Zehirli | Konular | Kitaplar

TEBLİĞ CEMAATİ

Konu ile ilgili yorumlar 2. sayfadasınız.
Konuya tekrar dönmek ya da konuyu okumak için buraya tıklayınız.

43 yorum 2. sayfa

müslüman müslümanın

müslüman müslümanın kardeşidir ......
bu nasıl bir üslup....
Anladığınızla bu kadar mı amel ediyorsunuz......

06.09.2011 - misafir

ben düzceden Nihat 2004

ben düzceden Nihat 2004 yılında toptancılık yapıyordum sizin tebliğ cemaati düzce sorumlusu Rasim Öztürk adında şalvarlı cüpeli şahıs benden O tarihte 3500,000 ve 4000,000 milyar lık hatır çeki aldı gidiş o gidiş bir daha izine rastlayamadım yeni aldığım habere göre mescidi Selam'ın daimi ve klas elemanıymış inşallah gelirim param pul oldu ancak onun giydiği cüpe ve şalvarına el koyup alacağıma dair ahdim var neye mal olursa olsun (kod adı murat) olarak cemaat içinde bilinir. ve utanmadan camilere gidip Müslümanlara din anlatıyormuş. O dönemde iflas ettim perişanlık çektim yazılacak çok şey var ama bende kalsın.

09.09.2011 - nihat taştan

kardeş ben onların içinde

kardeş ben onların içinde bulundum senin yanlışın var onlarda para siyaset itilaflı konular gıybet konuşulmaz.her yaptıkları KURAN a ve sünnete uygundur

15.10.2011 - hasan

Bu nası bı edepsızlıktır

Bu nası bı edepsızlıktır Allah'ın İşini Peygamper efendımız (s.a.s) işini Nasıl olurda ingiliz oyunu denir AllahuTeala Hidayet nasıp eder inşallah

29.11.2011 - misafir

İslamiyet

İş odurki sorgulamadan iman etmek... şükürler olsun sorgusuz sualsiz iman edenlerdeniz...

02.12.2011 - misafir

Işıkcı Yobazların Hezeyanları...

Bu yazının içeriğinde kullanılan bazı ifadelerin umumun kullanımından farklı olduğunu fark etmişsinizdir. Bu tür farklı kullanımlar Hilmi Işık cemaatinin (İhlas Gurubu) bir uygulamasıdır. Herkes "FAYDALI" derken onlar "FAİDELİ" derler, herkes "NAMAZ" derken onlar "NEMAZ" derler, herkes "TERCÜME" derken bunlar "TERCEME" derler, herkes "TAMAM" derken bunlar "TEMAM" derler. Ve daha birçok bu tür kendilerine özgü kullanımları vardır. Ayrıca yazı içinde geçen "HAKİKAT KİTABEVİ" de onların kullandıkları bir işletmedir.
Peki, kim bu "IŞIKCILAR"... Bunlar herkesin çok iyi bildiği TGRT televizyonunu milletin bileziklerini toplayarak "EHL-İ SÜNNET" yolunda bir TV kanalımız olsun diyerek kurmuş sonra da bu TV kanalını YAHUDİLERE (Rupert Murdoch - FOX TV)satarak milletin sırtından para sahibi olan bir gurup. İHLAS FİNANS yoluyla da faizsiz bankacılık adı altında milletin parasını toplayıp sonra da üstüne yatan bir guruptur. İHLAS PAZARLAMA adı altında ticari faaliyet gösteren bu gurup bu yolla elde ettikleri parayı da önce Seda Sayan, Sibel Can, İbrahim Tatlıses gibi şahısların önüne sermiş daha sonra da iflas söz konusu olunca paralarla beraber ortadan yok olmuşlardır.
Bu insanlar mezhebi din yerine, mezhep imamını da ilah yerine koyacak kadar aşırı taassup sahibi cahil ve düşüncesiz insanlardır. Kendi cemaat anlayışlarına uymayan herkes ya sapıktır ya kâfirdir ya mezhepsizdir ya da Vahhabidir. Hacca bile gitmezler Suudlar Vahhabi diyerek. Oldukça önemli İslam Âlimlerini sadece kendi anlayışsızlıkları yüzünden sert bir şekilde karalayarak olmadık hakaretler ederler.
İçinde oldukça faydalı bilgiler dahi olsa bir kitapta onların sevmedikleri bir ilim adamından bir cümle nakil bile olsa kitabın tamamını "DİNE" aykırı diye reddeder ve karalamaya başlarlar. Kısacası, Allah’ın dini yerine kendi mezhep anlayışlarına göre bir din ihdas etmiş ve buna uymayan herkesi de cehennem sokmaya uğraşan sapık bir gurup bunlar… Allah bunların şerrinden muhafaza etsin herkesi...

