Zehirli.Org köşesi

Zehirli Fikirlere panzehir başlığı ile 2006 yılında zehirli.org sitemiz yayına başladı. Yüzbinlerce kişinin ziyaret ettiği sitemiz kritik noktalarda bilgilendirici içerikler sunmaya devam ediyor.

Güzel ahlâkı bilmek iyidir, ama kötü ahlâkı bilmek daha iyidir.
Çünkü insan kötülüğü bilmezse o kötülükten uzak duramaz.

Gayemiz ithal ve zararlı ideolojik fikirlere dair toplumda farkındalığı oluşturmaktır.


İSLAMÎ İLİMLERİN ORİJİNALLİĞİ BAĞLAMINDA MODERNİSTLER

İSLAMÎ İLİMLERİN ORİJİNALLİĞİ BAĞLAMINDA MODERNİSTLERİN USUL-İ FIKIH ELEŞTİRİLERİNE CEVAP

İslam dini, insan hayatını bütün cepheleriyle kuşatan ve en ince teferruatına kadar hayatı kainatın yaratılış gayesine uygun biçimde tanzim eden kapsamlı bir dindir. İslam dini insan hayatının sadece ruh ve gönül boyutuyla değil; inanç, düşünce, davranış, yaşayış tarzı ve ahlak boyutuyla da ilgilenir, ölçüler koyar; fertten topluma insan hayatını düzenler. İslam dininin getirdiği ölçüler Peygamber efendimizin (s.a.v) tebliğ ettiği naslar aracılığıyla insanlığa ulaşmıştır. Sözünü ettiğimiz dinî nasların bir kısmı inanç ve düşünceyle, bir kısmı davranış ve yaşayış biçimiyle, bir diğer kısmı da ahlakla ilgilidir. Nasların inanç konularıyla alakalı olarak getirdiği ölçülere “itikadî hükümler”, davranışlarla alakalı olarak getirdiği ölçülere “amelî hükümler”, ahlakla alakalı olarak getirdiği ölçülere de “ahlakî hükümler” adı verilmektedir.Bu hükümler henüz yazılı kültürün yaygınlaşmadığı İslam’ın ilk dönemlerinde ekseriyetle rivayet birikimi olarak kuşaktan kuşağa aktarılmış ancak sonraki dönemlerde kitaplara kaydedilmiştir.

Şehitin köyü yasa boğuldu

Hakkari'de askeri birliğe teröristlerce düzenlenen saldırıda şehit düşen Piyade Uzman Çavuş Selçuk Gürdal ile Piyade Er Yavuz Öztürk'ün Afyonkarahisar'daki evlerine ateş düştü.

Afyonkarahisar'ın Dinar ilçesine gelen şehit haberleri, Burunkaya ile Göçeri köylerini yasa boğdu. Dinar'a bağlı Burunkaya köyünden Piyade Uzman Çavuş Gürdal'ın ailesi, oğullarının şehit olduğu haberiyle yasa boğuldu. Şehidin babası Mehmet Gürdal ise oğlunun şehit olduğunu, uzman çavuş olan diğer oğlunun görev yaptığı Kıbrıs'ta öğrendi.

Islami terör diye baz baz bagiran avrupa medyasinin PKK icin terörist diyemedigini biliyor muydunuz?

* Düsmanimin düsmani dostumdur felsefesi güttükleri icin kolluyorlar\n* Böyle birseyin olacagini sanmiyorum\n* Saflarini acik ve net gösteriyorlar. Fazla söze ne hacet\n* Ilgilenmiyorum\n* \n

Dinimizdeki dört delil ve dört mezhep

Sual: Dört hak mezhebin, dört imamına tâbi olmanın vacip olduğu söyleniyor. Bunun delili nedir?

