Muzaffer Yalçın

PEYGAMBERÎ AHLÂKI MUHAFAZA


“Ey iman edenler! Yahudi ve Hıristiyanları dost edinmeyin. Onlar birbirlerinin dostlarıdırlar. Sizden kim onları dost edinirse, kuşkusuz o da onlardandır. Şüphesiz Allah, zalimler topluluğunu hidayete erdirmez.”
(Kur’ân-ı Kerim, 5/51)


PEYGAMBERÎAHLÂKIMUHAFAZA VE YILBAŞI KUTLAMALARI

Cenâb-ı Hak, insanlara (inanç itibariyle bir olmakla beraber) farklı şeriatlar göndererek, kendisine bu ilâhî davet yollarıyla kulluk yapmalarını emretmiştir. Kendilerine gelen Peygamber ve kitaplarla kulluk istikametleri belirlenen her millet için; emirler, nehiyler, ibadet ve itaat şekilleri belirlenmiştir. Bunu Mâide sûresinde geçen şu âyet-i kerime açıkça ifade etmektedir. “Sizden her biriniz için bir şeriat ve bir yol koyduk.”

Önceki şeriat ve kitapları nesheden Muhammedî şeriat ile de kıyamete kadar gelecek olan mü’minlerin ibadet, muamelat, yaşam biçimleri belirlenmiş, Rasûlullah (s.a.v.)’in bizatihi hayatı ile hakikati üzere ortaya konmuştur. Bu Muhammedî şeriat, bütün insanlığı içine alan bir davettir.

PEYGAMBERİMİZ (S.A.V)’E İTAATTEN ALIKOYAN ENGELLER -III-


Peygamber Efendimiz’in ahlâklarının beşerî çirkinliklerden uzak oluşu ve aynı zamanda ilâhî yakınlığa yol veren yüksek meziyetleri aşikârdır. Akl-ı selim olmak, mutlak bir şekilde ona itaat etmeyi gerektirir. Ancak, insanı tesiri altında tutarak bundan meneden menfî kuvvetler vardır. Önceki yazılarımızda, bu kuvvetlerden ‘dünya sevgisi’ ve ‘nefsin’ menfi etkisinden bahsetmiştik. Bu yazımızda ise; itaat hali yaşantısında tezahür edecek olan mü’minin iç dünyasını oluşturan nefis ve ruh keyfiyetinin, itaat noktasındaki ehemmiyetine dikkat çekmek istiyoruz.

Bilgiye Rağmen İtaat Noksanlığı

Peygamber’e itaat, Hakk’ın emri iledir ki O, Peygamber’e itaatin kendisine itaat olduğuna hükmetmiş ve kendi sevgisine açılan yegâne yol kılmıştır. “De ki; eğer Allah'ı seviyorsanız bana uyun ki, Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Çünkü Allah çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.

PEYGAMBERİMİZ (S.A.V)’E İTAATTEN ALIKOYAN ENGELLER-II-



“Kim sünnetimi beğenmez (ondan yüz çevirir)se benden değildir."
(Buhârî, Nikâh 1)

İnsanları itaatten uzaklaştıran manilerden biri olarak önceki sayımızda, ‘dünya sevgisi’nden bahsetmiştik. Yazımızın bu bölümünde ise, Rasûl-i Kibriyâ Efendimiz’e iman ve itaat noktasında ‘nefsin’ insan üzerindeki menfi etkisine değinmek istiyoruz.

Rasûlullah (s.a.v)’e İman ve İtaat Hususunda Nefsin Menfi Etkisi
Nefis; varlığı âyet ve hadislerle sabit olup, insanın niyet ve ameline etki eden bir kuvvettir. Cenâb-ı Hakk Kur’ân-ı Azîmuşşân’da; “Nefse ve ona bir takım kabiliyetler verip de iyilik ve kötülüklerini ilham edene andolsun ki…” (eş-Şems, 91/7-8) buyurarak nefse yemin etmiştir.

