İLİM ÖĞRENME METODU
Okuyucularımızdan çeşitli mektuplar alıyoruz. Hangi kitapları okuyalım? Hangi âlimleri tavsiye edersiniz? Hangi eserler zararlıdır? Suallerle karşılaşıyoruz. Sırf para kazanmak gayesiyla kitaplar yazılıyor. çeşitli sapık fırkaların inançları sinsi bir şekilde, yaldızlı kelimelerle kamufle edilerek ortaya sürülüyor. Müslümanların kimi bilgisizliğinden, kimi gaflietinden, ki mi de sapıklığından bu kitapların piyasada barınmasına sebep oluyorlar. Komünist ve ehl-i sünnet düşmanı kitapları satmak, içki satmaktan daha şiddetli haram olduğu halde, müslüman kitapçılar biz satmazsak öbürü satacak gibi basit bir gerekçeyle her çeşit kitabı, her çeşit gazeteyi sergilemekten çekinmiyorlar.
İbni Abidin 1. Cild 35. sayfada fıkıh bilgisinin ekmek gibi herkese lâzım olduğu belirtilmektedir. Bu sayfadaki mâlumatın ışığı altında ilim öğrenme metodunu Hanefi mezhebine göre izah ettikten sonra müşahhas misaller vermeyi uygun buluyoruz.
Ekmek gibi lüzumlu olan İLİM TOHUMUNU Peygamber aleyhisselâm Abdullah İbni Mes’ud Radıyallahü Anh’a vermiştir. İbni Mes’ud bu tohumu ekmiş, talebesi Alkame Bin Kays, bu tohumu sulayıp ekin haline getirmiştir. Bunun talebesi İbrahim Nehai de ekini biçmis, onun talebesi Hammadî Kufî ise biçilen ekinleri harman haline getirmiştir. Onun da talebesi Imâm-ı Azam, harmandaki başaklardan elde ettiği buğdayları öğütüp un haline getirmiştir. Bu unu İmâm-ı Azam’ın, İmam Ebû Yusuf ve İmam-ı Muhammed gibi talebe hamur haline getirmişlerdir.
Meydana gelen bu hamuru, Fahrulislâm Pezdevî gibi fakihler, ekmek yapılacak kadar parçalayıp fırına kadar getirmişlerdir. Ebû Abdullah Cürcani gibi âlimler bu kesilen hamurları pişirmişlerdir. Ebul Hasan Kuduri gibi tercih ehli ile Nesefi Abdullah gibi temyiz ahli zevat, pişiri1en bu ekmekleri sofraya kadar getirmişlerdir. İbni Abidin gibi mezhebin bilgilerine vakıf âlimler de bu ekmekleri küçük lokmalar halinde parçalayarak ağıza sığacak hale getirmişlerdir. Ancak bu hale gelmiş hazır lokmaları bizim gibi mukallidler sofra âdabına riayet etmek şartıyla yiyebilmektedir. Ehi-i sünnet mezhebinde olmayan mezhepsizler bunca fukahayı atlayıp, kendileri tohum ekerek kendileri yetiştirmek istemekte, bu yüzden de çıkmaza girip da dalalete saplanmaktadırlar.
Görüldüğü gibi her ilim, derecesine göre kendine düşen vazifeyi yapmış, haddini bilmiş, sınırını aşmamıştır. İslâm Alimleri Hanefi fukahasını yedi tabakaya ayırmışlardır. Bu fakihler de kendi yetkileri dahilinde hareket etmişlerdir.
1— Meselâ İmam-ı Azam gibi MUTLAK MÜÇTEHID Eshâb-ı kirâmın icmaına karşı gelmemiş, onları taklit etmiş, Kitab, Sünnet, İcma ve Kıyas kaynaklarından temel kaideler ve fer’i i hükümler çıkarmak suretiyle bir mezheb-i fıkıh vücuda getirmiştir.
2— İmam-ı Ebû Yusuf gibi MEZHEBDE MÜÇTEHID, mensub bulunduğu mezhebin temel temel kaidelerinden asla dışarı çıkmayıp, mezhep imamının usûlüne riayet etmek şartıyle yetkisini kullanarak farklı içtihadlarda bulunmuştur.
