ibni Teymiyeciler

ALLAH'TAN BAŞKASINA DUA

Sual: İbni Teymiyeci bir yazar, (Sizlere fayda ve zararı olmayan, Allah’tan başkasına dua etmeyiniz) ve (Allahü teâlâ ile birlikte başkasına dua etmeyiniz) âyetlerini gösterip, evliya, hatta peygamber de olsa, Allah’tan başkasından bir şey isteyenin kâfir, müşrik olacağını söylüyor. Dinimizin bu husustaki hükmü nedir?

CEVAP
Bu âyet-i kerimede yasak edilen dua, ilim dilinde kullanılan dua demektir. Yani tapınarak yapılan duadır. Bu dua, ancak Allahü teâlâya olur. Fakat, bir kimse, yalnız Allahü teâlâya dua edileceğini, Allahü teâlâdan başka kimsenin yaratıcı olmadığını, her şeyi Onun yaptığını bilerek, enbiyayı ve evliyayı vesile eder, onların Allah’ın sevgili kulları olduklarını ve Allahü teâlânın, onların ruhlarına, insanlara yardım edebilmek kuvvetini verdiğini düşünerek, ruhlardan yardım beklerse, caiz olur.

Onlar, mezarlarında, bilmediğimiz bir hayatla diridirler. Ruhlarına, kerametler ve tasarruf kuvveti ihsan edilmiştir.

Bir Selefi İle Taklit ve Mezhepler Üzerine Söyleşi

Müslümanlar farklı kültürlerle olan ilk karşılaşmalarında -müktesabatı geniş alimler vasıtasıyla farklılaşmadan var olmayı başardılar. Başka milletlerin medeni birikimlerini öz posa ayırımına tabi tuttular. İlmen ve siyaseten güçlü olmaları yüreklerine güven aşıladı.

İslam düşünce tarihinde değişenler ya da "hakikat"in müşrik kültürler esas alınarak değiştirilmesini talep edenler de vardı. Fakat Sünnet ve Cemaat alimlerinin bereketli çalışmaları onları etkisiz hale getirdi. Yunan İlahiyatına ait malumatı olduğu gibi kopyalayıp İslami inanış sistemine uygulayan "Meşşai" ekolu Gazali gibi muazzam bir zekanın eleştirilerine verecek cevap bulamadı. Bulduysa da (İbn Rüşd´ün Gazali´nin Tehafüt´üne1 yaptığı eleştirileri ihtiva eden çalışması gibi) inandırıcı olamadı.

İslami mirasın Modern zamanda Batı Medeniyetiyle karşılaşması ise Müslümanların aleyhine gelişti. Çünkü yeni dönemde İslam coğrafyası istila edilen-yenilen-ezilen insanların yurduydu. Bu psikoloji genç insanların sahih geleneği sorgulamasına ve hatta ondan kopmasına zemin hazırladı. Galip gelen Batı gibi olmak isteyenler onun değer yargılarını benimsemenin bütün sıkıntılara çare olacağını düşündü.

İslamî Siteler ve İtikadî Tehlike

İslamî Siteler ve İtikadî Tehlike

İslâm dünyasında, kardeşler arasına nifak sokma gayreti, yeni gelişen bir şey olmayıp bilakis evvelden beri bilfiil devam ede gelen bir mefhumdur. Oldukça ciddi ve sinsi planlar çerçevesinde mü’minlerin arasında olması gereken ülfet-ünsiyet ve muhabbetler, kimi zaman “tecavüzkâr” kimi zamanda “tecdîd” veya “reform” kisvesi ve bu kisvenin gereklerinin bir sonucu olarak yok edilmeye çalışılmıştır.

RUH ÖLMEZ ÖLÜ İŞİTİR

Sual: (Ölüler işitmez. Peygamberler de ölüdür. Onlar da işitemez. Onun için şefaat ya Resulallah veya yetiş ya Resulallah demek şirktir) diyenlere nasıl bir cevap vermek gerekir?

