M.İslamoğlu'nun Abdest Konusundaki Fitnesi
Bilmez ki sorsun, sormaz ki bilsin!
Bugünkü yazımızı, cevabı herkesi ilgilendiren bir “soruya” ayırdık. Hayır hayır, bu bir “soru değil, bu bir “sorun!” Hem de çok ciddi ve adı: “Dini anlama sorunu.” Bu sorun, kimi zaman ortaya birden fazla “din” çıkarıyor ve insanlar “hangi dine” inanacağını şaşırıyor. (Siz ‘yanılmaz’ atalarını pazarlayanların dinine değil, kaynağı Kur’an olan Allah’ın dinine inanın.) Kimi zaman, Allah’ın kitabında yazmayan, Peygamber’in sünnetinde yer almayan “farzlar, haramlar” çıkarıyor.Düşünebiliyor musunuz; bu nevzuhur farzlardan Hz. Peygamber’in haberi yok! Bizim akıldanelerimizin bildiği bir “farz” düşünün ki, sahabe bilmiyor? Bir “farz” düşünün ki, müctehid imamların bu -sözümona- “farzdan” haberi yok! Güldünüz değil mi? Hayır, kimse gülmesin; çünkü kendisi gülünç durumda olanların başkalarına gülme hakkı yoktur ve şu an kendini çok dindar sananların dinleriyle ilgisi hurafe düzeyinde, bilgisi ise efsane niteliğindedir. İnsanlar ibadetleri âdetleştirince âdetleri de ibadetleştirdiler.
Bu satırları sert bulmayın lütfen; imamların birçoğuna göre “mukallid”in tarifi şudur: “Amellerini delilleriyle birlikte bilip, o delilleri değerlendirmede mezhep imamının ictihadını benimseyen kimse.” Söyler misiniz? Bu durumda kendini Hanefi sananların kaçta kaçı Hanefi’dir? Kaçta kaçı Şafii’dir? Bırakın avamı, “hocam” denilenlerin kaçta kaçı “mezheplidir?” Utanmadan yıllar yılı “mezhepsizlik edebiyatı” yapan ‘mezhepçiler’, duygularını, paralarını sömürerek sırtından geçindikleri Müslümanlara kinden, nefretten, cehaletten başka ne verdiler? Tezgâhında mezhep satarak geçinen bu tiplerden oluşan bir cemaat, radyodan ‘düz’ kadın sesine ‘haram’ diyen sözümona ilmihaller tezgâhlarken, dansöz pazarlayan TV istasyonuna sahip olmanın fetvasını bulmakta hiç de zorlanmadı. Bu tiplerden kaçını tanıdımsa, hepsi de şarlatandı. Ayak üstü “sübhaneke”nin anlamını sorsanız “kem-küm”den başka cevap alamazdınız. Ama dillerinin keskin yanını koca koca alimlerin enselerinden bir türlü çekmezlerdi. Mevdudi gibi, Seyyid Kutup gibi, nerede imanının bedelini ödemiş bir alim var, onun etini yiyerek semirmeyi beslenme alışkanlığı haline getirmiştiler. Haddini bilmeyen neyi bilir ki?
Bu şarlatanlar, yüreklerinde çamur, sıvayacak alim yüzü aradılar. Ve koca bir toplumu kelimenin tam anlamıyla “mezhepsizleştirdiler.” Ey Hanefiler! Ebu Hanife’ye göre siz Hanefi falan değilsiniz, sizin mezhebiniz falan yok! “Mezhepçilik” yapan şarlatanlar sizi dolmuşa bindiriyor. Avamın mezhebi müftüsünün mezhebidir, demişler. Haydi “doğrudur” diyelim; fakat kaçta kaçınızın “fetva makamı” (müftüsü) var? İçtihat kapısının meccane bekçileri hâlâ neyin edebiyatını yapıyorlar? Cahili cühelasıyla milletin tümü müctehid oldu. Üç beş yetkin alime tahammül edemeyen tulumbacı takımının gözü aydın; Hayreddin Karaman Hoca gibi bir ikisinin tepesine iftira küfelerini boca etmek için hazır beklerlerken, sayelerinde milyonlarca müctehide kavuştuk. Herkes her gün kendi yaptıklarına kılıf bulmak için onlarca ictihat yapıyor, ahkâm kesiyor, fetva veriyor. Okumak mı, öğrenmek mi, bilmek mi, bilenden sormak mı? Hak getire. “Bilmez ki sorsun, sormaz ki bilsin” diyenin hesabı."Kur’an okurken abdest almak farzdır” öyle mi?!
Bir okuyucumuz, 18 Temmuz 2000 tarihli Zaman Gazetesi'ndeki bir köşe yazısından alıntı yaparak soruyor: “Kur’an okurken abdest almak, gerçekten de bu yazarın dediği gibi farz mıdır?” Önce mezkur yazıdan ilgili pasajı alalım:“Hazret-i Kur’an’ı eline alan herkesin abdestli olması farzdır. Abdestsiz Kur’an ele alınamaz. Ancak dini kitaplar için böyle bir mecburiyet yoktur. Dini kitapların sadece içinde bulunan ayetlere elle dokunmak için abdestli olmak gerekir. Ayetten boş olan yerlere, yazılara abdestsiz dokunulabilir, okunabilir. Kur’an’la dini kitap arasında böyle bir ince fark vardır. Kur’an-ı Kerim’in ayetten boş olan kısımları da ayet hükmündedir. Bu yüzden dikişli kabına bile abdestsiz dokunulamaz. Abdestsiz kimseler bir mendil veya temiz bezle tutup bir yerlere koyarlar. Abdestsiz ele alamazlar.”Allah Allah! “İnce fark”ı da öğrenmiş olduk. Hele “dikişli kabına bile dokunulamaz” cümlesi karşısında bitmemek mümkün mü?Ben bu zamana kadar ne Kur’an’dan, ne Rasulullah’tan, ne sahabeden ve ne de müctehid imamlardan Kur’an okurken abdestin farz olduğuna dair ‘sahih’ bir şey okumadım, duymadım. Bir şeye “farzdır” demek, helâl ve haram koyma yetkisine girer. Helâl ve haram koyma yetkisinin ise kime verildiği bellidir. Burada “farz olduğu” söylenen bir hüküm olduğuna göre, o hükmü farz kılan delili muhkem ve mütevatir nasslarda bulmamız gerekir. Kur’an’da abdestin sadece namaz için emredildiğini görüyoruz. Bu konuda, çok yaygın bir yanlış anlamaya alet edilen bir ayet vardır: “Ona temiz olanlardan başkası dokunamaz.” (56.79) Birazcık Arapçadan, ilimden, Kur’an’dan, tefsirden nasibi olan kimsenin bu ayetteki “o” zamirinin bir önceki ayetteki “gizli kitab”a gittiğini bilir, bir. Bu ayet Mekke’de, Abdest’in geçtiği tek Kur’an ayeti (5.6) ise Medine’de inmiştir, iki. Ayetteki “dokunmasın” şeklinde yanlış algılanan “la yemessuhu” ibaresi “inşai” değil “ihbari”dir ve “dokunamaz” demektir; oysa ki Kur’an’a münkiri de müşriki de dokunur, üç...Bilgime güvenmeyip, “Kur'an okumak için abdest farzdır” diyen sahih bir hadis, bir