3— Tahavi gibi MESELEDE MÜÇTEHİD, tâbi olduğu mezhebin usûl ve füru’una riayet ederek hükmü mevcut olmayan bir mes’ele hakkında içtihada yetkilidir.
4- Ebubekir Cessas gibi TAHRİC EHLİ, mezhebde müçtehid veya mes’elede müçtehidlerin içtihadlarından iki veya daha fazla yöne çekilebilen kavillerini veya mübhem görülen hükümleri bağlı bulunduğu mezhebin usûl ve kaidelerine uyarak gerekli açıklamalar ve kıyaslar yapmaya yetkilidir.
5— İbni Hümam gibi TERCİH EHLİ içtihada selâhiyeti yoktur. Ancak mezhebin muhtelif rivayetlerinden bazısını bazısı üzerine tercih etmeye yetkilidir. Şu rivayet evladır, şu kıyasa daha muvafıktır, şu kavil halkın ihtiyacına uygundur, gibi tercihlere yetkisi vardır.
6— Ebulfazl gibi TEMYİZ EHLİ, kendi mezheplerindeki kavillerin hangisinin daha kavi, hangisinin daha zayıf olduklarını ayırabilme selahiyetine haizdir.
7— İbni Abidin gibi mukallidi mahz veya fetva nâkili sayılan, fakat içtihada, tahrice ve temyize yetkileri olmayan, ancak mezheplerindeki hükümlerin ve rivayetlerin büyük bir kısmını ezberleyen fakihler, ezberledikleri bu bilgileri kitaplarına yazmaya ve onları şerh etmeye, açıklamaya yetkilidirler.
500- 600 seneden beri gelen İslâm âlimlerinin ekserisi yedinci tabakaya dahil oldu ilim ehlince açıklanmıştır. İbni Abidin seviyesine bile çıkamayan mezhebsiz müçtehid taslakları, kendilerini İmam-ı Azam’den üstün görüp, modern problem, asrın ihtiyacı gibi sözlerle haramları helal kılmaya yeltenmek suretiyle korkunç bir anarşi meydana çıkarmak istiyorlar.
İslâm âlimleri âyet-i kerimelerin meallerinin yapılamıyacağını, şayet meal olarak bazı tercümeler yapılırsa, bunların âyet-i kerimelerin manalarını, yani murad-ı ilâhiyi açıklıyamıyacaklarını bu bakımdan müfessirlik kudretine haiz ehl-i sünnet âlimleri meal değil, tefsir yazmışlardır. Beyzavi ve Tefsiri Kebir gibi.
Dört hak mezhebin hükümleri, Kur’ân-ı karîm ve Hadîs-i şeriflerden çıkarılmıştır. Kur’ân-ı kerîm ve Hadis-i Şerif okuyarak, tefsirlere girişen din işleri memurları, acaba hangi mezhebe göre kitap ve sünneti tefsir etmişlerdir? Müfessirlik kudretleri bulunmadığına göre, yapılan tefsirler hangi muteber âlime göredir? Halk dinsel konuşmacıları Kur’ân-ı kerime mana veren bir âlim olarak görüyorlar. Dinsel konuşmacılar ise âyet-i kerime okuyup okuyup izahlarda bulunuyorlar. İçlerinde, «okuduğumuz âyet-i kerimeye hanefi fukahası şöyle bir mana vermiştir, diyenleriine rastlamak çok güç... Hele hele müfessirlerin, müçtehidlerin isimlerini zikreden konuşmacılara tesadüf etmek daha güç... Ortalıkta mezhepsizlik fitnesi kol gezdiğine göre, ehl-i sünnet olan vâizlerin dinsel konuşmacılardan ayrılabilmeIeri için mehazlı konuşmaları şarttır. Meselâ fıkhi bir hüküm nakledilmişse, hangi kitapta bulunduğu zikredilmeli. Yahutta kitabın yazarı söylenmeli. Bakalım verilen hüküm, Şeyhulislâm Musa Kâzım gibi bir masona mı veya Abduh gibi bir vehhâbiye mi, yahut İzmirli İsmail Hakkı gibi camilere müzik âleti konmasını öneren bir mezhepsize mi aittir? Yoksa Kudurî ve İbni Abidin gibi muteber bir İslâm alimine mi aittir? Açıkça bilinmeli ki, mezhepsizleri kabul eden onların delilini, ehl-i sünnet âlimlerini kabul eden ehl-i sünnet âlimlerininkini alır.
