Zehirli | Konular | Kitaplar

İtikadi mezheplerimiz Maturidi ve Eşari

Konu ile ilgili yorumlar 2. sayfadasınız.
Konuya tekrar dönmek ya da konuyu okumak için buraya tıklayınız.

21 yorum 2. sayfa

saolun

saolun

19.03.2012 - misafir

• Eş´ariler, Allah Tealâ´yı

• Eş´ariler, Allah Tealâ´yı bilmenin, nakil yoluyla vacip oldu­ğunu kabul ederken, Matürîdî´ler, Etiu Hanife´nin metoduna uyarak, Allah´ı bilmenin akıl ile vacip olduğunu söylemişlerdir.
• Eş´ari´ler, şer´an bir delil olmadıkça eşyanın akıl. ile idrak edilebilecek bir iyiliği bulunduğunu kabul etmezler.
Matürîdî´ler ise, eşyanın, akıl ile idrak edilebilecek, kendiliğinden bir iyiliğe sahip olduğunu kabul etmişlerdir
• Matürîdi´nin metodunda, israfa kaçmaksızın ve tökezlemeksizin, aklın büyük bir otoritesi bulunmakta, Eş´arîler ise, nakil ile bağlı kalmış, nakli delilleri geçmişteki uygulamalarla desteklemişlerdir.
• Öyle ki, araştırıcı bir kişi, Eş´arilerin, fıkıh ve hadis âlimleriyle, Muteziliîerin arasında orta bir yol tuttuklarını, Matürîdî´lerin ise, Eş´ariler ile Mutezilîler arasında bir yol izlediklerini görür.

Müslümanların, mü´min olduklarında ittifak ettikleri şu dört fırka­nın bir meydanda bulundukları kabul edilecek olursa, meydanın bir ucunda Mutezile, diğer ucunda hadis âlimleri, ortanın Mutezile, ta­rafında Matürîdiler, hadisçiler tarafında ise Eş´ariler görülür.(Mutezile – Maturudi-Eşari-Hadis Alimleri)
Matüridi, nakle ters düşmeyen hususlarda, aklın vereceği hükümleri kabul eder. Şer´a muhalif düşen aklî hükümlerde ise, şer´a boyun eğmenin gerekliliğini kabullenir
Matürîdi´nin,
• Kur´an-ı Kerim´i tefsirde kılavuzu, «nakli delillerle yardımlaşarak aklî delillere başvurmanın gerekli olduğu- prensi­bidir.
• Matüridî, Kur´an-ı Kerîm´i tefsir ederken, müteşabih âyetleri, müteşabih olmayan âyetlere göre izah eder. Müteşabih olanları, müteşabih olmayanların ifade ettikleri mânânın ışığı altında tevil etmeye çalışır.
• Bir müminin aklî tevile gücü yetmiyorsa, bundan vaz geçmesinin daha doğru yol olduğunu söyler.
• Matüridî, mümkün olduğu nisbette, Kur´an-ı Kerim´i yine kendi âyetleriyle tefsir etmeye çalışır. Çünkü Kur´an´m âyetleri birbiriyle çatışmaz. «... Eğer Kur´an, Allah´dan başkası tarafından indirilmiş olsaydı, O´nda. birbirine zıt olan şeyler bulurlardı.»[3]

• Bu metod, Matüridi´yi, aklî metodları bakımından bazan Mutezililerle birleşmeye sevketmiş, birçok yönlerde ise onlara muhalefet etmesine sebep olmuştur.

c) Matüridî metodunun, Eş´arî ve Mutezile metodundan ayrıl­dığı üçüncü bir nokta da, Allah Tealâ´nm, yaptığı işlerdir.
• Eş´arîler, Allah Tealâ´nm yapmış olduğu işlerin sebebi sorulmaz. Çünkü Allah Tealâ Kur´an-ı Kerîm´inde; «Allah, yaptıklarından dolayı sorguya çekilemez.»[5] buyurmaktadır, derler.

