Okuyucu Soruları 2 Darb ve Recm 2

"Darabe" fiilinin "çok anlamlı" bir fiil olduğu doğrudur. Kur'an'da muhtelif kipleriyle 59 yerde geçen bu kelimenin, geçtiği yerlerde bağlama göre farklı anlamlar ifade ettiği de doğrudur. Ancak bu, mezkûr kelimenin geçtiği her bir yerde ifade ettiği anlamın "kafamıza göre" tayin edilebileceği anlamına gelmez.

Soru metninde Prof. Dr. Mehmet Dağ'a atfen yer verilen tesbit gerçeği ifade etmektedir. Sadece "darabe" fiili değil, Arapça'daki kelimelerin hemen tamamı, farklı edatlara veya mef'ullere/tümleçlere göre farklı anlamlar ifade eder. Bunların kimi hakikat, kimi mecazdır.

Birkaç örnek:

Darabe: Vurdu; dövdü; sür'at yaptı; uzadı; hareket etti; oynadı; seyahat etti; ticaret, gaza vb. bir sebeple bir yerden bir yere gitti.

Darabe bi nefsihi'l-ard: Bir yerde ikamet etti, kaldı.

Darabe bi yedihî: Eliyle işaret etti.

Darabe alâ yedeyhi: Tuttu, engel oldu, kesinleştirdi, ifsad etti.

Darabe an...: ...den yüz çevirdi.

Darabe beynehû: ...den uzaklaştırdı.

Darabe'ş-şey'e bi'ş-şey': Bir şeyi başka bir şeye kattı, karıştırdı.

Darabe fi'l-mâi: Suda yüzdü.

Darabe bi zekanihi'l-ard: Korktu.

Darabe'l-akrebu: Akrep (bir kimseyi) soktu...

Örnekleri artırmak mümkün. Daha detaylı bilgi isteyenler Tâcu'l-Arûs gibi, Kamus Tercemesi Okyanus gibi mufassal lugatlere bakabilirler.

Dolayısıyla bu kelimeye keyfemâşeyâ anlam vermek demek, cümleyi kendi istediği gibi kurmak demektir. Oysa Allah Teala'nın kelamı, biz onu yeniden anlamlandıralım, kendi anlayışlarımızı ona söyletelim diye değil, sabit anlamlarının ihtiva ettiği hakikatleri benliğimize yerleştirerek teslim olalım diye indirilmiştir.

Unutmayalım, Ehl-i Kitap da kendi kitaplarını -başka değil- tam da bu tarz mülahazalarla tahrif etmişlerdir. İçlerine sindiremedikleri, izah edemedikleri, zor buldukları, ele-güne izah edilemez gördükleri hükümleri kimi zaman Kitap'tan çıkararak, kimi zaman bağlamlarını tahrif ederek, kimi zaman da yorum metoduyla devre dışı bırakarak "hevalarına uygun" dinler ortaya çıkarmışlardır...

Söz buraya gelmişken Ehl-i Kitab'ın, kendi kitaplarını tümüyle reddetmemiş oldukları gerçeğine de dikkat çekmemiz gerekiyor. Adı "Tevrat" olan, "İncil" olan, hakiki Tevrat ve İncil'den cümleler, pasajlar taşıyan, ama muhtevasında Ehl-i Kitab'ın ileri gelenlerinin heva ve heveslerinin de yer bulduğu kitaplardır onlar.

Modern dönemde Müslümanların Kur'an'la ilişkisi, bilhassa Yahudilerin Tavrat üzerinde gerçekleştirdiği tasarruflarla gerçekten çarpıcı bir benzerlik gösteriyor.Günümüzde meal çalışmalarının önemli bir kısmının arz ettiği görüntü, hahamların Tevrat'ı tuttuğu muameleden farklı değildir. "Ben böyle anlıyorum" tavrıyla Kur'an'ı heva kaynaklı "özgürlük" algısının kurbanı kılanlar, etki alanlarını Kur'an merkezli söylemlere ular elbette...

Devam edecek.

Bkz. ez-Zebîdî, Tâcu'l-Arûs, III, 237 vd.; Mütercim Âsım, Kamus Tercemesi Okyanus, I, 186 vd.