Meselâ alyans isimli altın yüzüğün cevazı söylenmişse kafadan mı söyleniyor, yoksa Süleyman Ateşin ilmihalinden mi alınmıştır? Alınan kaynak muhakkak belirtilmeli. Râbıta yapmanın, türbelerde dua etmenin şirk olduğu söylenmişse, hangi mezhepsizin veya hangi vehhâbinin kitabından alındığı açıklanmalı ki müslümanlar şaşırmamalı. Din işleri memurlarını, dinsel konuşmacıları ve vaaz hocalarını rıza-i ilâhi için mehazlı konuşmaya davet ediyoruz. Müslümanların şüpheden ve kendilerinin de mezhepsizlik şaibesinden kurtulmaları için bunu istirham ediyoruz.
Bazı dinsel bağırtkanların «Laik hükümetin emrindeki diyanetin vereceği her karar miislümanlar için kat’i bir hüccettir. O hükümleri tatbik eden Müslümanlar vabalden kurtulmuştur.” dediklerini işittik. Muhal farz bir dinayet görevlisi çıksa ağır işlerde çalışan işçiler oruçlarını yiyebilirer dese, bir başkası oruçlunun sakız çiğnemesinde kerahat yok dese, bir diğeri, İsmet Inönü’ye dua etmeyen cennete giremez dese, din işleri yüksek kurulu, gerek süs için gerek ihtiyaca binaen hanefilerin dişlerini kaplatmaları gusle mani değil diye bir karar alsa, bir dinsel memur, Türk medeni kanunundaki gibi süt kardeşle evlenmek meşrudur dese, bu sözlerin veya kararların herhangi biri dinimizce sakıncalı ise buradaki vebal yalnız söyleyene mi aittir, yoksa tatbik edenlere de ait midir?
Okuyucularımıza sağlam ölçüler veriyoruz. Bu ölçülerle hakkı bâtıldan ayırmaları Allahü teâlânın izni ile kolay olacaktır.
Aşağıdaki kitapları okuyan ya sapıtırlar veya küfre düşebilirler:
1— İbni Teymiye ve onun gibi selefiye itikadında bulunan talebelerinin kitapları,
2— İbni Teymiyeyi övmek suretiyle kaynak gösteren bütün kitaplar,
3 —Tasavvufun, kerâmetin vahdeti vücudun, râbıtanın ve kabir ziyâreti aleyhine yazılmış bütün kitaplar,
4— Eshâb-ı kirâmdan herhangi birisine dil uzatılanlan kitaplar,
5 – Miraç ve şakkulkamer gibi mucizeleri inkâr veya te’vil eden kitaplar,
6— İtikad mezheblerinin üç olduğunu, selefiyyenin de itikad mezhepleri arasında bulunduğunu iddia eden kitaplar,
7— Türkiye’de öşür verilemiyeceğini savunan kitaplar,
Okunmasını tavsiye ettiğimiz kitaplar ise, ehl-i sünnet âlimlerinin kitaplarıdır. Arapça -Farsça bilenler aslından okurlar, aslından okuyamıyanlar ise ehl-i sünnet itikadına sahip bir mütercim tarafından itina ile tercüme edilmiş kitapları okurlar. Mezhepsizler tarafından tercüme edilen kitaplar, ehl-i sünnet âlimleri ne ait bile olsa okunmamalıdır.
Her müslümanın dinimizce bilinmesi zarurî olan ilmihal bilgierini öğrenmesi şarttır. İlmkânı olup da gücü yetenler de Arapçaya hakkıyle vakıf olmaya mezbepdeki bilgileri öğrenip Yedinci tabakadaki İbni Abidin derecesinde bir Mukallid olmaya gayret etmelidir.
İbni Abidin 1. Cild 35. sayfada fıkıh bilgisinin ekmek gibi herkese lâzım olduğu belirtilmektedir. Bu sayfadaki mâlumatın ışığı altında ilim öğrenme metodunu Hanefi mezhebine göre izah ettikten sonra müşahhas misaller vermeyi uygun buluyoruz.
