Zehirli.Org köşesi

Zehirli Fikirlere panzehir başlığı ile 2006 yılında zehirli.org sitemiz yayına başladı. Yüzbinlerce kişinin ziyaret ettiği sitemiz kritik noktalarda bilgilendirici içerikler sunmaya devam ediyor.

Güzel ahlâkı bilmek iyidir, ama kötü ahlâkı bilmek daha iyidir.
Çünkü insan kötülüğü bilmezse o kötülükten uzak duramaz.

Gayemiz ithal ve zararlı ideolojik fikirlere dair toplumda farkındalığı oluşturmaktır.


HZ.İSA NASIL TANINACAK ? -1

(HZ. İSA’NIN KİŞİLİGİ VE FİZİKSEL ÖZELLİKLERİ)

Hz. İsa, diğer tüm peygamberler gibi insanları doğru yola çağırmakla görevlendirilmiş Allah'ın seçkin bir kuludur. Ancak Hz. İsa'yı diğer peygamberlerden ayıran bazı özellikler vardır. Bunlardan en önemlisi O'nun halen ölmemiş, Allah Katına yükseltilmiş ve yeryüzüne tekrar geri gönderilecek olmasıdır.

Hz. İsa bundan yaklaşık 2000 yıl önce yaşamış olan, Allah'ın dünyada ve ahirette seçkin kıldığı bir elçisidir. Hz. İsa'nın doğumu, hayatı ve Allah Katına alınması hep mucizevi şekillerde gerçekleşmiş, bu mübarek insanın hayatı Kuran'da ayrıntılı olarak haber verilmiştir. Allah Kuran'da birçok peygamberin kıssalarını bizlere bildirmektedir. Ancak Hz. İsa çeşitli yönleriyle diğer peygamberlerden farklı bir konuma sahiptir. Allah'ın üstün ilimlerle desteklediği bu değerli kulu daha beşikteyken konuşmuş, dünyada kaldığı süre içerisinde çevresindeki insanlara büyük mucizeler göstermiştir. Onun bu özel durumunun diğer bir delili de, Allah Katına alınışı ve tekrar dünyaya gönderileceğine dair Kuran'da önemli işaretlerin olmasıdır. (Nisa Suresi, 156-159; Al-i İmran Suresi, 55; Maide Suresi, 117; Zuhruf Suresi, 57-61; Al-i İmran Suresi, 45-48; Maide Suresi, 110; Al-i İmran Suresi, 59; Meryem Suresi, 33) Bu ayetlerin bir tanesinde “Şüphesiz o, kıyamet-saati için bir ilimdir.

TERÖRÜN ÇÖZÜMÜ KURAN AHLAKI

Terör örgütleri şiddeti, kaba kuvveti, savaş ve çatışmayı adeta kutsal kavramlar gibi görürler. Kuran ahlakını yaşayanlar ise hayatlarında barışı, sevgiyi ve hoşgörüyü temel alırlar. Çünkü Allah, müminlerden güzel ahlaklı olmalarını istemektedir. Her Müslüman, kendisine kötülük yapıldığında dahi iyilikle karşılık vermekle yükümlüdür.

Terörizm, 20. yüzyılda toplumlara zulüm, acı, gözyaşı getirmiştir ve 21. yüzyılda da etkilerini artırarak sürdürmektedir. Dünyanın pek çok yerinde, terör eylemlerine karşı alınan adli tedbirler etkili olmamakta, güçlü devletler dahi terörü etkisiz hale getirememektedirler.

Bunun sebebi, kullanılan yöntemin yanlış olmasıdır. Din ahlakından tamamen uzak yetiştirilmiş, kendisini ve diğer insanları “biraz gelişmiş hayvan türleri” gibi gören, aşırı sorumsuz, başıboş ve saldırgan insanları dizginlemek, onlara hakim olmak, onları zaptetmek imkansızdır. Günümüzde hala birçok ülkede devam eden bu saldırganlığı ve zulmü engellemenin tek yolu, insanlara İslam dininin getirdiği güzel ahlakın aşılanmasıdır.

