Zehirli.Org köşesi

Zehirli Fikirlere panzehir başlığı ile 2006 yılında zehirli.org sitemiz yayına başladı. Yüzbinlerce kişinin ziyaret ettiği sitemiz kritik noktalarda bilgilendirici içerikler sunmaya devam ediyor.

Güzel ahlâkı bilmek iyidir, ama kötü ahlâkı bilmek daha iyidir.
Çünkü insan kötülüğü bilmezse o kötülükten uzak duramaz.

Gayemiz ithal ve zararlı ideolojik fikirlere dair toplumda farkındalığı oluşturmaktır.


"Modernist görüşler merdud,sapkın ve saptırıcıdır."

Selman el-Huseynî en-Nedvî hoca: "Cumhura muhalefet insanı bazen dinden çıkaran bir sapmadır."

Selman en-Nedvî hoca, Dâru'l-Hikme'nin hocalarıyla



Selman en-Nedvî hocayla, İmâm Ahmed es-Serhendî, Şah Veliyyullah ed-Dihlevî, dedesi Ebu'l-Hasan en-Nedvî, Arap dünyasındaki Arap milliyetçiliğine karşı yayın yapan ve dönemin Mısır hükümeti başta olmak üzere birçok Arap ülkesinin tepkisini çeken ama aynı zamanda bu ülkelerde ilgiyle takip edilen el-Ba‘sü'l-İslâmî dergisi, İngiliz emperyalizmine karşı destansı bir direniş ortaya koyan Diyobendî ekolü ve "İpek Mendiller" hareketi, Abdülfettah Ebu Ğudde hoca, Nedvetü'l-Ulemâ, modernist yaklaşımlar vb. birçok konuyu konuştuk.

Ömer Faruk Tokat: Hocam, Türkiye'de sizi az kişi tanıyor. İsterseniz bu sohbetimize sizi tanıyarak başlayalım.

Selman Nedvî Hoca: Sizin azınız benim için yeterlidir. Ancak senin azına az denmez. Az dediğiniz bir topluluk tarafından tanınmak bana yeter. Bununla birlikte müminler kardeştir.

DİNİMİZDE KADININ YERİ

İslamiyet’ten önce kadının hiç değeri yoktu. Araplar, kız çocuklarını diri diri gömüyorlardı. Kâbe etrafında bile kadınlar çıplak dolaşırlardı. Müslümanlık gelince bu kötü âdetler son bulmuştur.

Bugün de dünyanın birçok yerinde kadınlar horlanmaktadır. Rusya’da da kadına zulmedildi. Zorla Kolhozlara sokuldu. Erkek gibi, en ağır işlerde, erkek şeflerin baskısı altında, insafsızca boğaz tokluğuna, hayvanlar gibi, en ağır işlerde zorla çalıştırıldı. Fakat zulüm payidar olmadı. Bilinen akıbete uğradı.

Hür dünya dedikleri Hıristiyan ülkelerde ve İslam ülkeleri denilen Arap ülkelerinde, (Hayat müşterektir) denilerek, kadınlar da, fabrikalarda, tarlalarda, ticarette, erkekler gibi çalışıyorlar. Çoğunun evlendiklerine pişman oldukları, mahkemelerin boşanma davaları ile dolu olduğu, günlük gazetelerde sık sık görülmektedir.

MİSYONERLER VE MİSYONER FAALİYETLERİ

Genel olarak misyonerlerin görüşleri şöyle:

(Müslümanları hıristiyan yapmak, gerek Katolikler, gerekse Protestanlar tarafından çok makbul sayılan bir iştir. Çünkü, müslümanları hıristiyan yapmak, çok müşküldür. Zira müslümanlar, her şeyden önce ananelerine son derece sadıktır. Ancak aşağıdaki hususlar iyi netice vermektedir.

1- Müslümanlar umumiyetle fakirdir. Fakir bir müslümana bol para vererek veya ona bir hıristiyan yanında iş imkanı sağlayarak, kendisini Hıristiyanlığa teşvik etmelidir!

