tevhid
ÇAĞIMIZ VE HZ. MUHAMMED sallallahu aleyhi ve sellem
Bilindiği gibi Yüce Allah, her dönemde insanlara rehber, kurtarıcı ve yol gösterici olarak kendi içlerinden peygamberler göndermiştir. Peygamberlerin ilki Hz. Âdem aleyhisselam, sonuncusu ise Hz. Muhammed sallallahu aleyhi ve sellemdir.
Hz. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellemin kendinden önceki peygamberlerden farklı bir özelliği vardır. Önceki peygamberler belirli bir kavme ve millete gönderilmişlerdir. Hz. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem ise, bütün âlemlere rahmet olarak gönderilmiştir.(1) Dolayısıyla O’nun peygamberliği evrenseldir.(2) Kıyamete kadar gelip geçecek bütün insanlara ve cinlere yöneliktir.
Peygamber Efendimiz öyle bir zamanda dünyaya gelmiştir ki, tarihçiler o zamanı “cahiliyye devri” olarak adlandırmaktadırlar. O zamanda insanlık âleminin üzerine küfür, dalâlet ve ahlâksızlık kâbus gibi çökmüştü. İşte insanlık böyle bir zamanda bir kurtarıcıya, bir öndere, bir rehbere ihtiyaç duymaktaydı.
Hz. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem ve O’nun insanlığa getirmiş olduğu esasların yüceliğini daha iyi anlayabilmemiz için Hz. Peygamber’in yaşadığı çağdaki dünyanın dinî, siyasî ve içtimâî yaşayış bakımından durumunu bilmek gerekir. Dolayısıyla biz burada bu hususları ana hatlarıyla kısaca açıklamak istiyoruz.
ALLAH TEÂLA (Celle Celaluhu) MAHLÛKATINA BENZER Mİ? -II-
Sevgili Okuyucular
Bir önceki sayıda “Allah Tealâ Celle Celâlûhu mahlûkatına benzer mi” sorusuna cevap arayan “ya da cevap veren” yazı dizimizin ilk bölümünde İslâm inancının böyle bir soru karşısında yanılgılar ve kargaşalar içinde kaldığından bahsetmiştik.
Yine aynı paragraflar içinde; bu sıkıntıların başka dini inanç sistemlerinden bizlere geçtiğini, özellikle Tabiun döneminde İslâm coğrafyasının bir hayli genişlemesi ve bu genişleme neticesinde yabancı kültürlerle temas sürecinin başlamasıyla arıduru İslâm inancının birtakım yabancı unsurları da bünyesinde yer etme eğiliminin arttığından söz etmiştik.
Bununla beraber uzmanlık alanı olmadığı hâlde bazı haber ve hadis nakilcilerinin Kur’an ve sahih hadislerin ince manâlarını kavrayamadıkları, zayıf ve güvenilmez ravilerin naklettiği bazı rivayetlere de aldandıkları için Tevhid inancına aykırılıklar teşkil eden tutumlar sergileyip inanılması caiz olmayan bir kısım hususlara inanç umdesi gibi sarıldıklarından bahsetmiştik.
Bu yanılgıların günümüze kadar büyüyerek geldiğini Allah Tealâ’ya bazı sıfatlar yükleyip mekânlar biçmeye kadar uzanan bir yanlış inanç sisteminin halâ bizleri de meşgûl ettiğini, hattâ bazı kesimlerin işi körüklediklerini görmekteyiz.
ALLAH TEALÂ (Celle Celalûhu) MAHLÛKATINA BENZER Mİ?
İtikadî konular, mahiyeti gereği en küçük bir ihmal, gevşeklik ve yanlış düşünce kabul etmez. Çünkü İslâm, insanlara öncelikle, neye nasıl iman edilmesi gerekiyorsa, ona öylece iman etme mükellefiyeti getirmiştir. Yüce Kitabımız Kur'anı Kerim, muhataplarını lekesiz, sağlam ve makbul bir inanç zeminine çekmek için itikat konusuna oldukça yoğun bir vurgu yapmıştır. Zira herşeyin temeli inançtır ve inanç konusunda ortaya çıkan en küçük bir eksiklik veya yanlışlık, insanın Allah'a (Celle Celalûh) sığınırız bütün amellerinin ziyan olmasına yol acar ve onu ebedî hayatında hüsrana sürükler.
İman edilmesi gereken konuların başında hiç şüphesiz ki Allah Tealâ'ya (Celle Celalûh) iman gelir. Bu da. Allah Tealâ'ya imanın nasıl olması gerektiği konusunda Kur'an ve sahih Sünnet'te yer alan hususları eksiksiz ve yanlışsız bir şekilde bilmeyi ve iman binasını bu bilgi ve bilinç üzerine bina etmeyi kaçınılmaz kılar.
