HAMİDULLAH-BAİDULLAH

Dalalet kumkuması

1- Her şeyden evvel eserine “İslâm Peygamberi” adını koymakla bütün zaman ve mekânın ve topyekün kainatın efendisine, tek Peygamberine âdeta mahdut bir saha, muayyen bir daire çizen, onu birdenbire göze çarpmayacak şekilde dar bir tefrik ve tahsis çemberi içine alan ve böylece en azılı İslâm düşmanlarından Hollandalı müsteşrik Doktor (Duzi) ağzıyla konuşan...

2- İslâmın o da hatır için, orta seviyeyi hedef tutturucu bir din olduğunu kaydeden ve dolayısıyle yüksek seviyeye mahsus olmadığı hissini sinsice veren (s. 14)…

3- İç ve dış bütün ilimlerin sahibine, Suriye Hıristiyanlarından din bilgisi almış olmayı yakıştıran (s. 21)…

4- Nebiliği, nebiliğin meydana gelişini basit dünya sâiklerine ve toprak üstü sebeplere bağlıyan (s. 25-29)…

5- Çölde sütkardeşi küçük kızın omuzunu, hayat boyu iz kalacak şekilde ısırdığını yazan (s. 40)…

6- Rahip Bahîra Vak’asında “istihfaf mevzuu 9 yaşında bir çocuğun simasında” nebilik alameti bulunamayacağını ve buna inanmanın “safdillik” olacağını öne süren (s. 46)…

7- “Çocukluğunda puta bir esmer koyun hediye ettiğine” ait bir rivâyeti kaydedebilen (s. 47)…

8- Allah’ın sevgilisi ve insanoğlunun en güzelini düztaban diye vasfeden (s. 55)…

9- Vahy ânındaki esrarlı tecellileri “onların ifadesine göre” kaydiyle kendi kanaatinden uzakta tutan ve bu uslûpla şüpheli gösteren (s. 66)…

10- Bir tecellinin şeytani mi melekî mi olduğunu tahkik mevzuunda “melekse çekilir gider, şeytansa kalır seyreder” gibilerden ilk zevceleri mübarek Hazret-i Hatice ile aralarında edep dışı sahneler îma etmeye kadar varan (s. 69)…

11- Buda’yı Peygamber sayan (s. 69)…

12- İlk müslümanları şahsî yakınlık ve menfaat sebebiyle imana gelmiş farzeden (s. 72)…

13- Şakk-ül Kamer vesilesiyle mucizeyi bıyık altından alaya alan ve kendisini dışarıda bırakıcı şekilde nakillere bağlıyan (s. 82)…

14- Bazı müminlere mucizelerinden ziyade menfaat teminiyle tesir ettiği gibi bir hükmü dile getirebilen(s. 83)…

15- Miraç mu’cizesini sadece rûhi bir hal sayan ve rûhânî-cismânî, rûh ve madde bu miracı kabul etmeyen(s. 92)…

16- Dünyamız küre şeklinde olduğuna ve bir tarafında başa isabet eden gök, mukabil tarafında aynı adamın ayağı istikametine düştüğüne göre Arş’ı tepede aramanın imkânsız olduğunu söyleyecek kadar ebleh ve iptidai bir mantık kullanan ve büyük münhanilerle büyük müstevilerin iç içe olduğuna ve birleştiğine dair yeni fizikten ve (Aynştan) dan bile haberi bulunmıyan ve İslâm da Allah’a mekân tahsisi olmadığını bilmemezlikten gelip Mirac’ı Allah’a mekân tayin etmiş olmak gibi gösteren (s. 92)…

17- İslâm’dan önce Kudüs’te mescid bulunmadığını iddia edecek kadar cehâlete düşen, hattâ Kur’ân-ı bile yalanlamaya kadar giden (s. 93)…

18- “Tedavi için sadece tükürüğü vardı...” lâfını edebilen (s.106)…

19- Eserini baştan başa kuru aklın en âdîsi ve bizzat akılla iflas ettirilmişi üzerine bina eden ve onun önsözünde Fransızlardan gördüğü misafirperverliğe muKâbele için yazdığını, yani kiliseyi memnun edebilmek çabasında bulunduğunu itiraf eden…

Evet bütün bunları eyliyen, dinden imandan, aklın iç yüzünden, felsefeden, Doğu ve Batı Muhasebesinden ve her idrak fakültesinden yoksun bir bedbahtın İslâm ,âlim ve mütefekkiri diye piyasaya sürülmesinden ve bugüne dek bir fikir ve itikat jandarması marifetiyle durdurulmuş olmasından büyük felaket düşünülemez.

Ayrıca bu adamın bir zamanlar 6000 lira aylıkla Sıddık Sami Onar nam kişi tarafından Üniversite (konferansiye) tayin edilmiş, yani (Makaryos) dan beter bir kişi marifetiyle İslâm hakikatlerini göstermeye memur kılınmış olması, islâmiyeti göstermek değil, gömmekten başka bir şey olmayan gayeyi açıkça belirtir.

Din simsarları bunları basa dursun...

N.F. Kısakürek

(Türkiye’nin Manzarası’ndan)