şefaat istemek

ŞEFAAT HAKTIR

Şefaat, birisinin işi için aracı olmak, hatır ve yetkisini kullanarak darda kalan kimseyi sıkıntıdan kurturmaktır.

Ahirette şefaat haktır. Allahu Teala, bütün nimet, yetki ve şereflerin sahibidir. Hüküm ve karar sahibi O'dur. Cennet ve Cehennem O'nun emrindedir. Ancak O (c.c) bazı kullarının şeref, itibar ve derecesini artırmak, katındaki yakınlık ve dostluğunu göstermek için kendilerine bazı yetkiler verir; görevler yükler, şeref bahşeder, işte şefaat da böyledir.

Şefaat Allahu Teala'nın işine karışmak değildir. Şefaat izni ve yetkisi verilen bir kimseden şefaat istemek Allah'a şirk koşmak değildir. Şefaat, Allahu Teala'nın sevdiklerine bahşettiği bir şeref ve yetkidir. Şefaat, sevenlerin sevdikleri için aracı olup; naz makamında niyaz etmeleri, dostları adına göz yaşı dökmeleridir. Şefaat sevginin meyvesi, rahmetin esintisidir. Şefaat, Allahu Teala'nın kullarına bir hediyesidir.

SEBEPLERE YAPIŞMAK DİNİMİZİN EMRİDİR

Vehhabiler diyor ki:
Peygamberlerin ve onların yolunda olanların gittikleri yol vesiledir, kendileri vesile değildir. Madde, cisim ve zat, sebep olamaz. Diri olup yanında bulunandan bir şey istemek caizdir. Uzaktakinden ve ölüden istemek, bunları vesile etmek şirktir.

CEVAP
Her şeyi yaratan, yapan yalnız Allahü teâlâdır. Bir şeyi yaratmak için, başka bir mahlukunu vasıta ve sebep yapması, Allahü teâlânın âdetidir. Allahü teâlânın bir şeyi yaratmasını isteyenin, o şeyin yaratılmasına vesile olan sebebe yapışması lazımdır. Peygamberler hep sebeplere yapışmışlardır.

Allahü teâlâ sebebe yapışmayı övmektedir. Peygamberler sebeplere yapışmayı emir etmektedir. Dünyadaki olaylar, hadiseler de, sebebe yapışmanın lazım olduğunu göstermektedir. Bir şeye kavuşmak için, o şeyin sebebine yapışılır. O sebebi, o şeye sebep yapan ve insanın o sebebe yapışmasını sağlayan, o sebebe yapıştıktan sonra, o şeyi yaratan, hep Allahü teâlâ olduğuna inanmak lazımdır. Böyle inanan bir kimse, bu sebebe yapışmakla, o şeye kavuştum diyebilir. Bu sözü, o şeyi sebep yarattı demek değildir. Allahü teâlâ, o şeyi bu sebeple yarattı demektir.

MÜMİN,MÜMİN KARDEŞİNİN AYNASIDIR

Sual: Evliyanın kabirlerine giderek, Allahü teâlâdan bir dilekte bulunurken, onları vesile etmek, vesile olmaları için onlara yalvarmak caiz midir?

CEVAP
Elbette caizdir. Maide suresi 35. âyet-i kerimesinde mealen, (Ey müminler! Allahü teâlâdan korkun ve Ona yaklaşmak için vesile arayın!) buyuruldu. Bütün tefsirler, vesilenin Allahü teâlânın sevdiği, beğendiği şeylerden herbiri olduğunu bildiriyor. Nisa suresinin 80. âyetinde mealen, (Resule itaat eden, Allah’a itaat etmiş olur) buyuruldu. Bunun içindir ki, İslam âlimlerinin çoğuna göre, birinci âyet-i kerimedeki vesile, Resulullah demektir. Böyle olunca, Peygamberleri ve onların vârisleri olan Velileri, salih müslümanları vesile etmek, onların yardımları ile Allahü teâlâya yaklaşmak caiz olmaktadır.