İnsan, nefsini tezkiye ettiği takdirde Cenâb-ı Hakk’ın rızasına nail olacağı gibi, başıboş bırakıp her arzu ve isteğini yerine getirmesi durumunda ise esfel-i safilin derekesine düşer. Zira nefis, sürekli olarak çirkin işleri emreder bir hâl üzere yaratılmıştır. Onun her bir isteğini yerine getirmekte Hakk’ın rızasından uzaklaşma ve O’na muhalefet vardır. Kur’ân-ı Kerim’de nefsin bu durumu şöyle ifade edilmektedir. “Muhakkak ki Rabb’imin merhamet ettiği hariç, nefis aşırı derecede kötülüğü emreder.” (Yûsuf, 12/53)

PEYGAMBERİMİZ (S.A.V)’E İTAATTEN ALIKOYAN ENGELLER

Allah Azîmüşşân Hazretleri, Kur’ân’da Peygamber Efendimiz’e itaati kesin bir şekilde emretmiştir. Bu itaatin vasıflarını ise; onu sevmek ve getirdiklerine uyup nehyettiklerinden sakınmak şeklinde açıklamıştır. “Kim Rasûl’e itaat ederse Muhakkak Allah’a itaat etmiştir.” âyetiyle de ona itaatin kendi katındaki kuvvet ve kıymetini beyan etmiştir.

Peygamberimiz’e itaat, farz olmakla birlikte Cenâb-ı Hakk’ın rıza ve yakınlığını kazanmada tek yol olunca, bu itaatin önündeki engellerin bilinmesi ve bu engellerin aşılması da bir o kadar önem arz etmektedir.

İnsanı Rasûlullah (s.a.v)’e itaatten meneden birçok engel vardır. Asıl itibariyle, birbiriyle irtibatlı ve iç içe olan bu engellerin en önemlisi ise dünya sevgisidir. Zira Rasûlullah (s.a.v) bir hadislerinde şöyle buyurmuştur: “Dünya sevgisi her hatanın başıdır.”

Seri halinde devam edecek olan yazımızın bu bölümünde, Rasûlullah (s.a.v)’e itaatte insanın önünde bir engel olması bakımından dünya sevgisini işleyeceğiz.

PEYGAMBERİMİZ’İ TANIMA VE O’NA İTTİBA -IV-

Sevgi, iman, itaat…

İmanın hakikatine ermek için Rasûlullah (s.a.v.)’i tanıma ve anlama noktasında gerekli olan bilgi, sevgi, iman ve itaat hususlarını ve bunlardaki noksanlıklarımızı Kur’an, Sünnet ve Sahâbe anlayışı çerçevesinde işlemeye çalıştık. Makalemizin bu bölümünde, O’na iman ve itaatle kazanılan nimetler ile O’ndan uzaklaşılınca içine düşülen dalalet çıkmazına değinmeye çalışacağız.

Efendimiz (s.a.v.)’e iman ve itaatle kavuşulan nimetler…
Peygamberimiz’in risaletinden önce ‘Cahiliye’ diye isimlendirilen dönemde insanlar, zulüm ve azgınlıkta son derece ileri gitmiş idiler. O dönemde zina, hırsızlık, zulüm, çapulculuk vs. her nevi kötülük had safhaya ulaşmıştı. Rasûlullah (s.a.v.)’in Peygamber olarak gönderilmesiyle birlikte, kötülüğün her çeşidinin özgürce işlendiği, tevhid inancının kaybolduğu Cahiliye Devri çok kısa bir zamanda Asr-ı Saadet’e, o devrin insanları da hidâyet rehberi kişilere dönüşmüştür.

PEYGAMBERİMİZ’İ TANIMA VE O’NA İTTİBA -III-

Sevgi, iman, itaat…

Peygamberimiz (s.a.v.)’e, Cenâb-ı Hakk’ın emrettiği ve razı olduğu hal üzere iman etmenin gerekleri ve emareleri olan “O’nu tanımak ve sevmek” hususlarında ümmet olarak eksikliklerimize geçmiş makalelerimizde değinmiştik. Bu makalemizde ise diğer bir emare olan “Peygamber Efendimiz’e itaat” noktasındaki noksanlığa değinmeye çalışacağız.

