsilcisi İbn-i Teymiyye'ye sıra geliyor.

Sekizinci Hicrî Asrın bu kuru kafası, kendisinden birkaç asır ilerideki Vehhabîliğe, ondan 1 asır sonra da Mısırlı Muhammed Abduh ve Efganlı Cemaleddin'e (Cemaleddin-i Efganî) uzaktan ve yakından ana zemini kurmuş ve İslâmı yıkılmak üzüre bir bina farzedip onu dışından payandalamak isteyen daha sonraki (reform)culara doğrudan doğruya veya dolayısiyle dayanak olmuştur.

Bir âlim, evet... Fakat... Kuru, hedefini şaşkın, sır âleminin vecde düşürücü müşahedesini kaybetmiş ve derinliğine hikmet ufuklarını karanlığa boğmuş bir ilim, hiçbir şey bilmemekten daha kötüdür. îbn-i Teymiyye bu ikinci sınıfın baş örneğidir; ve mesleği, kısaca, şeriati dış çehresiyle ele almak, onu uzunluğuna ve genişliğine ele alırken derinliğinden mahrum ederek hacimden uzaklaştırmak ve satıh haline getirmek ve bu yolda İslama bir nevi maddecilik ve kuru akılcılık getirmeye kalkışmış olmaktır. Yâni İbn-i Teymiyye, şeriati doğrulayıcı akla, onun gördüğünden-ötesini kabul etmemekle, farkında olmaksızın bir nevi selâhiyet ve hâkimiyet tanımış oluyor ki, akla böyle bir selâhiyet ve hakimiyet tanımak, hem aklı, hem imanı anlamamak ve dalâletin en dipsizine düşmek oluyor.

NECD BÖLGESİNDE ÇIKAN FİTNELER

SAHTE PEYGAMBERLER, HARİCİLER, VEHHABİLER

Doç. Dr. M. A. Büyükkara şu bilgileri veriyor:

“Necd kabileleri ve mensupları...Medine’deki İslami yönetime karşı Hz. Peygamber’in [aleyhisselam] vefatından hemen sonrasında gelişen siyasi sorunların en başta gelen kaynakları oldular. Tayy, Esed, Bekr, Temim, Hevazin, Kinde ve Hanife, Necd’in ve güneyindeki Yamame bölgesinin o dönemdeki sahipleri olan bedevi kabilelerin en büyükleridir. Hz. Ebubekir’in [radıyallahü anh] hilafeti sırasında bu kabilelerden Hanife, Bekr, Esed ve Temim ile, Hevazin ve Kinde’nin bir kısmı irtidat ederek halifeye isyan ettiler. Yine bu dönemde ortaya çıkan dört yalancı peygamberden üçü, Necdî kabileler içinden çıkmıştır. Benu Esed’den Tuleyha b. Huveylid, Benu Temim’den Secah ve Benu Hanife’den Müseyleme, ortaya attıkları iddialarla yeni dinin inanç ve fikir kimliği üzerinde manevi tahribat yapmaları yanında, ellerinde tuttukları askeri güçle Medine İslam devletine tehlikeli günler yaşatmışlardır. Hz. Ali [radıyallahü anh] döneminde ortaya çıkan Haricilîk fitnesi, yine Necdî kabileler içinde vücut bulan bir dini hareketin sonucudur.

ÖMRÜNÜ YANLIŞA ADAYAN ADAM:FAZLURRAHMAN

İslam Dünyasının Batı karşısındaki konumunun ciddi manada sorgulanmaya başlandığı on dokuzuncu yüzyılda yeni arayışlar gündeme geldi. Müslümanlar, Kuran ve Sünneti algılayış biçimlerini yeniden incelemeye aldılar. Bu aşamada klasik Tefsir Usulune karşı, Batı aklının icat ettiği yeni anlayış usulleri benimsendi. Yirminci yüzyılın eşiğine gelindiğinde ise, bu usullerin okullaşma süreci başladı.

Kendi içlerinde farklılık arz eden bu usullerin ortak buluşma noktası, hepsinin Batı’ya ve Onun değerlerine karşı, Batının anlayış usullerini kabullenen bir gündeme sahip olmalarıydı.