Peygambere karşı söylemek, yalvarmak küfür ve şirk olsaydı, namaz kılanların hepsinin kâfir olması lazım gelirdi. Muhammed bin Süleyman’ın Eşedd-ül-cihad’da yazılı fetvasına göre, vehhabilerin de kâfir olmaları lazım olurdu. Çünkü her müslüman, namazda otururken, Esselamü aleyke eyyühen-Nebiyyü ve rahmetullah diyerek Resulullaha selam vermekte ve o yüce Peygambere dua etmektedir.

RESULULLAH'IN HAKKI İÇİN

Sual: Peygamber efendimiz veya falanca evliya hürmetine diye dua edilir mi?

CEVAP
Allahü teâlâ, bazı kullarına, kendinde hak ihsan ettiğini Kur'an-ı kerimde bildirdi. (Müminlere yardım etmek, üzerimize hak oldu) buyurdu. (Rum 47) [Hadika]

Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Ya Rabbi, senden isteyip de, verdiğin zatların hatırı için, istiyorum.) [İbni Mace]

Ölü veya diri olan bir velinin veya bir nebinin ismini söyleyerek, onun hürmeti için dilekte bulunmak caizdir. (Bezzâziyye)

Allahü teâlânın Peygamberlerini ve salih kullarını vesile ederek dua edilir. (Hısn-ül-hasin)

Peygamberin hakkı için demek, Onun peygamberliği haktır; bir velinin hakkı için demek de onun evliyalığı haktır demek olur. Peygamber efendimiz de bu niyet ile, (Peygamberin Muhammed hakkı için) demiş ve harplerde Allahü teâlâdan, Muhacirlerin fukarası hakkı için yardım dilemiştir. İslam âlimlerinden, (Senden istedikleri zaman verdiğin kimseler hakkı için) ve (İmam-ı Gazalinin hakkı için) gibi dualar yapanlar ve kitaplarına yazanlar çok olmuştur. (Berika)

İŞİTTİRMEK KABUL ETTİRMEK DEMEKTİR

Sual: Vehhabiler, ruhun ölmediğini söyledikleri halde, Resulullah da ölüdür, işitmez, şefaat ya Resulallah diyen kâfir olur diyorlar. Sebebi ne?

CEVAP
Mecazı bilmiyorlar. Bu konudaki birkaç âyet-i kerime meali şöyledir:
(Savaşta öldürülenleri siz değil, Allah öldürdü. Attığın zaman da, sen değil, Allah attı.) (Enfal 17)
Birileri, ötekileri öldürüyor, Allahü teâlâ, ben öldürdüm diyor, Resulullah atıyor, sen atmadın ben attım buyuruyor.

Aşağıda da kabirdekilere sen değil, ben işittiririm buyuruyor.
(Kâfirler, sağır, dilsiz, kör oldukları için doğru yola gelmezler.) [Bekara 18]
(Kâfirler sağır, dilsiz ve kör oldukları için, akledemezler, düşünemezler.) [Bakara 171]
Yani hakkı işitmedikleri için sağır, doğruyu söylemedikleri için dilsiz, gerçeği görmedikleri için kör, denilerek hidayete kavuşmadıkları bildirilmiştir. Buradaki işitmek, kabul etmek demektir. (Beydavi)

(Bu dünyada kör olan, ahirette de kördür.) [İsra 72]
Bu âyette de yaşayan ve ölen kâfirlere kör deniyor. Yoksa dünyadaki körler ahirette kör olmayacaktır.

BEDEN ÖLSE DE RUHLAR ÖLMEZ

Vehhabiler diyor ki:
(Resulullahın ve Evliyanın ruhlarından şefaat isteyen, bunların mezarını ziyaret edip, bunları vesile ederek dua eden kâfir olur. Kabirde olandan işitmeyenden dua istemek şirktir. Ölü ve uzaktaki diri, işitmez ve cevap vermez. Bunların fayda ve zararları olmaz. Ölmüş peygamberden de bir şey istemek şirktir.)

CEVAP
Bu iddialarına aşağıda ve diğer maddelerde cevap veriyoruz:
Ruhun ölmediğine Ehl-i sünnetin inandığı gibi vehhabiler de inanıyor. Beden ölse bile ruhun ölmediğine inanıp da, bu ruhun hareket etmesine inanmamak açık bir çelişkidir.