Peygamberler aya, güneşe tapmaz
Bazı okuyucular, bütün peygamberlerin peygamberlikleri bildirilmeden önce de, günah işlemedikleri malum iken, neden meallerde, Hz. İbrahim’in, yıldıza, aya ve güneşe “Bu benim Rabbim” dediği yazılı diye soruyorlar. Hiçbir peygamber, peygamberliğini tebliğ etmeden önce de günah işlemez, hele Allahü teâlâya şirk koşmaz. Müşrikler gibi (Güneş benim Rabbim) demez. Kur’an-ı kerimde buyuruluyor ki:
(İbrahim ne Yahudi, ne de Hıristiyandı. O gerçekten Allah’ı tanıyan doğru bir Müslümandı. Müşriklerden de olmadı.) [Al-i imran 67]
(Andolsun ki bundan önce, İbrahim’e de rüşdünü [büluğundan önce hidayeti] verdik. [Onun buna ehil ve müstahak olduğunu] biliyorduk.) [Enbiya 51]
Hidayete kavuşturan yollar
Bir kâfir, şu üç sebeple müslüman olur: Allahın lütfu ile, kendi araştırması ile ve birine iyilik yapıp onun duâsına kavuşmakla.
1- Allahın lütfu ile: Allahü teâlâ, bir kimsenin hidayetini, yani müslüman olmasını dilemişse, o kimse, severek müslüman olur. Kur’an-ı kerimde buyuruluyor ki: (Allah, kimi doğru yola iletmek isterse, onun kalbini İslâma açar.) [Enam 125], (Allah, dilediğini hidayete kavuşturur.) [İbrahim 4]
Hz. İsa ve İslâm'ın hakimiyeti
Bediüzzaman Hazretleri 1911’de Şam Emevî Camiinde İslâm dünyasının hastalık ve ilâçlarını sunarken istikballe ilgili sık sık müjdelere de yer verir. Özetle bu, İstikbalde dinin, yani İslâmın hükmedeceği hakikatidir. O, akıl, ilim ve fennin hükmettiği istikbalde aklî hükümlere dayanan ve bütün meselelerini akla tasdik ettiren Kur’ân’ın hükmedeceğini söyler.1
Hadislerde Hz. İsa'nın İkinci Gelişi
"Deccal'in, Ye'cüc ve Me'cücün çıkması, Güneşin batıdan doğması, İsa (as)'ın gökten inmesi ve diğer kıyamet alametleri, sahih haberlerde varid olduğu vech ile, haktır, olacaktır." (1)
"Sizler on alameti görmedikçe hiçbir zaman Kıyamet kopmaz... Biri de İsa (as)'ın inmesi... " (2)
Vallahi Meryem oğlu (Hz. İsa aleyhisselam), Feccu'r-Ravha nam mevkide, hacc yapmak veya umre yapmak yahut da her ikisini de yapmak için icabet edecektir. (3)
Kıyamet on alamet görülmedikçe kopmaz: Duman, Deccal, Dabbetu'l arz, ... İsa'nın yeryüzüne inmesi... (4)
Nefsim kudret elinde olan Allah'a yemin ederim ki, Meryem oğlu İsa'nın adalet sahibi olarak inmesi yakındır... (5)
Hz. İsa'nın (a.s.) İcraatı
Hz. İsa’nın âhirzamanda yeryüzüne döndüğünde gerçekleştireceği en önemli icraatlardan birisi çığırından çıkarılan Hıristiyanlığı aslî mecrasına oturtması, daha doğrusu sonradan içerisine sokulan bir kısım hurafelerden, bilhassa teslisten arındırması, Tevhide dönüştürmesidir. Çünkü çağın, ilmin, insanî ve medenî duyguların onca gelişmesi karşısında insaf ve hakperestliği esas alan insanlarca, Hıristiyanlığın eski hâliyle ayakta kalması mümkün değildir. Ya sönüp gidecek, ya da hurafelerden arınıp asliyetine dönüşecektir.
Hz. İsa (a.s.) Geldiğinde
Hz. İsa’nın (as) âhirzamanda yeniden yeryüzüne gelmesini hikmet-i İlâhiye gerekli görmektedir. Çünkü onun üç yıllık peygamberliği döneminde yarım kalan ve yapması gereken çok önemli görevler bulunmaktadır. Bunları özetlemek gerekirse şunlar söylenebilir:
1. Hz. İsa (as), Hz. Mehdî’ye tâbi olacak ve şeriat-ı Muhammediye ile amel edecektir.
2. Hıristiyanlığı hurafelerden arındıracak, teslisi Tevhide dönüştürecektir.
3. Barışa muhtaç olan insanlığı barış, sulh ve sükûna kavuşturacaktır.
4. Küfrü, ateizmi, dinsizliği, bunu yaymaya çalışan Deccalı öldürecektir.
5. Yahudîlerle mücadele edecek, şerlerini etkisiz hâle getirecektir.
6. Bolluk ve berekete vesile olacaktır.
Hz. İsa (a.s.) geldi mi?
Bediüzzaman Hazretleri Hıristiyanlığın ya söneceğini, ya da hurafelerden arınıp Tevhide dönüşeceğini, İslâma terk-i silâh edeceğini söyler.
Kanaati ikinci şıkkın gerçekleşeceği noktasındadır. Bunun gerçekleşmesi yolunda, Hıristiyanlığın geçmişten bugüne geçirdiği evreleri ise şöyle anlatır:
“Mükerreren [tekrar tekrar] yırtıldı, purutluğa tâ geldi, purutlukta görmedi ona salâh verecek.