CEVAP
Bunlar vehhabilerin ve bunlara aldanan bazı mezhepsizlerin iddialarıdır.
Şirk demek büyük hatadır. Çünkü ruh ölmez. Ruh [can] bedenden ayrı bir varlıktır. Bir âyet meali şöyledir:

(Allah, öleceklerin ölümleri anında, ölmeyeceklerin de uykuları esnasında ruhlarını alır. Ölmelerine hükmettiği kimselerinkini tutar, diğerlerini bir süreye kadar salıverir. Elbette düşünenler için bunda alınacak ibretler vardır.) [Zümer 42]

Bu âyet-i kerime de ruhun bedenden ayrı bir varlık olduğunu bildirmektedir. İşiten ruhtur. Ruhsuz beden bir işe yaramaz. Ama bedensiz ruh, nimet veya azaba duçar olur. Bir hadis-i şerif meali şöyledir:
(Müminlerin ruhları 7. kat göktedir. Orada Cennetteki makamlarını seyrederler.) [Deylemi]

KABİRDE NİMET VEYA AZAP VAR

Kabirde, hem ruha, hem de bedene nimet ve azap vardır. Buna, böylece inanmak lazımdır.

İmam-ı Muhammed bin Hasen Şeybani, Akaid-i Şeybaniyye manzumesinde, (Kabir azabı vardır. Kabir azabı, hem ruha, hem de bedene olacaktır) buyurdu. Yani, kabirde nimetler ve azaplar, ruha ve cesede birlikte olacaktır. Diriler bunu görmezse de, inanmak lazımdır. Gaybe iman etmek lazımdır. Buna inanmamak, kıyamet günü mezardan kalkmaya inanmamaya yol açar. Çünkü, ikisi de, Allahü teâlânın kudreti ile olmaktadır. Birine inananın, ötekine de inanması akla uygundur. İnsan kabir azabını, diri iken anlayamıyor ise de, âyet-i kerimeler ve hadis-i şerifler ve bu ümmetin önce gelenleri, kabir azabı olacağını haber vermişlerdir.

Mutezile fırkası ile vehhabiler, kabir azabına inanmıyorlar ama ruhun ölmediğini de inkâr edemiyorlar. Ruhun bedene olan bağlılığı öldükten sonra yok olmaz. Ölünün kemiğini kırmak ve kabir üzerine basmak, bunun için yasak edilmiştir. Kabirde azap yapılması da, ruhun ölmediğini gösterir.

Mümin suresinin 46. âyetinde, (Firavuna ve adamlarına her sabah akşam gidecekleri Cehennem ateşi gösterilir) buyuruldu. Ölü görmeseydi, gösterilir demek lüzumsuz ve yanlış olurdu.

SELEFİYECİLERİN GERÇEK YÜZÜ

S. Uludağ – F. Kavukçu
İkisinin müşterek yazdığı (Kelam Dersleri) kitabında deniyor ki:

(Hanefi, Maliki ve Şafiilerinin eski mensupları da selefiye mezhebinden idiler. Fakat daha sonra Eşariyye ve Matüridiyye mezhepleri teessüs edince bahis konusu mezhep mensuplarının büyük ekseriyeti Matüridiyye ve Eşariyye mezheplerini benimsediler.) (s. 201)

Hiçbir Ehl-i sünnet kitabında selefiye mezhebi diye bir şey yoktur. Selefin mezhebi vardır, selef-i salihinden olan Eshab-ı kiramın tamamı müctehid idi, herbirinin kendi mezhebi idi. Selefiye mezhebi diye bir mezhep yoktu.

Selefiye ne imiş bakalım:
(Kur’an metoduna uygun olarak eshabın dini inancını aynen muhafaza etmek ve sonradan ortaya çıkan fikir ve bid’atlere iltifat etmemek vazgeçilmez bir prensiptir.) (s. 202)

YANLIŞ DÜŞÜNENLERE CEVAPLAR

İbni Teymiyeci diyor ki: İbni Kayyım en-Nuniyye şiirinde Allah Arş’a oturdu diye açıklıyor.

