Zehirli.Org köşesi

Zehirli Fikirlere panzehir başlığı ile 2006 yılında zehirli.org sitemiz yayına başladı. Yüzbinlerce kişinin ziyaret ettiği sitemiz kritik noktalarda bilgilendirici içerikler sunmaya devam ediyor.

Güzel ahlâkı bilmek iyidir, ama kötü ahlâkı bilmek daha iyidir.
Çünkü insan kötülüğü bilmezse o kötülükten uzak duramaz.

Gayemiz ithal ve zararlı ideolojik fikirlere dair toplumda farkındalığı oluşturmaktır.


ABDEST ALMANIN FAZİLETİ

Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Abdeste devam et ve güzel abdest al ki, ömrün uzasın.) [Harâiti]

(Güzel abdest alıp camiye giren Allah’ın misafiri olur. Allahü teâlâ da misafirine mutlaka ikram eder.) [Beyheki]

(Güzelce abdest aldıktan sonra "Eşhedü en la ilahe illallahü vahdehü la şerikeleh ve eşhedü enne Muhammeden abdühü ve Resulühü" diyene Cennetin sekiz kapısı açılır.) [Nesai]

(Güzelce alınan abdest, imanın yarısıdır.) [İbni Hibban]
(İlk sorgu abdestten olacaktır. Abdesti güzel ise, sıra namaza gelir.) [Beyheki]

(Hiçbir günahkâr yoktur ki, güzelce abdest alıp iki rekat namaz kılarak mağfiret dilesin de, affedilmiş olmasın.) [Tirmizi]

(Güzelce abdest alıp namazını cemaatle kılanın bütün günahları affolur.) [Müslim]

(Güzelce abdest alan günahlarından sıyrılmış olur.) [Buhari]

(Güzelce abdest alıp bir din kardeşini ziyaret eden, Cehennemden uzaklaşır.) [Ebu Davud]

(Güneş yükselince [işrak vaktinde] güzelce abdest alıp iki rekat namaz kılanın bütün günahları affolur.) [İ.Ahmed]

(Soğukta, sıcakta güzelce abdest almak, günahlara kefaret olur.) [Müslim]

ALLAH'IN ELİ NE DEMEKTİR?

Sual: Kur’anda Allah’ın iki eli tabiri geçmektedir. Bu, Allah’ın bizim gibi iki elinin olduğunu göstermez mi?

CEVAP
Asla göstermez. Çünkü Kur’an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki:
(Onun benzeri hiçbir şey yoktur, O hiçbir şeye benzemez.) [Şura 11]

Onun eli ayağı, gözü var demek, yaratıklara benzetmek olur. Yed’den muradın keyfiyetini Allah bilir demekle yetinmelidir. Çünkü düşündüğümüz, hayal ettiğimiz her şey mahluktur, yaratıktır. İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki:
Bildiğimiz, hatırımıza, hayâlimize gelen, duygu organlarımıza etki eden her şey mahluktur. Çünkü, insanın bildiği, hissettiği her şey, kendi eseridir. Bizim, Allahü teâlâyı tenzîh etmemiz, bir şeye benzemez dememiz bile benzetmek olur. (2/9)

BEDEN ÖLSE DE RUHLAR ÖLMEZ

Vehhabiler diyor ki:
(Resulullahın ve Evliyanın ruhlarından şefaat isteyen, bunların mezarını ziyaret edip, bunları vesile ederek dua eden kâfir olur. Kabirde olandan işitmeyenden dua istemek şirktir. Ölü ve uzaktaki diri, işitmez ve cevap vermez. Bunların fayda ve zararları olmaz. Ölmüş peygamberden de bir şey istemek şirktir.)

CEVAP
Bu iddialarına aşağıda ve diğer maddelerde cevap veriyoruz:
Ruhun ölmediğine Ehl-i sünnetin inandığı gibi vehhabiler de inanıyor. Beden ölse bile ruhun ölmediğine inanıp da, bu ruhun hareket etmesine inanmamak açık bir çelişkidir.

