Yangın İçinde Halay
Asırlar var ki insanımız, çeşitli garipliklerin, zıtlıkların iç- içe girdiği ve kaynaştığı bir bilmece yığını haline geldi. En boğucu hadiseler, en onulmaz dertler karşısında dahi. alabildiğine duygusuz, alabildiğine merhametsiz ve umursamazlardan umursamaz bir yığın..
Bir tarafta, hergün esirdikçe esiren ve artan huysuzlaşmalarıyla üzerimize çullanmaya hazırlanan amansızlardan amansız düşman bir kesim;beri tarafta,beyni ve pazusu muattal ve her köşe başında binlerce şakî tarafından yolu kollanan ve yutulma yolları araştırılan, doyma bilmeyen iştihâlar karşısında hareketsiz ve muzip bizim dünyamız..
Evet, bir cinnet hezeyanı halinde, bir başdan bir başa bütün ülkeyi saran ve alevleri harîm-i ismetimize kadar sokulan, en dev hâdiseleri dahi, muziplikle karşılayan bu dünya, hâlâ çakır - keyf, hâlâ serâ zad ve binbir hezeyan içinde!. Nasıl ki bir zamanların koskoca İmparatorluğu, kırılan gururu ve sarsılan "prestijiyle", iki - büklüm uçuruma doğru yuvarlanırken, o günün insafsız entelijansiyası, her-şeyi bir umursamazlık içinde karşılıyor ve "Devletin parası deniz; yemeyen domuz" diyerek, hazineyi har vurup - harman savuruyor ve İstanbul'un en müstesna yerlerine en muhteşem sarayları yerleştirerek, yurdundaki kanlı boğuşmalara sırtını dönüyordu. Öyle de, bugün, bütün bir içtimaî bünyeyi saran ve kan kanseri gibi sessiz sessiz vücudun nirengilerini eline geçiren bu umumî hissizlik - hafizanallah - bizi aynı duruma getirme ihtimaliyle karşı karşıya bulunmaktayız. Oysaki böyle bir şeye imkân vermek bu milletin bütün bütün tarihten silinip gitmesi demektir.
Evet, yıllar - yılı boynu buruk ve inkisar içinde, üzerindeki kasvetli bulutların sökülüp gitmesini, binbir ümit ve heyecanla bekleyen ve o günden bugüne varlığını, belli bir ölçü içinde, yine bu ümit ve heyecanla sürdüren insanımızın, böyle yeni bir cinnet ve hezeyan fırtınası karşısında, erimesine ihtimal verilemez. Hele, bu kadar yara aldıktan ve bu kadar ırgalandıktan sonra asla:. .
Evet, kol kol olup yürüyen ve vatanın bağrını delik deşik eden anarşi, bir sürü ocağı söndürdü ve bir sürü yuvayı âh u eninle doldurdu. Hemen hemen ağlamadık bir ana ve inlemedik bir baba kalmadı. Hergün bir sürü teneşir ıslandı ve hergün bir sürü "sessiz gemi" meçhullere doğru yelken açtı. İlk düzinede olanların matem ve "ağıt" larına meydan kalmadan, ikinci bir kafile onların arkasına takıldı. Kopan gidiyor, giden gelmiyor ve çekip giden her kafile, geride kalanları da, bu uğursuz yolculuğa zorlayarak, yığın yığın kin ve nefret bırakıp öyle ayrılıyordu...
Yıllarca hep böyle gönüller hüzünlü ve gözler de nemli sürüp gitti. Ama ne acıdır ki, bu umumî tufan, bir kısım kimselerin ne düşüncelerine ne de davranışlarına, hiç mi hiç tesir etmedi. Onların bir tek istekleri vardı; o da behîmî hislerinin tatmini.. Evet, onların eğlence partilerine. kokteyl ve jübilelerine ilişilmedikten sonra Anadolu yanmış ve mukaddes Anadolu insanı ağlamış ne ehemmiyeti var!.. Yıllar - yılı bir kerecik olsun, hicab etmeyen bu ar bilmez suratlar, ne bir başdan bir başa vatanı istilâ eden kan seylâpları karşısında, ne de beli bükük ve boynu buruk vatan evladı karşısında ürpermedi ve inlemediler. Sanki onların nazarında her ölen bir yabancı ve bu kanlı arena'ya sahne olan her toprak parçası da bir yâd ildi. Eğlenceler çılgınca devam ediyor, şarkılar türküler - hem de en müstehcenleriyle - bir kerecik olsun dinmiyordu...
