Zehirli | Konular | Kitaplar

ehli sünnet alimleri

Eshâb-ı kirâmın her sözü senettir

Eshab düşmanları diyor ki: (Bir hadisi Ali, imam-ı Hasen, imam-ı Hüseyn, Selman, Ebu Zer, Miktad ve Ammar bin Yaser rivayet ederse muteberdir, başkalarının sözüne itibar edilmez. Çünkü Peygamber, (Benden rivayet olunan hadisler, dört kimseden zahir olabilir. Onların beşincisi yoktur. Başkaları münafıktır) buyurdu. Bu münafıkları Müslümanlar başına getirdiler. Eshabın hiçbiri, Resulullaha sual soramazdı. Çünkü sual sormak ayetle yasak edilmişti. Yalnız Hz. Ali sorardı)

Dert ve belanın geliş sebebi

İmam-ı Rabbani hazretleri, insana belanın geliş sebeplerini sual ve cevaplarla şöyle açıklıyor:

Sual: Enbiya ve evliya, hep dert ve bela içinde yaşadı. Halbuki, Şura suresinde, (Size gelen belalar, kabahatlerinizin cezasıdır) buyuruldu. Bu ayete göre, dertlerin çokluğu, günahın çokluğunu gösteriyor. Enbiya ve evliya olmayanın, çok sıkıntı çekmesi gerekirken dostlarına, neden dert, bela veriyor? Düşmanları neden rahat ve nimet içinde yaşıyor?

Kabir azabı

Aklı ölçü alan Mutezile fırkası, kabir hayatını ve kabir azabını inkâr etmiştir. Ehl-i sünnet âlimleri ise, bunların var olduğunu vesikalarla bildirmişlerdir. Günümüzde de aklı ölçü alan bazı cahiller, kabir azabını inkâr ediyor. Kabir azabının varlığını bildiren vesikalar çoktur. İmam-ı a’zam hz. buyurdu ki: Mümin suresinin, (Onlar, sabah-akşam ateşe sokulurlar. Kıyametin kopacağı günde, “Firavn hanedanını azabın en çetinine sokun!” denilecek) mealindeki 46. ayeti, sabah-akşam görecekleri azap kabir azabını gösteriyor, bu ayetin devamında onların şiddetli azaba sokulacağı bildiriliyor. Yani birincisi kabir azabı, ikincisi ise cehennem azabıdır. (El-Kavlülfasl)

Rahmet olan ayrılıklar

Bazı kimseler, dinimizi bilmedikleri için, “Kur’an varken sünnete, Peygamberin açıklamalarına ihtiyaç yok diyorlar. Halbuki Allahü teâlâ buyurdu ki: (Resule itaat, Allaha itaattir.) [Nisa 80], (Resul ne emretmişse ona uyun!) [Har 7], (İndirdiğim Kur’anı insanlara açıkla!) [Nahl 44]

Bazıları Kur’an ve hadis varken, alimlere, mezheplere uymak gerekmez diyorlar. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:

(Ümmetimin âlimlerinin farklı ictihadları, mezheplere ayrılması rahmettir.) [Nasr El-Makdısî, Beyheki],

(Kur'an-ı kerime uymak farzdır. Onda bulamazsanız, sünnetime, sünnetimde de bulamazsanız, Eshabımın sözüne uyun.) [Beyhekî],

(Âlimlere tabi olun, onlar yol gösteren ışıktır.) [Deylemî],

ÜÇ MESELE !!!

İmam-ı Azam Ebu Hanife Hazretleri rh.a., hac için yola çıkıp Medine'ye ulaştığında karşılaştığı Seyyid Muhammed Bâkır Hazretleriyle arasında şöyle bir konuşma geçer. Seyyid Muhammed Bâkır:

-Sen kendi aklınca kıyas yaparak, Peygamber dedemin dinini ve hadislerini değiştiriyorsun, der.