Kur’an ve Sünnetin kendi dinamiklerinden neşet eden Tefsir Usulu’ne ve o usul çerçevesinde istinbat edilen anlamlara bir başkaldırı tarzında gerçekleşen yeni yaklaşımların Kur’an’ı anlayış usulunde önerdikleri köklü değişiklikler içinde; Muhammed Abduh’un ‘İctimai’[1],Seyyid Ahmed Han’ın ‘Modernist’[2], Emin el-Huli’nin ‘Edebi’[3] ve öncülüğünü Fazlurrahman’ın yaptığı ‘Tarihselci’ tefsir anlayışları önemli bir yer tutmaktadır.

YAHUDİ TARİHİ YAHUDİ DİNİ

İsrail’in Filistin ve Lübnan topraklarında sürdürdüğü vahşi işgal, şüphesiz ki Siyonist ideolojinin kaynağını bizatihi Ortodoks Yahudilik’ten alan karakterinin bir yansıması. İsrailli hahamların savaş sırasında masum kadın ve çocukların öldürülebileceğini hükme bağlayan fetvası bu açıdan şaşırtıcı değil.

Dünyanın gözü önünde sergilenen vahşet örnekleri, “On Emir” içinde yer alan “öldürmeyeceksin, çalmayacaksın…” gibi hükümleri, “yahudiyi öldürmeyeceksin, yahudinin malını çalmayacaksın” tarzında yorumlayan Talmud’un tesis ettiği inanç, düşünce ve algı sisteminin pratik yansımasından başka bir şey değil.

Yazının tırnak içinde verdiğim başlığı, Israel Shahak’ın Jewish History Jewish Religion adlı eserinin, ilk baskısı Eylül-2002′de yapılmış Türkçe çevirisinin adı. Edward Said’in uzun bir sunuş yazısı yazdığı, oldukça rahat okunan bu eserinde Shahak, İsrail devletinin karakterinin ve gerek içeriye gerekse dışarıya yönelik olarak ortaya koyduğu uygulamaların Ortodoks Yahudilik’le irtibatını “içeriden” bir ses olarak aktarıyor.

SAHTE PEYGAMBER 'AHMED KADİYANİ'

Takdim

Hemen her devirde; Peygamber Efendimizin sahih hadislerinde haber verdiği ‘mehdiyet’ kavramını suistimal edenler olmuştur. Hak adına hakkın ihlal edildiği bu mesele, günümüzde de bazı tezahürleri ile karşımıza çıkmaktadır.



Öyle ki; mevzu da, mevzunun kahramanları da, insanları saptırmak için kullandıkları yol ve yöntemler de hep aynı ve bütün sahtelikleri ile asrın serencamında işin içyüzünü bilenlere bütün açıklığı ile sırıtmaya devam etmektedir.



Bu zevatın mehdiyetlerini ilan etmekle kalmayıp, yer yer bulunduklarını iddia ettikleri makam adına; dinin hükümlerini gevşeterek uydurdukları hezeyanlarla, cahil insanımızı bozdukları da görülmektedir.



İşte halkı aldatarak, kendileriyle birlikte dalalete sürükleyen tüm bu şarlatanları, tarihin kirli yapraklarından arayıp bulduğumuz Ahmed Kadiyani’nin şahsında inceleyeceğiz. Zaman zaman duyduğumuz diğerlerine, Gulam Ahmed, sadece bir örnek.

***



Kadiyanîlik, 19. yüzyılın sonlarına doğru, Mirza Gulam Ahmed Kadiyanî tarafından kuruldu. Mirza Gulam Ahmed, 1840 yılında Pencâb eyaletine bağlı Kadiyan'da doğdu. 6 yaşında tahsil hayatına başlayan Gulam Ahmed, 18 yaşlarına kadar Kur'an-ı Kerim, Farsça, Arapça mantık ve felsefe dersleri aldı. Babasından da hekimlik mesleğine ait bazı bilgiler öğrendi.

Efendimiz Aleyhisselâtu Vesselâm'ın Nurlu İkliminde Berat Gecesi Ve Faziletleri

Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem efendimiz şöyle buyurmuşlardı:

"Recep, Allah’ın ayıdır. Şaban, benim ayımdır. Ramazan, ümmetimin ayıdır” .

Mübarek Recep ayının ardından gelen Şaban ayı Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in ayıdır. Bu mübarek ayın değerini bilerek, ibadetlerimizi yapmalı, alemlerin Rabbinden af dilemeliyiz.