2- Müslümanların çoğu, din ve fen bilgilerinde cahildir. Ne Kitab-ı mukaddes, ne de Kur'an-ı kerim hakkında tam malumatları yoktur. İbadet etmek için kendilerine gösterilen bir tarzı, şartlarını anlamadan ve hakiki ibadetin ne olduğunu bilmeden, gafil olarak tatbik ederler. Çoğu Arabi bilmediği ve İslam ilimlerinden haberdar olmadığı için, Kur'an-ı kerimdeki ve İslam âlimlerinin kitaplarındaki ince bilgilerden tamamen habersizdir. Ezberledikleri bazı âyetlerin tefsirini bilmeden, okurlar. Hele Kitab-ı mukaddesi hiç bilmezler.

Başka Dinlerde Olur,İslâm'da Reform Olmaz!

EHLİYETİ, liyakati, icazeti, ilmi, irfanı olmadığı halde herkesin ictihad yapması gerektiği bozuk fikrini Farmason Cemaleddin Efgâni çıkartmıştır. Aradan bir asırdan fazla zaman geçti ve bu bozuk fikir, İslâm dünyasını tahrip ve tarumar etti. Müslümanlar arasında dinî konularda verimsiz tartışmalar başladı, her kafadan ayrı bir ses çıktı, birlik bozuldu.

Reformcular ve ictihadçılar, suret-i haktan görünerek şöyle diyorlar:

- Bizim dinimizin ana kaynağı Kur’ân değil mi? Ondan sonra Peygamberin sünneti, hadisleri değil mi? Her Müslüman alsın eline Kitabullah’ı ve Sünnet-i Resulullah’ı ve dinini doğrudan doğruya bunlardan öğrensin.

Müslümanlık neyle artar?

Amerikalı “kadın imam” Amina Wadud Tempo dergisinin davetlisi olarak Türkiye’de. Derginin spotlarına bakılırsa “kadın imam”, “Örtü kimseyi daha Müslüman yapmaz” demiş…

Basit göründüğüne bakmayın; hayli girift bir bilmece bu! Dinî hassasiyetlerle ilişkisi sadece “kaşıma” seviyesinde cereyan eden bir yayın organı, kutsal “özgürlükler” çerçevesinde bir “İslam devrimcisi”ni ülkemize davet ediyor. O da saf değil ya, elbette gelecek, konuşacak, mesajını verecek, “temas noktaları” tesis edecek (şimdiye kadar edilmediyse tabii!) ve belki de hazırda bekleyen “kutsal bağlılar topluluğu” ile geleceğe dönük yapılanmaların temelini atıp gidecek.
Bu başlığı hiç görmeseydiniz ve ben bir önceki paragrafı yine yazsaydım, kimler rahatsız olurdu dersiniz? Davet eden bir “dinci” yayın organı, davet edilen de Ortadoğu’dan gelen bir bayan olsaydı ve yine ayrı tarzda başını örtmüş bulunsaydı?? Yayın organı “devrim” demeseydi de olurdu. Onu birileri zaten söyleyecekti nasıl olsa!..

"Bana göre" "Sana göre" hezeyanları

Son yıllarda, dış güçlerin teşvik ve yönlendirmesi ile, dini konularda, “Bana göre, benim mantığıma göre, benim anladığıma göre...” ile başlayan ahkam kesmeler başladı. Kurban Bayramı münasebeti ile de, “Bana göre kurban şöyle olacak böyle olacak” hezeyanları eksik olmadı. İşin sinsi boyutunu bilmeyen halk da haklı olarak, “Bu nasıl iştir. Her kafadan bir ses çıkıyor. Ne yapacağımızı bilemiyoruz, kafamız karışıyor” diye tepki gösterdi. Zaten maksat da buydu; bu nasıl dindir, herkes bir şey söylüyor, dedirterek dinden soğutma ve şüphe hasıl etmekti.

Halbuki, hiçbir akıl, hiçbir mantık âhiret bilgilerini, dinde yapılması veya yapılmaması gereken hususları doğru olarak bulamaz, anlayamaz. Bunun içindir ki, her asırda insanlar arasından seçtiği en üstün, en iyi kimseleri peygamber yapmış, kitaplar göndererek yapılacak ve yapılmayacak şeylerin yolunu göstermiştir.