-Böyle bir şey yapmaktan Allah'a sığınırım efendim. Lütfen oturunuz. Rasulullah'a olduğu gibi benim size de hürmetim var, der İmam-ı Azam. Seyyid Muhammed Bâkır'a yer gösterir. Her ikisi de yerini aldıktan sonra Ebu Hanife Hazretleri söze başlar:

-Üç mesele soracağım. Birincisi şu:

Erkek mi daha güçsüz kadın mı?

-Kadın erkekten güçsüzdür.

-Mirasta adamın payı kaç, kadının kaçtır?

Hz. İsa (A.S.)'nın Nüzulü

Son günlerde dudak bükerek izlediğimiz Hasan Mezarcı filmi dolayısıyla Hz. İsa (a.s)'nın nüzulü (kıyamete yakın gökten inmesi) meselesi üzerine bir şeyler söylemek doğrusu pek içimden gelmiyordu. Zira ulema tarafından hakkında -tefsirlerde ve hadis kitaplarıyla bunların şerhlerinde söylenenler bir yana, pek çok müstakil eser yazılmış bulunan böyle bir konu üzerine kelam etmenin "malumu ilam"dan öte bir anlam ifade etmeyeceğini düşünüyordum. Ve düşünüyordum ki, bu mesele hakkında bilgi edinmek isteyen yahut bilgisi olduğu halde kalbine herhangi bir şüphe gelen kimsenin, matbu ve mütedavel kitaplara bakarak arzusuna nail olması ve merakını gidermesi son derece kolaydır.

H.Kırbaşoğlu’nun "Hz.İsa'yı Gökten İndiren Hadislerin Tenkidi" Başlıklı Makalesine Reddiye

Kur’an’a tarihselci zaviyeden bakan modernist müslümanlar bu gün geldikleri nokta itibariyle ameli hükümlerin yanı sıra itikadi meselelerin arka planında da tarihi motifler aramaktadırlar. Zihinlere nakşedilmeye çalışılan İslam, “buhar gibi yerden göğe yükselen, sonrada yağmur olarak geri dönen” dinin adıdır. Tarihselci anlayış, İslam medeniyetini var eden değerlerin yekununa bu bakış açısını hakim kılma arzusundadır. Bu çerçevede Kur’an’ın açık hükümleri bir takım gayi formüllerle te’vil kılıfına sokulup reddedilirken, Sünnet; “çağdaş” kabul edilen değerler mi’yar ittihaz edilerek doğrudan devre dışı bırakılmaktadır.

Hz. İsa ahir zamanda inecek mi?

Kıyamete yakın, Hz. İsa’nın yeryüzüne ineceği, İslâmın ikinci kaynağı olan Peygamberimiz’in hadislerinde haber veriliyor. Zamanımız hariç, İslâm tarihinde Hz. İsa’nın âhir zamanda geleceğini inkara kalkışan bir alim topluluğu görülmüş değil. Bunu ancak şimdiki bazı sayınlar inkar ediyorlar. Bu da başka bir kıyamet alameti mi bilinmez.


Hz. İsa’nın geleceğini bildiren hadisleri, hadis külliyatı içinde en ön safta olan şu hadis kitapları aktarıyor: Buhari, Müslim, Tirmizi, İbni Mace, Müsned-i Ahmed ibni Hanbel v.d.

İTİKADI DÜZELTMEK

İmâm-ı Rabbani hazretleri faideli ilimler hazinesi Mektûbat'ında buyuruyor ki:

Dünya ve âhıret saadetlerine kavuşmak için, dünya ve âhıretin efendisine (S.A.V.) uymak lâzımdır. Ona uymak için, Ehl-i sünnet âlimlerinin bildirdiklerine uygun olarak, önce itikadı düzeltmek lâzımdır. Bundan sonra o büyüklerin Kur'ân-ı Kerîmden ve hadis-i şeriflerden anlayıp bildirdikleri halâl, haram, farz, vâcib, sünnet, mendub, mubah ve müştebeh bilgilerini, öğrenmek ve bütün işlerini bunlara uygun olarak yapmak lâzımdır.