• Mutezile, «Allah Tealâ, yaptığı şeyleri bir kısım maksat ve gayelerle yapar. Çünkü O, hikmet sahibidir. O´ndan, gelişigüzel bir iş meydana gelmez. Bilakis,, herşeyi bir plana bağlamıştır.» derler. Ve bundan şu neticeye varırlar: Allah Tealâ´nm, iki şeyden, iyisini ve iki iyi şeyden daha iyi olanını yapması kendi üzerine gereklidir. Çünkü varlıkların, kendiliklerinden iyi veya kötü olmaları ve, Allah Tealâ´mn hikmetsiz hiçbirşey yaratmaması şunu gerektirir: Allah Tealâ´nın, iyi olmayan birşeyj emretmesi, veya iyi olan bir şeyi yasaklaması, imkânsızdır. O halde, Allah Tealâ´nm, iki şeyden iyi olanını yapması ve iyi olan iki şeyden daha iyi olanını yapması, onun üzerine vaciptir.

• Matürîdî´nin, her iki guruba, muhalefet eden bir görüşte olduğu görülür. Matüri.di, Allah Tealâ´nm, boş davranışlardan uzak olduğunu ve yaptığı işlerin bir hikmete dayandığını, çünkü Allah Tealâ´nın, kendi kendini sıfatlandırdığı gibi hikmet sahibi ve herşe­yi bilen bir zat olduğunu söyler.

Matüridi şöyle der: «Allah Tealâ koymuş olduğu hükümlerde ve yapmış olduğu işlerde bu hikmetini murad eder. Fakat, Allah Te­alâ bu hikmetini dilerken, buna mecbur edilmiş değildir. Çünkü O, mutlak bir iradeye sahiptir. Dilediğini yapandır. Bunun için, Allah Tealâ´mn, iyi olan birşeyi veya daha iyi olan bir şeyi yapmasının, onun için gerekli olduğu söylenilemez. Çünkü birşeyin yapılmasının gerekli oluşu, serbest iradeyi ortadan kaldırır. Başkasının, Allah Te­alâ´nm üzerinde bir hakkı olduğunu icabettirir. Halbuki, Allah Tea­lâ bütün yaratıkların üstündedir. Yaptıklarından hesaba çekilemez. O´nun üzerine, bir şeyin vacip olduğunu söylemek, O´nun hesaba çekilebileceğini gerektirir. Allah Tealâ bundan çok uzaktır, çok yü­cedir.





Hülâsa, Kur´an-ı Kerîm, üç vasıfla sıfatlandırılnııştır.
Mutezilüer, Kur´an-ı Kerim´i «mahluk» olarak sıfatlandirmışlardır.
Eş´ariler, fıkıh ve hadis âlimleriyse, Kur´an-ı Kerîra´in «mah­luk» olmadığını söylemişler, fakat onu, «kadim» olarak sıfatlandırmamışlardır.
Matürîdîler ise, Kur´an-ı Kerîm´in «hadis» olduğunu söylemiş­ler ve O´nun «mahluk» olduğunu söylememişlerdir. îşte ihtilaf konusu budur, ihtilaflar, herhangi bir neticeye varmamaktadır.
f) Matüridî, Allah Tealâ´nın, kendisini sıfatlandırdığı bütün sı­fatları ve halleri, olduğu gibi kabul edip, asıllarını reddederek, onla­rı değiştirmeye girişmemesiyle beraber Allah Tealâ´nın, cisimden, mekandan ve zamandan beri olduğunu kabul eder. Allah Tealâ´nın «yüz», «el», «göz» gibi uzuvlara sahip olduğunu zahiren ifade eden âyet-i kerîmeleri, te´vil eder ve daha önce beyan ettiğimiz prensibi­ne göre hareket eder. O da; «Müteşabih âyetleri, mânâsı açık muh­kem âyetlerle izah prensibidir.» Meselâ; Matüridî, «...Ve sonra Al­lah arşı istiva etmiştir...[8] âyet-i celilesindeki «istiva» kelimesini «Düzgünce yarattı» şeklinde izah etmiş. «... Biz ona şah damarından daha yakınızda-.[9] âyet-i celîlesini, «Allah Tealâ´nın azametine ve kudretinin kemaline işaret ediyor.» diyerek izah etmiştir. Böylece Matürîdi, her teşbihi veya cisim nisbet etmeyi, yahut yer ve zaman izafe etmeyi te´vil eder, böylece Mutezilîlere yaklaşır, yahut onlar­la birleşir.