Nüzul-i İsa (a.s) Meselesinde İtiraz Noktaları-2

Milli Gazete - 8 Ocak 2004


Hz. İsa (a.s)'ın ruh ve bedeniyle göğe kaldırıldığı ve kıyamete yakın yeryüzüne ineceği inancına itiraz edenlerin ileri sürdüğü bir diğer gerekçe, "beklenen kurtarıcı" inancının diğer din ve inanç sistemlerinde de bulunmasıdır. İddiaya göre "nüzul-i İsa (a.s)" inancı, özellikle Yahudilik ve Hristiyanlık'ta bulunan "kurtarıcı Mesih" inancının İslam'a intikal etmiş bir versiyonu olmalıdır.

Buna "delil" denemeyeceği açıktır; zira müddeayı tek başına isbatlayıcı özellikte değildir. İlk olarak herhangi bir inanç unsurunun başka din ve inanç sistemlerinde de bulunması, tek başına onun "batıl/asılsız" olduğunu göstermeye yetmez. İkinci olarak da bu inanç unsurunun İslam'a hangi sebeplerle, nasıl ve ne zaman geçtiğinin ortaya konması gerekir. İtiraz sahiplerinin bu noktaya tatminkâr herhangi bir açıklama getiremediği dikkatten kaçmıyor.

Bir diğer gerekçe, konuyla ilgili rivayetlerin "tevatür" seviyesine ulaşamayıp, "haber-i vahid" (yahut "birkaç rivayet"!) seviyesinde kaldığı, bu tür haberlerin ise "kesin ilim" değil, "zann" ifade ettiği şeklinde ortaya konmaktadır. (Bu hadisleri nakleden sahabî sayısının 30'lu rakamları bulmasının "tevatür" için yeterli olmadığını söyleyerek "tevatür" olgusu hakkında "serbestçe" kelam edenlere, Sahabe'den kaç kişinin

UYDURMA HADİS MESELESİ



Bugün sorulara küçük bir ara verip, geçen gün Recm meselesi ile ilgili yazdıklarım hakkında bir okuyucudan gelen mesaj üzerinde duracağım. Şöyle diyor okuyucum:

"Sayın Sifil, Recm ile ilgili düşüncelerinizi okudum. Yazık diyorum. Demek ki insan çok okumakla alim olmuyor. Bence insanların analiz yeteneği, kıyas ve hissedebilme gücü çok önemli. Allah Kur'an'da zinanın cezasını çok açık vermiş. Yok ayet nesh oldu, vardı da keçi yedi; ne gerek var bunlara? Allah Kur'an'ın indirildiği gibi kıyamete kadar korunacağını söylemiyor mu? Bir Peygamberin sözleri nasıl vahiy olabilir? Tabi ki yücelerin yücesi insanlardır, bunları kimse tartışmaz. Ama neredeyse Allah'la mukayese edeceğiz yüceltmek için. Bu iş insanı sakata götürür kesinlikle. Eğer Peygamberimiz recm uygulamışsa bile bunu yahudi toplumuna uygulamış olabilir. Sanıyorum Hadis alimi olduğunuz için Peygamberimizden gelen (geldiği ?) varsayılan her şeye temkinli yaklaşıp, olabilir diyorsunuz. Herkes bu hadislere binlerce uydurma karıştığını biliyor ve söylüyor. Şunu lütfen iyi anlamalıyız, Kur'an tek ve yegane doğrudur, Kur'an'la çelişebilecek herşey yalandır.

HZ.İSA (a.s) NEREYE KALDIRILDI?



