Zehirli.Org köşesi

Zehirli Fikirlere panzehir başlığı ile 2006 yılında zehirli.org sitemiz yayına başladı. Yüzbinlerce kişinin ziyaret ettiği sitemiz kritik noktalarda bilgilendirici içerikler sunmaya devam ediyor.

Güzel ahlâkı bilmek iyidir, ama kötü ahlâkı bilmek daha iyidir.
Çünkü insan kötülüğü bilmezse o kötülükten uzak duramaz.

Gayemiz ithal ve zararlı ideolojik fikirlere dair toplumda farkındalığı oluşturmaktır.


İşte bu nane yenmez

Elimde, kendisi değil ama kahramanı uzaylı olan bir kitap var. Fardip, uzayda bir yermiş. SinHa da Fardip’li hayali bir uzaylı. Onun için romanın ismini “Fardipli SinHa” koymuşlar.

Kitabın kapağındaki tanıtım yazısından iki cümle okuyalım: “SinHa’yı elinize aldığınız andan itibaren, içine düşebileceğiniz girdabın kenarında olduğunuzu hatırlatmak istiyoruz. Bu girdap, özellikle dünyaya belli açılardan bakanlar ve şekillendirilmiş inanç sahipleri için yıkıcı sonuçlar doğurabilir…”

Rus Emine ve Müslüman falanlar

Hayret ve dehşetle okuyacağınız aşağıdaki hadise, Sovyetlerin dağılmasından sonra Rusya’ya giden ve şu anda Nijninograt şehrinde ticarethane işleten bir arkadaşımın ağzından.

Hadise, arkadaşımın Müslüman arkadaşıyla onun sonradan Müslüman olan, 20-22 yaşlarında Emine ismindeki hanımıyla ilgili. Emine ismini, Peygamberimiz’in annesinin ismi olduğu için özellikle seçmiş. Emine’nin kocası Tataristan’ın Kazan şehrinden ve Moskova müftülüğüne bağlı Moskova (İslâmî) İlahiyat okulundan mezunmuş.
Arkadaşımın anlattıkları:

Sitemizin icerigini onayliyor musunuz?

* Cok yerinde ve güvenilir icerik\n* Begeni ile takip ediyorum\n* Yeterli degil\n* Onaylamiyorum\n* fikrim yok\n

OSMANLI'DA İLK FEMİNİST KADIN

Mary Mills Patrick, feminizm hareketini Amerika’dan Osmanlı’ya taşıyan ilk kadın... İstanbul’da bisikletle ve peçesiz olarak sokağa çıkan ilk kadın da budur. Onun bu davranışı, Hıristiyan azınlıklara mensup kız öğrenciler tarafından bile büyük tepkiyle karşılanmıştır.

Patrick, İrlanda’dan Amerika’ya göç etmiş bir ailenin kızıydı. Üniversite eğitimini Amerika’da yaptı. İsviçre’nin Bern Üniversitesinde eski Yunan felsefesi üzerine doktora eğitimi aldı. Fransızca, Almanca, Ermenice, Yunanca ve Türkçe biliyordu. O, iyi yetiştirilmiş bir misyonerdi.

Zehirli alimler neden bu kadar cok gözüküyor?

* Medya gücünü elinde tutan gücler sürekli zehirli ve fesatcilari destekledigi icin\n* Büyük islam alimlerin mütavaziliginden, sözde alimlerin türeyip kendi propagandalarini yapmalari\n* Allah dostlarinin hizmetle mesgul olup medya, basin ve reklama ehemmiyet vermemeleri\n* Henüz olgunlasmamiz zehirli alimlerin islam hizmeti yerine islami alet edip propaganda ve kendi reklamlarini yapmalari\n* Gerçek alimler hizmet muvaffak olsun diye calisirken, zehirli alimler ise imamlik, ün, şan, şöhret sevdasinda olmalari\n* Zehirli alimlerin olduğunu sanmıyorum. Bu sadece bir karalama kampanyası\n* Bu konuda fikrim yok\n* Ben farklı düşünüyor ve düşüncemi yorum olarak aşağıya yazacağım\n* \n* \n