Allah'ım, bu ne gaflet, bu ne hissizlik, bu ne cehalettir!... Bir tarafta gözyaşlarından lücceler, diğer tarafta karnavalları arattıran maskaralıklar. Alt katta, yangın ortalığı kasıp kavururken, üst katta hırlayıp duran kalabalıklar..
Çekiyor tebeşirle yekûn hattını âfet:
Alevler içinde ev, üst katında ziyafet!
Durum diye bir lâf var, buyurun size durum;
Bu toprak çirkef oldu, bu gökyüzü bodurum!
Bir kitap sarayının bin dolusu iskambil;
Barajlar yıkan şarap, sebil üstüne sebil
Geçenler geçti seni, uçtu pabucun dama,
Çatla Sodom-Gomore, patla Bizans ve Roma!
N.K
Bir tarafta, hergün esirdikçe esiren ve artan huysuzlaşmalarıyla üzerimize çullanmaya hazırlanan amansızlardan amansız düşman bir kesim;beri tarafta,beyni ve pazusu muattal ve her köşe başında binlerce şakî tarafından yolu kollanan ve yutulma yolları araştırılan, doyma bilmeyen iştihâlar karşısında hareketsiz ve muzip bizim dünyamız..
Evet, bir cinnet hezeyanı halinde, bir başdan bir başa bütün ülkeyi saran ve alevleri harîm-i ismetimize kadar sokulan, en dev hâdiseleri dahi, muziplikle karşılayan bu dünya, hâlâ çakır - keyf, hâlâ serâ zad ve binbir hezeyan içinde!. Nasıl ki bir zamanların koskoca İmparatorluğu, kırılan gururu ve sarsılan "prestijiyle", iki - büklüm uçuruma doğru yuvarlanırken, o günün insafsız entelijansiyası, her-şeyi bir umursamazlık içinde karşılıyor ve "Devletin parası deniz; yemeyen domuz" diyerek, hazineyi har vurup - harman savuruyor ve İstanbul'un en müstesna yerlerine en muhteşem sarayları yerleştirerek, yurdundaki kanlı boğuşmalara sırtını dönüyordu. Öyle de, bugün, bütün bir içtimaî bünyeyi saran ve kan kanseri gibi sessiz sessiz vücudun nirengilerini eline geçiren bu umumî hissizlik - hafizanallah - bizi aynı duruma getirme ihtimaliyle karşı karşıya bulunmaktayız. Oysaki böyle bir şeye imkân vermek bu milletin bütün bütün tarihten silinip gitmesi demektir.
Evet, yıllar - yılı boynu buruk ve inkisar içinde, üzerindeki kasvetli bulutların sökülüp gitmesini, binbir ümit ve heyecanla bekleyen ve o günden bugüne varlığını, belli bir ölçü içinde, yine bu ümit ve heyecanla sürdüren insanımızın, böyle yeni bir cinnet ve hezeyan fırtınası karşısında, erimesine ihtimal verilemez. Hele, bu kadar yara aldıktan ve bu kadar ırgalandıktan sonra asla:. .
Evet, kol kol olup yürüyen ve vatanın bağrını delik deşik eden anarşi, bir sürü ocağı söndürdü ve bir sürü yuvayı âh u eninle doldurdu. Hemen hemen ağlamadık bir ana ve inlemedik bir baba kalmadı. Hergün bir sürü teneşir ıslandı ve hergün bir sürü "sessiz gemi" meçhullere doğru yelken açtı. İlk düzinede olanların matem ve "ağıt" larına meydan kalmadan, ikinci bir kafile onların arkasına takıldı. Kopan gidiyor, giden gelmiyor ve çekip giden her kafile, geride kalanları da, bu uğursuz yolculuğa zorlayarak, yığın yığın kin ve nefret bırakıp öyle ayrılıyordu...
Yıllarca hep böyle gönüller hüzünlü ve gözler de nemli sürüp gitti. Ama ne acıdır ki, bu umumî tufan, bir kısım kimselerin ne düşüncelerine ne de davranışlarına, hiç mi hiç tesir etmedi. Onların bir tek istekleri vardı; o da behîmî hislerinin tatmini.. Evet, onların eğlence partilerine. kokteyl ve jübilelerine ilişilmedikten sonra Anadolu yanmış ve mukaddes Anadolu insanı ağlamış ne ehemmiyeti var!.. Yıllar - yılı bir kerecik olsun, hicab etmeyen bu ar bilmez suratlar, ne bir başdan bir başa vatanı istilâ eden kan seylâpları karşısında, ne de beli bükük ve boynu buruk vatan evladı karşısında ürpermedi ve inlemediler. Sanki onların nazarında her ölen bir yabancı ve bu kanlı arena'ya sahne olan her toprak parçası da bir yâd ildi. Eğlenceler çılgınca devam ediyor, şarkılar türküler - hem de en müstehcenleriyle - bir kerecik olsun dinmiyordu...