Ekmek gibi lüzumlu olan İLİM TOHUMUNU Peygamber aleyhisselâm Abdullah İbni Mes’ud Radıyallahü Anh’a vermiştir. İbni Mes’ud bu tohumu ekmiş, talebesi Alkame Bin Kays, bu tohumu sulayıp ekin haline getirmiştir. Bunun talebesi İbrahim Nehai de ekini biçmis, onun talebesi Hammadî Kufî ise biçilen ekinleri harman haline getirmiştir. Onun da talebesi Imâm-ı Azam, harmandaki başaklardan elde ettiği buğdayları öğütüp un haline getirmiştir. Bu unu İmâm-ı Azam’ın, İmam Ebû Yusuf ve İmam-ı Muhammed gibi talebe hamur haline getirmişlerdir.
Meydana gelen bu hamuru, Fahrulislâm Pezdevî gibi fakihler, ekmek yapılacak kadar parçalayıp fırına kadar getirmişlerdir. Ebû Abdullah Cürcani gibi âlimler bu kesilen hamurları pişirmişlerdir. Ebul Hasan Kuduri gibi tercih ehli ile Nesefi Abdullah gibi temyiz ahli zevat, pişiri1en bu ekmekleri sofraya kadar getirmişlerdir. İbni Abidin gibi mezhebin bilgilerine vakıf âlimler de bu ekmekleri küçük lokmalar halinde parçalayarak ağıza sığacak hale getirmişlerdir. Ancak bu hale gelmiş hazır lokmaları bizim gibi mukallidler sofra âdabına riayet etmek şartıyla yiyebilmektedir. Ehi-i sünnet mezhebinde olmayan mezhepsizler bunca fukahayı atlayıp, kendileri tohum ekerek kendileri yetiştirmek istemekte, bu yüzden de çıkmaza girip da dalalete saplanmaktadırlar.
Görüldüğü gibi her ilim, derecesine göre kendine düşen vazifeyi yapmış, haddini bilmiş, sınırını aşmamıştır. İslâm Alimleri Hanefi fukahasını yedi tabakaya ayırmışlardır. Bu fakihler de kendi yetkileri dahilinde hareket etmişlerdir.
1— Meselâ İmam-ı Azam gibi MUTLAK MÜÇTEHID Eshâb-ı kirâmın icmaına karşı gelmemiş, onları taklit etmiş, Kitab, Sünnet, İcma ve Kıyas kaynaklarından temel kaideler ve fer’i i hükümler çıkarmak suretiyle bir mezheb-i fıkıh vücuda getirmiştir.
2— İmam-ı Ebû Yusuf gibi MEZHEBDE MÜÇTEHID, mensub bulunduğu mezhebin temel temel kaidelerinden asla dışarı çıkmayıp, mezhep imamının usûlüne riayet etmek şartıyle yetkisini kullanarak farklı içtihadlarda bulunmuştur.
3— Tahavi gibi MESELEDE MÜÇTEHİD, tâbi olduğu mezhebin usûl ve füru’una riayet ederek hükmü mevcut olmayan bir mes’ele hakkında içtihada yetkilidir.
4- Ebubekir Cessas gibi TAHRİC EHLİ, mezhebde müçtehid veya mes’elede müçtehidlerin içtihadlarından iki veya daha fazla yöne çekilebilen kavillerini veya mübhem görülen hükümleri bağlı bulunduğu mezhebin usûl ve kaidelerine uyarak gerekli açıklamalar ve kıyaslar yapmaya yetkilidir.
5— İbni Hümam gibi TERCİH EHLİ içtihada selâhiyeti yoktur. Ancak mezhebin muhtelif rivayetlerinden bazısını bazısı üzerine tercih etmeye yetkilidir. Şu rivayet evladır, şu kıyasa daha muvafıktır, şu kavil halkın ihtiyacına uygundur, gibi tercihlere yetkisi vardır.
6— Ebulfazl gibi TEMYİZ EHLİ, kendi mezheplerindeki kavillerin hangisinin daha kavi, hangisinin daha zayıf olduklarını ayırabilme selahiyetine haizdir.
7— İbni Abidin gibi mukallidi mahz veya fetva nâkili sayılan, fakat içtihada, tahrice ve temyize yetkileri olmayan, ancak mezheplerindeki hükümlerin ve rivayetlerin büyük bir kısmını ezberleyen fakihler, ezberledikleri bu bilgileri kitaplarına yazmaya ve onları şerh etmeye, açıklamaya yetkilidirler.