imam, bir alim var mıdır diye Mektebetu’l-Elfiyye’den 400.000 hadisi, bazıları Mebsut gibi 30 cildi bulan 1000’e yakın kitabı, tüm mezheplerin 40’ı aşkın kaynaklarını taradım, böyle bir şey bulamadım. En iyisi, bu konularda en katı davrandığını bildiğimiz Süyuti’nin “Kur’an okumanın âdabı” başlığında yazdıklarını aynen tercüme etmek:“Kur’an okuma sırasında abdest almak müstehaptır; çünkü tilavet zikirden efdaldir ve Peygamber (sav) temizlenmeksizin zikretmeyi hoş karşılamazdı. İmamu’l-Harameyn dedi ki: “Abdestsiz Kur’an okumak mekruh değildir, çünkü Peygamber abdestsiz okuyordu. el-Mühezzeb Şerhi’nde ise: Eğer kişi Kur’an okurken yellenme ihtiyacı hissetse, yellenme sırasında harfleri doğru telâffuz edemeyeceği ihtimaline karşı okumayı durdurur.” (el-itkan, 1/295)Buraya, başta Hanefiler olmak üzere, tüm mezhep ve meşreplerin temel referanslarından sayfalarca alıntı yapar, tercüme ederim. Fakat yerim yok, vaktim yok, keyfim yok; lüzum da yok. Tüketenler de, üretenler de hep olacak. Böyle başa böyle tarak. Biraz da insanımız ciddi ve uyanık olsun; bitli baklanın kör alıcısı olmasın.Şafii’dir, Hanefi’dir meselesi değil bu! Allah’ın emretmediği bir şeyi emretmek, farz kılmaktır ki, bunun vahameti “Kur’an okurken abdest almanın hükmü nedir?” sorusundan çok daha derindir ve problem dinin temelleriyle ilgilidir. Şakası var mı bu işin? Biri kalkıp da “Şu farzdır?” diyorsa, dinini donundan birazcık fazla ciddiye alan bir Müslümanın, “Nerede, hangi delille?” diye sorması “farz olur.” Çünkü, o ünlü usul kuralı gereğince “farzı” bilmek farz olduğu gibi, farz olmayanı farz bilmek de “haram” olur. Eğer o kişi üçüncü, beşinci sınıf ilmihalleri getirip de önünüze koyuyorsa, bu kez sizin “İlmihal yazarlarının farz koyma yetkisi olduğunu bilmiyordum” demeniz “farz” olur. Kaldı ki bunlar arasında “Tevrat’ı abdestli okumak farzdır” diyenini bile gördüm ben.Bir şeye “farz” demek, “haram” demek ciddi bir iştir; Allah’a atfen verilmiş bir hükümdür, kimse keyfi olarak “farz” ve “haram” ilan edemez. Ne demiştik bir yazımızda: Cahiller dinden ıskonto yaparlar, ham sofularsa dine zam yaparlar; bu ikisi de birdir.Siz siz olun, etrafınızda ahkâm kesenlere Kur’an’ın öğrettiği gibi sorun:“Kul hâtû burhanekum in kuntum sadıkîn: De ki: Hadi getirin delilinizi, eğer doğru söylüyorsanız?”
M.İslamoğlu, 25 Eylül 2000 Akit Gazetesi
CEVAP:
"Osmanlı Devleti'nin kurucusu Osman Bey'in, Kur'an'ın bulunduğu odada uyumayıp, sabaha kadar hürmeten ayakta beklediğini, bunun mükâfatı olarak da onun nesline 6 asır devam eden bir cihan devleti verildiğini, ana-babamızdan kaç kere dinlemiş, kitaplardan okumuş, va'zlarda dinlemişizdir.Kur'an'a hürmet bu milletin ruhunda var.Kur'an'ı abdestsiz olarak eline almamak bir tarafa, abdestli de olsa onu göbekten aşağıda tutmaz. Bu kötü bir hal midir? Dine aykırı bir hareket midir? Kur'an-ı Kerim'e hürmet, İslâm'a zıt mıdır? Kur'an'a fazla hürmet yersiz bir şey midir? Asla! Bir evladın, anne ve babasına gösterdiği hürmet ve hizmet ne kadar fazla olursa o kadar değerli olduğu gibi, Kur'an'a gösterilen hürmet de ne kadar fazla olursa, o da Allah indinde o kadar değerlidir.Gerçek bu iken, din âlimi gözüken bazılarının, Kur'an'a gösterilen bu hürmetten rahatsız olmaları anlaşılır gibi değil...Mukaddes kitabımıza karşı vazifelerimizin ne olduğu, yüzyıllar önce zaten kitaplara yazılmış. Bilinmeyen bir husus değil... Ama bazıları hem bilip hem de bilmezden gelerek bu kitaplarla alâkası olmayan şeyler söylerse, kim olursa olsun biz ona karşı çıkarız. Doğru yazanları ise tasdik etmek vazifemizdir. Bir zat meselâ şunları yazmış: "Hazret-i Kur'an'ı eline alan herkesin abdestli olması farzdır. Abdestsiz, Kur'an ele alınamaz. Ancak, dini kitaplar için böyle bir mecburiyet yoktur. Dini kitapların sadece içinde bulunan âyetlere elle dokunmak için abdestli olmak gerekir. Ayetten boş olan yerlere, yazılara abdestsiz dokunulabilir, okunabilir. Kur'an'la dini kitap arasında böyle bir ince fark vardır. Kur'an-ı Kerim'in âyetten boş olan kısımları da âyet hükmündedir. Bu yüzden dikişli kabına bile abdestsiz dokunulamaz. Abdestsiz kimseler bir mendil veya bezle tutup bir yerlere koyarlar. Abdestsiz ele alamazlar."Bu cümleler baştan sona doğru ve asırlardan beri yazılagelen kitaplara uygundur. İslâmî hükümlerdir. Müslümanların Kur'an'a Karşı tutumunu anlatmaktadır.Ne var ki, bir zat bu cümlelere çok bozulmuş. Kur'an'ın abdestli olarak tutulmasını hazmedemiyor. "Kur'an'dan, Resûlullah'tan, sahabe ve müctehit imamlardan, abdestin farz olduğuna dair sahih bir şey okumadığını ve duymadığını" söylüyor.Halbuki, kendisi Resûlullah, sahabe ve müctehitler zamanında yaşamadığı için, duymaması normal. O normal de "Duymadım" demesi ne oluyor? Manen görüştüğünü falan mı îmâ ediyor acaba? "Okumadım" demesine gelince... Kitaplar o meseleyi barım barım bağırıyor ama, siz onları yok sayarsanız kitapların ne suçu var? Gözünü sıkıca kapat, sonra da güneş yok de.!. Ne âlâ iş... Sayın hocamız, bu mesele için 400.000 hadis, bazıları 30 cild olan 1000'e yakın kitap ve mezheplere ait 40'ı aşkın kaynak taramış; ama abdestin şart olduğu hakkında bir hüküm bulamamış!..Hani padişah bir suçluya 100 sopa vurulmasını emretmiş de, o da gülmeye başlamış. Niye güldüğü sorulunca "Padişahım ya sen hiç dayak yemedin veya sayı saymasını bilmiyorsun" demiş ya; bu da onun gibi...