CEVAP
Dinimizde dört delil vardır. Mezhebe uymak bu dört delilden birisinde varsa mesele yoktur. Dört mezhebe uymak, bir değil dört delilde de vardır:

1- Hicri birinci asırdan, bugüne kadar, yani 14 asır bütün Müslümanlar, bu dört imamı taklit etmişler. Bunlara itaat etmekte icma hasıl olmuştur. İcma’ya uymak ise vaciptir. Hadis-i şeriflerde buyuruluyor ki:

(Ümmetim[in âlimleri] dalalet olan bir şeyde icma yapmaz!) [İ.Ahmed]

(Allahü teâlânın rızası, icmadadır. Cemaatten ayrılan, Cehenneme gider.) [İbni Asakir]

(Cemaatten ayrılan, yüzüstü Cehenneme düşer.) [Taberani]

(Ümmetim[in âlimleri], hiç bir zaman dalalette icma yapmazlar. İhtilaf olunca sivad-ı a'zama [Ehl-i süünet âlimlerin ekseriyetinin bildirdiği yola] tâbi olun!) [İbni Mace]

İmam-ı Rabbani'yi de tenkid

Sual: Abduhcu biri, ikinci binin müceddidi imam-ı Rabbani hazretlerini şöyle tenkit ediyor. Bu tenkitle ilgili açıklama yapar mısınız?

- İmam Rabbani, "kıyamet alametleri" içinde yer alan İsa'nın gökten inme olayını klasik itikad kitapları gibi anlatıyor.

CEVAP
Klasik itikad kitapları, demekle İslam âlimlerinin yazdıkları en kıymetli kitapları kötülemektedir. İtikadın yenisi olur mu hiç? O zaman, Resulullahın, Eshabının ve onları takip eden âlimlerin itikadları yanlış olur.

- Şeyhi Muhammed Parisa'dan şunu nakleder: "İsa indikten sonra Ebu Hanife'nin mezhebi üzere amel edecek, helal kabul ettiğini helal, haram kabul ettiğini haram kabul edecek.

Ehl-i sünnet itikadını ortaya koyan


Sual: Yazılarınızda hep ehl-i sünnet itikadının öneminden bahsediyorsunuz. Bu itikadı ortaya koyan kimdir?

CEVAP
Ehl-i sünnet itikadını ortaya koyan Resulullah efendimizdir. İman bilgilerini Eshab-ı kiram bu kaynaktan aldılar. Tâbiin-i izam da bu bilgilerini, Eshab-ı kiramdan öğrendiler. Daha sonra gelenler, bunlardan öğrendiler. Böylece, Ehl-i sünnet bilgileri bizlere nakil ve tevatür yoluyla geldi. Bu bilgiler akıl ile bulunamaz. Akıl bunları değiştiremez. Akıl, bunları anlamaya yardımcı olur. Yani, bunları anlamak, doğruluklarını, kıymetlerini kavramak için akıl lazımdır. Hadis âlimlerinin hepsi, Ehl-i sünnet itikadında idiler. Amelde dört mezhebin imamları da bu mezhepte idi. İmam-ı Matüridi ve imam-ı Eşari de Ehl-i sünnet mezhebinde idi. Bu her iki imam, hep bu mezhebi yaydılar. Sapıklara karşı ve eski Yunan felsefesinin bataklıklarına saplanmış olan maddecilere karşı bu tek mezhebi savundular.

Ehl-i kıble ve ehl-i sünnet olmak için


Sual: Günah işleyen müslümanlara kâfir denir mi, onlara lanet edilir mi?

CEVAP
Günah işleyen müslümana kâfir denmez. Çünkü Ehl-i sünnete göre, bir insan günah işlemekle kâfir olmaz. Bazı bid'at fırkaları, günah işleyene, kendileri gibi düşünmeyen müslümanlara kâfir demek sapıklığında bulunmuşlardır. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Mümine kâfir diyenin, kendisi kâfir olur.) [Buhari]

Müslümanım diyen, kelime-i şehadet söyleyen kimseye kâfir denmez. Bir savaşta, kelime-i şehadet getiren birisini öldüren kimseye, Resulullah efendimiz, (Kelime-i şehadet söyleyen kimseyi niçin öldürdün?) buyurdu. O da, dili ile söylüyordu ama kalbi ile inkâr ediyordu dedi. (Kalbini yarıp da baktın mı?) diyerek onu tekdir buyurdu.