Hz. İsa (a.s)'ın ref' ve nüzulü konusunda Daru'l-Hikme'de yaptığımız söyleşiyle ilgili olarak bir okuyucudan gelen itiraz üzerinde duracağım bugün. Şöyle demiş okuyucu:

Soru

Ebubekir Sifil ile yaptığınız nüzülü İsa söyleşinizi okudum. Ancak Kur'an-ı Kerim ayetlerinde Hz. İsa'nın semaya yükseltildiğine dair bir ibareye rastlayamadım. Binaenaleyh, semaya yükseltilme gibi bir ifade yer almazken "ileyye" ve "ileyhi" kelimelerinden "sema" anlamının nasıl çıkarılabileceğini de izah etmenizi rica ediyorum. Selam ve muhabbetle.

Cevap

3/Âl-i İmrân, 55 ve 4/en-Nisâ, 158. ayetlerde geçen "ileyye" ve ileyhi" ifadeleri etrafında, Hz. İsa (a.s)'ın nereye kaldırıldığı konusunda önemli soru işaretleri ortaya atılmıştır. Allah Teala'ya mekân tayin edenler, O'nun bir yönde ve bir mekânda bulunduğunu söyleyenler, işaret edilen ayetlerdeki "Seni kendime yükselteceğim" ve "Bilakis Allah onu kendisine yükseltti" ifadelerinden hareketle şunu söylüyorlar: Burada Allah Teala Hz. İsa (a.s)'ı "kendisine" yükselteceğini/yükselttiğini beyan buyurmuştur.

Nuzul-i İsa (a.s) , Kelam Alimleri, Hadisler-5

Nüzul-i İsa (a.s) meselesinde Ehli Sünnet Kelam alimlerinin tutumunun ne olduğu sorusunun cevabının alabildiğine net olduğu, yapılan iktibaslarla sanırım anlaşılmıştır. Bu noktada Ehl-i Sünnet Kelamı adına söylenmiş ne varsa bir bir sayıp dökmenin gereksiz olduğu da öyle..

İlgili rivayetlerin “haber-i ahad” olduğu yolundaki tesbite gelince, el-Kevserî merhumun da ısrarla vurguladığı gibi, hangi ilim dalının iştigal sahasıyla ilgili konuşuyorsak, o sahanın otoritelerinin görüş ve eserlerini kaynak olarak kullanmak durumundayız. İlke budur.

Şu halde yapılması gereken, nüzul-i İsa (a.s) konusundaki hadislerin haber-i ahad mı, yoksa mütevatir mi olduğu tartışmasında da Ehl-i Sünnet Hadis alimlerinin tesbitlerini esas almaktır.

Diyelim ki konuyla ilgili hadisler gerçekten “ahad haber” nev’indendir. Acaba tek başına bu tesbit, nüzul-i İsa (a.s) meselesinin hafife alınmasına, ya da buna sebebiyet verilmesine “meşru” bir dayanak teşkil eder mi?

Nuzul-i İsa (a.s) , Kelam Alimleri, Hadisler-4

Nüzul-i İsa (a.s) meselesinde Ehl-i Sünnet Kelam alimlerinin tutumuna gelince;

İmam Ebû Hanîfe, el-Fıkhu'l-Ekber'de şöyle der: "Mi'raç haberi haktır. Onu reddeden, sapkın ve bid'atçidir. Deccal'ın hurucu, Ye'cüc-Me'cüc, güneşin batıdan doğması, Hz. İsa '(a.s)'ın gökten inmesi ve kıyamet gününün sair alametleri, sahih haberlerde varit olduğu üzere haktır, gerçekleşecektir."[1]

İmam et-Tahâvî, Hanefî mezhebinin üç imamının itikadî çizgisini zikrettiği el-Akîdetu't-Tahâviyye'de şöyle der: "Kıyamet alametlerine inanırız. Deccal'ın hurucu, Hz. İsa (a.s)'ın gökten inmesi… bu alametlerdendir."[2]