Böyle olunca, ruhdan şefaat dilemek, ondan yardım istemek gibi, Allahü teâlânın yaratmasına vasıta olmasını beklemeye, karşı olmamak icap eder. Çünkü, bütün dinler, insan ölünce, ruhun diri kaldığını bildirmektedir. Diri insanlar, Allahü teâlânın yaratmasına vasıta, sebep oldukları gibi, diri ruhların da, Allahü teâlânın yaratmasına sebep olacağı red edilmez.

VESÎLE ve TEVESSÜL HADİSLERİNİN KAYNAK DEĞERİ

GİRİŞ

A. ARAŞTIRMANIN KONUSU ve ÖNEMİ

Yaratılışı itibariyle insan, hem biyolojik hem de psikolojik bakımdan âciz ve zayıf bir varlıktır. Özellikle yaşanan sıkıntı ve çaresizlikten kurtulup huzur ve gönül rahatlığı içinde yaşamak için maddi-manevî bir vesile aramak, insanın yapısında var olan bir duygu ve düşüncedir. Bütün nevileriyle tevessülün, bu duygu ve düşüncenin birer tezahürü olarak ortaya çıktığını söylemek yanlış olmasa gerektir.

Vesile ve tevessül, daha ziyade kelâm ve tasavvuf anabilim dallarıyla münasebeti olan bir konudur. Ancak kabul edilmelidir ki, özellikle münakaşa mevzuu yapılmış kelâm ve tasavvuf problemlerinin mesnedi Kur’ân-ı Kerîm ve onun vazgeçilmez yorum ve pratiği demek olan hadis/sünnet olmak durumundadır. Hadis anabilim dalını doğrudan ilgilendiren çalışmalardan birisi de, Kur’ân’dan sonraki dayanağı hadis olması gereken tefsir, fıkıh, kelâm ve tasavvuf gibi temel İslâmî ilimlerin kullandıkları delil ve malzemelerin, teknik anlamda ne ifade ettiğini tesbit faaliyeti olmalıdır. Bu tesbit; tahriç ve değerlendirme faaliyetinin, hadisçinin mensubu bulunduğu anabilim dalı için olduğu kadar, diğer anabilim dallarına mensup araştırmacılar için de önemli bir hizmet olacağında şüphe yoktur.

KELAM-I KADİM'İN ANLAM HARİTASI

İnsanların yetişme tarzları, farklı eğitim düzeyi ve algılama gücüne sahip olmaları anlayışlarında birtakım farklılıklara neden olur. Herkes eline aldığı metni kendi zaviyesinden tahlil eder. Bir vakıayı kelamcı, tefsirci, hadisçi ayrı vurgularla değerlendirir.

İslam?ın erken yıllarından günümüze kadar Kur?an farklı zaviyelerden telakki edilmiş ortaya değişik tefsir tarzları ve bunları esas alarak telif edilen eserler çıkmıştır. Bu farklılığı besleyen temel nedenleri dikkate alarak Kelam?ı Kadim?in anlam haritasını belirlemek anlamanın meşru ölçüler dahilinde sürdürülmesine katkıda bulunacaktır.

Bu makale sahabeden günümüze kadar kesintisiz devam eden Kur?an?ın anlaşılma sürecini müessirleriyle tahlil edecek, doğru anlama cehdinde olanları İslami anlayış usulüyle yüzleştirecektir.

SAHABE

İslam?ın ilk talebeleri olan sahabe Kur?an?ı tedrici bir süreçte öğrendi. İnen her on ayeti öğrenir, hayatında tatbik eder sonra on ayet daha öğrenirdi.[1] Bir çoğu ümmi olduğundan[2] Kur?an?ı kalpleriyle hıfzedip dilleriyle okuyup muhafaza etmeye çalışırdı. Gelen her ayet onların imanına güç katardı: ?Biz Kur?an?dan mü?minler için şifa ve rahmet olacak şeyler indiriyoruz.?[3]

Bir Selefi İle Taklit ve Mezhepler Üzerine Söyleşi

Müslümanlar farklı kültürlerle olan ilk karşılaşmalarında -müktesabatı geniş alimler vasıtasıyla farklılaşmadan var olmayı başardılar. Başka milletlerin medeni birikimlerini öz posa ayırımına tabi tuttular. İlmen ve siyaseten güçlü olmaları yüreklerine güven aşıladı.