Bu iki itikâd ve amel kanatları elde edildikten sonra, eğer ezelde mes'ud olmuş ise, mukaddes âleme uçmak nasip olur. Bu iki kanat olmadan yükselmek olamaz.

DOĞRU İTÎKÂD

Akıl ve baliğ olan erkeğin ve kadının birinci vazifesi, Ehl-i sünnet âlimlerinin yazdıkları akâid bilgilerini öğrenmek ve bunlara uygun olarak inanmaktır.

Kıyamette Cehennem azabından kurtulmak, onların bildirdiklerine inanmağa bağlıdır. Cehennemden kurtulacak olanlar, yalnız bunların yolunda gidenlerdir.

MEZHEPLER NASIL ORTAYA ÇIKTI?

Mezheb Nedir?

Günümüzde alim ve hocaefendilere halk tarafından yönlendirilen soruların en önde gelenlerinden biri de mezheplerin nasıl ortaya çıktığı sorusudur.

Mezheb’ kelime anlamı itibariyle ‘gidilen yol’, ‘mecra’ anlamları taşır. Dini ıstılahta ise içtihat (rey; görüş; hüküm) derecesine ulaşmış olan alimin dini meseleleri bir bütün sistem halinde ortaya koyması, bir anlamda teknik yorumlar bütünü oluşturmasıdır.

ESHÂB-I KİRAM (Aleyhimürrıdvan)

SUAL : Asırlardır ittifak halinde bütün İslâm âlemi, “Elhamdülillahi Rabbilâlemine, vessalatü vesselâmü alâ Resulina Muhammedin ve alâ alihi VESAHBİHİ ECMAÎNE” ifadesiyle sahâbe-i kirâmın cümlesine salât ve selâm edildiği halde son zamanlarda birçok Eshâb-ı güzîne, hattâ aşere-i mübeşşereye dil uzatılıyor. Bu nasıl olur, istisnasız ECMAÎN lafzıyla salât ve selâm edilen sahâbe-i kirâmın hepsi temiz değil midir?

CEVAB : Ehl-i sünnet ve cenmaat itikadına göre, istisnasız bütün sahâbe-i kirâm tertemizdir. Allahü teâlânın ve Resul-ü Ekrem sallahü aleyhi ve selemin onları övdüğü gibi övmek her müslümanın başta gelen vazifesidir. (İmâm-ı Gazâli İhyâ C. 1)

İSLÂMİYETİ DOĞRU ÖĞRENMENİN YOLU

Türk milleti, yeni ihtida etmiş bir millet değildir. O en az bin yıldan beri İslâm ile müşerref olmuştur. İslâmiyeti en doğru tarzda anlayan, yaşayan ve söz sahibi olan bir millettir. Bağrından İmâm-ı Azamları, İmâm-ı Mâtûridileri, İmâm-ı Gazâli’leri, İmâm-ı Birgivileri, İbni Kemâl’leri, Mollla Fenari’leri Ebu suud Efendiler gibi daha nice din âlimlerini Mevlâna Celâleddin-i Rûmî, Hacı Bayram-ı Veli, Hacı Bektaş-ı Veli Yunus Emre gibi nice tasavvuf büyüklerini yetiştiren Türk milleti büyük ve tarihi bir kitaplığa ve «bid’âtsız» bir din kültürüne sahiptir. İslâm dünyasının bütün kaynakları en sağlam belgeleri ile elimizdedir.

Mezhepsizle Münazara

Askerlik yaptığım şu sıralarda, daha acemi birliğinde iken MEZHEPSİZ zihniyetli, vehhabi taraftarı birkaç kişi ile çeşitli münazaralarım olmuştu.. Büyükler "kişi bilmediğinin düşmanıdır" derler.. Onlar der de, söz doğru olmaz mı..

Eserleri okumadan, kulaktan duyma bilgilerle kesilen ahkamlar.. Örneğin, İbni Teymiyye isimli habis insanın İbn-i Arabi Hazretlerine "kafir" dediğini bilirdim, okumuştum, ama bir müslümanın bu sapığa uyup büyüklere bu derece dil uzatabileceği pek aklıma yatmazdı..