24.12.2011 - cemaldurra

CVP:Işıkcı Yobazların Hezeyanları...

Hayırdır bir yanınıza mı dokundu :)

24.12.2011 - zarar

Işıkcı Yobazların Hezeyanları..

bana diyecek bir şey komamışsın kardeş. kızdım sana. ilaveten bir de şu yazıları okuyuverin: Bu kaçıncı ihanet!

03/09/2005



Bu yazının başlığı, şöyle de olabilirdi: “Hazreti Seda ‘Mösyö Hamidullah’a Karşı”

Telaş buyurmayın, birazdan anlatacağım. Fakat önce, Cuma günkü manşetinden dolayı Vakit’i tebrik etmem gerek. Hatırlayalım o manşeti: “Allah’tan Kork Enver, Ölüyorum!”

Bu çığlık 71 yaşındaki Bursalı Rıdvan Dedenin çığlığı. Parasını “ihlaslı” ellere kaptıran onbinlerce mağdurdan sadece biri. “İhlas” gibi Kur’anî bir kavramı kirletenler, faize bulaşmamak için varını yoğunu kendilerine emanet edenlerin emanetine ihanet ettiler.

Bu ihanetin hikâyesi, “ibret-i âlem bir hikâye”dir.

Dile gelen bu ihanet, bu tayfanın en son ihanetidir, fakat ilk değildir. Keşke sadece servete ihanet etselerdi. Fakat bu tayfa önce kendi kendisine ihanet etti. Nasıl mı?

Bu tayfanın “biz anlayamayız” diye bir kenara attığı Kur’an’ın yerine koyduğu “Saadet-i Ebediyye” adlı Felaket-i Ebediyye’de (1994, 58. bs.) şöyle yazıyor:
“Her çeşit çalgı dinlemek haramdır.” (s. 583)
Bu tayfanın “Sizin de bir televizyonunuz olsun” kampanyasını hatırlayın. İnançlı insanları gazetelerine bir yıllık peşin abone etmek için dökülen dilleri hatırlayın. Verilen sözleri hatırlayın. İki yakası bir araya gelmeyen memur bir yakınım “Ekmeğimden kesip ben de vermiştim, ilk yayın günü ağlamıştım” diyor. Başka şeyler de diyor ama, onlar kalsın.
Ve hatırlayın sarıklı cübbeli “falan efendi hazretleri” filmlerini.

Fakat o da nesi! Birden bir “ihlas” bir “ihlas” ki, sormayın. Hepsi de etini teşhir ederek geçimini temin eden üryan bayanların arz-ı endam ettiği bir pavyona dönmüş bizim ihlaslı TV’miz. Bir de kampanya “Gör bak neler olacak!”

Gördük baktık ki, kerameti kendinden menkul “big brother/büyük ağabey” doğum gününde televizyonunda ihlaslı ihlaslı soyunan kadınları etrafına almış pasta kesiyor... Faizden sakınan müminlerin paraları malum bayanların boyunlarına bileklerine takı olarak tasadduk ediliyor. Birine yüz küsur milyarlık jeep, diğerine bilmem kaç yüz milyarlık villa...

“İhlas”tan “iflas”a nasıl geldik?” demeyin. Siz daha önce “saadet-i ebediyye”den “felaket-i ebediyye”ye nasıl geldiğimize bakın. Bakın Saadet-i Ebediyye yazarı, Tekbir’imize ölümsüz bir beste yapan Itri’mize nasıl çamur atıyor:

“Itri Efendi bir din âlimi değildi. Meşhur Beethoven gibi bir musiki üstadı idi. İslâm tekbirini segâh makamında bestelemekle İslâmiyyet’e bir hizmet yapmamış, dine bir bid’at karıştırmıştır. (...) İnsanlar nağmenin kulaklara ve nefse olan tesirine kapılıp tekbirin manası ve kalbe ve ruha olan tesiri kaybolmuştur.”