Hazret-i İsa ölmedi

Dikkatinizi çekiyor mu bilmiyorum. Son yıllarda, gazetelerde, televizyonlarda dinin emir ve yasaklarının tartışılmadığı, sorgulanmadığı gün olmuyor. Ramazan geliyor, oruç tartışılıyor. Bayram geliyor, kurban tartışılıyor… Namaz, tesettür, kadın, içki…hergün mutlaka bir tartışma konusu bulunuyor. Tartışmalarda ön plana çıkartılan kimseler de, yorumlarını İslama zarar verecek şekilde yapıyorlar. Muteber kitaplarda yazılan, ondört asırdır yaşanan İslama aykırı yanlış yorumlar hep. Bunların plansız, programsız, dış desteksiz olduğu söylenebilir mi?

Bütün bu olup bitenler bana daha önce de yazdığım baş misyoner Zwemer’in misyonerler kongresinde yaptığı şu konuşmayı hatırlatıyor: “Sizin göreviniz, Müslümanların Hristiyan yapılması değildir. Asıl göreviniz onları, dinlerini sorgular ve tartışır hale getirmektir.”

Dini sorgulanır, tartışılır hale getirtmekten maksatları da, alt yapısı olmayan, dini iyi bilmeyen kimselerin zihinlerine, “Biri öyle söylüyor diğeri başka türlü söylüyor, bu nasıl dindir!” şüphesini yerleştirerek dinden soğutmak, uzaklaştırmak ve kendi tuzaklarına düşürmek...

"On dört asırlık uygulama !"

Geçenlerde, 14 asırdır tartışılmayan, tartışmayı kimsenin aklından bile geçirmediği, kadınların namazda ve namaz haricinde örtünmeleri konusunu bazı çevreler yine tartışma konusu yaptı. Çok şükür ki, Diyanet İşleri Başkanı Ali Bardakoğlu, Antalya'da yapılan "İl Müftüleri Hizmet İçi Eğitim Semineri"nin sonunda yaptığı açıklama ile gerçekleri gün ışığına çıkarttı; şüpheleri bertaraf etti. Sayın Bardakoğlu, “On dört asırlık uygulamada kadınların başını örtmeleri dini bir gereklilik olarak kabul edilmiş, Müslüman kadınlar da dinlerinin gereği olduğuna inandıkları için, başlarını örte gelmişlerdir. İslâm'ın tarihsel tecrübesinin ana çizgisi böyledir ve bu konuda münferit farklı görüşlerin bulunması, bu ana görüntüyü bozamaz.” diyerek son noktayı koydu.

Zaten daha öncede, 30 Aralık 1980 tarihinde Din İşleri Yüksek Kurulu, “Cenab-ı Hak, kadınların başörtülerini, saçlarını, başlarını, kulaklarını, boyun ve gerdanlarını örtecek şekilde yakalarının üzerine salmasını emretmiştir.” şeklindeki fetvası ile, örtünmenin Cenab-ı Hakkın açık bir emri yani farz olduğunu bildirmişti.

Dinimizin önemli bir emri olan “setri avret” yani örtünmesi gereken yerlerin örtünmesi hususu sadece kadınlara ait bir konu da değildir. Dinimizde, örtünmesi gereken yerlere “Avret mahalli” denilmektedir.

İmâm-ı Rabbânî

Hindistan'da yetişen en büyük velî ve âlim. Âriflerin ışığı, velîlerin önderi, İslâmın bekçisi, müslümanların baştâcı, müceddid, müctehid ve İslâm âlimlerinin gözbebeğidir. İnsanların îtikâd, ibâdet ve ahlâk husûsunda doğruyu öğrenmelerini, öğrendikleri bu bilgiler ile amel etmelerini sağlayan, insanları Allahü teâlânın rızâsına kavuşturmak için rehberlik eden ve kendilerine "Silsile-i aliyye" denilen İslâm âlimlerinin yirmi üçüncüsüdür. İsmi, Ahmed bin Abdülehad bin Zeynel'âbidîn'dir. Lakabı Bedreddîn, künyesi Ebü'l-Berekât'dır. 1563 (H.971) senesinde Hindistan'ın Serhend (Sihrind) şehrinde doğdu. İmâm-ı Rabbânî ismiyle tanınmıştır. İmâm-ı Rabbânî, Rabbânî âlim demek olup, kendisine ilim ve hikmet verilmiş, ilmi ile amel eden, ilim ve amel bakımından eksiksiz ve kâmil, olgun âlim demektir. Hicrî ikinci bin yılının müceddidi (yenileyicisi) olmasından dolayı"Müceddîd-i elf-i sânî", ahkâm-ı İslâmiye ile tasavvufu birleştirmesi sebebiyle, "Sıla" ismi verilmiştir. Hazret-i Ömer'in soyundan olduğu için ,"Fârûkî" nesebiyle anılmış, Serhend şehrinden olduğu için de oraya nisbetle, "Serhendî" denilmiştir. Bütün bu vasıflarıyla birlikte ismi, İmâm-ı Rabbânî Müceddîd-i elf-i sânî Şeyh Ahmed-i Fârûkî Serhendî'dir.