CEVAP
İbni Kayyım, İbni Teymiye’nin talebesidir. Onun açıklaması ölçü olamaz. Çünkü hocasının mücessimeden olduğunu Ehl-i sünnet âlimleri bildiriyor. Dört mezhep imamı ne demiş? İmam-ı Gazali ve İmam-ı Rabbani ne demiş? Bunlar önemli. Hepsi de Allah mekandan münezzeh diyor. Bunu önceki maddede açıklamıştık.

İbni Teymiyeci diyor ki: “Ehl-i sünnet vel cemaate göre yüce Allah’ın kendi zatı hakkında haber verdiği şekilde Arş’ı, üzerinde yüce zatının bildiği bir keyfiyet ile yarattıklarından ayrı olmak üzere istiva etmiştir. Nitekim imam Malik ve başkaları da, istiva haktır, ancak keyfiyeti meçhuldür (nasıllığı bilinemez.) Ehl-i sünnet vel cemaat, Onun Arş’ın üzerinde oluşu herhangi bir mahlukun, bir başka mahlukun üzerinde oluşu gibidir, demiyor. Burada ve Allah’ın diğer sıfatlarında da uydukları kaide şudur: Onun benzeri hiçbir şey yoktur ve o her şeyi işitendir, görendir. (Şura 11)”

CEVAP
Şu açıklaması bile, kendisini tezada düşürüyor. Madem, Allahü teâlâ insanlara hiç benzemiyor, Onun benzeri yoktur. O halde nasıl, Allah Arş’ta oturuyor denebilir? İstiva, insanların oturması gibi nasıl kabul edilebilir? Kendisi de itiraf ediyor ki, Ehl-i sünnet âlimleri, (İstiva haktır, keyfiyeti meçhuldür, yani nasıl olduğu bilinmez) dedi.

SELEFİLİK NEYİN DEVAMI

Yatağından ayrılan nehir suyu gibi, vahyin aydınlık yolundan uzaklaşan insan zihni de saf halini kaybeder. İdeolojiler mahşerine dönüşen zihnin, hakikati yanlışlardan ayıklayabilmesi, vahyi bozulmamış bir akılla okuması ile mümkündür.

Peygamberler farklı renk, dil ve iklimlerin egemen olduğu zihinleri yanlışlardan ayıklayıp “hakikat” etrafında yek vucût olmaya çağırdılar.

Her peygamber ümmetini Allah’a ve ahiret gününe iman etmeye davet etmiştir. En son Allah Resulü (sallallahu aleyhi ve sellem) farklı düşünceleri İslam etrafında bir araya getirip mümin zihinleri ideolojik ihtilattan kurtarmıştır.

İnsanlık tarihi Hz. Adem’den Efendimiz’e (sallallahu aleyhi ve sellem) doğru tarandığında görülecektir ki esasta aynı şeyleri söyleyen peygamberler ömürlerini zihinleri yanlışlardan arındırmaya yani bâtılı geçersiz kılmaya adamışlardır.

İslam’ın ilk yılları yanlışların silinip, farklı düşüncelerin tevhit edilmesinin örnekleriyle doludur. Değişik kabulleri, algıları, istekleri olan kabileler mümin kimliği altında tek renge bürünmüşlerdir.