Breh, breh, breh... Ya, işte böyle. İhlasın bu kadarına da pes doğrusu. Adama sormazlar mı bu nasıl perhiz böyle; “Tekbir”le başlayıp da “oynama şıkıdım şıkıdım”la bitiyor, diye?


Felaket-i Ebediyye’nin çamurundan, yüzyılın yüzakı Mehmed Âkif’imiz de payını alıyor. O, bazı şiirleriyle “imanlı kalplerde nefret hasıl etmekte” imiş (s. 1115), iyi mi?

Bu tayfa kimlere hakaret etmiyor ki; İbn Teymiyye, Aliyyü’l-Kari, İbn Kayyım, Birgivi, Cemaleddin Efgani, Abduh, Seyyid Kutub, Mevdudi ve daha birçok İslâm âlimi...

Hani şu Evliyalar Ansiklopedisi isimli “âlimlere küfür ansiklopedisi”ni hatırlayın (Evliya’nın çoğul olduğunu, çoğulun “lar” eki almayacağını bir İmam-Hatipli de bilir ya, geçelim). Müslümanların paralarından önce tarihî değerlerine ihanet ettiklerinin belgesidir o.
Haline bakmadan hâlâ İslâm’ın yüz aklarına çamur atan bu tayfanın son marifeti “Mösyö Hamidullah” tekfirine gelelim. Gazetelerinin 17 Şubat Pazar günkü bir köşe başlığı bu: “Mösyö Hamidullah Kimdir?” (Bu sorunun doğrusu “Mistir Mücahid Kimdir?” olmalıydı?) Verdiği cevaba göre Hamidullah (haşa, binlerce haşa) Müslüman değilmiş.

Evet, Müslümanların parası, bu tayfanın en son ihanet ettiği şeydir.

''Gör bak neler olacak!!''

19/2/2001



İslam’ın alnı ak ahlâki kavramları, tıpkı annelerinden İslam fıtratıyla doğan çocuklara benzerler. İslam fıtratı üzerine doğan gül yüzlü güzel çocukları, başta ebeveynleri olmak üzere, onların zihnini ve kalbini kullananlar yoldan çıkarır. İşte onun gibi, gül yüzlü güzel kelimeler de, onlara en çok sahip çıkması gerekenler tarafından kirletilir, örselenir ve tacize uğrar.

İhlas, son dönemlerde en çok kirletilen İslami kavramlardan biri. İhlas gibi bir İslami kavramın yüz akı olması gerekenler, bu muhteşem ve muazzez kavramın yürek yarası oldular. Yıllar var ki, İslam’ın en temel ahlâki kavramlarından biri olan “ihlas”ı ağzımıza alamaz olmuştuk. Çünkü “ihlas” diyecek olsak, muhatabımızın aklına oportünizmin, eyyamcılığın, sululuğun, istismarın, ilkesizliğin, konformizmin, tabasbusun geleceğini adımız gibi biliyorduk.

İhlas, halis, muhlis, halas hep aynı kökten türemiş akraba kelimeler. Saflığı, temizliği, arı-duru olmayı, samimiyeti, erdemi, saadet ve selameti ifade eder. Gel gör ki, şimdi bu kelimenin alnına leke çalınmış durumda. Adeta bu güzel kavram, duyanın zihninde asli anlamlarının tam tersini çağrıştırır oldu; melezliği, kirliliği, işbirlikçiliği, samimiyetsizliği, felaket ve ihtirası...

Bir arkadaşımız Cihat Köfte Salonu adlı mizahi bir eser kaleme almıştı. Aslında bu bir kitap ismi değil, her biri altın kıymetindeki değerli kavramların başından geçen acıklı serüvenin ifadesiydi. Ve buna benzer nice aziz kavramın alnına leke çalınmıştı.