Ya hocamızın bir günü 24 değil 240 saat veya kendisine, 950 sene peygamberlik yapan Nuh Aleyhisselam gibi uzun ömür verilmiş ki sadece bir mesele için bu kadar kitap karıştırabilmiş.Bununla da kalmamış; diyor ki:
"Tüm mezhep ve meşreplerin temel referanslarından sayfalarca alıntı yapar, tercüme ederim."
Edemezsin demek ne haddimize? Eder mi edersin...Hocamız sonra yeri, vakti ve keyfi olmadığı için bu tercümeden vazgeçiyor ve tevazu gösterip "in iyisi, bu konularda en katı davrandığını bildiğim" dediği İmam Süyûtî'nin El-ltkan kitabından kısa bir tercüme yapıyor.Ne var ki, tercüme ettiği yer, Kur'an'a abdestsiz dokunup dokunmamakla değil, abdestsiz okunabileceğine dair.Ona itiraz eden yok ki. Çünkü âlimlerimiz zaten, ezbere Kur'an okunurken abdestli olmak şarttır demiyorlar. Yüzüne okurken, Kur'an'a dokunulmadığı takdirde abdestli olmak şarttır diyen de yok.Amma bütün kitaplar, ister okunsun ister okunmasın, "Kur'an'a abdestsiz dokunulmaz" demektedir.Hocamız bu noktaya cevap vermesi lâzımken, meseleyi başka tarafa çekiyor ve Peygamberimizden misal getirerek kendince kurnazlık yapıyor...Ama misali geçersiz. Çünkü, Peygamberimiz Kur'an'ı zaten ezbere okuyordu.400.000 hadisi ve binlerce kitabı taradığı halde, böyle bir hüküm bulamadığını söyleyen hocamız, -hadi yalan söylüyor demeyeyim- gerçekleri söylemiyor. Eğer dediği gibi gerçekten okumuş olsaydı, kaynak gösterdiği "İtkan" isimli meşhur eserin ilerki sahifelerinde, iddiasının tam tersini görecekti.
Madem "ltkan"ı kaynak eser kabul ediyorlar; biz de aynı eserden iktibas yapalım:
"Bizim ve âlimler topluluğunun görüşü, abdestsiz olanın Kur'an'a dokunmasının haram olduğudur. O abdestsiz olan, ister küçük abdest (namaz abdesti) almamış olsun, isterse büyük abdest (yani gusül abdesti). Çünkü Kur'an-ı Kerim'de, 'Kur'an'a ancak temiz olanlar dokunabilir' buyurulmaktadır. Sünen-i Tirmizi ve diğerlerinde geçen bir hadis şöyledir: Kur'an'a ancak abdestli olanlar dokunabilir." (İtkan 2/1188 Dâr-ı İbn-i Kesir/Beyrut)
Hocamız, herhalde bunları yazdığı için İmam Süyûtî'ye, tercüme ettiğimiz için de bize kızmamıştır.Kitabın dipnotu şöyle: Aynı hadis Dârimî'nin Talak bahsinde "Nikâhtan önce boşama olmaz" babında 2183 numarayla, Dâre Kutnî'de ise Taharet bahsinde "Abdestsiz olanın Kur'an'a dokunmasının yasak olması" babında yer almaktadır.
Ne dersiniz, hocamızın, bu meseleyi 400.000 hadisi taradığı halde bulamadığına inanalım mı? Ve kaynak gösterdiği "İtkan" isimli kitapta açık açık yazıldığı halde, "Bulamadım" demesine mi? Arapça bilmeyen okuyucularımızın merakını giderelim. İtkan, Madve Yayınları tarafından "Kur'an İlimleri Ansiklopedisi" adıyla tercüme edilmiştir. Arzu edenler, 2.cilt, 44.sahifede bu meseleyi okuyabilirler.
"Kur'an Abdestsiz Ele Alınabilir mi?" başlıklı yazımız eksik kalmış, sütunumuz bitmiş, yazacaklarımız bitmemişti. Bu yazıda, olabildiğince kısa tutmaya çalışarak ilave bilgi vermek niyetindeyim.Önceki yazımda, "Kur'an'a ancak abdestlî olan dokunabilir" manasındaki hadis-i şerifin bulunduğu üç eser ismi vermiştim, iki isim daha veriyorum:1) Bedâiüs Sanâyf, 1/33, Beyrut, 1 987, 2) Feyzül Kadir, 6/455.Aşağıda isimlerini vereceğim Arapça ve Türkçe eserlerin hepsinde de "Abdestsiz olarak Kur'an'a dokunmanın caiz olmadığı" hükmü yer almaktadır.
ARAPÇALAR: 1-Kadı Beyzâvî, 2-Rûhul Meânî, 3-Ruhul Beyan, 4-Ahkâmül Kur'an, 5-Tefsir-i Kebir. (Bu eserlerde Vakıa Sûresi'nin 79. âyetinin tefsirine bakılabilir.)6-Dürerül Hükkâm, 7-El-Muğnî, 8-Muhit, 9-Kâfî, 10-Hidâye, 11-Merâkıl Felah,. 12-Tahtâvî, 13-EI-Mezâhibül Erbaa, 14-Bedâiü.s Sanâyî, 15-İtkan.