Daha önceki bir yazıda, daha sonraki Kelam alimlerinin konuyla ilgili görüşlerine kısmen değinmiş ve el-Pezdevî ile et-Teftâzânî’nin ifadelerini aktarmıştım.[3] Orada da açıkça görüleceği gibi et-Teftâzânî’nin bahse konu ifadeleri en-Nesefî’nin, "Hz. Peygamber (s.a.v)'in kıyamet alametlerinden olarak haber verdiği Deccal, Dabbetü'l-arz ve Ye'cüc-Me'cüc'ün çıkışı, İsa (a.s)'ın gökten inişi, güneşin batıdan doğması haktır" şeklindeki ifadeleri üzerine söylendiği için, en-Nesefî’nin de bu meselede farklı düşünmediğinin açık olduğunu ayrıca belirtmeye gerek yoktur.

Nuzul-i İsa (a.s) , Kelam Alimleri, Hadisler-2

Ehl-i Sünnet'in iki imamı el-Mâturîdî ve el-Eş'arî'nin, nüzul-i İsa (a.s) meselesini erkân-ı imaniye arasında gördüğü ve bu sebeple bu meseleye eserlerinde yer verdiği, keza daha sonraki ulemanın tavrının da farklı olmadığı, onların eserlerine müracaatla kolayca tesbit edilecek bir husustur.

Sözü fazla uzatmadan İmam el-Mâturîdî'nin tavrına bakalım. Yakın zamana kadar elimizde sadece Kitâbu't-Tevhîd'i bulunduğu ve orada da herhangi bir tasrihat yer almadığı için İmam el-Mâturîdî'nin bu mesele hakkındaki tavrının olumsuz olduğu şeklinde bir kanaatin yerleşmiş bulunduğu görülüyor. Ancak bu kanaat yanlıştır. Zira İmam el-Mâturîdî'nin, nüzul-i İsa (a.s) meselesine, neşri devam eden Te'vîlâtu'l-Kur'ân'ın birçok yerinde değindiği ve hatta zaman zaman ilgili rivayetlerden bir kısmını da zikrettiği görülmektedir.[1] Daha önceki bir yazıda[2] bu nokta hakkında bir miktar detay verdiğim için burada onları tekrara lüzum görmüyorum. O yazıyı kaleme aldığım sırada ilgili cilt neşredilmediği için İmam el-Mâturîdî'nin 43/ez-Zuhruf, 61 ayeti hakkındaki tefsirine muttali olamamıştım.

HADİSLER VE MODERN DEĞERLENDİRMELER

Soru

Sayın kardeşim; sizin gazetede yayınlanan kütüb-i sitte'deki üç hadis ile ilgili, prof. dr. Süleyman Ateş'e soru sordum. Gelen yanıt aşağıdaki gibidir. Aklınızı başınıza toplamanız dileği ile saygılarımı sunarım.

"… Ayrıca bu gibi şeyler dinin değil, dünyanın sınırı içindedir. Peygamberimiz din konusunda insanlara kurallar belirlemiş, dünya işini insanların deneyimine bırakmıştır. "Siz dünya işlerinizi benden iyi bilirsiniz!" buyurmuştur. Hadis diye ortaya atılan, akıl ve mantık dışı birçok söz Peygamberimize iftiradır. Kütüb-i Sitte denilen Hadis mecmualarında bulunan sözler içinde pek çok zayıf, uydurma sözler vardır. Koskoca İmamı A'zam, İbn Haldun'un Mukaddimesinde belirttiğine göre ancak 17 Hadise güvenebilmiştir, haydi biz, daha iyimser olarak elli hadisi güvenilir ve kanıt bulduğunu kabul edelim. Gerisi kuşkuludur.

HADİS KÖŞESİ

Peygamber Efendimiz (sav)'in Namaz ve Abdest ile İlgili Sözleri

Câbir radıyallahu anh'den rivayet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Beş vakit namazın benzeri, sizden birinizin kapısı önünden akıp giden ve her gün içinde beş defa yıkandığı bol sulu bir ırmak gibidir."