HAŞVİYYE TAİFESİNİN KİTAPLARDA YAPTIĞI TAHRİFAT

Bid'atçılar, Eş'âri ile diğer İslam alimlerinin kitaplarına, sayılamayacak kadar çok şeyleri gizlice ilave etmişlerdir. Mesela: İmam İbn Cerir et-Taberi'nin İsrâ/79. ayete yaptığı tefsir yerine kapalı bir ifade kullanarak ondan tecsim anlaşılan bir tabiri sokmuşlardır. Hindistan'da basılmış İmam Ebu'l-Hasan el-Eş'âri'nin El-İbane adlı eserine, teşbihi [Allahü teâlâyı mahlukata benzetmeyi] ifade eden şeyleri (*); Kurtubi'nin En'am/18. ayetine yaptığı tefsire ilave yapıp ondan teşbih anlaşılan tabirleri dercetmişlerdir. Mezkur tefsiri mütalaa eden kimse, ibarede çelişki olduğunu anlayacaktır. Teymiyyeciler de, Alusi'nin tefsirine çok şeyler ilave etmişlerdir. Hele kendini meşhur selefi diye lakaplandıran Münir Ağa'nın tabettiği tefsirde... Kendisi birçok kitap tabetmiş ve kitaplarda birçok fâsid yorumlarda bulunmuştur. Alusi'nin tefsirine gizlice soktuğu en önemli ibaresi, Maide/35. ayetin tefsirindedir. Orada söylediği uzun sözü mütalaa eden sonun evvelini nakzettiğini [çeliştiğini] anlar. Teşbih inancını, Seyyid Abdülkadir Geylâni'nin Gunye adlı eserine de gizlice sokmuşlardır.

Ulemanın eserlerinden sözlerini silip, tahrif etmişlerdir.

M.İSLAMOĞLU OKUYUCULARINI FELAKETE SÜRÜKLÜYOR

Mustafa İslamoğlu'nun sitesinde şu ifadeleri görüyoruz:

Razi buna şöyle cevap verir: "Eğer o kul sonsuz bir hayat yaşasaydı yine de küfründen dönmeyecekti. Bunu Allah bildiği için azabı sonsuz yaptı. Biliyorsunuz cehennemin sonluluğunu başta büyük sahabiler, İbn Teymiyye, İbn Arabi ve bir çok isim savunmuş, İbn Kayyım bu konuda Hadi'l-Ervah diye de bir kitap yazmıştır. Buna Kur'an'dan bazı ayetler de delil gösterilmiştir.. Ne olur sanal ortamda halledilmesi mümkün olmayan böyle soruları e-posta ile sormayınız. Buna zamanım asla elvermez ve yine yarım kalır cevap.

12/03/2007 Tarihini taşıyan bu yazıyı bugün (20/06/2007) buraya kopyaladım.

M. İslamoğlu'nun fena-i nar (Cehennemin sonluluğu) görüşünü benimseyip benimsemediği -yukarıdaki yazısından- tam olarak anlaşılmıyor. Ancak, M. İslamoğlu'nun bu yazısını büyük bir sorumsuzluk örneği olarak görüyorum. Çünkü,"Büyük sahabiler Cehennemin sonluluğunu savunmuştur" diyor.

Bunu okuyan ve itikadi konularda sağlam bir altyapıya sahip olmayan bir kişi ne düşünür? "Büyük sahabiler" haşa kâfir veya sapık olamayacağına göre, Cehennemin sonlu olduğuna inanmak sapıklık sayılmaz, hatta kabul edilebilir bir inanıştır, neticesi çıkar.

M.İslamoğlu'nun Bazı Anormal Görüşleri

E. Sifil, M. İslamoğlu'nun bazı aykırı ve tuhaf sözlerini tahlil etmiş. Okuyalım:

SORMAK DA SORUMLULUKTUR
Milli Gazete - 19 Mayıs 2007

Önce birkaç alıntı:
Soru: Adet halindeyken oruç tutabilir miyim, dinen bir sakıncası var mıdır?
Cevap: Bu Hz. Aişe'nin kendi yaklaşımını aktardığı bir hadise dayanılarak tüm imamlarımız tarafından bir ruhsat olarak değil sanki bir yasak olarak değerlendirildi. Allah'u alem bizim konuyu Kur'an ekseninde yeniden tarayarak vardığımız sonuç o ki, vahye göre hayız "ezen" yani "rahatsızlıktır". Hasta bir kimsenin orucunu isterse erteleyebileceği ve gününe gün kaza edeceği, istemezse ertelemeyeceği hükmü ise Bakara 184'ün açık hükmüdür. Bu sorunuzun cevabını ben değil Kur'an böyle vermiştir. Ona sorup cevabını aldınız.