500- 600 seneden beri gelen İslâm âlimlerinin ekserisi yedinci tabakaya dahil oldu ilim ehlince açıklanmıştır. İbni Abidin seviyesine bile çıkamayan mezhebsiz müçtehid taslakları, kendilerini İmam-ı Azam’den üstün görüp, modern problem, asrın ihtiyacı gibi sözlerle haramları helal kılmaya yeltenmek suretiyle korkunç bir anarşi meydana çıkarmak istiyorlar.
İslâm âlimleri âyet-i kerimelerin meallerinin yapılamıyacağını, şayet meal olarak bazı tercümeler yapılırsa, bunların âyet-i kerimelerin manalarını, yani murad-ı ilâhiyi açıklıyamıyacaklarını bu bakımdan müfessirlik kudretine haiz ehl-i sünnet âlimleri meal değil, tefsir yazmışlardır. Beyzavi ve Tefsiri Kebir gibi.
Dört hak mezhebin hükümleri, Kur’ân-ı karîm ve Hadîs-i şeriflerden çıkarılmıştır. Kur’ân-ı kerîm ve Hadis-i Şerif okuyarak, tefsirlere girişen din işleri memurları, acaba hangi mezhebe göre kitap ve sünneti tefsir etmişlerdir? Müfessirlik kudretleri bulunmadığına göre, yapılan tefsirler hangi muteber âlime göredir? Halk dinsel konuşmacıları Kur’ân-ı kerime mana veren bir âlim olarak görüyorlar. Dinsel konuşmacılar ise âyet-i kerime okuyup okuyup izahlarda bulunuyorlar. İçlerinde, «okuduğumuz âyet-i kerimeye hanefi fukahası şöyle bir mana vermiştir, diyenleriine rastlamak çok güç... Hele hele müfessirlerin, müçtehidlerin isimlerini zikreden konuşmacılara tesadüf etmek daha güç... Ortalıkta mezhepsizlik fitnesi kol gezdiğine göre, ehl-i sünnet olan vâizlerin dinsel konuşmacılardan ayrılabilmeIeri için mehazlı konuşmaları şarttır. Meselâ fıkhi bir hüküm nakledilmişse, hangi kitapta bulunduğu zikredilmeli. Yahutta kitabın yazarı söylenmeli. Bakalım verilen hüküm, Şeyhulislâm Musa Kâzım gibi bir masona mı veya Abduh gibi bir vehhâbiye mi, yahut İzmirli İsmail Hakkı gibi camilere müzik âleti konmasını öneren bir mezhepsize mi aittir? Yoksa Kudurî ve İbni Abidin gibi muteber bir İslâm alimine mi aittir? Açıkça bilinmeli ki, mezhepsizleri kabul eden onların delilini, ehl-i sünnet âlimlerini kabul eden ehl-i sünnet âlimlerininkini alır.
Meselâ alyans isimli altın yüzüğün cevazı söylenmişse kafadan mı söyleniyor, yoksa Süleyman Ateşin ilmihalinden mi alınmıştır? Alınan kaynak muhakkak belirtilmeli. Râbıta yapmanın, türbelerde dua etmenin şirk olduğu söylenmişse, hangi mezhepsizin veya hangi vehhâbinin kitabından alındığı açıklanmalı ki müslümanlar şaşırmamalı. Din işleri memurlarını, dinsel konuşmacıları ve vaaz hocalarını rıza-i ilâhi için mehazlı konuşmaya davet ediyoruz. Müslümanların şüpheden ve kendilerinin de mezhepsizlik şaibesinden kurtulmaları için bunu istirham ediyoruz.
Bazı dinsel bağırtkanların «Laik hükümetin emrindeki diyanetin vereceği her karar miislümanlar için kat’i bir hüccettir. O hükümleri tatbik eden Müslümanlar vabalden kurtulmuştur.” dediklerini işittik. Muhal farz bir dinayet görevlisi çıksa ağır işlerde çalışan işçiler oruçlarını yiyebilirer dese, bir başkası oruçlunun sakız çiğnemesinde kerahat yok dese, bir diğeri, İsmet Inönü’ye dua etmeyen cennete giremez dese, din işleri yüksek kurulu, gerek süs için gerek ihtiyaca binaen hanefilerin dişlerini kaplatmaları gusle mani değil diye bir karar alsa, bir dinsel memur, Türk medeni kanunundaki gibi süt kardeşle evlenmek meşrudur dese, bu sözlerin veya kararların herhangi biri dinimizce sakıncalı ise buradaki vebal yalnız söyleyene mi aittir, yoksa tatbik edenlere de ait midir?