Allah'ım, bu ne gaflet, bu ne hissizlik, bu ne cehalettir!... Bir tarafta gözyaşlarından lücceler, diğer tarafta karnavalları arattıran maskaralıklar. Alt katta, yangın ortalığı kasıp kavururken, üst katta hırlayıp duran kalabalıklar..
Çekiyor tebeşirle yekûn hattını âfet:
Alevler içinde ev, üst katında ziyafet!
Durum diye bir lâf var, buyurun size durum;
Bu toprak çirkef oldu, bu gökyüzü bodurum!
Bir kitap sarayının bin dolusu iskambil;
Barajlar yıkan şarap, sebil üstüne sebil
Geçenler geçti seni, uçtu pabucun dama,
Çatla Sodom-Gomore, patla Bizans ve Roma!
N.K
Yangın İçinde Halay yorumları
ylmz
26.02.2012Bu ne gaflet böyle?..
Bir yabancı filozof demiş ki: "insanlığa çevrilmiş en büyük silah kameralardır"
Kameralar...kameralar...
Şu televizyonlardaki edepsiz, kişiliksiz, yakışıksız, hiç bir şey vermeyen programlardan söz ediyorum...
Kırıta kırıta "bu gün ne giysem"
Bu yarışmalara katılmak için evindeki eşyaları satıp kocasından boşanan kadınlar...
Eşlerimize, çocuklarımıza, bize hiç bir şey vermeyen bu programlar...
Aman Allahım...
Konular
- DİNDE KOLAYLIK VAR NE DEMEK
- TESETTÜR FARZDIR
- AÇIK GEZMEK FARKLI BİR GÜNAHTIR
- DİNİMİZDE TESETTÜRÜN ÖNEMİ
- YAKAYI ÖRTMEK NE DEMEK?
- MÜSLÜMAN ALLAH'A VE RESULÜNE İNANIR
- KUR'AN-I KERİM VE MARJİNAL GRUPLAR
- SELEFİLİK NEYİN DEVAMI
- PROF.DR.M.ALİ ESABUNI:ORYANTALİZMDEN ETKİLENENLER KUR'AN-I KERİM'İ ANLAYAMAZLAR
- ÖMRÜNÜ YANLIŞA ADAYAN ADAM:FAZLURRAHMAN
- Süleyman Ateş'in"Cennet Kimsenin Tekelinde Değildir"Başlıklı Makalesinin Tenkidi
- Çağdaş Tefsir Telakkilerinin Reddetiği Kur'ânî Bir Hakikat:Berzah Alemi Ve Kabir Azabı
- İBN TEYMİYYE'NİN İTİKADİ GÖRÜŞLERİ
- KUR'AN
- EHL-İ SÜNNET'İ MÜDAFAA VE BİD'ATLERİ TENKİD
- İTİKAT ALİMLERİMİZ İMAM-I MATÜRİDİ
- İTİKAD ALİMLERİMİZ EBU'L HASAN EŞ'ARİ
- H.Kırbaşoğlu'nun "Hz.İsa'yı Gökten İndiren Hadislerin Tenkidi"Başlıklı Makalesine Reddiye
- MÜSLÜMAN HANIM NİÇİN ÖRTÜNÜR
- ÇEVREYE Mİ YOKSA ALLAH'IN DİNİNE Mİ UYACAĞIZ?
- SELEF VE SELEFİLİK
- SELEFİLİK İTİKADI BİR MEZHEP MİDİR?
- YAHUDİ TARİHİ YAHUDİ DİNİ
- AYETLERİN İNİŞ SEBEBİ VE GEÇERLİLİĞİ
- KUR'AN'DAKİ SÜNNET
- Tek Başına Bir Hadis Mecmuası:EBU HUREYRE
- Bütün Zamanların En Hayırlı Kuşağı: Sahabe
- İNDİRİLEN İSLAM'IN MUHKEM KALELERİ MEZHEPLER
- BİRAZ CİDDİYET LÜTFEN!...
- İSLAM MODERNİZMİ ÜZERİNE