TÜRKÇELER: 1-Elmalılı Tefsiri, 2-Çantay Tefsiri, 3-5 Prof. ve l doçent tarafından hazırlanan TDV meali, 4-Enver Baytan, eski İstanbul Müftüsü A. Fikri Yavuz ve Ahmed Davudoğlu tarafından hazırlanan meallerde, ilgili yere bakılabilir. (Yani Vakıa Sûresi, 79. âyet)5-Ahmed Zühdü Paşa'nın (Osmanlıca) Mecmua-ı Zühdiye,6-Numan Kurtulmuş'un Âmentü Şerhi, 7-Fatih devri âlimlerinden Molla Hüsrev'in, 8-Büyük İslâm Fıkhı ismiyle tercüme edilen Dürer Tercümesi, . 9-Mehmet Zihni Efendi'nin Nimet-i İslâm, 10-Eski Diyanet İşleri Başkanlarından Ahmet Hamdi Akseki'nin İslâm Dini,11-Eski Diyanet işleri Başkanlarından Ömer Nasuhi Bilmen'in Büyük İslâm İlmihali Bu eserlerin "Abdest" bahislerine bakılabilir. 12-Prof. İbrahim Canan'ın Kütüb-i Sitte Muhtasarı Tercüme ve Şerhi (4/289), 13-Ibn-i Abidin Tercümesi, (l /l 10, 1/217), 14-İmam Gazâlî Hazretleri'nin İhya u Ulûmiddin Tercümesi (1/797), .15-Kur'an İlimleri Ansiklopedisi ismiyle tercüme edilen İtkan Tercümesi (2/444).
Okuyucularımıza kolaylık bakımından Türkçeler bana göre daha mühim..."Abdestsiz olarak Kur'an'a dokunulamayacağı"nı yazan eserler bunlardan ibaret olmayıp, eski yeni birçok eserlerde bu hüküm tekrarlanmaktadır.Esasen, "El ârîfü yekfihil işâre" kabilinden, tek bir eserde bile yazılı olsa -niyet kabul etmekse-, bu hükmü kabul etmeye o tek eser dahi kafidir-. Daha fazla eser ismi istenirse önümüze Süleymaniye Kütüphanesindeki kitapları da yığsak, -şazlar hariç- "Kur'an'a dokunmak için abdestli olmak şarttır" hükmünden başka bir şey bulamayız.Prof. Hüseyin Algül, Prof. Yunus Aydın, Prof. İbrahim Kâfi Dönmez, Prof. Mehmet Erdal, Prof. Ömer Faruk Harman, Prof. Ahmet Saim Kılavuz, Prof. Süleyman Uludağ ve İrfan Yücel'den meydana gelen heyetin hazırladığı ve Prof. Hayrettin Karaman, Ali Bardakoğlu ve . H. Yunus Aydın'ın gözden geçirdikleri İLMİHAL İman ve İbâdet isimli yeni eserde bile, Sünnî mezheplere göre "Abdestsiz olanların Kur'an'a dokunamayacakları" vurgulanmaktadır. (1/196)
Sünnî âlimlerin asırlardan beri bize ulaşan kitaplarındaki, "Abdestsiz olarak Kur'an'a el dokunulamaz" hükmü ortadayken, "Bu mesele de nereden çıktı?" şeklinde bir itirazın, Müslümanları şüpheye düşürmekten başka bir şeye yaramadığı görülüyor.Âlimlerde, ilmin verdiği bir vakar bir ağırlık aranır. Öyleyken, "Üçüncü, besinci sınıf ilmihaller" diye o kitaplarla dalga geçmek, üzücü ve incitici bir hal değil midir?Rica ederim! "Kur'an'a dokunmak için abdest almak şarttır" dedikleri, daha doğrusu bunu yazan âlimlerin yazdıklarını eserlerine aldıkları için, bir Ahmed Hamdi Akseki'nin, bir Ömer Nasuhi Bilmen'in ilmihalleri üçüncü, beşinci sınıf ilmihaller midir?..Müslümanlar hakkında reva görülen şu cümlelere de üzülmemek mümkün mü?
"Utanmadan yıllar yılı mezhepsizlik edebiyatı yapan mezhepçiler."
"Mezhepçilik yapan şarlatanlar sizi dolmuşa bindiriyor."
"Tulumbacı takımı."
"Dinini donundan biraz ciddiye alan bir Müslüman..."
"...bitli baklanın kör alıcısı."
Bu cümleler hiç de hoş ifadeler değil...
Geçmiş âlimleri kabul etmeyip, onların "Kur'an okumakla Kur'an'a dokunmayı birbirine karıştırdıklarını" ve bu hususta "tarihi" bir yanılgı içinde olduklarını" söylersek, bu mantığa göre, onların yazdıklarına nasıl güveneceğiz? Onların yazdıklarına, aktardıklarına güvenmezsek elimizde ne kalır?Esas mesele, mütekaddimîn ve müteahhirîn ulemânın kitaplarına itimat edip etmemek, kabul edip etmemek meselesi...Biz, hem itimat ediyor hem de o kitaplardaki meseleleri kabul ediyoruz.Tarihi bir yanılgı içinde olduklarını da kabul etmiyoruz....
Ali EREN
M.İslamoğlu'nun Abdest Konusundaki Fitnesi yorumları
misafir
29.08.2007ALLAH CELLE CELALÜHÜ RAZI OLSUN ALI EREN VE ONUN GIBI EHL-I SÜNNET OLANLARDAN.KÖKÜ MASON VEYA SOSYALIST DÜSÜNCEDEN BESLENEN SÖZDE ISLAM ALIMLERINDEN BESLENEN YENI YETMELER SÜNNETI MEZHEBLERI HADISI SERIFLERI MÜSLÜMANLARIN GÖZÜNDEN DÜSÜRMEK ICIN UGRASIYOLAR FAKAT BILSINLERKI EHLI SÜNNET ÖLMEDI DAHA... RABBIM RESULUNUN IZINDEN AYIRMASIN BIZI..SUNUDA SORAYIM ACABA ABDESTLI KURAN OKUMAK NEDEN HOSUNUZA GITMEDI::TEMIZLIK IMANDANDIR..DUA ILE.