Şaban ayının önemli özelliklerinden biri Beraat gecesi gibi müstesna bir gecenin bu ayın içinde bulunmasıdır.

Ebu Hüreyre Radıyallahu And’dan rivayet edildiğine göre: Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem efendimiz şöyle buyurmuştur:

—“Şaban ayının on beşinci gecesinin ilk vaktinde Cebrail (a.s) bana geldi; şöyle dedi:
—“Ya Muhammed, başını semaya kaldır. Sordum.
—“Bu gece nasıl bir gecedir? Şöyle anlattı:
—“Bu gece, Allah-u Teala, rahmet kapılarından üç yüz tanesini açar. Kendisine şirk koşmayanların hemen herkesi bağışlar. Meğer ki, bağışlayacağı kimseler büyücü, kahin, devamlı şarap içen, faizciliğe ve zinaya devam eden kimselerden olsun. Bu kimseler tövbe edinceye kadar, Allah-u Teala onları bağışlamaz.

Hz. Ebu Bekir Sıddık (r.a.)

Hz. Ebubekirin nesebi:

Hz. Ebubekirin adı Abdullah, künyesi Ebu Bekirdir. Babasının adı Osman künyesi Ebu Kuhafedir. Anasının adı Selma Ümmül Hayrdır. Babası ve Anası tarafından nesebi efendimizle Mürrede birleşir. Babası Ebu Kuhafe Mekke’nin fethinden sonra Hz. Ebubekirin delaletiyle Müslüman olmuştur ve 92 yaşında Hz. Abdullah’tan sonra vefat etmiştir.

Hz. Ebubekir Kureyştendir. Teymidir. Cahiliye dönemindeki ismi Abdülkabe idi. Müslüman olunca peygamberimiz ona Abdullah ismini vermiştir. Efendimizi ilk kabullenenlerden olduğu gibi miracı nebeviyeyide tereddüt etmeden tasdikinden dolayı sıddık namına hak kazanmıştır

Efendimiz onun hakkında şöyle buyurmuştur. Kimi islama davet etti isem ilk lahzada hep tereddüt etmişlerdir. Yalnız Ebu Bekir müstesnadır o hemen tasdik etmiştir

Müslümanlığı Kabulü

Hz. Ebubekir zaten islamdan öncede nezih bir hayat yaşıyordu. İyilik yapmayı sever faziletten ayrılmaz. Cahiliyet devrinin kötülüklerinden uzak kalmış cahiliye devrinde bile içki içmemiştir. Kendisine cahiliye devrinde içki içmedin mi diye sorulduğunda haşa ben namusumu korur, insanlık şerefini tanır bir adamım. İçki içen bunları zayi eder buyurmuştur. Efendimizde bu sözü duyunca Ebubekir’in söylediği doğrudur demiştir.

Yusuf El-Kardavi'nin Fıkıh Anlayışı Üzerine Mülahazalar

Son yıllarda İslam alimlerinin öncülüğünde sivil İslamî organizasyonların artış göstermesi kuşkusuz memnuniyet verici bir gelişme. Bu organizasyonlar İslam alimlerini bir araya getirerek ulema sınıfının birbirlerini tanımalarına ve görüş alışverişinde bulunmalarına sağladığı katkıyla özellikle takdir edilmelidir. Yakın bir tarihte İstanbul böyle bir organizasyona ev sahipliği yaptı. 29 Haziran Perşembe günü akşam Grand Cevahir Otel´in kongre salonunda Avrupa Fıkıh ve Araştırma Konseyi´nin (AFAK) 3 gün sürecek 15. dönem toplantısının açılışı vardı. Adı geçen Konsey, gayr-i müslim toplumlarda yaşayan Müslümanların fıkhî problemlerini çözümlemek üzere 1997 yılında Yusuf el-Karadâvî başkanlığında İngiltere’de kurulmuş bir ilim ve davet müessesesi. Konsey, aralarında Faysal Mevlevî, Muhammet Taki el-Osmanî, Ali el-Karadâğî ve Hüseyin Hamid Hassan gibi tanınmış İslam alimlerinin de bulunduğu otuz sekiz kişiden oluşuyor.