Eş´ari´den ise, bu hususta iki görüş nakledilmektedir. Birinci görüşünü «îbane» adlı eserde zikreder. Bu görüşe göre Eş´arî, müteşabih âyetlerin tevil edilemiyeceğini, Allah Tealâ´nın «eli» bulundu­ğunu fakat onun elinin, yaratıkların eline benzemiyeceğini, çünkü O´nun, Kur´an-ı Kerîm´de «... O´nun hiçbir benzeri yoktur...»[10] buyur­duğunu söyler.

«Lem´a» adlı eserde zikrettiği ikinci görüşü ise; riıüteşabih âyet­lerin, muhkem âyetlere göre tevil edilebileceğidir. Nitekim, Matüri­dî de aynı yolu tutmuştur.

Bu görüşün, Eş´arî´nin son görüşü olduğu anlaşılmaktadır. Çün­kü Eş´arîler, bu son görüşü kabullenmekte «Allah´ın eli veya yüzü vardır» diyenin, Allah´ı yaratılanlara benzeten kimselerden olacağı­na dair hüküm vermektedirler. Evet, bu son görüş, tamamen Matürî-dî´nin görüşünün aynısıdır.

g) Allah Telaâ´nm görülmesi meselesi. Kur´an-ı Kerim´de, Al­lah Teaİâ´nın, âhirette görüleceğine dair âyet-i celîleler mevcuttur. «O gün, Rablerine bakan, pırıl pırü parlayan yüzler de vardır.»[11] Bu­na dayanarak, Eş´arî, Allah Teaîâ´mn, kıyamette görüleceğini tesbit ettiği gibi, Matürîdi de tesbit etmiştir. Ancak, Mutezile fırkası, Allah Tealâ´nm görüleceği görüşünü reddetmiştir. Çünkü* Allah´ı görmek, görenin ve görülenin bir yerde bulunmasını gerektirir, bu ise, Allah Tealâ´ya «Mekân isnad etmek olur. Halbuki Allah Tealâ, herhangi bir yerde bulunmaktan münezzehtir. Zaman mefhumu O´nun için söz konusu değildir. Allah Teaîâ´mn kıyamette görüleceğine inanan Ma­türidî, "Allah Tealâ´mn, kıyamette görülmesi meselesinin, kıyamete ait hallerden olduğunu, bu hallerin, keyfiyetlerinin ne olduğunu an­cak, Allah Tealâ´nın bilebileceğini, bizlerin bu hususta, keyfiyetin nasıl olacağını bilmeden, sadece, Allah´ın görüleceğini beyan eden metinleri bildiğimizi söyler.

Mutezile, kıyamette, Allah Tealâ´nın görülmesi meselesini, cisim­lerin görülmesine benzetmektedir. Cismi olmayan bir şeyin görülme­sini, cismi olan bir şeye kıyaslamaktadır. Bu ise, şartları bulunma­yan bir kıyastır. Göz ile görülmeyen bir şeyi, göz ile görülen bîr şe­ye kıyaslamanın şartlarından biri de; görünmeyenin, görülenin cin­sinden olmasıdır. Görülmeyen, görülenin cinsinden olmazsa, kıyasın şartları tahakkuk etmediği için, kıyas temelinden çürüktür.