BAYRAMBEŞLİ
08.09.2007Allah razı olsun Ali EREN hoca efendiden
misafir
27.09.2007Sözlerime Allah'ın selamı rahmeti bereketi lütfu ve ihsanı saygıdeğer Mustafa İSLAMOĞLU hocamın üzerine olsun diyerek başlamak isiyorum. Sayın Ali Eren. Öncelikle şunu belirtmek isterim ki M.İslamoğuna cevap niteliğinde yazmış olduğunuz yazı tamamen meseleyi anlamayan, daha doğrusu anlamak istemeyen bir zihniyetin nasıl bir zihni yapıya sahip olduklarını gösteren numunelik bir yazıdır. Sözlerinize "Kur'an'a hürmet bu milletin ruhunda var.Kur'an'ı abdestsiz olarak eline almamak bir tarafa, abdestli de olsa onu göbekten aşağıda tutmaz. Bu kötü bir hal midir? Dine aykırı bir hareket midir? Kur'an-ı Kerim'e hürmet, İslâm'a zıt mıdır? Kur'an'a fazla hürmet yersiz bir şey midir?" şeklinde başlamakla meseleyi nasılda yanlış anladığınızı ortaya koyuyor, "bazılarının, Kur'an'a gösterilen bu hürmetten rahatsız olmaları anlaşılır gibi değil..." demekle de bu teşhisimi iyice bir tescillemiş oluyorsunuz. "Cami yapmak dine aykırımıdır yahu. İstediğim yere istediğim kadar yaparım" diyerek yolun ortasına dahi cami yapmak isteyen biri sözlerinde ne kadar haklı görülebilirse, sizde sözlerinizde ancak o kadar haklı görülebilirsiniz.Şunu unutmamak gerekir ki toplumların sapma nedenlerinden biri de dine ekleme veya çıkarma yapmalarıdır. Allah ve Rasulünün edep dairesi içinde braktığı bir hususu farz dairesine çekmeye kim, ne cür'etle ve ne amaçla cesaret edebilir!? Neyi kurtarmaya çalışıyorsunuz. Kur'an'ın izzetini mi? O zaten azizdir. O izzetini kimseye muhtaç değildir. Hele onun izzetini korumak adı altında Allah'a iftira atmayı adet edinenlerin korumasına hiç muhtaç değildir. "Bana sen ne yapıyorsun diye sorarsanız şayet, ben abdestsiz roman bile okumam" diyen bir zatın asıl dikkat çekmek istediği noktayı anlayamayarak,abdest hususunda yazmış olduğu o mükemmel makalenin üzerine hala meseleye "Kur'an'ın abdestli olarak tutulmasını hazmedemiyor" şeklinde bir yorum getirebiliyor olmanız hakikaten ilğinç. Siz yanlış anlamışsınız. Ve M.İslamoğlu'nun dediği gibi "yanlış anlamak hiç anlamamaktan beterdir. Hiç anlamamış olana birgün anlatabilirsiniz ama yanlış anlamış olan birine gerçeği anlatmanız çok zordur. Çünkü o hakikatin anladığı şey olduğuna iman etmiştir." Bu sebeple daha fazla konuşmaya lüzum görmüyorum. Bitirmeden kulaktan dolma bilgilerle alim eleştirmeye kalkan kişilere de bir uyarıda bulunmak istiyorum. Lütfen biraz okusun ve araştırsınlar. Din emanet edilecek bir eşya değildir. Emenet ettiğiniz anda zaten ihaneti en başta kendiniz etmişsiniz demektir. Bu yüzden kırkılmış eklenmiş bir dinle Rabb'inizin huzuruna çıktığınızda ve size hain kim diye sorulduğunda dininizi emanet ettiğiniz kişileri göstermeniz abes olur. Acaba kaçınız merak edip Ali Eren beyin "Arzu edenler,İtkan 2.cilt, 44.sahifede bu meseleyi okuyabilirler" tavsiyesine uyupta açıp birkere İtkan'a baktı. Şayet bakmış olsaydınız ne verilen adreste, ne bir öncedeki sayfada ve ne de nede bir sonraki sayfada bahsedilen satırların olmadığını gözlerinizle görecektiniz. Gerçi Ali Eren bey doğru söylemiş olsa dahi bu bir delil sayılmazdı. Bu hususu zikretmemin nedeni beyefendinin ne kadar güvenilir biri olduğunu ortaya koymak içindi. Velhasıl sözlerimi bitirirken delil olarak onca kaynak zikretmiş olan Ali Eren beye ben de sadece iki kaynak ismi zikretmek istiyorum. Kur'an ve Sünnet. Ve's-Selam...
meryem bulut
27.09.2007Sözlerime Allah'ın selamı rahmeti bereketi lütfu ve ihsanı saygıdeğer Mustafa İSLAMOĞLU hocamın üzerine olsun diyerek başlamak isiyorum. Sayın Ali Eren. Öncelikle şunu belirtmek isterim ki M.İslamoğuna cevap niteliğinde yazmış olduğunuz yazı tamamen meseleyi anlamayan, daha doğrusu anlamak istemeyen bir zihniyetin nasıl bir zihni yapıya sahip olduklarını gösteren numunelik bir yazıdır. Sözlerinize "Kur'an'a hürmet bu milletin ruhunda var.Kur'an'ı abdestsiz olarak eline almamak bir tarafa, abdestli de olsa onu göbekten aşağıda tutmaz. Bu kötü bir hal midir? Dine aykırı bir hareket midir? Kur'an-ı Kerim'e hürmet, İslâm'a zıt mıdır? Kur'an'a fazla hürmet yersiz bir şey midir?" şeklinde başlamakla meseleyi nasılda yanlış anladığınızı ortaya koyuyor, "bazılarının, Kur'an'a gösterilen bu hürmetten rahatsız olmaları anlaşılır gibi değil..." demekle de bu teşhisimi iyice bir tescillemiş oluyorsunuz. "Cami yapmak dine aykırımıdır yahu. İstediğim yere istediğim kadar yaparım" diyerek yolun ortasına dahi cami yapmak isteyen biri sözlerinde ne kadar haklı görülebilirse, sizde sözlerinizde ancak o kadar haklı görülebilirsiniz.Şunu unutmamak gerekir ki toplumların sapma nedenlerinden biri de dine ekleme veya çıkarma yapmalarıdır. Allah ve Rasulünün edep dairesi içinde braktığı bir hususu farz dairesine çekmeye kim, ne cür'etle ve ne amaçla cesaret edebilir!? Neyi kurtarmaya çalışıyorsunuz. Kur'an'ın izzetini mi? O zaten azizdir. O izzetini kimseye muhtaç değildir. Hele onun izzetini korumak adı altında Allah'a iftira atmayı adet edinenlerin korumasına hiç muhtaç değildir. "Bana sen ne yapıyorsun diye sorarsanız şayet, ben abdestsiz roman bile okumam" diyen bir zatın asıl dikkat çekmek istediği noktayı anlayamayarak,abdest hususunda yazmış olduğu o mükemmel makalenin üzerine hala meseleye "Kur'an'ın abdestli olarak tutulmasını hazmedemiyor" şeklinde bir yorum getirebiliyor olmanız hakikaten ilğinç. Siz yanlış anlamışsınız. Ve M.İslamoğlu'nun dediği gibi "yanlış anlamak hiç anlamamaktan beterdir. Hiç anlamamış olana birgün anlatabilirsiniz ama yanlış anlamış olan birine gerçeği anlatmanız çok zordur. Çünkü o hakikatin anladığı şey olduğuna iman etmiştir." Bu sebeple daha fazla konuşmaya lüzum görmüyorum. Bitirmeden kulaktan dolma bilgilerle alim eleştirmeye kalkan kişilere de bir uyarıda bulunmak istiyorum. Lütfen biraz okusun ve araştırsınlar. Din emanet edilecek bir eşya değildir. Emenet ettiğiniz anda zaten ihaneti en başta kendiniz etmişsiniz demektir. Bu yüzden kırkılmış eklenmiş bir dinle Rabb'inizin huzuruna çıktığınızda ve size hain kim diye sorulduğunda dininizi emanet ettiğiniz kişileri göstermeniz abes olur. Acaba kaçınız merak edip Ali Eren beyin "Arzu edenler,İtkan 2.cilt, 44.sahifede bu meseleyi okuyabilirler" tavsiyesine uyupta açıp birkere İtkan'a baktı. Şayet bakmış olsaydınız ne verilen adreste, ne bir öncedeki sayfada ve ne de nede bir sonraki sayfada bahsedilen satırların olmadığını gözlerinizle görecektiniz. Gerçi Ali Eren bey doğru söylemiş olsa dahi bu bir delil sayılmazdı. Bu hususu zikretmemin nedeni beyefendinin ne kadar güvenilir biri olduğunu ortaya koymak içindi. Velhasıl sözlerimi bitirirken delil olarak onca kaynak zikretmiş olan Ali Eren beye ben de sadece iki kaynak ismi zikretmek istiyorum. Kur'an ve Sünnet. Ve's-Selam...