Mustafa Sabri Efendi'ye göre MUHAMMED ABDUH

Şeyhulislam Mustafa Sabri Efendi, "Rabbul-Alemin Allahu teala ve Enbiya-ı Kiram Mevacehesinde Aklın, İlmin ve Alemin Mevkii" kitabında diyor ki:

Şeyh (Abduh yani), El-Ezheri din sahasındaki sarsılmaz vukufundan sarsıp ayırmış, mensubinini, bu suretle la-diniliğe doğru geniş hatvelerle yürütümüştür. Fakat dinsizlere, dindarlığa doğru bir hatve bile attıramamıştır. İstad Cemaleddin Efgani vasıtasıyla, El-Ezher'e MASONLUĞU idhal eden de odur.

İnşaallah zaman zaman buraya devam nakil yapacağız. Mustafa Sabri Efendi, osmanlının son şeyhulislamı olup, Mısır El-Ezher'de profesörlük yapmış, bu sapıkları yakinen tanımaktadır.

Sis, nem ve çiseleyen yağmur!

Odam, kararan havanın da tesiriyle loş, hatta neredeyse karanlık... Bilgisayarımın monitöründen akseden/yansıyan ışık gelgitleri kütüphaneme vuruyor. Bu arada televizyonum da açık. Yaklaşık yarım asırdır siyaset yapan birileri ağzından köpükler saçarak konuşuyor; hırsıyla adeta ekranı dolduruyor, hatta odaya taşıyor. Konuşmalarını, içinde manaları olmayan kelime ve kavramlar kargaşası tarzında bir gürültü olarak duyuyorum. Aslında kendisi zaten hep öyledir ve öyle olmak için de çaba gösterir. Konuşmaları hep ağız kalabalığıdır… Laf çok anlam yok!

Edebiyat, Şiir, Tasavvuf

Edebiyat, kelime ve kavram olarak Türkçe'mizde Tanzimat'tan (1860’lardan) sonra kullanılmaya başlanmış veya bu tarihten sonra giderek yaygınlaşmıştır. Ancak Divan edebiyatı tamamen nazımdan ibaret olduğu için, bu alanda şiir kelimesi tercih edilmekteydi.

Bugün de edebiyat daha mutlak bir ifade olarak kabul edilebilir. Hatta edebi eserler denildiğinde, şiirin dışındaki çalışmalar akla gelmektedir. Kısaca edebiyat, bir coğrafya veya milletin, bir devrin, bir sanat veya edebiyat mektebinin edebi mahsullerinin bütününe verilen isimdir, diyebiliriz. Şiirse bu bütünün bir cüz’ü, parçasıdır.

YAMAN TAKIYYECI!... (2)

Yaman takiyyeci, bu yillarda magdur, mahkûr ve mazlum rollerini çok büyük bir muvaffakiyetle oynadi.



Yillar önceydi, Istanbul'da Bogaz'in Anadolu Yakasinda Çengelköy yakinlarinda bir yerde bir dostumuzun sünnet merâsimine dâvetliydik. Yemekler yendi, namaz kilindi, sünnet merâsimi tamamlandi. Dâvetlilerden çogu mekâni terkettiler, iki elin parmaklari kadar dâvetli ya kaldi, ya kalmadi.



Dâvet sahibi olan Hocamiz, "Akkoca, sende hem hocalik, hem de gazetecilik var, kulagin deliktir, söyle bakalim, memleketimizde neler oluyor, neler dönüyor?" dediler.

YAMAN TAKIYYECI!.. (3)

Ortam böylesine hazirlandiktan sonra, harcama yetkisi yalniz Bastakiyyecide olan, miktari ve cinsi de yine Bastakiyyeci tarafindan bilinen çok büyük bir likidite birikmistir.