Onun için mümine kâfir demekten, ona lanet etmekten sakınmalıdır! Lanet, sahibine döner. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Kul, lanet ettiği zaman, lanet edilen buna müstahak değilse, kendine döner.) [Beyheki]

Doğru yolda olmanın şartları


Sual: Çeşitli cemaatler, birbirlerinden farklı şeyler söylüyorlar, birinin helal dediğine diğeri haram diyor, birinin sünnet dediğine diğeri bid'at diyor. Hangi cemaat daha uygundur?

CEVAP
Hadis-i şeriflerde, Ehl-i sünnet vel cemaat itikadında olmak ve salihleri sevip onlarla beraber olmaya çalışmak, onlardan ayrılmamak emrediliyor. Doğru yolda olmanın şartları vardır. Bunların bazılarını maddeler halinde bildirelim:

1- Tek hak din İslamiyet’tir.

Bir âyet-i kerime meali şöyledir:
(Allah indinde hak din ancak İslam’dır.) [Al-i İmran 19]

Bir hadis-i şerif meali de şöyledir:
(Cennete sadece Müslüman olan girer.) [Buhari, Müslim]

2- Hubb-i fillah ve buğd-i fillah üzere olmalı.

Üç hadis-i şerif meali:

(İnsan, dünyada kimi seviyorsa, ahirette onun yanında olacaktır.) [Buhari]

(İmanın temeli, Allah için sevmek ve Allah için buğzetmektir.) [Ebu Davud]

Ehl-i Sünnet

İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki:
(Hadis-i şerifte, (Ümmetim yetmiş üç fırkaya ayrılır, yetmiş ikisi Cehenneme gider, yalnız bir fırkası kurtulur. Bu fırka, benim ve Eshabımın yolunda gidenlerdir) buyuruldu. Bu fırkaya Ehl-i sünnet denir.) [C.2, m.67]

Kur'an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki:
(İnsanlar, dinde çeşitli gruplara bölündüler. Her grup, kendi yolunu doğru sanıp sevinmektedir.) [Müminun 53]

Bir kimse, kendi başına Kur'an-ı kerimi ve hadis-i şerifleri okuyup da doğru yolu bulamaz. İşin ehli olan âlimlere ihtiyaç vardır. 72 sahte altının içine bir tane hakiki altın konsa, bunu sarraflardan başkası anlayamadığı gibi, 73 fırkadan hangisinin doğru olduğunu da ancak Ehl-i sünnet âlimleri anlar.

Akıl ile doğruyu bulmaya çalışırsak bu çok güç, hatta imkansızdır. Her fırkadaki insan, “Bu fırka doğru yolda” diyor. Bu işte selim olmayan akıl ölçü olmaz. Ölçü olsaydı, 72 sapık fırka meydana çıkmazdı.Her fırkaya girenler de, aklına göre bu fırkaları tercih etmiştir. Akla uyulursa, insan sayısı kadar fırka meydana çıkar.

FIKIH ÜZERİNE



Mehmet Emin Er Hoca İle Sohbetler



Fıkıh Üzerine


Soru: Hocam, bize fıkhın lugat ve ıstılah manalarını, sonra da usul-i Fıkhı tarif edermisiniz?

Cevap: Fıkıh, kelime olarak fen, yani anlamak manasına gelir. Ebu Hanife “Nefsin kendi menfaatine ve zararına olan hükümleri bilmesidir.” Diyor. Muteahhirin ulemaları ona ameli de eklemişlerdir. Bu amel (yani uygulama) fıkhı, kelam ve tasavvuftan ayırmıştır. İmam-ı Şafi ise; “Tafsili delillerden istinbat edilen hükümlerdir.” Diye tarif etmiştir.

Usul-u fıkha gelince iki kelimedir. Birisi usul, diğeri fıkıh. Terkip olan ilmi usule, isim ve alem olmuşlardır. Usul, aslın cemidir. Asıl, üzerine bina olunan herhangi bir şey demektir. Fıkhı da tarif etmiştik. Böylece usulu fıkıh, fıkhın asılları demek olduğu anlaşılır.