(Müslim, Mesâcid 284)


Osman İbni Affân radıyallahu anh'den rivayet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Kim güzelce abdest alırsa, o kimsenin günahları tırnaklarının altına varıncaya kadar bütün vücudundan çıkar."

(Müslim, Tahâret 33. Ayrıca benzer rivayetler için bk. Nesâî, Tahâret 84; İbni Mâce, Tahâret 6)


Osman İbni Affân radıyallahu anh şöyle dedi: Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'i benim şu abdestime benzer şekilde abdest alırken gördüm. Sonra da şöyle buyurdu: "Bir kimse bu şekilde abdest alırsa geçmiş günahları bağışlanır. Onun namazı ve mescide kadar yürümesi de fazladan kazanç sayılır."

(Müslim, Tahâret 8. Benzerleri içi bk. Ebû Dâvûd, Tahâret 50; Nesâî, Tahâret 84; İbni Mâce, Tahâret 6)

BAŞÖRTÜSÜ VE POZİTİF ENERJİ


“Kozmik Araştırmalar Merkezi’nde bir uzamanla, başörtülü ve açık kadınların MR benzer görüntülerini beraber inceledik. Beden bir alıcı verici gibidir, yayın yapar,yayın alır. Bedenimizdeki uç noktalardan muhtelif dalgalar alırız. Başını örtüp bu örtüyü boynunu kapatacak şekilde bağlayan kişinin, bedenindeki pozitif enerjinin kaçışını önlediğini gözlemledik. Başı açık, dekolte giysiler giymiş kadınların, enerjilerinin yarıdan fazlasını yitirdiklerinin kaydettik. Açık kadının bedenine bakan gözler, negatif enerjiyi ona aktarmakla kalmıyor, onun pozitif enerjisini de emiyordu. Örtünen kadınlarda bu bakışların olumsuz etkilerine rastlamadık. Türkiye’de de konuyla ilgili ölçümlemelerin yapılabileceği dört ayrı merkez vardır.”

BESMELE MİKROSKOPLA İNCELENDİ



'İslam'a göre hayvanı besmele ile kesmek neden şarttır' sorusundan hareket eden bilim adamları, besmeleli ve besmelesiz kesilen etleri inceledi. İşte sonuç:

Halka ve Olaylara yazarı Osman Özsoy köşesinde kaleme aldığı Kurban ve Besmele konusunda çarpıcı tespitlerde bulundu.

"Besmeleli etlerde her hangi bir mikroba rastlanmıyor, Besmelesiz etlerin teşhisinde ise, sürekli çoğalan, büyük ölçüde zararlı mikrop ve bakteriler tespit ediliyor" İşte Osman Özsoy'un konu ile ilgili çarpıcı yazısı:

Kurban ve Besmele

Kurban kesimi konusunda okuduğum ilginç bir araştırmanın sonuçlarını sizlerle paylaşmak için, uzun zamandır bekliyordum. Nitekim o gün geldi çattı. 2 gün sonra bayram. İmkanı olan Müslümanlar Perşembe günü kurbanlarını kesecekler. Gelelim ilginizi çekeceğini düşündüğüm araştırmaya.

Hz. SÜLEYMAN HÂŞÂ BİLMİYOR MUYDU?

Sual: Mahluklardan her şeyi, hatta insanın yapamıyacağı, fakat keramet olarak Allahü teâlânın Evliyasına ihsan ettiği şeyleri istemek caiz midir?

