Nuzul-i İsa (a.s) , Kelam Alimleri, Hadisler-5

Nüzul-i İsa (a.s) meselesinde Ehli Sünnet Kelam alimlerinin tutumunun ne olduğu sorusunun cevabının alabildiğine net olduğu, yapılan iktibaslarla sanırım anlaşılmıştır. Bu noktada Ehl-i Sünnet Kelamı adına söylenmiş ne varsa bir bir sayıp dökmenin gereksiz olduğu da öyle..

İlgili rivayetlerin “haber-i ahad” olduğu yolundaki tesbite gelince, el-Kevserî merhumun da ısrarla vurguladığı gibi, hangi ilim dalının iştigal sahasıyla ilgili konuşuyorsak, o sahanın otoritelerinin görüş ve eserlerini kaynak olarak kullanmak durumundayız. İlke budur.

Şu halde yapılması gereken, nüzul-i İsa (a.s) konusundaki hadislerin haber-i ahad mı, yoksa mütevatir mi olduğu tartışmasında da Ehl-i Sünnet Hadis alimlerinin tesbitlerini esas almaktır.

Diyelim ki konuyla ilgili hadisler gerçekten “ahad haber” nev’indendir. Acaba tek başına bu tesbit, nüzul-i İsa (a.s) meselesinin hafife alınmasına, ya da buna sebebiyet verilmesine “meşru” bir dayanak teşkil eder mi?

Belirtmek gerekir ki, son zamanlarda “haber-i ahad” kategorisinde telakki edilen hadisler ve bildirdikleri ahkâm konusunda eni-konu bir gevşeklik, hatta lakaytlık gözleniyorsa bu, büyük ölçüde Müsteşrikler’in başarısıdır! Bu “nev-zuhur” durumu Usul uleması ile refere etmeye kalkışabileceklere hatırlatalım ki, onlar arasında karinelerle desteklenmiş haber-i vahidlerin ilim ifade ettiğini söyleyenlerin sayısı az değildir. Bahse konu karinelerden birisi, hadisin el-Buhârî ve Müslim tarafından nakledilmiş olması[1], bir diğeri de bu Ümmet’in alimleri tarafından kabul ve gereğince amel edilmiş bulunmasıdır.

Dolayısıyla nüzul-i İsa (a.s) konusundaki hadislerin haber-i vahid kategorisinde olduğu bir an için kabul edilse bile, bu, söz konusu hadislerin bildirdiği hususun hafife alınabileceğini, “inanılmasa da olur” gibi takdim edilebileceğini kesinlikle göstermez. Daha önceki bir yazıda da ortaya koymaya çalıştığım gibi[2] bu mesele sadece Ehl-i Sünnet tarafından değil, Mu’tezile’siyle, Şia’sıyla –tek tük istisnalar dışında– hemen bütün İslam fırkaları tarafından kabul ve inanca konu edilmiştir. Herhangi bir meselenin bu Ümmet tarafından “telakki bi’l-kabul” edildiğinin daha bariz bir örneği var mıdır?

Kaldı ki konuyla ilgili olarak görüşlerine müracaat edilmesi gereken Hadis alimleri ilgili rivayetlerin mütevatir olduğunu belirtmiştir. et-Taberî, İbn Kesîr, İbn Hacer, İbn Atıyye, Ebu’l-Velîd İbn Rüşd, es-Sefârînî el-Âlûsî, eş-Şevkânî, el-Kettânî, el-Keşmîrî, el-Kevserî, el-Ğumârî, Ebû Gudde… nüzul-i İsa (a.s) rivayetlerinin tevatürünü açıkça dile getirenler arasındadır.

Mehdi hadislerine gelince, el-Kurtubî[3], Ebul-Hasen es-Siczî[4], el-Âburrî, İbn Hacer el-Heytemî[5], eş-Şevkânî, el-Kettânî[6], el-Kevserî ve daha birçok kişi tarafından “mütevatir” olarak nitelendirilmişlerdir. Hammûd b. Abdillah et-Tüveycirî’nin el-İhticâc bi’l-Âsâr alâ men Enkere’l-Mehdî el-Muntazar isimli hacimli çalışması, konu hakkındaki rivayet, nakil ve görüşlere muttali olmak isteyenler için önemli bir kaynaktır.

Bütün bu söylenenler, gerek Hz. İsa (a.s)’ın nüzulü, gerekse Mehdi (a.s)’ın hurucu konusunda Hocaefendinin tutumunun, yanlış anlamalara geçit verebilecek yapıda olması bakımından son derece tartışmalı olduğunu ortaya koymaktadır.

[1] Sahîhayn’ın, Hadis alimleri tarafından tenkit konusu yapılmış rivayetleri dışındakiler.

[2] İslam ve Modern Çağ, I, 88 vd.

[3] 9/et-Tevbe, 33 ayetinin tefsiri esnasında, VIII, 78.

[4] el-Kurtubî, et-Tezkire, 651.

[5] es-Sevâ’iku’l-Muhrika, II, 480; el-Kavlu’l-Muhtasar, 18.

[6] Nazmu’l-Mütenâsir, 236.

_____________
Milli Gazete - 11 Haziran 2007