3- Peygamberimiz’e İtaatteki Noksanlık:

Bugün Mü’min olarak yaşadığımız itaat hayatıyla, Kur’ân’ın ve hadislerin bildirmiş olduğu Peygamber’e itaatteki vasıfların birbiriyle örtüşmemesi, bu husustaki noksanlığımızı açık bir şekilde gözler önüne sermektedir. Peygamber Efendimiz’in dinin bir unsuru olarak bilinip tanınması gerektiğini daha önce ifade etmiştik. Hâl böyle olunca, O’na itaatin vasfını ortaya koymak hususunda ilk müracaat etmemiz gereken yer yine, dinin ana kaynağı olan Kur’ân’ın kendisi olmalıdır. Çünkü Peygamber Efendimiz (s.a.v.) bütün insanlığı kendisine itaate, Kur’ân âyetleriyle davet etmiştir. O’na olan itaatimiz bu âyetlerin gösterdiği istikamet üzere olmalıdır.

PEYGAMBERİMİZ’İ TANIMA VE O’NA İTTİBA -II- SEVGİ, İMAN, İTAAT

İmanın bir rüknü olan Peygamberimiz’e iman hususunda O’nu Kur’ân’ın tanıttığı gibi, dinin bir unsuru olarak tanımadaki bilgi eksikliğine geçen makalemizde değinmiştik. Bu makalemizde ise sevgi noksanlığına değinmeye çalışacağız.

2- Peygamberimiz’i tanımada sevgi noksanlığı:

Bugün Peygamber (s.a.v.) ile biz ümmetinin arasındaki bağın kopuk olmasının bir diğer sebebi de sevgi noksanlığıdır. Peygamber Efendimiz’e karşı olması gereken sevginin vasfını ortaya koyarken O’na olan imanı göz önünde bulundurmak gerekir ki, bu noktada müracaat etmemiz gereken merci ilk olarak Allah’ın kelamı Kur’ân-ı Kerim, sonra Hz. Peygamber (s.a.v.)’in hadîs-i şerifleri ve O’nun gökteki yıldızlara teşbih ettiği sahâbesidir.

Kur’ân-ı Kerim’de Peygamber Sevgisi

Kur’ân-ı Kerim’de Peygamber Efendimiz’e sevgi, itaat olarak açıklanmıştır. Bu hususta örnek teşkil edecek çok sayıda âyet-i kerime mevcuttur. Konumuza ışık tutması açısından biz bunlardan sadece birkaç tanesini zikredeceğiz.

PEYGAMBERİMİZ’İ TANIMA VE O’NA İTTİBA -I-

Sözlük anlamı olarak iman; kesin olarak inanmak, herhangi bir şeyi kabul edip onaylamak, tasdik etmektir. Terim olarak ise; Allah (c.c.) ve Rasûlü’nün koymuş olduğu hükümlerin kalp ile tasdik edilmesi ve dil ile ikrar edilmesidir.(1)

İmanın altı şartı vardır. Bunlar; Allah’tan başka ilah olmadığına, O'nun bir olup şeriki (ortağı) bulunmadığına, meleklerine, kitaplarına, Peygamberlerine, âhiret gününe, kaza ve kadere kesin olarak inanmaktır.(2)

Görüldüğü üzere imanın altı esasından biri de peygamberlere imandır. Cenâb-ı Hakk, insanlara zatını tanıtıp onları razı olduğu istikamet yoluna hidayet etmek üzere peygamberler göndermiştir. Diğer iman esaslarının tam olarak anlaşılabilmesi, ancak hak ile gönderilen bu peygamberlerin doğru bir şekilde tanınıp bilinmesi ile mümkündür.

Peygamber ve peygamberlik, dinin bir unsurudur. Zira bir kimseyi peygamber kılan husus, Allah’tan almış olduğu vahiy ile ortaya konan dini ve o dinin hükümlerini diğer insanlara tebliğ etmektir.