İslam düşünce tarihinde değişenler ya da "hakikat"in müşrik kültürler esas alınarak değiştirilmesini talep edenler de vardı. Fakat Sünnet ve Cemaat alimlerinin bereketli çalışmaları onları etkisiz hale getirdi. Yunan İlahiyatına ait malumatı olduğu gibi kopyalayıp İslami inanış sistemine uygulayan "Meşşai" ekolu Gazali gibi muazzam bir zekanın eleştirilerine verecek cevap bulamadı. Bulduysa da (İbn Rüşd´ün Gazali´nin Tehafüt´üne1 yaptığı eleştirileri ihtiva eden çalışması gibi) inandırıcı olamadı.

İslami mirasın Modern zamanda Batı Medeniyetiyle karşılaşması ise Müslümanların aleyhine gelişti. Çünkü yeni dönemde İslam coğrafyası istila edilen-yenilen-ezilen insanların yurduydu. Bu psikoloji genç insanların sahih geleneği sorgulamasına ve hatta ondan kopmasına zemin hazırladı. Galip gelen Batı gibi olmak isteyenler onun değer yargılarını benimsemenin bütün sıkıntılara çare olacağını düşündü.

KUR'AN-I MÜBİN'İ PROTESTANCA OKUMAK

Zaman ve mekan üstü duruşuyla bütün insanlığa konuşan, her devrin inşasına etkin olarak katılan ve müminlerinden her halükarda ahkamının tatbik edilmesini talep eden Kur?an?ı Kerim?in Arapça ve ilk muhataplarının Arap olması, Allah Rasulü?nün (s.a.v.) Kur?ani hükümleri tekit ve tebyin noktasındaki ifade ve aksiyonları, Onun ne olduğu ve niçin gönderildiği noktasındaki muhtemel anlaşılma problemlerini bütünüyle izale etmiştir.

Efendimiz?in (s.a.v.) bütün zamanların en hayırlı nesli olarak nitelediği Ashabın[1] selüki bir Arapça?ya ve muhkem bir imana sahip olmaları Kur?an?ı doğru anlayış usulunu şifahi olarak yaşatmalarına ve kendilerinden sonraki kuşaklara aktarmalarına yardımcı olmuştur. Bu aktarış İslam?ın ilk yıllarındaki muhtemel ladini tefsir anlayışlarının da önünü kapatmıştır.

İslam coğrafyasının Tabiin devrinde hızlı bir şekilde genişlemesi ve buna paralel olarak farklı din, dil, örf ve kültüre sahip milletleri içine alması, Arap dilinin saf yapısının bozulmasına yol açtı. Dilin aslında mündemiç olan sarf ve nahiv kaidelerine dikkat edilmez oldu.

MEKKE'YE VEDA ZAMANI MI?

"Hatice'nin evi yıkıldı, Hz. Ebu Bekir'in evi Hilton'un müştemilatında kaldı. İslam kültür mirası yok edilirken kimsede ses yok. Mekke'ye veda zamanı mı?"

20 Nisan 2006 07:32

Taliban yönetimi, altı yıl önce İslam öncesi heykelleri yıkmaya başladığında dünya ayağa kalktı. Kabil, Celalabad, Herat, Kandahar, Gazni ve Bamiyan'daki heykeller, tanklardan atılan top ateşiyle yıkılmış, Bamyan'daki 53 metrelik Buda heykelleri patlatılarak yok edilmişti. BM ve UNESCO başta olmak üzere uluslararası toplum "insanlığın ortak mirası" olarak görülen heykellerin yıkılmasını kınamış, Batı bunu Taliban'a yönelik Afganistan saldırısının imaj operasyonu için kullanmıştı.