Böyle olunca, ruhdan şefaat dilemek, ondan yardım istemek gibi, Allahü teâlânın yaratmasına vasıta olmasını beklemeye, karşı olmamak icap eder. Çünkü, bütün dinler, insan ölünce, ruhun diri kaldığını bildirmektedir. Diri insanlar, Allahü teâlânın yaratmasına vasıta, sebep oldukları gibi, diri ruhların da, Allahü teâlânın yaratmasına sebep olacağı red edilmez.

RESULULLAH EFENDİMİZİN ŞEFAATI

Bütün Ehl-i sünnet âlimleri, ittifakla, hepsi şefaati kabul etmişlerdir. Sadece nakilden çok akla tâbi olan Mutezile denilen sapık bir fırka ve Vehhabiler şefaati inkâr etmiştir.

Yeni türedi bazı yazarlar da Peygamber efendimize düşmanlık ederek, “Kur'anı getirmekle onun vazifesi bitmiştir. Kimseye faydası olmaz, şefaat edemez” diyorlar. Onun, âlemlere rahmet olarak geldiğini kabul etmiyorlar, Mutezileye, Vehhabilere inanıyorlar da, şefaatin hak olduğunu bildiren âyet ve hadisleri inkâr ediyorlar.

Halbuki Kur’an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki:
(Resule itaat eden, Allah’a itaat etmiş olur.) [Nisa 80]
(Allah ve Resulüne itaat eden, en büyük kurtuluşa ermiştir.) [Ahzab 71]

(Peygamberin verdiğini alın, yasak ettiğinden sakının!) [Haşr 7]
(De ki; “Bana uyun ki, Allah da sizi sevsin!”) [Al-i İmran 31]

ÖLÜDEN YARDIM İSTEMEK VE ŞEFAAT

Sual: Ölüden şefaat istemek caiz midir? Eğer caiz ise, aşağıdaki Vehhabi Feth-ul-mecid kitabındaki iddialara cevap verebilir misiniz?
Feth-ul-mecid kitabında deniyor ki:

(Ölüden ve gaib olan diriden bir şey isteyen müşrik olur. İnsandan kudreti yetişen şeyler istenir. Yalnız Allah’ın kudretinde olan şeyleri insandan istemek caiz değildir.) [s.70]

(Diri, kendinden istenilen şey için dua eder. Allah da kabul edip, o şeyi yaratır. Ölüden, gaib olandan istemek, kudreti içinde olmayanı istemektir. Bu ise şirk olur.) [s.70]

(İhtiyacını ölüden istemek, ölüden istigase etmek şirktir. Ölüden kendisine şefaat etmesini istemek cahilliktir. O, Allah’ın izni olmadan kimseye şefaat edemez. Ondan istigase etmek, şefaat etmesini istemek, şefaat etmesine izin verilmesi için sebep yapılmamıştır. Şefaate sebep imandır. İstigase eden ise müşriktir. İzin verilmesine mani olmaktadır.) [s.208]

RESULULLAHI ÖVMEK ŞİRK DEĞİLDİR

Sual: Vehhabiler, Resulullahı övmeye, Ondan şefaat istemeye şirk, böyle yapan müslümanlara müşrik, yani kâfir damgasını basarlar. Resulullahı metheden imam-ı Busayri’nin (Kaside-i bürde)sinden örnek vererek, (Bu sözler Allah’tan başkasını övmektir, şirktir) derler.

Bunlar yanlış değil mi?

CEVAP
Resulullahı, Allahü teâlâ övmüştür. Bu övgüden ancak Allah’ı sevmeyen rahatsız olur. Kendisi de, kendisini överek, Allahü teâlânın kendisine ihsan etmiş olduğu nimetleri saymıştır.

Bu övmeleri, o kadar çoktur ki, Busayri hazretlerinin övmesi, onların yanında hiç kalmaktadır. Resulullahı övmek ibadettir. Eshab-ı kiramın hepsi övmüşlerdir. Bunlardan Hassan bin Sabit ve Ka’b bin Züheyrin uzun methleri meşhurdur. Ka’b bin Züheyr, Banetsü’ad kasidesinde, Busayri’den daha çok övmüştü. Resulullah, bunu beğenip, Ka’bın önceki kusurunu af buyurmuş ve mübarek hırkasını ona hediye etmişti. Bu hırka-i seadet, şimdi İstanbul’da Topkapı sarayındadır.