“Perde yine yırtıldı, mutlak dalâle düştü. Bir kısmı lâkin yakınlaştı Tevhide; onda felâh görecek,
“Hazırlanır şimdiden... Yırtılmaya başlıyor. Sönmezse safvet bulup İslâma mal olacak.
Tehvid-i Şühud ve Tehvid-i Vücud
KIRKÜÇÜNCÜ MEKTÛB
Bu mektûb, nakîb seyyid şeyh Ferîd-i Buharî (rahmetullahi aleyh) hazretlerine yazılmışdır.
Tevhîd-i şühûdî ve tevhîd-i vücûdî bildirilmekde, ayn-ül-yakîn ve hakk-ul-yakîn anlatılmakdadır.
Allahü teâlâ, size selâmet versin! Her kusûrdan, sıkıntıdan korusun! Âmîn.
Bu yüksek insanların (rahmetullahi aleyhim) tesavvuf yolculuğunda, önlerine çıkan tevhîd iki türlüdür: Tevhîd-i şühûdî, Tevhîd-i vücûdî.
Tevhîd-i şühûdî bir olarak görmekdir. yani sâlik, herşeyi yapanı bir görür. Ayrı ayrı şeyler görülmez.
Tevhîd-i vücûdî, var olanı, bir bilmekdir. Ondan başka herşeyi yok bilmekdir. Yok olmakla berâber, O bir mevcûdun aynaları sanmakdır.
Soru ve Cevaplarla "İslâm, Müslümanlar, İslâmcılar"
Soru: İslâm nedir, tarifini yapar mısınız?
Cevap: İslâm, varlık problemine en isabetli, en uygun, yüzde yüz doğru cevap veren ve yeryüzünde, insan yaratılışına ve fıtratına uygun bir barış sistemi ve medeniyet kurulmasını öngören ilahî sistem ve nizamdır. Kendisine bağlanan ve hükümlerini uygulayan insanlara ebedî mutluluk kazandırır.
Soru: Varlık problemi ne demektir?
İMAN ve İSLAM
İman Nedir?
Hz.Peygamberin, Allah'tan getirdiği kesin olarak bilinen hükümlerin doğruluğunu kabul ve tasdik etmektir. (1)
İman esasında kalp ile olur, dil ile ifade edilir. Kısaca iman, Peygamberin getirdiği ilahi emir, hüküm ve bilgileri samimi olarak kabul ve tasdik etmektir. İnsanı gerçek saadete ulaştıran iman budur. Allahu Teala'nın kulunu sevmesi bu imana bağlıdır. Bunun için iman esasları doğru, güzel ve tam bir şekilde öğrenilmeli ve gereği yerine getirilmelidir. (2)
Allahü teâlâ'ya inanmandır. Meleklerine inanmandır. Kitaplarına inanmandır. Peygamberlerine inanmandır. Ahıret gününe inanmandır. Kaderin hayrına ve şerrine inanmanır. (3)
İslam Nedir ?
Ehl-i sünnet itikâdı nedir?
Hadis-i şerifte, ümmetin 73 fırkaya ayrılacağı, birisi hariç diğerlerinin Cehenneme gideceği,.Cennete gidecek tek fırkanın Peygamber aleyhisselâmın ve Eshâb-ı kirâmın yolundan giden fırka olduğu bildirilmiştir. İtikatda ayrılık olmaz. İslâm âlimleri, Hadis-i şerifler ve icma ile hâsıl olan hükümleri sistemleştirmişlerdir. Bu sisteme Ehl-i sünnet vel cemaat dendiği bütün mu’teber kitaplarda yazılıdır. Sonradan çıkmış değildir. Tek doğru olan islâm itikadının adıdır.
Allah'ın ezeldeki sıfatları mahluk ve sonradan olma değildir. Allah'ın sıfatlarının yaratılmış ve sonradan olduğunu söyleyen, yahut tereddüt eden veya şüphe eden kimse Yüce Allah'ı inkar etmiş olur.
Allah ve Allah'a İman
ALLAH
O, kendisi olandır. O, kendisinden başkasına benzemeyendir. O'nu hakkıyla ancak O bilir. O'nu hakkıyla ancak O över. O'nu hakkıyla ancak O tanır. O'nun hakkı O olmaktır. O olmak, el-Hak olmaktır. O olmak mutlak hakikat olmaktır.
O'ndan başkasının hakkı, O'na kul olmaktır. O'ndan başkasının hakkı, O'na rağmen hiçbir hakkının olmadığını, O'nun sayesinde var olduğunu bilmektir. O'ndan başkasının hakkı, O'na kayıtsız şartsız teslim olmaktır. (1)
Allah'a İman
"Mü'min olanlar, ancak o kimselerdir ki, onlar, Allah'a ve Resûlü’ne iman ettiler, sonra hiçbir kuşkuya kapılmadan Allah yolunda mallarıyla ve canlarıyla mücadele ettiler. İşte onlar, sadık (doğru) olanların ta kendileridir." (2)