Îmâm-ı A'zâm Ebû hanîfe

Tâbiînden. İslâm âleminde Eshâb-ı kirâmdan sonra yetişen evliyânın ve âlimlerin en büyüklerinden. Ehl-i sünnetin reisi ve Hanefî mezhebinin kurucusudur. İsmi, Nûmân bin Sâbit bin Zûtâ'dır. Ebû Hanîfe künyesiyle ve İmâm-ı A'zam lakabıyla meşhûr olmuştur. Kûfe'de doğduğu için Kûfî nisbesiyle bilinir. 699 (H.80) senesinde Kûfe'de doğdu, 767 (H.150) senesinde Bağdât'ta vefât etti. KabriBağdât'ta olup, ziyâret yeridir.

Aslen İran'ın ileri gelenlerinden bir zâtın neslinden olan İmâm-ı A'zam Ebû Hanîfe'nin dedesi Zûtâ müslüman olup, hazret-i Ali'ye ikrâmlarda bulundu. Onun sohbetinde bulundu. Babası Sâbit de hazret-iAli ile görüşüp sohbetinde bulundu.Hazret-i Ali Sâbit'e ve onun neslinden gelecek kimselere hayır duâda bulundu.

Asîl, ilim sâhibi, sâlih ve kıymetli bir zâtın oğlu olan İmâm-ı A'zam'ın çocukluğu doğum yeri olan Kûfe'de geçti. Âilesinden üstün bir terbiye alarak küçük yaşta Kur'ân-ı kerîmi ezberledi. Arab lisanının sarf, nahiv, şiir ve edebiyâtını öğrenmeye başladı. Eshâb-ı kirâmdan Enes bin Mâlik, Abdullah bin Ebî Evfâ, Vâsıle bin Eskâ, Sehl bin Sâide ve Ebü't-Tufeyl Âmir bin Vâsile'yi (radıyallahü anhüm) görerek onların sohbetlerinde bulundu. Bu zâtlardan hadîs-i şerîf dinledi.

Hatalı ictihad olmaz

Sual: Ben hiçbir mezhebe bağlı değilim diyen birisi, “Mezhep imamları ilah değildir, peygamber gibi masum da değildir. ictihadlarının doğrularını alır, hatalarını atarız. Yahut delilleri daha kuvvetli olanı seçeriz” diyor. Böyle söylemesi doğru mudur?

CEVAP
Bir müctehid bile, başka müctehidin hata ettiğini bilemez. Çünkü, (İctihad ictihadla nakz olunamaz) buyuruluyor. Bunun için şu ictihad doğrudur veya delili daha kuvvetlidir denemez. Bir müctehid, Allah indinde isabet edemese, hata etse bile yine sevap alır. Bir hadis-i şerif meali:

(Müctehid, ictihadında hata ederse bir, isabet ederse iki sevap alır.) [Buhari]

Sevap olan bir şey için hata tabirini kullanmak caiz değildir. Böyle farklı ictihadlar da Allahü teâlânın bir rahmetidir. Bir hadis-i şerif meali de şöyledir:
(Ümmetimin [âlimlerin] ihtilafı [farklı ictihadları] rahmettir.) [Beyheki, Deylemi, İ.Münavi, İ. Nasr]

Sünnete uy,sağlıklı yaşa

Müslümanlar Hz. Muhammed (s.a.v.)’in emir ve tavsiyeleriyle şekillendikleri dönemlerde diğer alanlarda olduğu gibi sağlık alanında da örnek ve eşsiz uygulamalar yaşıyorlardı. Öncelikle bu başkalık Hatemü’l-Enbiya (s.a.v.)’in akıl, ilham ve Rabb’ımızın lütufları sâyesinde tecelli etmektedir.

Tıp uzmanları bilerek veya bilmiyerek Peygamberimiz Efendimiz’in sağlık konusundaki yaşam örneklerini ve tavsiyelerini önemle öneriyorlar.