Üzülmek mi? Üzülmek ne kelime, adeta kahroluyoruz. Kirletilen ahlâki karvamlarımıza mı yanalım, İslam adına ortaya konan çirkinliklere mi yanalım, Allah adına aldatılan binlere mi yanalım, “ihlas” diye diye tüketilen değerlerimize mi yanalım, hoyratça kırılan umutlara mı yanalım, örselenen güven duygusuna mı yanalım, yoksa mağdur edilen insanlara mı yanalım?

Söyleyin, hangi birine yanalım?

Bir, kendinizi inkâr ederseniz kendiniz olmaktan çıkarsınız, fakat “öteki” de olamazsınız. İki, dininizden yırtarak dünyanızı yamarsanız, sonunda elinizden dininiz de dünyanız da gider. Üç, insanlarınızın size olan itimat ve sadakatini -yani yüreklerini- ayağınızın altına koyarak yükselme yöntemini seçerseniz, gün gelir o yüreklerin kanında boğulursunuz. Dört, Allah’tan başkasından korkmaya başlarsanız, korktuğunuzun kulu haline gelirsiniz.

Müslümana caka satanlar, münkirin önünde takla atarlar

Adlarını saymayacağım. Fakat o her biri İslam semasının müstesna birer yıldızı olan büyük ve muazzez İslam âlimlerine yıllar yılı binlerce Müslümanı düşman etmenin, onlar hakkında kin aşılamanın bir karşılığı olmasın mı?

Bu dünyada düşman olunacak Firavunlar ve Nemrutlar tükenmiş gibi, yılmadan usanmadan kendi çizgisine uymayan İslam âlimlerine Müslümanları düşman etmenin bir bedeli olmasın mı? O âlimler ki, kimi canını Allah yolunda vermiş, kimi ömrünü o yolda tüketmiş, acı çekmiş, ıstırap çekmiş...

Ruhlarını teslim ettikleri için kendilerini savunamayan bu insanları Allah savunmaz mı sanıyorsunuz? Herkes gibi, hepimiz gibi hataları olan, fakat hataları sevaplarının yanında Ağrı dağına göre çakıl taşı gibi kalan bu ruhlara atılan çirkin iftira ve çamur kampanyaları, yapanın yanına kâr kalır mı hiç?

Bu psikolojik yasadır: İmanını yok sayarak mümine kin duyanların, çok geçmeden inkâra ve münkire muhabbet beslemeye başladıklarına şahit olursunuz. Zalimlere eğilim gösterenlere ateş dokunacağını Kur’an söylüyor. Ebu Müslim Horasânî, ne demişti hâk ile yeksan olan Emevi hanedanı için: “Düşmanlarınızı hoşnut etmek için dostlarınızı kırdınız. Sonunda düşmanlarınızı memnun edemediğiniz gibi, dostlarınızı da yitirdiniz.” Allah’ı gücendirmeye değecek bir “getiri” bilmiyorum. Değdi mi yani?

“Kardeşine yardım et”

Ve Hz. Peygamber konuşuyor:

- “Zalim de olsa mazlum da olsa, (mü’min) kardeşine yardım et!”

- “Ya Rasûlallah! Mazluma yardım edelim, (bunu anladık) da, zalime nasıl yardım ederiz?”

- “Zulmüne engel olarak.”

Evet, yok öyle “kol kırılır yen içinde kalır” aşiretçiliği. Türkiye’deki dîni yapıların yaptıkları her yanlış, attıkları her hatalı adım bu ülkedeki tüm mü’minleri ilzam edici sonuçlar doğuruyorsa, bu yapıların yeniden yapılanmaları için onları zorlama hak ve sorumluluğu da yine bu ülkenin akliyyet sahibi mü’minlerine düşmektedir.

Devletin sürüleştirme politikası anlaşılır bir şey. Ama insanlar bir de din adına, mezhep adına, tarikat adına, cemaat adına sürüleştirilmemeli. Bir değerin aslı ne kadar kıymetli ve ağır olursa olsun, gölgesi bir gram çekmez ve dolayısıyla da bir para etmez. Hiçbir hesapta bir şeyin gölgesini de hesaba katmazlar.

İnsanlar “birey” olmasınlar, eyvallah. Fakat gölge de olmasınlar; asıl olsunlar, “şahsiyet” olsunlar. Çünkü her insan, Allah tarafından bir şahıs olarak muhatap alınmakta, “sürüden biri” olarak değil. Ve her insan, Allah’ın orijinal bir eseri olarak yaratılmış bulunmakta; “sürü”, “gölge”, “nesne” olarak değil.