ERMENİ MEZALİMİ VE TÜRKLER

Tarihte ERMENİ ler bu coğrafyada dağınık ve küçük azınlıklar halinde çeşitli devletlerin egemenliği altında yaşamışlardır.TÜRK İSLAM DEVLET geleneğinin en önemli unsurlarından biride sevgi ve hoşgörü içerisinde hakimiyeti altında yaşayan azınlıkları asli unsurdan ayırmamasıdır.Diğer dinlere ve başka milliyetlere TÜRK ün tanıdığı yüzlerce yıllık imtiyazlar ne yazıkki reddedilir bir hal almıştır.

PKK içimizde

İKİ terör örgütünü, PKK ile DHKP-C'yi AB'nin terör örgütleri listesine aldırabilmek için didiniyoruz, yırtınıyoruz, çırpınıyoruz. Biri alındı, öbürü belli değil!

PKK alınınca, AB'de sanki bir şey değişecekmiş gibi düğün bayram ilan ediyoruz, zafer çığlıkları atıyoruz. Oysa değişen bir şey olmayacak... Çünkü PKK isim değiştirdi! Bundan sonra Avrupa'da, yine AB'nin koruması ve kanatları altında ve yeni ismiyle işlevini sürdürecek. Ama AB bize diyecek ki ‘‘bu örgüt yenidir, biz eskisini listeye almıştık’’.

Sonra her şey sil baştan olacak, her şey sıfırdan ve yeniden başlayacak ve isim değiştiren katil, bu kez yeni ismiyle karşımızda olacak!

PKK'nın geliri uyuşturucudan!

Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Örgütü (OECD) Mali Eylem Görev Grubu genel kurulunda tartışılan Türkiye raporunun ayrıntıları belli oldu. Raporun ayrıntılarında PKK ile ilgili ilginç iddialar yer alıyor.

Türkiye'nin kara para aklama ve terörizmin finansmanına ilişkin mücadelesinin değerlendirildiği raporda, terör örgütü PKK'nın gelirinin büyük bölümünü uyuşturucu kaçakçılığından elde ettiği öne sürüldü. Türkiye'de ele alınan davalar çerçevesinde aklanan kara paranın 1,7 milyar doları geçtiği kaydedilen raporda, "Türk yetkililer davalar ve kovuşturmayla ilgili istatistik tutma biçimini değiştirdiler.

KARADENİZ'DE NELER OLUYOR?

Yıllar önce “Nuh tufanı Karadeniz’de gerçekleşti” diye başlayan akıl ve bilim dışı iddialar
ve buna bağlı araştırmaların ardında, petrol ve uranyum aramalarının olduğu anlaşıldı!
Gazeteler, Titanic’i bulan araştırmacı Richard Ballard’ın, bir süre önce, “Nuh Tufanı’nın
izini aramak” için Sinop merkezli dalış çalışmaları yapacağını ve Karadeniz’in altında
uygarlıklar arayacağını işliyordu...
www.sesar.com.tr, bu haberleri şöyle yorumlamıştı: “Haberin ayrıntıları; Karadeniz gibi
sülfür deposu bir denizde kalıntı aramanın ne kadar mantıklı olacağını sorabilecek kafalara
karşı ön alma bilgileri ile doluydu ki; bunlardan en önemlisi; ‘Karadeniz’in derinliklerinde

ABD ve Almanya’nın yeni savaş yöntemleri

1982 yılına kadar Amerika Birleşik Devletleri dış ülkelere doğrudan müdahale
ediyordu.
1. ve 2. Dünya Savaşlarında ve son olarak da Vietnam Savaşı’nda olduğu
gibi ülke dışına kendi askerini göndererek, “yeni dünya düzeni”ni
yürütüyordu.
Bu savaşların bedeli ise binlerce askerin ölümü olduğundan kendi toplumu
için yıkıcı oluyordu.
1982 yılında Amerika Birleşik Devletleri dış ülkelere karşı düzenlerini
daha zahmetsiz sürdürebilmek için son yılların en önemli yapılanmasına
geçti.
Şöyle ki:1982’de NED (MiLLÎ DEMOKRASi FONU) adında sivil toplum
örgütlenmesinin ana yapısına ait kanun ABD kongresinden geçti ve böylece
yeni bir yapı kurulmuş oldu. Federal hükûmet dışında her şahıs ve