Osmanlı İmparatorluğu döneminde Mekke'de yapılan 350 yıllık Ecyad Kalesi, Türkiye'nin tepkisine ve UNESCO'nun uyarılarına rağmen Suudi Arabistan yönetimi tarafından 2001'de yıkıldı. Yerine binlerce odası olan dev oteller ve alışveriş merkezi yapıldı. Türkiye'nin bütün uyarılarına, ricasına rağmen tarihi kalenin yıkımı önlenemedi. Kültür Bakanlığı, UNESCO nezdinde Suudi yönetimini kınadı. ABD'nin Irak işgali sırasında müzeler yağmalandı, kütüphaneler yakıldı. Korkunç bir kültürel yıkım yaşandı. Amerikan ordusu iki yıl önce ünlü Babil kalıntılarının bir kısmını yıkarak helikopter pisti yaptı.

Hadis-i Şeriflerde Ramazan'ın Fazileti

Ramazan ayı dinimizce yüce ve kutsal kabul edilmiş bir aydır. On bir ayın sultanıdır. Onun bu kutsiyet ve fazileti Kur´an-ı Kerim´de ve hadis-i şeriflerde belirtilmiştir. Sevgili Peygamberimiz bir Şaban ayının sonunda Ramazan ayına girerken ashabına hitabederek Ramazan ayının kutsiyet ve faziletini şöyle belirtmiştir:

- Ey insanlar! Yüce ve mübarek bir ayın gölgesi üzerinize bastı.
O ayda bir gece vardır ki bin aydan daha hayırlıdır.
Allah o ayda oruç tutmayı farz kıldı. Geceleyin ibadet yapmayı (terâvih namazı kılmayı) nâfile kıldı.
O ayda bir hayır işleyen kimse diğer aylarda bir farz işlemiş gibi olur.
O ayda bir farz işleyen ise diğer aylarda yetmiş farz işlemiş gibi sevap alır.
O, sabır ayıdır. Sabrın karşılığı ise cennettir.
O, yardımlaşma ayıdır.
O ayda müminin rızkı bollaştırılır.
O ayda kim bir oruçluyu iftar ettirirse bu, günahlarının bağışlanmasına ve cehennemden kurtulmasına sebep olur.

MÜNAFIKLARIN ÖZELLİKLERİ

Ki (bunlar) Allah'ın ahdini, onu kesin olarak onayladıktan sonra bozarlar, Allah'ın kendisiyle birleştirilmesini emrettiği şeyi keserler ve yeryüzünde bozgunculuk çıkarırlar. Kayba uğrayanlar, işte bunlardır. (Bakara Suresi, 27)

Münafığın kelime anlamı 'karışıklık ve bozgunculuk çıkaran'dır. İçinde bulundukları mümin topluluğun arasına giriş sebepleri de, asıl olarak budur. Yaptıklarında kararlıdırlar. Her fırsatta müminlerin düzenine karşı bir hareket yapmayı adeta görev edinmişlerdir. Mümin olmadıkları halde kendilerini mümin gibi göstermeye ve bu sayede onların imkanlarından faydalanmaya çalışan münafıklar, başlarına bir zorluk veya sıkıntı geldiğinde hemen onlardan ayrılır ve karşı cepheye geçerler; gerçek karakterleri ancak zor zamanlarda ortaya çıkar. Bu durum, müminlerin yanında, menfaatleri doğrultusunda kaldıklarının açık bir göstergesidir. Bu karakterin Kuran ayetleri ile tanıtılmış yüzlerce özelliği vardır. Yalnız münafık karakterini tanımak için, öncelikle Allah'a olan inançlarını bilmek gerekmektedir.

ALLAH'A VE AHİRETE İNANÇLARI YÜZEYSELDİR

Dünyanın neresinde yaşarsa yaşasın her insan, Allah'a iman etmekle, O'nu tek olarak ilah edinmekle ve O'na ibadet etmekle yükümlüdür. Bundan dolayı da, Allah'ın sözü olan Kuran'a ihtiyacı vardır.