RESULULLAHI ANMAK İBADETTİR

Sual: Mevlid ne demektir, mevlid okumaya bazıları bid’at diyor doğru mu?

CEVAP
Mevlid, doğum zamanı demektir. Mevlid gecesi, Rebiul-evvel ayının 11. ve 12. günleri arasındaki gecedir. Peygamber efendimizin doğum günü, bütün Müslümanların bayramıdır.

Resulullah efendimiz dünyaya gelince, amcası Ebu Leheb’in cariyesi Süveybe, (Kardeşin Abdullah’ın oğlu oldu) diyerek kendisine müjde getirince, sevinmişti. (Ona süt vermek şartı ile, seni azat ettim) demişti. Bunun için, Ebu Leheb’in, her mevlid gecesinde, azabı biraz hafiflemektedir. Mevlid gecesi sevinen, o geceye kıymet veren müminlerin pek çok sevap kazanacağı buradan da anlaşılmaktadır. Hafız Muhammed ibni Cezeri Şafii diyor ki: (Ebu Leheb rüyada görülüp, ne halde olduğu sorulduğunda, çok azap çekiyorum. Ancak, her yıl, Rebiul-evvel ayının 12. geceleri, azabım hafifliyor. Resulullah dünyaya gelince, müjde veren cariyemi sevincimden azat etmiştim. Bunun için, bu gecelerde azabım hafifliyor) dedi.

EVLİYADAN YARDIM İSTEMEK ŞİRK DEĞİLDİR

Sual: Ruhun var olduğuna, insan ölünce ruhun ölmediğine vehhabiler inanmıyor mu?
CEVAP
Ruhun var olduğuna herkes inanıyor. Ruhun ölmediğine biz müslümanların inandığı gibi vehhabiler de inanıyor. Çünkü buna inanmamak insanı, tekrar dirilmeyi inkâra yol açar. Beden ölse bile ruhun ölmediğine inanıp da, bu ruhun bedende iken bulunan özelliklerine yani görmesine, duymasına, işitmesine, hareket etmesine inanmamak açık bir çelişkidir.

Ruhun ölmediğine inandıkları gibi, bu ruhun duyduğuna, işittiğine, gördüğüne de inanmalılar. Bu inanmaları hâşâ böyle mantık yoluyla da olmamalı. Çünkü dinimiz bunu açıkça bildirmektedir.

Böyle olunca, ruhdan şefaat dilemek, ondan yardım istemek gibi, Allahü teâlânın yaratmasına vasıta olmasını beklemeye, karşı olmamak icap eder. Çünkü, bütün dinler, insan ölünce, ruhun diri kaldığını bildirmektedir. Diri insanlar, Allahü teâlânın yaratmasına vasıta, sebep oldukları gibi, diri ruhların da, Allahü teâlânın yaratmasına sebep olacağı red edilmez.

Kabirde, hem ruha, hem de bedene nimet ve azap vardır. Buna, böylece inanmak lazımdır.

İşittirmek kabul ettirmek demektir.

Vehhabiler, ruhun ölmediğini söyledikleri halde, Resulullah da ölüdür, işitmez, şefaat ya resulallah diyen kâfir olur diyorlar. Mecazı bilmiyorlar. Bu konudaki birkaç âyeti kerime meali şöyledir:

(Savaşta öldürülenleri siz değil, Allah öldürdü. Attığın zaman da, sen değil, Allah attı.) (Enfal 17) Birileri, ötekileri öldürüyor, Allah, ben öldürdüm diyor, Resulullah atıyor, sen atmadın ben attım buyuruyor. Aşağıda da kabirdekilere sen değil, ben işittiririm buyuruyor.

Ölüden yardım istemek şirk mi?

Necdi denilen kimseler, (Peygamber mucize, evliya keramet gösterir demek şirktir. Çünkü insana yaratıcılık vasfı verilmiş olur. Bunun için peygamberin veya evliyanın kabrini ziyaret edip onlardan şefaat istemek, onların hürmetine dua etmek şirktir) diyorlar. Bu zihniyetteki insanlar eshabı kiramın kabirlerini yıkıp yerle bir etmişlerdir.