Böylece Matüridî, Allah Tealâ´nm, kıyamette görüleceği netice­sine varır. Allah´ı görme meselesinin, hesap, sevap ye ceza günü olan kıyamet gününün hallerinden biri olduğunu söyler. Görülmesinı, na­sıl olacağını anlatmaya kalkışmanın mantıksız bir saldırı olduğunu beyan eder. Allah Tealâ´nın, nasıl görüleceğini, gerek olumlu gerek olumsuz yönden bilmeye çalışanın, haddini aştığını, ilminin üstünde olan bir şeyi öğrenmeye çalıştığını ´söyler. Halbuki Allah Tealâ şöyle buyurur: «Ey insanoğlu, bilmediğin bir şeyin ardına düşme. Çün­kü, kıyamet gününde, kulak, göz ve kalb, işte bütün bunlar, yaptık­larından mes´uldürler.»[12]
) Büyük günah; İslâm âlimleri, mümin olan kişinin, cehennemde ebedî kalmayacağı hususunda ittifak etmişlerdir. Ancak, cehennemde ebedi olarak kalmayacak olan müminin- kim olduğu hu­susunda ihtilaf etmişlerdir.

Haricîler, büyük veya küçük, hertürîü günah işleyenin, kâfir olduuğnu söylemişlerdir. Onlara göre, bu gibi bir insan ne nıüslümandır, ne de mü´min.

Mutezile ise, büyük günah işleyeni müslünıan sayar, fakat onun mü´min olduğunu kabul etmez. Onun, samimi bir tevbe ile tevbe etmedikçe ebedi olarak cehennemde kalacağını, fakat göreceği âzâbm, Allah´a ve Resul´üne iman etmeyenlerin azabından daha ha­fif olacağını söyler.

Harici ve Mutezililerin, ameli, imandan bir cüz (parça) saydık­ları anlaşılıyor.

Ameli, imandan bir cüz saymayan, Eş´arî ve Matürîdi mezhep­leri ise, büyük günah işleyenin, hesaba çekileceği ve ceza görebile­ceği, yahut Allah´ın, îûtfu ile o kimsenin günahlarım affedebileceği­ni kabul ederler. Büyük günah işleyenin imandan çıkmayacağını söylerler.

Bu hususta Matüridi´nin görüşü; «Tevbe etmnse dahi, büyük gü­nah işleyen kimsenin, cehennemde ebedî olarak kalmayacağıdır.» Matüridi bu hususta yine şöyle söyler: «Allah Tealâ, Kur´an-ı Keri­minde, kötülüğün derecesine göre insanı cezalandıracağını beyan bu­yurur ve şöyle der: «...Kim de bir kötülük işlerse sadece o kötülü­ğün misliyle cezalandırılır. Onlar, haksızlığa uğratılmazlar...»[13] Şüp­hesiz ki Allah´ı inkâr etmeyenin veya O´na ortak koşmayanın güna­hı, kâfir ve müşrikin günahından daha hafiftir. Allah Tealâ, cehen­nemde ebedî olarak kalmayı, ortak koşmanın ve inkâr etmenin ce­zası olarak tayin etmiştir. Şayet Allah Tealâ, inancı olduğu halde bü­yük günah işleyeni, kâfire verdiği ceza ile cezalandıracak olursa, kişiye, günahından fazla ceza vermiş olur. Bu da, Allah´ın, vaadin­den dönmesi demektir. Allah ise, kullarına asla zulmetmez ve vaa­dinden asla dönmez

21.03.2012 - şahin

eşarilik

arkadaşlar size zahmet bu eşariliğin kurucusunun fikirleri nelerdir bana söyleyebilir misiniz rica etsem acil lazım lütfen

14.04.2012 - misafir

sxc

çok sağolun yhaaa çok teşekkürler

22.04.2012 - feride

bilmem doğru değilmi diye

bilmem doğru değilmi diye

24.04.2013 - misafir

Çok Sağol Kardeşim Çok

Çok Sağol Kardeşim Çok Yarımcı Oldun Allah(c.c)Razı Olsun

15.05.2014 - Mertcem

Konular