Hz.İsa Ve Hz.Mehdi Gelmeyecek Nidaları,Hz.İsa Ve Hz.Mehdi'nin Geliş Alametidir


Peygamberimiz (sav), sahih hadisleriyle hem manevi hem fiziksel özellikleri, hem de yapacakları icraatlarla Hz. İsa ve Hz. Mehdi'nin gelişi hakkında çok detaylı bilgiler vermiştir. Ancak kimi çevreler, hiçbir bilgi ve delile dayandırmadan bu iki mübarek şahsın gelişini reddetmeye çalışmaktadırlar. Bu amaçla, Hz. İsa'nın yeniden yeryüzüne geleceği beklenen, içerisinde bulunduğumuz bu dönemde, "Hz. İsa'nın öldüğü ve ikinci kez gelmeyeceği" yanılgıları gündeme getirilmektedir. Aynı şekilde Hz. Mehdi'nin gelişi de çeşitli açıklamalarla tevil edilmeye çalışılmaktadır. "Hz. Mehdi'nin geçmişte geldiği, Mehdiliğin bir şahsı manevi olacağı ya da Hz. Mehdi'nin hiç gelmeyeceği" gibi yanlış, Peygamberimiz (sav)'in hadisleriyle ve İslam alimlerinin açıklamalarıyla açıkça çelişen mantıklar öne sürülmektedir. Oysa burada gözardı edilmemesi gereken çok önemli bir gerçek vardır:

"HZ. İSA VE HZ. MEHDİ'NİN GELMEYECEKLERİNİN SöYLENMESİ, ASLINDA BU MüBAREK ŞAHISLARIN GELECEKLERİNİ ORTAYA KOYAN öNEMLİ ALAMETLERDEN BİRİDİR."

Hz. İsa ve Hz. Mehdi'nin gelmeyecekleri iddiaları, bu iddiaları öne sürenlerin gerçekte, Hz. İsa ve Hz. Mehdi'nin gelmesi ihtimalinden çok tedirgin olmalarından kaynaklanmaktadır.

SÜNNET-İ SENİYYE'YE UYMANIN ÖNEMİ



Kuran-ı Kerim Allah katından insanlara bir beyan ve ögüt olarak indirilmiş son İlahi kitaptır. İçinde herşeyin açıklaması vardır ve insanlar için bir hidayet vesilesidir. Kuran’daki pek çok ayette Resullullah’a itaat edilmesi emredilmektedir. Bu son derece önemli bir noktadır çünkü Kuran’ın tam olarak anlaşılması ancak ve ancak Sünnet-i Seniyye’ye uymakla gerçekleşebilir.

Kuran’ın açıklayıcısı sünnettir. Sünnet; Resulullah Efendimiz’in (S.A.V.) sahih hadislerinin toplanması ve daha sonraki dönemlerde büyük İslam alimlerinin bu hadisleri yorumlaması ile oluşan Ehl-i Sünnet itikadıdır.

Burada çok önemli bir noktanın üzerinde durulması gerekmektedir. Sünnet Kuran’dan ayrı olarak ele alınabilecek bir kavram değildir. Ayetlerde Peygamber Efendimiz’in insanlar üzerindeki ağır yükleri kaldıran, hüküm koyan, Kuran’daki açık ve gizli hikmetleri ümmetine öğreten özelliklerinden bahsedilmektedir. Nitekim Sünnet-i Seniyye’ye baktığımızda Resulullah’ın ashabına her konu ile ilgili çok sayıda bilgi aktarımında bulunmuş olduğunu görürüz.

Kandiller,Üçaylar Ve Diğer Bazı Hususlarda Bir Açıklama

BEYAN - Mayıs-Haziran 1999


I- Kandil geceleri

Yeni Şafak gazetesinde yayımlanan "Üç Aylar ve Faziletleri Üzerine" başlıklı yazısında Prof. Dr. Süleyman Ateş, Receb ve Şa'ban aylarında oruç konusunda Hz. Peygamber (s.a.v)'in tutumunu belirttikten sonra sözü kandil gecelerine getirmekte ve şöyle demektedir: "Üç ay ardı ardına oruç tutmak veya Kandil geceleri adıyla Receb ve Şa'ban ayalarının bazı gecelerini kutlamak sünnet olmadığına göre bid'attir. Kadir gecesi dışında Hz. Peygamber'in herhangi bir geceyi diğerlerinden farklı biçimde kutladığı hakkında herhangi bir rivayet yoktur. (...) Kadir Gecesi dışındaki Kandil geceleri, Hz. Peygamber'den hayli zaman sonra bazı zahidlerin uygulamalarıyla gelenek haline gelmiştir."