Sağlık, dünya hayatında Rahman ve Rahim olan Allah’ın bütün insanlara ikram ettiği nimetlerden biridir.

Sağlık, iman ile birlikte olursa, bu, Allah’a daha fazla şükretmek için bir vesile olur. İman sağlık nimetinin kadrini daha iyi bilmek bilinci verir.

Peygamberimiz Efendimiz(s.a.v.):

“Sağlıklı olmak, cennet nimetlerindendir” buyurmuşlardır.

Dünyada cennet gibi bir hayat yaşamak isteyen sağlığını korumalı ve kulluk vazifelerini yerine getirerek ömrünü tamamlamalıdır.

İcma olan hususlar

Sual: İcma nedir? İcma’ı inkâr küfür müdür? Birkaç örnek verilebilir mi?

CEVAP
Eshab-ı kiramın sözbirliğine icma denir. Tabiinin de icma’ı delildir. Bir âyet-i kerime meali:
(Müminlerin yolundan ayrılanı Cehenneme atarız.) [Nisâ 115]

İki hadis-i şerif meali:
(Ümmetimin âlimleri, dalalette birleşmez.) [İbni Mace, İ. Ahmed, Taberani]
(Allahü teâlânın rızası, icmadadır.) [İbni Asakir]

İcma’ın dereceleri vardır: Eshab-ı kiramın, açıkça ve her asrın icması ile haber verilmiş olan icmaları, âyet-i kerime ve mütevatir olan hadis-i şerif gibi kuvvetlidir, inkâr eden kâfir olur. Eshab-ı kiramdan bazısının icma edip, diğerlerinin sükut ettikleri icma da, kesin delildir, ama inkâr eden kâfir olmaz. Eshab-ı kiramın ihtilaf ettikleri bir hükümde, sonra gelenlerde hasıl olan icma olup, haberi vahid ile bildirilen hadis-i şerif gibidir. Bununla amel vacib ama, iman vacib değildir.

Müslüman ana-babalara açık mektup

Müslüman anne ve babalara sesleniyorum: Çocuklarınızı iyi Müslümanlar olarak yetiştiriniz. İyi Müslüman ne demektir? Kısaca arz edeyim:

“ İyi insan demektir. İyi vatandaş demektir. Erkekse, hanımına iyi bir koca, çocuklarına iyi bir baba demektir. Kadınsa, kocasına iyi bir hanım, çocuklarına iyi bir anne demektir. Çocuksa, anne-babasına iyi evlat demektir. İyi komşu demektir. İyi âmir, iyi memur demektir. İyi işveren, iyi işçi demektir. İyi tâcir, iyi esnaf, iyi müşteri demektir.” Dahası da var, lakin bu saydıklarım yetmez mi iyi Müslümanı anlatmak için?

Muhterem anne-babalar!

Yarın hepimiz bu imtihan dünyasından çekilip gideceğiz, son yolculuk tarihini bilmiyoruz ama yolculuk kesin. Çocuklarımızı iyi Müslümanlar olarak yetiştirmezsek son derece ağır bir vebal altında kalmış oluruz. İyi Müslüman, gerçek dindar demektir. Gerçek dindar kimdir?

Ehl-i sünnet vel cemaat


Sual: Doğru olan, sadece Ehl-i sünnet vel cemaat fırkası mıdır?

CEVAP
Evet, sadece Ehl-i sünnet vel cemaat fırkasıdır. Bir hadis-i şerif meali şöyledir:
(Ümmetim, 73 fırkaya ayrılacaktır. Bunlardan 72’si, Cehenneme gidecek, yalnız bir fırka kurtulacaktır. Cehennemden kurtulacak olan tek fırka, benim ve Eshabımın yolunda gidenlerdir.) [Tirmizi, İbni Mace]

Ehl-i sünnet vel cemaat, sünnet ve cemaat ehli demektir. Eshab-ı kiram, Peygamber efendimizin cemaatidir. Sünnet de, Peygamber efendimizin yolu demektir.

Demek ki, (Ben, sadece Kur’ana ve sünnete yapışırım) demek yetmiyor. Eshab-ı kiramı sevmek ve onların yolunda olmak da şarttır. Peygamber efendimiz, (Sadece benim yolumdan gidenler cennetliktir) demedi. (Benim ve Eshabımın yolunda gidenler) buyurdu.