Soru: Hocam; Hz.Peygamber'in gelecekle ilgili hadisleri olabilir mi?
Cevap: Kur'an açıkça Rasulullah da dahil kimsenin geleceği bilemeyeceğini söyler. Efendimiz de bunu tekrarlar (Osman b. Mazun'un hanımına "vallahi yarın bana ne yapılacağını bile bilmiyorum" sözünü hatırlayalım) Kıyamete, onun alametlerine dair hadisler Rasulullah'ın bir tür tahminleri ve bu konudaki nasları ve olayları "OKUMALARI"dır. Ve efendimizin okumaları bizim için çok değerlidir. Kehanet ve gelecekten haber olarak değerlendirilmemelidirler.

Evliya ile eşkıya kıyas edilmez

İbni Teymiyeciler, “Felsefeciler’in nasslarla çatışan aklî delilleri onları tekfirden kurtarmadığı halde, tasavvuf ehlinin nasslarla çatışan keşifleri onları nasıl küfürden kurtarabiliyor” diyerek İbni Arabi hazretleri gibi bazı evliyayı tekfire yelteniyorlar. Bu mukayese doğru olur mu?

CEVAP: Doğru olmaz. Mukayesenin doğru olması için müşterek benzerliklerin olması lazımdır. Dost ile düşman mukayese edilmez. Meselâ, Allahü teâlâ kâfirler için ölü buyuruyor. Kâfir ile mümin yani ölü ile diri mukayese edilir mi? Kur’an-ı kerimde buyuruluyor ki:

(Kâfirler, sağır, dilsiz, kör oldukları için doğru yola gelmezler.) [Bekara 18]

Müteşabih nasların keyfiyeti bilinmez

Müteşabih olan âyetlerden üçünün meali şöyledir: (Kıyamet günü bütün yeryüzü Allahın kabzasında [avcundadır]. Gökler Onun sağ eliyle dürülmüş olacaktır. O, müşriklerin şirkinden yüce ve münezzehtir.) [Zümer 67] , (Yahudiler, Allah’ın eli bağlıdır [sıkıdır], dediler. Hayır, Allah’ın iki eli de açıktır.) [Maide 64], (Allah’ın eli onların ellerinin üzerindedir.) [Fetih 10]

İbni Teymiyeci ayetleri değiştiriyor

Denize düşen, yılana sarılır. İbni Teymiyeci de yalana sarılıyor. Bir âyeti şöyle değiştirmiş: (Allah semadan bütün dünya işlerini idare eder.) [Secde 5]

CEVAP: Vehhabi meali bile şöyle diyor: (Allah, gökten yere kadar her işi yönetir.) [Secde 5]

İbni Teymiyeci, gökten yere kadar olanları idare etmeyi, gökten idare diye değiştiriyor. Bir âyeti de şöyle değiştirmiş: (Üstlerindeki Rablerinden korkarlar.) [Nahl 50] , Halbuki Diyanet’in mealinde şöyle deniyor: (Fevklerinde olan Rablerinden korkarlar ve emrolundukları şeyleri yaparlar.) [Nahl 50]

Yanlış düşünenlere cevaplar

İbni Teymiyeci diyor ki: İbni Kayyım en-Nuniyye şiirinde Allah Arş’a oturdu diye açıklıyor.

CEVAP: İbni Kayyım, İbni Teymiye’nin talebesidir. Onun açıklaması ölçü olamaz. Çünkü hocasının mücessimeden olduğunu Ehli sünnet âlimleri bildiriyor. Dört mezhep imamı ne demiş? İmamı Gazali ve İmamı Rabbani ne demiş? Bunlar önemli. Hepsi de Allah mekandan münezzeh diyor. Bunu iki gün önceki yazımızda açıklamıştık.