Zehirli | Konular | Kitaplar

islam

İlim, amel ve ihlâsın önemi

İhlâs, gerek beden ile, gerek mal ile yapılan farz veya nâfile bütün ibâdetleri, Allah rızası için yapmaktır. Mal, mevki, saygı, şöhret kazanmak için yapılan ibâdette ihlâs olmaz, riyâ olur. Böyle ibâdete sevap verilmez. Günah olur, azaba layık olur. Haram işleyenlerle, bid’at ehli ile, kâfirlerle, arkadaşlık, komşuluk edenlerin ihlâsları kalmaz. Her işte Allahü teâlânın rızasını gözetmeli, kötülükleri gizlediği gibi, iyilikleri de gizlemeli, övülünce sevinmemeli, kötülenince üzülmemelidir.

Dinde şahsî görüş olmaz

Dinde şahsi görüşlerin yeri yoktur. Dinde nakil esastır. Akla göre din olmaz. İslâmiyet, nakle dayanan, selim akıl dinidir. Selim akıl, yanılmayan akıldır. Birinin aklına uygun gelmeyen bir şey, selim akıl sahibi için uygun gelebilir. Akla göre din olsa, insan sayısı kadar din olur. İslâmiyette aklın ermediği şey çoktur. Fakat, selim akla uymayan bir şey yoktur.

Sıkıntıların sebebi kötü din adamlarıdır

Bugün dünyanın her yerinde kötü işler, günahlar rağbettedir. İyi işler, faziletler ise öcü gibi gösteriliyor. Bunlar kıyamet alametidir. Bir hadis-i şerifte buyuruluyor ki:

(Kötüler iyi, iyiler kötü gösterilmedikçe, kıyamet kopmaz.) [Haraiti]
Sık sık duyarız; (Bak herkes böyle yapıyor, onlar yanlış yolda da sadece sen mi doğru yoldasın) deniyor. İyilik, güzellik, hak gibi hususlar, her zaman çoğunluğun bulunduğu yerde olmaz. Mesela Çin’in, Japonya’nın nüfusu çoktur. Dinleri Budizm’dir. İnsanların çoğu Budist diye, Budizm’in doğru olduğu söylenemez. Dünyada gayri müslimler, Müslümanlardan daha fazla. Azınlıkta kaldığı için (Müslümanlık hak din değildir) denemez. Çünkü Kur’an-ı kerimde buyuruluyor ki:

Dünya'daki Müslümanlar'a dua etmek

Bütün Dünya'daki Müslümanlar bir ailenin fertleri gibidir. Hatta hepsi bir vücut sayılır. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:

(Birbirine karşı muhabbet ve merhamette, müminler, bir vücut gibidir. Vücudun bir yeri rahatsız olunca, bütün vücut, rahatsız, uykusuz kalıp, onun tedavisi ile meşgul olduğu gibi, Müslümanlar da birbirlerine yardıma koşmalıdır!) [Buharî]

Müslümanlar dünyanın çeşitli yerlerinde [mesela Bosna’da, Afganistan’da, Çeçenistan’da, Irak’ta] zulme uğruyor. Diğer Müslümanların bunlara, güçlerinin yettiği ölçüde yardım etmesi, herhangi bir yardımda bulunamayanın da, dua etmesi farz olur. Dünyanın öteki ucundaki bir Müslümanın derdi, bizim derdimiz demektir. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:

Doğru imanın önemi

İslam dini, Allahü teâlânın, Cebrail ismindeki melek vasıtası ile, sevgili Peygamberi Muhammed aleyhisselama gönderdiği, insanların, dünyada ve ahirette rahat ve mesut olmalarını sağlayan, usül ve kaidelerdir. Bütün üstünlükler, faydalı şeyler, İslamiyet’in içindedir. Eski dinlerin bütün iyiliklerini, İslamiyet, kendinde toplamıştır. Bütün saadetler, başarılar ondadır. Aklı selim sahiplerinin kabul edeceği esaslardan ibarettir. Nasipli olanlar onu ret ve nefret etmez, İslamiyet’in içinde hiçbir zarar yoktur. İslamiyet’in dışında hiçbir menfaat yoktur ve olamaz. Çünkü Allahü teâlâ buyuruyor ki:

(Hak din yalnız İslâmdır.) [Al-i İmran 19]

Bir kâfirin hidayete kavuşması

Bir kâfir, şu üç sebeple, Allahın lütfu, kendi araştırması ile ve birinin duâsını almakla Müslüman olur.