Ancak Ateş'in burada bir çelişkiye düştüğü görülmektedir. Zira yukarıya aldığımız cümlelerden önce, Şa'ban ayının 15. gecesi (Berât gecesi) hakkında Hz. Ali (r.a)'den gelen bir rivayeti aktarmış ve hakkında herhangi birşey söylememiş, sadece sözünü ettiğimiz hadisten sonra şöyle demiştir: "Hz. Aişe'den Peygamber'in şöyle dediği rivayet edilmiştir: "Yüce Allah, Şa'bân'ın orta gecesinde en yakın göğe iner; Kelb kabîlesi koyunlarının tüylerinin sayısından daha çok kimseyi affeder." Senedi zayıf olan bu rivayet, dinde kanıt olamaz."

Baskı Ve Zulümle Karşılaşan Sahabe-i Kiram'ın Şerefli Yaşamları

Peygamber Efendimiz (sav)’in mübarek zatını tanıyan, onunla birlikte yaşama şerefine erişmiş müminlerden oluşan Sahabe-i Kiram’ın yaşamları ve ahlakları, İslam tarihi boyunca yaşamış tüm Müslümanlar için büyük şevk kaynağı olmuştur. Hanım ya da erkek fark etmeden, cesaretleri, azim ve kararlılıkları, iman kuvvetleri, gördükleri tüm baskı ve zulme karşın Allah’a ve Resulü (sav)'ne olan sadakatleri ve Resulullah (sav)’ın nefsini kendi nefislerinden üstün tutmaları, yüzyıllardır İslam tarihinde şerefle anılmaktadır.

Yüce Allah, Sahabe-i Kiram’ın ihlaslı tavırlarını tarih boyunca yaşamış olan tüm Müslümanlar için bir örnek kılmıştır. Onların o dönemin çok zor şartları altında verdikleri halisane mücadele, yaşadıkları derin iman coşkusu ve sadakat, Allah’a olan sevgileri, Peygamberimiz (sav)’e olan düşkünlükleri Allah’ın izniyle İslamiyet’in kısa sürede tüm dünyaya yayılmasına ve insanların geniş kitleler halinde hak din ahlakına yönelmesine vesile olmuştur.

Allah yolunda verdikleri bu kutlu mücadeleleri boyunca baskı, eziyet ve zulme maruz kalan değerli Sahabeler gibi, “Yoksa sizden önce gelip-geçenlerin hali başınıza gelmeden cennete gireceğinizi mi sandınız?…” (Bakara Suresi, 214) ayetinin bir tecellisi olarak tarih boyunca diğer müminlerin de başından benzer olaylar geçmiştir.

YALNIZ KUR'AN DİYENLERE!.


PEYGAMBERSİZ DİN,DİNSİZLİKTİR

Sual: Bazıları, Yalnız Kur’an sloganı ile, “Peygambere Kur’an harici başka bilgi verilmedi. Vahiy haricindeki sözleri senet olamaz” diyerek peygambersiz bir din meydana çıkarmak istiyorlar. Kur’anda Peygamber efendimize Kur’an harici bilgi verildiğine dair âyet yok mudur?
CEVAP
Çok âyet var. Kur’anda, (Yalnız Allah’a itaat edin) denmiyor, Resulüne itaati de şart koşuyor:
(Allah’a ve Resulüne itaat edin!) [Al-i İmran 32]
(İhtilaflı bir işin hükmünü Allah’tan [Kur’andan] ve Resulünden [Sünnetten] anlayın!) [Nisa 59]

(Allah ve Resulü, bir işte hüküm verince, artık inanmış kadın ve erkeğe, o işi kendi isteğine göre, tercih, seçme hakkı kalmaz.) [Ahzab 36]

(Resulullahta sizin için [uyulması gereken] güzel örnekler vardır.) [Ahzab 21]