CEVAP
Caiz olduğunu gösteren çeşitli âyet-i kerimeler vardır. Bunlardan biri Neml suresindeki 38. âyet-i kerimedir. Bu âyet-i kerime, Süleyman aleyhisselamın mealen, (Ey cemaatim! Onu kürsisi ile hanginiz getirirsiniz?) dediğini bildirmektedir. Cemaatin içinde, cin ve insanlar ve şeytanlar da vardı. Cinnin kötü kısımlarından, İfrit, sen yerinden kalkmadan onu getiririm, dedi. Süleyman aleyhisselam bundan daha çabuk gelmesini istiyorum dedi. Süleyman aleyhisselamın katibi olan Asaf bin Berhıya, ben daha çabuk getiririm, dedi. Belkıs’ın kürsisi Yemen’de idi. Süleyman aleyhisselam, Şam’da idi. Arada, [insan yürüyüşü ile], üç aylık yol vardı. Oradan Şam’a yer altından hemen getirdi. Bu kürsi, altın ve kıymetli taşlarla süslü bir kanepe idi. Bu bir keramet idi.

SEBEPLER YARATICI DEĞİLDİR

Sual: Sebeplere inanmak nasıl olmalı?

CEVAP
İmam-ı Muhammed Masum hazretleri buyuruyor ki:
Allahü teâlâ, kendi kudretini sebepler altında gizledi. Kudret sahibi yalnız kendisi olduğunu bildirdiği gibi, sebeplere yapışmayı emir buyurdu. Tam müslümanın, sebeplere yapışmasını ve sebeplere kuvvet veren yaratana güveneceğini bildirdi. Yakub aleyhisselamın bu ikisini birlikte yaptığını Kur’an-ı kerimde bildirerek, onu övdü. Yusuf suresinde mealen, (Yakub, bizim bildirdiğimizi bilir. Fakat, insanların çoğu, takdirin tedbire galip olduğunu bilmezler) buyurdu. Tibyan tefsirinde, bu âyet-i kerimeye (Müşrikler, Allahü teâlânın Evliyasına ilham ettiği şeyleri bilmezler) demiştir. Tesiri sebeplerden bilip, Allahü teâlânın kuvveti ile tesir ettiklerini bilmeyenler sapıktır. Sebepleri ortadan kaldırmak isteyen de, Allahü teâlânın hikmetini bilmemiş, Allahü teâlânın, mahlukları boş yere, faydasız yaratmış olduğunu söylemiş olur. Sebeplere tesir kuvvetini Allahü teâlânın verdiğine inanan ise, hak yola kavuşmuş olur. Her iki tehlikeden kurtulmuş olur. (Mektubat, 1.cild 110.m.)

SEBEPLERE YAPIŞMAK DİNİMİZİN EMRİDİR

Vehhabiler diyor ki:
Peygamberlerin ve onların yolunda olanların gittikleri yol vesiledir, kendileri vesile değildir. Madde, cisim ve zat, sebep olamaz. Diri olup yanında bulunandan bir şey istemek caizdir. Uzaktakinden ve ölüden istemek, bunları vesile etmek şirktir.

CEVAP
Her şeyi yaratan, yapan yalnız Allahü teâlâdır. Bir şeyi yaratmak için, başka bir mahlukunu vasıta ve sebep yapması, Allahü teâlânın âdetidir. Allahü teâlânın bir şeyi yaratmasını isteyenin, o şeyin yaratılmasına vesile olan sebebe yapışması lazımdır. Peygamberler hep sebeplere yapışmışlardır.

Allahü teâlâ sebebe yapışmayı övmektedir. Peygamberler sebeplere yapışmayı emir etmektedir. Dünyadaki olaylar, hadiseler de, sebebe yapışmanın lazım olduğunu göstermektedir. Bir şeye kavuşmak için, o şeyin sebebine yapışılır. O sebebi, o şeye sebep yapan ve insanın o sebebe yapışmasını sağlayan, o sebebe yapıştıktan sonra, o şeyi yaratan, hep Allahü teâlâ olduğuna inanmak lazımdır. Böyle inanan bir kimse, bu sebebe yapışmakla, o şeye kavuştum diyebilir. Bu sözü, o şeyi sebep yarattı demek değildir. Allahü teâlâ, o şeyi bu sebeple yarattı demektir.