ankebut-57
27.09.2007Eğer yazının ilk birkaç paragrafını okumuş olsam, inanın sizi haklı bulurdum. Hatta Sayın Ali EREN Bey'in bu yazısının başlarında, sizin "Cami yapmak dine aykırımıdır yahu. İstediğim yere istediğim kadar yaparım" kabilinden düşüncenize ben de kapılmamış değilim. Hatta bu şekil devam ederse, bu reddiyenin oldukça yetersiz ve duygusallıktan ibaret kalacağını düşünmüştüm. Öyle de olacaktı...
Lâkin mesele sizin tahlil ettiğiniz gibi ilk paragraflardan müteşekkil değildir. Belli bir kısımdan itibaren, "tenkid" yerine oturmuş, sizin Ali EREN Bey'e olan tenkitlerinizin gereksizliği bir tarafa, M.İslamoğlu'nun meseleyi nasıl "tahlîl-i fasit" konumuna getirdiği gösterilmiştir.
Değerlendirmenizde ki bir diğer eksiklikte, "Acaba kaçınız merak edip Ali Eren beyin 'Arzu edenler,İtkan 2.cilt, 44.sahifede bu meseleyi okuyabilirler' tavsiyesine uyupta açıp birkere İtkan'a baktı. Şayet bakmış olsaydınız ne verilen adreste, ne bir öncedeki sayfada ve ne de nede bir sonraki sayfada bahsedilen satırların olmadığını gözlerinizle görecektiniz." şeklindeki değerlendirmenizdir. Zira orada verilen kaynaklar Itkan ile sınırlı değildir. Hatta ben bir kaç tanesine göz attım.
Siz de göz atmış olsaydınız en azından, Selman-ı Fârisi(r.a.) ve diğer ashab-ı kiramın bizzat apaçık bunu ifade ettiklerini ve Hz.Ömer(r.a)'ın hidayeti esnasında kız kardeşinin ona Kur'an Sahifelerini "temiz olmadığı" gerekçesiyle vermeyişi gibi bir takım hadiseleri okuyabilirdiniz. Itkan'da bu mevzunun olup olmaması neyi değiştirir ki? Malumunuz, kaynak olarak tek referans gösterilen o olmadığı gibi, sizin o kitabın sahifeleri arasında onu bulamamış olmanızın veryansın etmeyi gerektirmediği de aşikârdır.
Bilginizi ricâ ederim.
Adem YAKUT
Selam ve sevgiler...panzehir
28.09.2007tesekkürler ankebut
ayrica itkan derken hangi itkan'a bakti ki konusuyor? imam gazalinin ihyasini bile tahrif edip piyasaya sürenlerin oldugu günümüzde diger kitaplara neler yapmazlar ki?
özellikle tercümlerde tercüme bilgileri ve tam kitap bilgileri verilirse güzel olacaktir. hangi baski, hangi yayin yili vs.radyoayasofya
28.09.2007Allah razı olsun ankebut kardeşim..
misafir
28.09.2007İslamoğlunun yaklaşımı günümüz bende böyle düşünüyorum hastalığının bir versiyonu.Ali eren hocanın cevabı samimiyetin ifadesi.Buna takılmayınn islamoğlunu sitesine girin suallere cevaptaki yaklaşımına bir bakın Allah aşkına.
meryem Bulut
28.09.2007Sayın panzehir. Öncelikle hitap tarzınızı düzeltmenizi tavsiye ederim. Gerçi savunduğunuz kişiye bakarsak ve onun hitap tarzına, bunu size çok görmemek lazım.
İtkan meselesine gelince; 1- (Sayın ankebut;) İtkanda iddianın tam tersi var diye ortalığı velveleye veren ve bu meseleye tam 4 paragraf ayıran Ali Eren bey iken, yazımın sonunda bu hususu kısa bir not olarak zikretmekle neden ortalığı velveleye veren ben oluyorum, bunu anlayabilmiş değilim. Ayrıca bırakında 4 paragraf boyunca zikredilmiş bir meseleye bizimde birkaç satırlık bir cevabımız olsun öyle değil mi?
2- (Sayın Panzehir;) Hiçbir terceme koca bir paragrafı atlayacak kadar bozuk olamaz, ayrıca ben tam adresinden, madve yayınlarından baktım, buda iki.