Suriyeli Âlim Muhammed Vehbe Zuhayli Hoca İle Söyleşi

Suriyeli âlim Muhammed Vehbe ez-Zuhaylî, Dimeşk Üniversitesi Şeriat Fakültesi, el-Fikhü´l-Mukâren (Karşılaştırmalı Fıkıh) bölümünün başkanıdır. Cidde Fıkıh Konseyi gibi bir çok Uluslararası komisyonun üyesi ya da danışmanıdır. Türkiye´de daha çok, Zaman Gazetesi´nin de promosyon olarak verdiği İslam Fıkhı Ansiklopesi adlı çalışmasıyla tanınmaktadır. Görüştüğümüz tüm ilim ve fikir adamlarına yönelttiğimiz modernizm, diyalog, sünnetin teşriî değeri vb. konularla ilgili sorularımızı ez-Zuhaylî hocaya da yönelttik. Bu görüşmenin bir bölümüne Emin Saraç hocaefendi, Hamdi Aslan hoca ve H. İbrahim Kutlay hoca da katkıta bulundular.

Ömer Faruk Tokat: Türkiye´de akademik ortamda genel olarak bir tür modernist temayülün egemenliğinden bahsetmek mümkün. Pakistanlı Dr. Fazlurrahman ve sayın Hasan Hanefî vb. isimlerin etkisi altında olduğunu gözlemlediğimiz birçok akademisyen var?

Prof. Dr. Muhammed Vehbe Zuhaylî Hoca: Öncelikle Hasan Hanefî´den "sayın" diye sözetmeyin. O bir isyankârdır (mütemerriddir). Modernistler İslâm dairesinin dışında değerlendirilmelidir.

MÜNAFIKLARIN AHİRETTEKİ DURUMLARI


Bilmiyorlar mı, kim Allah'a ve elçisine karşı koymaya çalışırsa, gerçekten onun için, onda ebedi kalmak üzere cehennem ateşi vardır? İşte en büyük aşağılanma budur. (Tevbe Suresi, 63)

Allah'a ve Allah'ın dinine savaş açmış olan münafıkların ahirette gördükleri karşılık, tamamen hak ettikleri, layık oldukları bir karşılıktır. Münafıklar sonsuz hayat süresince maddi ve manevi bir azap içinde yaşayacaklardır.

Münafıkların cehennem azabı, aslında dünyada yaşadıkları süre içinde başlamıştır bile... Büyük bir aşağılanma ve küçük düşmenin yanı sıra, daha yüzlerce azap çeşidi henüz dünyadayken onları beklemektedir. Fakat en büyük azap, hiç kuşkusuz cehennem azabı olacaktır; sonu olmayan, asla bitmek bilmeyen bir ateşin azabı...

ÖLÜM ANLARI

Her insan, Allah'ın kendisi için belirlemiş olduğu kaderi yaşar ve O'nun tayin ettiği zamanda ölür. Müminler, yani hayatlarını O'nun istekleri doğrultusunda geçirmiş olan insanların -dünyada işledikleri salih ameller karşılığında- canları, Allah'tan bir lütuf olarak melekler tarafından güzellikle alınır ve cennette ağırlanırlar.

TIBB-I NEBEVİ TIP DÜNYASINA UFUK SAÇIYOR

Günümüzde teknolojik tıp aletleri ve büyük yatırımlarla ulaşılan modern tıp bilgileri, aynı zamanda asırlardır oluşan bir bilgi birikimi ve tecrübenin sonucudur. Ancak tüm bu olumlu şartların ve teknolojik imkanların bulunmadığı, bundan yaklaşık 1400 yıl önce Peygamber Efendimiz (sav)in sağlık konusunda ümmetine verdiği tavsiyeler ve örnek olduğu uygulamalardan oluşan Tıbb-ı Nebevi, bugün tıp dünyasına ışık tutmaktadır.

Peygamber Efendimiz Hz.Muhammed (sav), her konuda olduğu gibi tıp konusunda da oldukça bilgili ve tüm alemlere örnek bir kişiydi. Hadislerle günümüze dek ulaşan tavsiyeleri, Kendisinin günümüz tıbbının pek çok tespitine vakıf olduğunu ortaya koymaktadır. Elbette ki bu Allahın hatem-ül enbiya Peygamber Efendimiz (sav)e bahşettiği akıl ve ilham sayesindedir. Peygamberimiz (sav)in sağlık konusundaki tavsiyelerinin çoğu bugün uzmanlar tarafından önerilen uygulamalardır.