ŞEFAAT HAKTIR

Şefaat, birisinin işi için aracı olmak, hatır ve yetkisini kullanarak darda kalan kimseyi sıkıntıdan kurturmaktır.

Ahirette şefaat haktır. Allahu Teala, bütün nimet, yetki ve şereflerin sahibidir. Hüküm ve karar sahibi O'dur. Cennet ve Cehennem O'nun emrindedir. Ancak O (c.c) bazı kullarının şeref, itibar ve derecesini artırmak, katındaki yakınlık ve dostluğunu göstermek için kendilerine bazı yetkiler verir; görevler yükler, şeref bahşeder, işte şefaat da böyledir.

Şefaat Allahu Teala'nın işine karışmak değildir. Şefaat izni ve yetkisi verilen bir kimseden şefaat istemek Allah'a şirk koşmak değildir. Şefaat, Allahu Teala'nın sevdiklerine bahşettiği bir şeref ve yetkidir. Şefaat, sevenlerin sevdikleri için aracı olup; naz makamında niyaz etmeleri, dostları adına göz yaşı dökmeleridir. Şefaat sevginin meyvesi, rahmetin esintisidir. Şefaat, Allahu Teala'nın kullarına bir hediyesidir.

Meşhur hadiste belirtildiği gibi, mahşerde bütün insanlık sıkıntı içinde kıvranırken dertlerini ilahi huzurda dile getirecek, kendileri için Allah'ın rahmetini isteyecek bir kimse ararlar. Önce, bütün insanlığın babası Hz. Adem Efendimize giderler. O bu büyük işi üstlenmez, başka bir peygambere gönderir. Hiçbir peygamber insanların adına söz söylemeye kendilerini layık görmezler, sonunda halkı Allah'ın Habibi, yaratılmışların en faziletlisi Hz.Muhammed (s.a.v) Efendimize gönderirler. Halk gelir, kendisinden rica ederler, ağlayıp dertlerini dile getirirler ve : "Şu sıkıntıdan bizi kurtarması için Yüce Allah'a sen yalvar!" derler. O zaman Allah'ın Habibi (s.a.v) Efendimiz alemlerin Rabbinin huzuruna çıkıp secdeye kapanır. Sonsuz azamet ve rahmet sahibi Yüce Mevla'mız kendisine:

"Ey Muhammmed! Kaldır başını; ne diyorsan söyle, sözün dinlenecek; şefaat et, şefaatin kabul edilecek; iste istediğin verilecek" diye hitap buyurur.(Buhari, No:4476; 6565; Müslim, No:193, Ahmed, Müsned, III, 116, 244.)

İşte bu "Makam-ı Muhmud"tur; en büyük şefaat yetkisidir. Hz. Rasulullah (s.a.v) Efendimiz, diğer peygamberlere verilmeyen beş şeyden birisinin de kendisine verilen umumi şefaat yetkisi olduğunu beyan etmiştir.( Buhari, Saiat, 56. Bkz: Müslim, No: 521; Ahmed, Müsned, II, 411; ibnu Mace, No: 567; ibnu Hıbban, Sahih, No: 2313.) Ayrıca her peygamber, kabul edilecek duasını dünyada kullanmış iken; Hz. Rasulullah (s.a.v) Efendimiz, bu hakkı ahirette müminlere şefaat için saklamış ve Allah'a şirk koşmadan ölen herkesin bu şefaata ulaşacağını müjdelemiştir.( Tirmizi, No:2441; Ahmed, Müsned, VI, 23, 27; Hakim, Müsterdek, l, 67.)

Bu yetki ile umumi bir şefaat eder. Büyük günah sahipleri dahil, zerre kadar imanı olan herkes bu nimetten istifade eder. Çünkü Efendimiz (s.a.v):

"Benim şefaatim ümmetimin büyük günah sahipleri için olacaktır."( Ebu Davud, No: 4739; Tirmizi, No: 2435; Ahmed, III, 213; Hakim, Müstedrek, l, 69, 160; ibnu Hıbban, No:2596.) buyurmuştur. Ondan sonra sırasıyla Allah'ın şefaat izni verdiği peygamberler, melekler, alimler, salihler, şehidler ve izin verilen diğer kimseler mü'minlere şefaat ederler; Cehennemi haketmiş mü'minlerin affı için Allah'a yalvarır, kurtuluşu için aracı olurlar. Allahu Teala da onların şefaatim kabul buyurur, şefaat edilen günahkarları affeder.( Bu konuda geniş bilgi için bkz: Acurri, eş-Şeriatu, 340-362.)

Şefaat sadece kafirler ve küfrü yayan zalimler için yoktur. Onlara dünyadaki amellerinin bir faydası olmadığı gibi, yakın dostlarının da bir faydası olmayacaktır.( A'raf, 53; Ğafir, 18.)