Ayrıca Sayın ankebut size bir hususu daha hatırlatmak isterim. Ben yazımın sonunda bunu belirtirken " Gerçi Ali Eren bey doğru söylemiş olsa dahi bu bir delil sayılmazdı. Bu hususu zikretmemin nedeni beyefendinin ne kadar güvenilir biri olduğunu ortaya koymak içindi" Şeklinde bir ifade kullandım. Bunun ne anlama geldiğini de bir zahmet siz düşünüverin. Ama yine de düşünmenize yardımcı olayım. Şöyle ki; mesele itkan meselesi değil ve tabiki Ali Eren beyin'de tek dayandığı kaynak İtkan değil. Mesele (M. İslamoğlu hocamın dediği gibi) Kur'an'a abdestsiz el sürüp sürmeme meseleside değil. Kur'an'a abdestli dokunurken bunu neden yapıyorum diye kendimize sorduğumuzda ne cevap verdiğimizdir. Eğer farzdır da oun için derseniz bu delil gerektiren bir cevap olur. Ayrıca delili isteyen bizim gibi canınızın istediği şekilde hitabedebilme hakkını kendinizde bulduğunuz bir kul değildir. Delili isteyen Allah'tır.“Kul hâtû burhanekum in kuntum sadıkîn: De ki: Hadi getirin delilinizi, eğer doğru söylüyorsanız?”. Zira kendisi adına konuşulan O'dur. Şu noktada "daha ne delilinden bahsediyorsunuz. Türkçe arapça onca kaynak zikredildi ya" diyebilirsiniz. Şöyle ki zaten ayrıldığımız nokta burası. Yani edep dairesinde bırakılan bazı meselelerin bazı müçtehitler tarafından bazı hadislerin kendilerince başarıyle yorumlanması neticesinde farz dairesine çekilmesidir ki bunlar insanlar tarafından yıllardır bir ayet gibi delil sayılır olmuştur. Ne zaman ki birisi aksini söylemiş olsun ona bir küfür isnad edilmediği kalmış, hatta o bile olmuştur. İlginçtir ki aksini söyleyen müçtehit seviyesinde bir insanken, o na küfür isnad eden henüz ilmihali aşamamış din bilgisine güvenerek kendisinde tekvir edebilme hakkını görmektedir. Her neyse, tekvir etme meselesi de nerden çıktı diye merak ederseniz şayet biz bunu yapanlarıda (hayretle) gördük te o yüzden belirteyim istedim. Yani böyle hitabetme hakkını kendinde bulanlar (Ali Eren gibi, Panzehir gibi) sonunda kendilerinde tekvir edebilme hakkınıda bulabiliyorlar, aman dikkat. Daha fazla uzatmak istemiyorum çünkü anlayan benim sözlerime dahi ihtiyaç olmadan Hocamım sözlerinden de analaması gerekeni anlardı diye düşünüyorum. Ben kendisine güveniyorum ve onun fikirlerinide büyük bir iç huzuru ile kabul ediyorum. Sizleride vicdanınızla başbaşa bırakıyorum. Selametle...misafir
28.09.2007Meryem Bulut kardeşimiz biraz dikkat etmiş olsaydı, Ali EREN hocanın yazı arasında 2/44 olarak verdiği kaynağın, daha aşağılarda Türkçe kaynakların en sonunda ıtkan tercümesinin 2. cilt 444. sayfa olarak verildiğini görür ve birinci olarak 2.cilt 44. sayfa yazılmasının ya baskı hatası veya başka bir yanlışlık sebebiyle eksik çıkmış olduğunu anlar ve aynıeser aynı cildin birde 444. sayfasına göz atardı. orayada göz attıktan sonra aradığı bilgiyi bulamazsa o zaman yazardı ne 44 ne de 444 de böyle bir açıklama ya da bilgi yok diye.
Kendilerine aynı eserin birde 2. cilt 444 sayfasını öncesi ve sonrasıyla okuduktan sonra bizleri yeniden bilgilendirmelerini kendilerinden rica ediyoruz.
madem ki ellerinde bu eser var zahmet edip bakar bizleri de bilgilendirirlerse memnun oluruz.misafir
28.09.2007Meryem Bulut kardeşimiz biraz dikkat etseydi, yazı içinde önce 2. cilt sayfa 44 olarak verilen ıtkan tecümesinin cilt ve sayfa numaralarının daha sonra "Türkçe Kaynaklar" bölümünde en sonda 2. cilt 444. sayfa olarak zikredildiğini görür, bir yanlışlık olduğunu anlayarak birde hazır o 2. cilt elindeyken bir de 444. sayfaya bakarlardı. ve bizlere ne verilen adreste, ne önceki ne de sonraki sayfada bahsedilen satırların olmadığını yazmış olsalardı daha inandırıcı olurlardı.
şimdi kendilerine düşen madem ki sözkonusu eser ellerinde var, 2. cilt 444. sayfaya öncesi ve sonrasıyla dikkatlice bir baksınlar orada da verilen bilgi yoksa o zaman yazsınlar bu kitapta böyle bir bilgi yok diye.
bizim iki kaynağımız kitap ve sünnettir deyip kendilerine kitap ve sünnetten verilen delilleri görmezden gelmek insaf ehlinin işi olmasa gerek.ankebut-57
28.09.2007Yazıda "Itkan" isimli eserin sayfa numaraları verilirken, bir yerde 44.sahife olarak, diğer yerde 444.sahife olarak verilmiş. Evvelden veya bu siteye aktarımı esnasında bir hata olmuş olacak. Neticede, 44.sayfasında yoksa bile, 444.sayfasına bakılsa, muhtemelen verilen kaynağa ulaşılacaktır.