Dinî yapıların amacı, bu ülkenin siniri alınıp sürüleştirilmiş bireylerine şahsiyet kazandırmak olmalıdır. Onu “ben bilincine” sahip kılıp, kula kul olmayacak bir “varlık şuuru” kazandırmak olmalıdır. Değilse, “O yapmışsa vardır bir bildiği”, “Büyüklerimiz bizden iyi düşünür”, “Sen neymişsin be abi!” diyen, hatada hikmet arayan, iradelerini bir daha hiç kullanmamak üzere birilerine ipotek eden insanların oluşturduğu yapılar, yıkılmaya mahkûm yapılardır. Genellikle bu tür yapıların kaderi, onu inşa edenlerin üzerine yıkılmaktır.

Bu ülkedeki dînî yapılar eğer bir “nefs muhasebesi” yapar, istiğfar (hatadan vazgeçmek) ve tevbe (doğruya yönelmek) ederse, yüzyılların birikimine sahip olan söz konusu yapılar, bu ülkenin kendi inanç temelleri üzerinde yeniden inşasında başat rolü oynayabilirler. Ölü canları ihya, viran vatanları inşa etme liyakatini yeniden kesbedebilirler.

“Bu liyakati kesbettiler diyelim, peki o zaman ne olacak?” diye soruyorsanız, cevabım hazır:

Gör bak neler olacak!

27.12.2011 - misafir

Iftira

Bu iftiralari yapanin Allah cc hidayet versin eger hidayet nasip degil hemen belasini versin

12.01.2012 - Norvecli tebligci

adı üstünde

zehirli.org dan ne beklenir zehir saçıyorlar !

14.01.2012 - misafir

yazık bu iftirayı atana keşke

yazık bu iftirayı atana keşke bi dört ay yapabilseydi

14.02.2012 - misafir

ışıkçılar hakkında yapılan

ışıkçılar hakkında yapılan yorumlar çok doğru cemaldurra adlı okura aynen katılıyorum.

27.02.2012 - misafir

Helal sana

Başka söze gerek yok: Helal sana kardeşim.

31.03.2012 - Salih Taş

Tebliğ Cemaatinde Bulunmuş Bir Kişi Olarak:

Es Selamun Aleyküm Tebliğ Cemaatinde Bulunmuş Bir Kişi Olarak Söylüyorumki Yazılan kötü şeyler iftiradır...Sahabe hayatı yaşayan Tebliğ cemmatşne ne hadle bu suçlamalar yapılır...Ben Kendim o cemaate katıldıktan sonra sefere çıkıp o hayatı yaşadıktan sonra dünyaya bakış açım değişti.Allah ıslah etsin

07.05.2012 - Enes Tepe

Düzce'den Nihat'a cevaben...

Esselamü Aleyküm. Nihat kardeş, yazdığın iletide sana borcu olan bir şahıs üzerinden bir insanı ve bir cemaati karalamışsın. Zamanın berinde verdiğin ve alamadığın bir meblağ sebebiyle sıkıntını dile getirmişsin. O dönemde iflas ettiğini, perişanlık çektiğini ifade buyurmuşsun. Alacak şüphesiz senin alacağındır ve bu bağlamda haklısın; lakin kullandığın çirkin ve şeni üslup seni haksız bir duruma düşürmüş. Bir insanın alacağını istemesi elbette meşru ve doğru bir hadisedir; ama bu kadar hakaretamiz bir şekilde olmamalıydı. Sen, bu yolla hem yaptığı iyiliği zay etmiş hem de bir insanı karalamış bulunuyorsun. Elinle yaptığın hayrı dilinle perişan ediyorsun. Bununla kalmayıp bir insan üzerinden bir cemaati karalıyorsun. Allah cc. Bile, Borçluya parasını ödeyecek zamanın tanınmasını emreder. Eğer Allah’ın hükmüyle hareket edersen, bu güzel olandır. Yoksa yasal ve hukuki yollara başvur. Bu şekilde kendini Allah ve kul nazarında alçaltmaktan başka bir şey elde edemezsin. Selam ve Dua ile…

08.06.2012 - misafir