YENİ DİN ANLAYIŞININ SACAYAKLARI

Sahih din anlayışının itaat, teslimiyet, hakka bağlılık ve bâtıldan yüz çevirme gibi temel direkleri olduğu gibi, yeni sapkın anlayışın da üzerine oturduğu temeller var. Bunların en önemli üçünü ele aldık.

Müslüman için İslâm, Kur’an-ı Hakim’de ortaya konan, Rasul-i Ekrem s.a.v. tarafından en kâmil şekilde açıklanan ve uygulanan ilke ve hükümlerdir.

Uymakla mükellef bulunduğumuz dinî hükümlerin aklî izahını hiçbir zaman yüzde yüz oranında yapamayız.

Dünya insan için bir imtihan yurdudur ve müslüman, bu imtihan anlayışı içinde dinin hükümleri arasında kolay-zor, uygun-uygunsuz, devamlı-geçici… gibi ayrımlar yapmaz. (Hükmü Fıkıh ve Usul-i Fıkıh kaynaklarında belirtilmiş bulunan hususi durumlar bu çerçevenin elbette dışındadır.) “Allah ve Rasulü bir işte hüküm verdiği zaman müslüman erkek ve kadının o işte kendi istediğini seçme hakkı yoktur.” (Ahzâb, 36).

İnsanın değeri, takvası oranındadır; takva da ilme ve marifete bağlıdır. İlimde ve takvada bizden üstün oldukları için Sahabe ve Selef kuşakları şayan-ı hürmettir.

Mushaf abdestsiz tutulabilir mi?

Sual: Bir müslüman Mushafı abdestsiz tutabilir mi?

CEVAP
Peygamber efendimiz, Bekara suresinin, (Hayzdan temizleninceye kadar kadınlarınıza yaklaşmayın) mealindeki 222. âyeti ile, Vakıa suresinin, (Kur’an-ı kerime temiz olanlardan başkası dokunamaz) mealindeki 79.âyet-i kerimesini açıklayarak buyuruyor ki:

(Kur'ana ancak hadesten [abdestsizlikten, cünüplükten, hayz ve nifastan] temiz olan el değdirebilir.) [Nesai, Hakim, Beyheki, Taberani, Darekutni]

(Hayzlı ve cünüp olan, Kur'andan bir şey okuyamaz.) [Tirmizi]
(Cünüp ile hayzlıya mescide girmek helal olmaz.) [İbni Mace]
(Hayzlı kadın namaz kılamaz.) [Ebu Davud]

Bütün fıkıh kitaplarında da Kur’an-ı kerime cünüp ve abdestsiz iken dokunulamayacağı, cünüpken de okunamayacağı bildiriliyor. Bu açık hükme rağmen, mezhepsizlerin sözüne kanarak, Allahü teâlânın emrine, Resulullah efendimizin ve Onun vârisi âlimlerin sözlerine aykırı olarak hayzlı ve nifaslı iken namaz kılan, Kur’ana cünüp dokunan veya cünüpken okuyanlara yazıklar olsun.

Âlim,hakkı bâtıldan ayırandır

Âlim, bilen, bilgin anlamındadır. Her bilene âlim veya İslam âlimi denir mi veya kime âlim denir? İslam âlimi olabilmek için, din bilgilerinin nakli ve akli kısmında mütehassıs olmak, kalbin de bütün kirlerden temizlenmiş olması gerekmektedir. Âlim, ışığı ve karanlığı gören ve hakkı bâtıldan ayırt eden kimsedir. Âlim, İslam âlimlerinin kitaplarından nakil yapan kişidir. Âlimlerin ziyneti, süsü, özelliği; bilmediklerine, bilmiyorum demeleridir. Cahil ise, her konuda, kendi nefsine, aklına göre konuşan kimsedir. Âlim, söyleyeceği ve yazacağı her kelimeden korkar, vesika bulmadan söyleyemez ve yazamaz. Zira sorulan her suale, delilini bilmediği halde cevap vermeye kalkışmak, ahmaklık alametidir.