Okuyucularımıza sağlam ölçüler veriyoruz. Bu ölçülerle hakkı bâtıldan ayırmaları Allahü teâlânın izni ile kolay olacaktır.
Aşağıdaki kitapları okuyan ya sapıtırlar veya küfre düşebilirler:
1— İbni Teymiye ve onun gibi selefiye itikadında bulunan talebelerinin kitapları,
2— İbni Teymiyeyi övmek suretiyle kaynak gösteren bütün kitaplar,
3 —Tasavvufun, kerâmetin vahdeti vücudun, râbıtanın ve kabir ziyâreti aleyhine yazılmış bütün kitaplar,
4— Eshâb-ı kirâmdan herhangi birisine dil uzatılanlan kitaplar,
5 – Miraç ve şakkulkamer gibi mucizeleri inkâr veya te’vil eden kitaplar,
6— İtikad mezheblerinin üç olduğunu, selefiyyenin de itikad mezhepleri arasında bulunduğunu iddia eden kitaplar,
7— Türkiye’de öşür verilemiyeceğini savunan kitaplar,
Okunmasını tavsiye ettiğimiz kitaplar ise, ehl-i sünnet âlimlerinin kitaplarıdır. Arapça -Farsça bilenler aslından okurlar, aslından okuyamıyanlar ise ehl-i sünnet itikadına sahip bir mütercim tarafından itina ile tercüme edilmiş kitapları okurlar. Mezhepsizler tarafından tercüme edilen kitaplar, ehl-i sünnet âlimleri ne ait bile olsa okunmamalıdır.
Her müslümanın dinimizce bilinmesi zarurî olan ilmihal bilgierini öğrenmesi şarttır. İlmkânı olup da gücü yetenler de Arapçaya hakkıyle vakıf olmaya mezbepdeki bilgileri öğrenip Yedinci tabakadaki İbni Abidin derecesinde bir Mukallid olmaya gayret etmelidir.
BAŞLANGIÇTAN BUGÜNE MEZHEPSİZLER - 1
- AHMET GÜRTAŞ'A AÇIK MEKTUP
- BİRİNCİ BASKININ ÖNSÖZÜ
- DİN TAHRİPÇİLERİ
- Dinde Reformcular
- EVRİMCİ SÜLEYMAN ATEŞ
- HAMİDULLAH-BAİDULLAH
- İBN-İ TEMİYYE
- İBN-İ TEYMİYYE
- İÇ FİTNE
- İÇTİHAD
- İKİNCİ BASKININ ÖNSÖZÜ
- İLİM ÖĞRENME METODU
- İMÂM-I GAZÂLİ'NİN SİNSİ DÜŞMANI: ŞİBLİ NUMANÎ
- İSLÂMİYETİ DOĞRU ÖĞRENMENİN YOLU
- KARAMAN - YAVUZ MÜNAKAŞASI
- KARAMAN'A AÇIK MEKTUP
- MEVDÛDÎ
- MEZHEPSİZ ELBÂNİ
- MEZHEPSİZ KARDÂVÎ
- MEZHEPSİZ MEVDÛDÎ
- Mİ’RAC VE HAMİDULLAH
- MUSTAFA ÖZ'ÜN MEZHEB DÜŞMANLIĞI
- SEYYİT KUTUP MEZHEPSİZ Mİ?
- ŞERRÜDDİNLE RÖPORTAJ
- VEHHÂBÎLİK TEHLİKESİ
- ESHÂB-I KİRAM (Aleyhimürrıdvan)
- ESHÂB-I KİRÂMI SEVMEK
- SAHÂBÎ SEVGİSİ SAMİMİYET ÖLÇÜSÜDÜR
- CELAL YILDIRIM
- EMEKLİ POSTACI M. İHSAN OĞUZ