Selam ve sevgiler...Meryem Bulut
29.09.2007Sayın kardeşim. Herşeyden evvel unutmamalı ki şahsiyet olabilmek için bir bakışnızın olması gerekir. Ve üzerinde içtihat edilebilen meselelerde de müçtehitler kendi içtihatlarını ortaya koyarlar, bu doğrudur. Ve buna içtihat farklılığı denildiği gibi (müçtehitlerin) bakış farklılığı da denilebilir. Ama sizin gibi "bende böyle düşünüyorum hastalığı" diyenini de ilk kez görüyorum. Peki merak ettim, siz nasıl düşünüyorsunuz? "Mezhep imamlarımız, eski müçtehitlerimiz (bu arada eski derken geçmiş devirlerde yaşamış olmalarını kastediyorum) ne demişlerse odur abi. Ben nokta şaşmam" diyenlerdenmisiniz. Unutmayın ki mezhepli olmak bu değildir. Mezhepli olmak şahsiyet olmak demektir ki bu da bir bakışınızn olması demektir. Mezhep imamlarının kendi görüşlerini ortaya koyarak şahsiyet olmalarının size şahsiyet olabilme yönünde bir getirisi olmaz emin olun. Taki onların görüşlerini armut piş ağzıma düş şeklinde değilde gerçek manada sizin görüşünüz olabilecek şekilde benimseyene dek. Buda bakış açınızı onların bakış açısına kanalize etmekle değil, bağımsız ve ciddi bir bakış açısıyla onların bakışını benimsemenizle olur ki işte o zaman bir mezhebe mensup iseniz mezhepci değil mezhepli olursunuz ve bakışınızıda "bende böyle düşünüyorum hastalığı" olarak değil şahsiyet olabilmenin gerektirdiklerinden olarak görmeye başlarsınız. Sözlerim yanlış anlaşılmaz umarım. "Mezhepci değilde mezhepli olacağız diye koca içtihat alimlerinin görüşünün zıddına mı düşünelim şimdi" demeyin. Zira bu zaten mümkün değildir,çünkü bunun olabilmesi için sizinde bir içtihat alimi seviyesinde olabilmeniz gerekir. Yani kastettiğim alimlerimizin görüşlerini savunurken neden o şekilde savunduğumuzu bilmemiz gerektiğidir. O öyle savunduğu için demek abes olur. O zaman "o niye öyle savunmuş, onu söyle öyleyse" derler adama. Ve'l hasıl ben, kendisini bu kadar ilme adamış, (istisnai bir durum olmadıkça) haftada sadece iki kez dışarı çıkan ve onuda ilminin zekatı olsun diye yapan, gününün en az 15 saatini ilimle meşgul olarak geçiren bir şahsiyetin düşüncelerine 'bende böyle düşünüyorum hastalığı' olarak bakmanın vicdanla, saygıyla ve de edeple bağdaşır bir tarafı olduğunu düşünmüyorum. İnsanın asli vasfı bir düşünceye, bir fikre sahip olmasıdır. Normal ve sağlıklı olanı da budur. Sizin bu tavrınız bende "doğrularla yanlışların yer değiştirdiği bir toplumdamı yaşıyoruz yoksa" endişesi uyandırdı. Zinanın olağan bir hal gibi karşılanır olduğu Lut kavminde zina etmeyenlere suçlu gibi bakılarak "temizler aramızdan çıksın" denmesi gibi. Hakikaten tefekkür meselesi. Bir diğer hususta M. İslamoğlu hocamın sitesindeki sorulara verdiği cevaplara alayvari bir yorum getirmenizdi. Ben artık ne söylenir bilemiyorum. Öyleyse siz cevap verin o sorulara bakalım nasıl cevap veriyorsunuz. Engin fikirlerinizden mahrum etmeyin bizi. Bu toplumun size ihtiyacı var. Ve's-Selam...
panzehir
01.10.2007Adam windowsu kurmus bilgisayari icat etmis. A'dan z'ye herseyi kesfetmis. Ortada tüm imkanlar sunulmus. Ordan biri cikiyor diyor ki PC yeniden kesfe koyulalim. Allah akil fikir vermis biz yeniden icat edelim:) diger bir tabirler ictihad edelim vs. Yahu adam daha bilgisayari acmasi kapamasini bilmiyor. Kuruluyorsun karsisina cayini yudumlarken diyorsun ki. Abi bos bu isler kendi bilgisayarini kendin üret:)) Fizik var kimya var Matematik var bunlari sen yeniden hesapla yeniden ölc bic.. yeniden ramlar, yeniden islemciler üret yeniden tekonolojiyi var et:)
Bulutlarin üzerinde fazla ucma kardesim. Kendine ütopyatik bir dünya kurmussun. Adam abdest alip 2 rekat namaz bile kilmiyor sen kalkmissin abdestin farzinin neden 4 oldugunu bilsin. neden sünnettir. hangisi neden abdesti bozar bunun kaynagi nedir. bunlari bilsin.. öyle kabul etsin diyorsun. dur hele adam önce bir abdest almasini ögresin. Atom caginda isleri yokusa sürmekle islam anlatilmaz. Kurulu bir düzen ve ulasilmasi gereken milyonlar var...
tüm gününü ilimle geciriyor demek gerekce sayilmaz. tüm gününü tüm yillarini pc basinda gecirenler var. her pc ile mesgul olan pc mühendisi mi oluyor? her bilgisayarda sabahlayanlar uzman mi oluyor simdi? ilmin binlerce dali var. herkes haddini bilsin. siteden siteye pardon kitaptan kitaba sörf yapan kitaplar karistirir sonra dikilir karsimiza ben mustafa islamoglu.. heyt durun lan siz keratalar sizi gidi mezhepciler durun da biraz mezhepli olun... yok yok ben google'cu kalacam.. aradigim hersey elimin altinda.. her hali ile tüm incelikleri ile düsünülmüs. hangi soruyu ariyorsam cevabini buluyorum. imam azam, imam gazali, imam rabbani ve digerleri.. her soruyu bizim icin aramislar taramislar indexlemisler. tek yapmam gereken kafami takalan soruyu dogru adresten dogru yere yazmak ve cevabini okumak..
bilgisayari acmasini bilmeyen kisiden googleyi kullanmasini bekleyemezsin.. önce elektrigi fise sokunuz efendim:))
yanlisi kelimelerde degil önce kendinde araman ümidi ileMurat Yazıcı
07.10.2007Ali Eren'in bahsettiği yazı 2. cilt, 444. sayfadadır (Madve Yayınları No:46). İfade şöyledir:
Şafii ve cumhur ulemaya göre, ister küçük ister büyük olsun, abdestsiz iken Mushaf'a dokunmak haramdır. Çünkü Allahü teala (...) (Vakıa/79) buyurmuştur. Tirmizi ve diğer muhaddisler: "Kur'an'a temiz olmayan el sürmesin" hadisini rivayet etmişlerdir.
Not: Vakıa/79 meali şöyledir:
Ona tertemiz (abdestli) olanlardan başkası el sürmesin. (A. Fikri Yavuz meali)
Daha fazla bilgi için bkz.
http://muratyazici.blogspot.com/2007/06/m-islamolunun-abdestsizlik-fitnesi.html
Mustafa İslamoğlu
- Abdulhamid Han’a Hakaret ve Bir Masonu Savunma Telaşı
- İblisi Taklit Eden bir Meal Yazarı !
- Kur'an ne buyuruyor, bu zat ne diyor?
- M.İSLAMOĞLU OKUYUCULARINI FELAKETE SÜRÜKLÜYOR
- M.İslamoğlu'ndan Tuhaf Sözler
- M.İslamoğlu'nun Abdest Konusundaki Fitnesi
- M.İslamoğlu'nun Abdestsizlik Fitnesi Üzerine
- M.İslamoğlu'nun Babasının Değerlendirmesi
- M.İslamoğlu'nun Bazı Anormal Görüşleri
- MUSTAFA İSLAMOĞLU
- Mustafa İslamoğlu Ters İlişki Fetvasını Sitesinden kaldırdı!!!
- Mustafa İslamoğlu'nun meali..!
- Mustafa İslamoğlu’nun İç Yüzü
- Mustafa islamoğlunun üç muhammed kitabına eleştiri
- SAPIK FETVASI : CENNET – CEHENNEM EBEDI DEGILDIR?
- Tefsir Piyasası
- Tevâtürle Sabit Hükümleri İnkar Etmek !!!