Dinde söz sahibi olabilmek için, ictihad derecesine yükselmek lazımdır. Zamanımızda böyle bir âlim yok gibidir. Şimdi, âlim olmayanlar, çeşitli maksatlarla, din kitapları yazıyor, âyet-i kerime ve hadis-i şeriflere, çala kalem, manalar verip, Allahü teâlâ böyle söylüyor, Peygamber böyle emrediyor, diyorlar. İslamiyet’i oyun haline sokuyorlar. Böyle yazılmış din kitaplarını almamalı, okumamalıdır.

Hatada ısrar helak olmaya sebeptir

Âlim, hakkı bâtıldan ayırt eden, İslam âlimlerinden nakil yapan kişidir. Âlim, ışığı, karanlığı gören kimsedir. A’ma, ışığı göremez. Zira a’maya, her şey hep karanlıktır.

Hakiki âlim, nakledendir, vasıta olandır. Kendinden söyleyen ve kendine bağlayan değildir. Bunun için dini konularda, kendinden bir şey söylememelidir. Zira dinimiz nakil dinidir. İman ibadet bilgileri kıyamete kadar hep aynıdır, değişmez. Dinde yorum, görüş olmaz. Benim görüşüme, senin görüşüne göre din olmaz. Din, ne ise odur. Allahü teâlâ ve Onun Peygamberi Muhammed aleyhisselam nasıl bildirmiş ise, o öyledir. Buna ilave yapılamadığı gibi, eksiltme de olmaz. Bu sebeple nakleden aziz olur, nakle dayanmadan kendi düşüncesini din diye anlatan rezil olur. Ehli sünnet itikadını, ehli sünnet âlimlerinin kitaplarından nakletmeli ve böyle kıymetli eserleri yaymalıdır. Zira doğru iman, doğru ibadet bilgilerini duymak, öğrenmek, insanların en tâbii hakkıdır. Bunu yapmak, kıymetli ve şerefli bir hizmettir.

Bir insanın, iki şeyden birine tâbi olma mecburiyeti vardır. Ya kendi düşüncesine, görüşüne, anlayışına tâbi olur veya hakiki bir âlime tâbi olur. Kendine tâbi olan kendi gibi olur. Ama hakiki bir âlime tâbi olan, o âlimin bildirdiklerine mesela İmam-ı Rabbani hazretlerinin sözüne göre hareket eden insan, yavaş yavaş olgunlaşır, zamanla fazilet sahibi bir insan olur.

YOZLAŞMA,SÜNNETTEN AYRILMAKLA BAŞLAR

"Her bid'at dalâlettir"
Resûl-i Ekrem (sav)'in devr-i saadetlerinde izledikleri yol ve Hülâfa-i Raşidin dönemindeki tatbikat "sünnet" kavramı ile açıklanabilir. Hûlefa-i Raşidin döneminden sonra İslâm'a sokulmaya çalışılan itikâdî, siyasî ve ameli yaklaşımlar, bid'at hükmündedirler.

Bunların bir çoğunu bid'at-ı hasene olarak nitelendirmeye çalışanlar, Resûl-i Ekrem (sav)'in: “Dinimizden olmayan herhangi bir şeyi uyduranın ortaya koyduğu merduttur. Her bid'at dalâlettir” (Sahih-i Müslim, Cuma/43) hükmünü dikkate almıyorlar, demektir. Bid'at, sünnetin zıddıdır.

Peygamberlerin yolundan gitmek
Yüce yaratıcı insanoğlunu mükerrem ve mükemmel bir varlık olarak yaratmıştır. Fakat bu mükemmelliğine rağmen insan, ilahî hitaba doğrudan muhatap olacak yapıya sahip değildir. Bu sebeple dünyada insan hayatının başladığı günden beri, Allah Teala, onların arasından seçtiği "Nebî" veya "Resul" denilen peygamberleri kendisiyle kulları arasındaki irtibatı kurmak ve açıklamakla görevlendirmiştir.