1- Allahın lütfu ile: Allahü teâlâ, bir kimsenin hidayetini, yani Müslüman olmasını dilemişse, o kimse, severek Müslüman olur. Kur’an-ı kerimde buyuruluyor ki:
(Allah, kimi doğru yola iletmek isterse, onun kalbini İslâma açar.) [Enam 125]

(Allah, dilediğini hidayete kavuşturur, dilediğini dalalette bırakır.) [İbrahim 4]

Hidayet ve dalalet=Hak yol ve sapıklık

Hidayet, doğru yolu gösterme, Allahü teâlânın râzı olduğu yolda bulunma, cenâb-ı Hakkın insanın kalbinden her sıkıntı ve darlığı çıkarıp, yerine rahatlık, genişlik verip, kendi emir ve yasaklarına uymada tam bir kolaylık ihsân etmesi ve kulun rızâsını kendi kazâ ve kaderine tâbi eylemesi demektir. İhtidanın manası da hidayete erme demektir, yani Müslüman olma, din olarak İslâmiyet’i seçme.

Ateistin deveye benzeyen mantığı!

Ateist diyor ki: Kur’anda adı geçen deve, hurma türü şeyler ancak Arabistan yarımadasında yetişen canlı türleridir. Sadece çöl bitkileri ve çöl hayvanlarını içeren Kur’an nasıl evrensel olabilir?

CEVAP: Ne kadar bozuk bir mantık bu! Hangi öğretmen öğrencisine, bilmediği görmediği şeylerden örnekler verir ki? Elbette herkesin bildiği bir örnek verilir. Kur’anın Arapça olarak gönderilmesi de böyledir. Yani Arap olan insana Türkçe veya İngilizce bir dil ile gönderilse idi ne anlayacaklardı? Bununla beraber, Kur’anda, incir, zeytin, nar, üzüm, kiraz, muz gibi meyvelerden, hıyar, sarımsak, soğan, mercimek gibi sebzelerden ve buğday arpa gibi ekinlerden de bahsedilir. Birkaç âyet meali özetle şöyledir:

Evrensel hak din yalnız İslamdır

Bir ateist, İslamiyetin evrensel olmadığını, sadece Arapların dini olduğunu söyleyerek bazı sualler sordu. Ateist, “Kur’an evrensel midir?” diyor.

CEVAP: Elbette evrenseldir. Başka bir din de gelmeyecektir. Hz. Muhammed son Peygamberdir. Kur’anda bildiriliyor ki: (Muhammed, Allahın resulü ve peygamberlerin sonuncusudur.) [Ahzab 40], (De ki, ey insanlar, ben, Allahın hepiniz için gönderdiği Resulüyüm.) [Araf 158], (Biz seni bütün alemlere rahmet olarak gönderdik.) [Enbiya 107] , (Hak din yalnız İslamdır.) [Al-i İmran 19], (İslam dininden başka din isteyenlerin, dinlerini Allah kabul etmez.) [Al-i İmran 85], (Her dinden üstün kılmak üzere, resulünü, doğruluk rehberi Kur’an ve hak din İslam ile gönderen Allahtır.) [Feth 28]

Zevaid sünnetlerin açıklanması

Dünkü yazımızda sakal bırakmanın zevaid sünnet olduğunu bildirmiştik. Hadis-i şerif ve fıkıh kitapları sakal bırakmanın sünnet olduğunu bildirirken, vacip veya İbni Teymiyye gibi farz diyen, sünnete ve Cumhuru ulema’ya karşı gelmiş olur. Kâfirlere veya kadınlara benzemek için sakalı bir tutamdan kısa yapmak veya kazımak haramdır. Benzemek niyeti olmayıp, memleketin âdetine uymak için olursa, mekruh olur. Kısa sakala sünnet demek bid’at olur. Sünnete önem vermezse, kâfir olur. Sünneti bir özür ile terk etmek caizdir. Peygamber efendimiz papaz ayakkabısı giymiştir. (R.Muhtar, Mevâhib)

Sis, nem ve çiseleyen yağmur!

Odam, kararan havanın da tesiriyle loş, hatta neredeyse karanlık... Bilgisayarımın monitöründen akseden/yansıyan ışık gelgitleri kütüphaneme vuruyor. Bu arada televizyonum da açık. Yaklaşık yarım asırdır siyaset yapan birileri ağzından köpükler saçarak konuşuyor; hırsıyla adeta ekranı dolduruyor, hatta odaya taşıyor. Konuşmalarını, içinde manaları olmayan kelime ve kavramlar kargaşası tarzında bir gürültü olarak duyuyorum. Aslında kendisi zaten hep öyledir ve öyle olmak için de çaba gösterir. Konuşmaları hep ağız kalabalığıdır… Laf çok anlam yok!

ÜÇ MESELE !!!

İmam-ı Azam Ebu Hanife Hazretleri rh.a., hac için yola çıkıp Medine'ye ulaştığında karşılaştığı Seyyid Muhammed Bâkır Hazretleriyle arasında şöyle bir konuşma geçer. Seyyid Muhammed Bâkır:

-Sen kendi aklınca kıyas yaparak, Peygamber dedemin dinini ve hadislerini değiştiriyorsun, der.

-Böyle bir şey yapmaktan Allah'a sığınırım efendim. Lütfen oturunuz. Rasulullah'a olduğu gibi benim size de hürmetim var, der İmam-ı Azam. Seyyid Muhammed Bâkır'a yer gösterir. Her ikisi de yerini aldıktan sonra Ebu Hanife Hazretleri söze başlar:

-Üç mesele soracağım. Birincisi şu:

Erkek mi daha güçsüz kadın mı?

-Kadın erkekten güçsüzdür.

-Mirasta adamın payı kaç, kadının kaçtır?

Hocasız İlim Talim Edilmez

Resulüllah Efendimiz, bir gün Hz. Ebubekir Sıddık Efendimiz ile sohbet ederken, Hz. Ömer yanına geliyor. Sohbetin tarzı değişiyor. Bir müddet sonra Hz. Osman geliyor, sohbet daha daha farklı oluyor. Hz. Ali geliyor. Daha farklı oluyor. Herkesin anlayacağı dille konuşacaksın. Ebubekir’e farklı bir dil, Ömer için daha farklı, Osman için çok daha farklı, Ali için çok çok daha farklı bir dil kullanıyor.
Şimdi bir Peygamber ki, İslam’ı anlatırken bu kadar farklı diller kullanır da, hiçbir dil kullanmasını bilmeyen sen ben bu işi O’nu devre dışı bırakarak öğreneceğiz?! Bu mümkün mü?

Tutku İslam'la örtüşmüyor

Mel Gibson`un Tutku: İsa`nın Çilesi adıyla Türkiye`de de gösterime giren filmini izleyen M.Ü. İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi İsmail Taşpınar, filme kaynaklık eden bilgilerin İslamiyet ile örtüşmediğini söyledi.

Ünlü aktör, yapımcı Mel Gibson’ın yönetmenliğini yaptığı ve tüm dünyada geniş yankı uyandıran “Tutku: Hz. İsa’nın Çilesi” filmini Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dinler Tarihi Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Dr. İsmail Taşpınar’la birlikte izledik.

Hazret-i İsa ölmedi; göğe kaldırıldı!

Son zamanlarda Hazret-i İsa tartışması hiç gündemden düşmüyor. Aslında sadece bu konu değil, Müslümanların kafasını karıştırmak, 1400 yıllık İslam inancını sarsmak için her gün yeni bir dini konu tartışmaya açılıyor. Maksat belli; Müslümanları geçmişten koparmak sonra da kendilerine göre yeni bir İslam modeli ortaya koymak.

Daha önce günlerce, gazetelerde ve TV’lerde bu konu ile ilgili şunlar tartışıldı: Hazret-i İsa öldü mü, ölmedi mi? Tekrar gelecek mi gelmeyecek mi? Şimdi de gelecekse nasıl gelecek, konusu tartışılıyor.

Bu konularda bugün insanlar üç gruba ayrılmış durumda: