Zehirli | Konular | Kitaplar

modernistler

Prof.Dr.Hüsameddin Farfûr :Modernistler İslami İlimlere Yabancı

İlmî ve kültürel değerlerine yabancı, ne olduğunun idrakinden uzak, özgüven itibariyle yetersiz olan akademisyenlerin yer aldığı çevrelerde “İslam’ın sol yorumu”, “Liberal İslamcılık”, “Laik İslamcılık”, “Tarihselcilik” gibi adlandırma ve yaklaşımların yüksek sesle dile getirilmesi aslında çok da sürpriz bir durum değildir. Mısır, Türkiye, Endonezya başta olmak üzere bütün bir İslam coğrafyasında etkin olan bu tür akımları ve bu bağlamda ilmî gündeme ilişkin bazı hususları Şam “el-Fethu'l-İslâmî Enstitü”sü idarecisi ve hocası Prof. Dr. Hüsâmuddîn Farfur hocayla konuştuk.


Şam'da 8 asırlık bir geçmişi olan Farfûr âilesi kuşaktan kuşağa yetiştirdiği âlimleriyle meşhurdur. Sözgelimi Hüsâmuddîn Farfûr hocanın dedesi Meşhûr Hamefî fakihlerinden Abdurrahîm el-Farfûr, babası Allâme Muhammed Sâlih el-Farfûr'dur. Muhammed Abdullatîf Farfûr, Veliyyüddîn Farfûr, Abdurrahmân Farfûr, Nasruddîn Farfûr ailenin ilimle meşgul olan diğer fertlerinden bazılarıdır. Hüsâmuddîn Farfûr şu anda el-Fethu'l-İslâmî Enstitüsü'nün ihtisas bölümü başkanı ve hocasıdır. Enstitüde İslâm Düşüncesi ve fıkıh dersleri okutmaktadır.


Enstitü 1956'dan günümüze dünyanın dörtbir yanından Şam'a gelen talebe-i ulûmun ehl-i sünnet anlayışı çerçevesinde yetişmelerine katkıda bulunan önemli bir eğitim kurumudur. Türkiye'den de talebelerin bulunduğu Enstitünün başkanlığını değerli âlim Şeyh Abdurrezzâk el-Halebî el-Hanefî yapmaktadır.

Modern İslam Düşüncesinin Fikrî Ve Toplumsal Tahribatı

"Dinin sekülerleştirilmesi" veya "dinî bir çözülme" olarak nitelendirilmesinin pek de yanlış olmayacağını düşündüğümüz Modern İslam Düşüncesi kendisini orijinal bir yaklaşım olarak takdim etse de, varlık sebebi ve en temel karakteri olan tepkisellik, onu sanıldığından daha belirsiz ve kaygan zeminlerde hareket etmeye itmektedir. Buna bir de hareketin literal yapısındaki heterojenite ve argümanlarınının kendisini isbat etmiş bir metodolojiden yoksunluğu vakıası eklenince, ortaya kelimenin tam anlamıyla bir "karmaşa" çıkmaktadır.



Hemen bu noktada, İslam Modernizmi'nden bahis açıldığında mutlaka hatırda tutulması gereken bir hususu vurgu­lamamız gerekiyor.



İslam dünyasında Modernist çalışmalara kuşbakışı baktığımızda görünen manzara şudur: Aslında ortada bütünlük arz eden, sistemini kurmuş, altyapısını ve üstyapısını oluturmuş ve kendi literatürünü geliştirmiş yeknesak bir "İslam Modernizmi" yoktur. Görünen, sadece belli "sloganlar"ı benimsemekten başka ortak bir tarafı bulunmayan Modernistler topluluğudur.



Bunun içindir ki, Modern İslam Düşüncesi'nin yapısını tahlil etmeyi hedefleyen hemen bütün çalışmalarda yapılan, İslam Modernistleri'nin belli konulardaki görüş ve düşüncelerini alt alta koyup sıralamaktan ibarettir. Başka türlü olması mümkün de değildir. Çünkü "geleneğin sorgulanması", "aklın otoritesi", "dinde kolaylık", "değişimin belirleyici kılınması" ve "ilerlemecilik" gibi şemsiye kavramlar altında serdedilen görüşler, detaylara inildikçe farklılaşmakta ve giderek birbiriyle uzlaşmaz tavırlar sergilendiği dikkat çekmektedir.



Bu bakımdan, Modern İslam Düşüncesi dendiğinde ne anlaşılması gerektiği konusunda yanlışlara düşülmemesi için, sorun ya sadece bu şemsiye kavramlar etrafında irdelenmeli, ya da tek tek modernistlerin görüşleri ele alınmalıdır.

MODERN İSLAM DÜŞÜNCESİ ÜZERİNE

Altınoluk: İslâm içerisinde Modernist çizgi deyince neyi anlamak lâzım, isterseniz buradan başlayalım.

E.S: İslam dünyasında tarihin muhtelif dönemlerinde fikrî ve toplumsal anlamda bir takım inkıta dönemleri var. (Felsefe ve tercüme hareketleri ve) Moğol istilası vb. gibi. Bu inkıta dönemlerinin her birinden sonra İslam Ümmeti sahip olduğu dinamikler sayesinde yeniden toparlandı; yeniden selefî anlamda İslamî öze dönüşü hedefleyerek, bunu kısmen tarihî süreç içerisinde gerçekleştirdi. Fakat İslam dünyası tüm bu fetret dönemlerinin sonunda ve belki de son ve en önemli ayağı olarak modern zamanların getirdiği bir retorikle karşılaştı. Bu, aynı zamana İslam dünyasının fikrî, siyasî, ekonomik, askerî anlamda ve hayatın her alanında Batı karşısında zayıfladığı bir döneme tekabül ediyordu. Fakat, çok enteresandır; İslam dünyasının tarihte gerçekleştirdiği "Selef'e dönüş, "öze dönüş, "Sadr-ı İslam'a dönüş" hareketi modern zamanlarda bir türlü kendini gösteremedi. Bunda Batı'da geliştirdiler, modern zamanların teknikleri, ilmî faaliyetleri, bilinç süreçleri çok etkin bir rol oynadı. Çünkü artık Müslümanlar, "Neden Sadr-ı İslam'a dönmeliyiz?" sorusunu da sormaya başladılar. O zaman (tarihte) bu soru sorulmuyordu. "İdeal İslam orasıdır, oraya dönmeliyiz" deniyordu. Ama bugün, daha doğrusu bizim, Modernite'yle başlayan serüvenimiz, bu anlayışı da sorgulayarak başladı. "Neden Sadr-ı İslam?" "Neden Asr-ı Saadet?"

Dini Hassasiyetin Zayıflaması Mezhep Hassasiyetinin Zayıflamasıyla Doğru Orantılıdır

Hocam mevzu hadislerin varlığı bir gerçek. Ancak bundan hareket ederek hadislerin sıhhatini sorgulayanlar bir müddet sonra sahih hadislerin varlığından da şüphe etmeye başlıyor. Bunun dengesini nasıl korumak lazım? Şimdi mevzu hadisler var diye hadis kurumunun zaafa uğratılması doğru mudur? Çünkü böyle örneklerle bazen karşılaşıyoruz.

Evet, eğer kastettiğiniz bir kurum olarak hadis ve sünnet karşısında zayıflayan hassasiyet ise bunu şöyle ifade edebilirim: Bu bir anlayışın ürünüdür, sonuçtur. O anlayışın arka planında başka kabuller vardır. Hadislerin sıhhatiyle ilgili tereddüt aslında bu kabullerin bir sonucu olarak yansır. Yok, bir araştırma meselesiyse, yani hadisler konusundaki sahih midir değil midir tarzındaki tartışmalı tavır, mütereddit tavır bir araştırmanın sonucunda ortaya çıkmışsa buna saygı duymak lazım. Demek ki kişi bilmiyor ama araştırıyor, bir sonuca varacak. Fakat günümüzde yaygın olan ilk söylediğimdir.

Yani hadiste bir kurum olarak gösterilmesi gereken hassasiyeti insanların kaybetmesi söz konusu. Bu da Kevserî merhumun, ‘mezhepsizlik dinsizliğin köprüsüdür’ tarzındaki ifadesinde kristalize oluyor.

MODERN İSLAM DÜŞÜNCESİNİN TENKİDİ ÜZERİNE

İlahiyatçı yazar Ebubekir Sifil’le “Modern İslam Düşüncesinin Tenkidi” üzerine konuştuk

İslam Batılı Terakkiye Manidir

Hocam, modern İslam düşüncesini oluşturan etkenlerin niteliğinden başlayalım isterseniz. Nedir bu etkenler ve nitelikleri nelerdir?

Modern İslam düşüncesini anlamak için önce Modernizm’i anlamak lazım. Kısaca söylersek, Aydınlanma dönemi denen süreçle ifade edilen, Rasyonalizm (mutlak akılcılığın) ön plana geldiği, (din, gelenek gibi) diğer unsurların arka plana itildiği bir anlayış. Kutsal’a ilişkin hiçbir değer ve sınır tanımayan bir düşünce.

Bu düşünce ile Batı dünyası 19. yüzyıldan itibaren kendi yolunda müthiş bir ilerleme kaydetmiştir. Bu ilerleme karşısında İslam dünyasında yaşanan şaşkınlık sonucu bir iç muhasebeye gidilmiştir. Bu muhasebe bir soruyu gündeme getirmiştir: Batı dünyası ilerliyor, İslam dünyası ise geride kaldı. Acaba bunun nedeni ne olabilir? Bizde mi bir yanlışlık var, yoksa dini algılayış tarzımızda mı?

AYETLERİN İNİŞ SEBEBİ VE GEÇERLİLİĞİ

En son bid’at mezheplerden birisi olan “ modernizm”in temsilcilerinin, Kur’an’ın “tarihsel” bir kitap olduğunu, yani ihtiva ettiği hükümlerin 7. yüzyıla ait olduğunu, bugün için geçerliliğinin bulunmadığını söylemesi, en başta sakat bir “Allah inancı” taşıdıklarını gösterir.

Günümüzde birçok itikadî bid’at fırkası mevcut. Bu fırkalardan kimisi geçmişten beri varlığını sürdürüyor (Şia gibi); bir kısmı ise evvel yok idi, yeni çıktı.

“ Modernizm ” denen düşünce akımı, işte bu nevzuhur bid’at fırkalarının başında geliyor. Bu cereyanın mümessillerinin Kur’an , Sünnet, Fıkıh, Kelam… ve diğer sahalarda Ehl -i Sünnet çizgiye aykırı düşen bir hayli görüşleri mevcut.

Modernistlerin , adına “tarihselcilik” dedikleri bir anlayışları var ki, bu yazının konusunu işte bu anlayış oluşturuyor.

Ebu Leheb öldü ama…

Tarihselcilik görüşünü benimseyen modernistler , Kur’an ayetlerinin sadece indikleri dönemin meseleleriyle ilgilendiğini, dolayısıyla bugüne hitap etmediğini söylerler. Mesela Tebbet Suresi hakkında şunları duyarsınız tarihselcilerden: “Bu surede Ebu Leheb ve karısı anlatılıyor. Oysa bugün ne Ebu Leheb ver, ne de onun “odun hamalı” karısı. Öyleyse Ebu Leheb’in ve karısının hayatta olduğu dönem için anlamlı olan bu sure, bugün bize hitap etmiyor demektir…”

SELEF VE SELEFİLİK

Tarih içinde izine rastlanmadığı halde, günümüzde birçok fırka ve fikir akımı dikkat çekmektedir. Modernistler, Reformistler, Ehl-i Kur’an (Kur’aniyyun, Mealciler) ve İslâm’ın saf haline dönme iddiasında bulunan Selefîler bunlardan başlıcalarıdır.

Günümüzde ilmin zayıflaması ve doğru ile yanlışın birbirine karıştırılmış olması sebebiyle bu tür akımlar, bazı iyi niyetli müslümanların aldanmasına, yanlış yollara sapmasına vesile olmaktadır.



Bu yazı, son dönemlerde ortaya çıkan akımlardan biri olan Selefîliği kısaca tanıtmak ve yanlışlıklarını ortaya koymak maksadıyla kaleme alınmıştır. Bu akımın görüşleri, temsilcileri ve onların tenkidi, hakkında müstakil kitaplar yazılacak kadar ayrıntılı ve önemlidir. Biz burada sadece konuyu ana hatları ile ele alacak ve kısa değerlendirmeler yapacağız.

Selef kime denir?

Hz . Peygamber s.a.v.’in “En hayırlı nesil benim dönemimde yaşayanlardır. Sonra onları izleyenler, sonra onların ardından gelenlerdir.”[1] şeklindeki hadisinde “en hayırlı nesiller” oldukları haber verilen ilk üç kuşağa Selef denir.

Bu ilk üç kuşak, sırasıyla Sahabe, Tabiun ve Tebe -i Tabiîn’dir . Bunlar imanda, ilimde ve amelde bütün müslümanlar için örnek nesillerdir.

PROF.DR.M.ALİ ESABUNI:ORYANTALİZMDEN ETKİLENENLER KUR'AN-I KERİM'İ ANLAYAMAZLAR

İhsan ŞENOCAK: Bismillahirrahmanirrahim. Hocam Kur’an-ı Kerim’in anlaşılabilmesi için İslam’ın erken asırlarından bu tarafa uygulanan ve zaman içerisinde de tedvin edilerek metin haline getirilen tefsir ve fıkıh usulü günümüzde modernist müslümanların yenilenme çağrıları ile karşı karşıyadır. Modernistler, mevcut tefsir ve fıkıh usulü ile Kur’an-ı Kerim’in anlaşılamayacağını, mutlaka batılıların geliştirdiği çağdaş anlambilimin verilerinden istifade edilmesi gerektiğini söylemektedirler. Üç telif tefsirin sahibi olarak ne söyleyeceksiniz? Kur’an-ı Kerim’i anlarken fıkıh/tefsir usulünde yetersizlik gördünüz mü? Görmediyseniz, bu çağrının arka planında ne olabilir?

M. Ali SÂBÛNİ: Allah Teala’ya hamd ve O’nun bütün beşeriyete rahmet olarak gönderdiği Muhammed Mustafa’ya salat-u selam olsun.

Kur’an-ı Kerim Allah Teala’nın bütün insanlığa gönderdiği Arabi bir kitaptır. Bütün insanlık O’nun nuru ile aydınlansın diye nebilerin sonuncusu olan Muhammed Mustafa’ya -sallallahu aleyhi ve sellem- Arapça olarak indirilmiştir. Çünkü; Allah Resul’ü Arap’tı ve Arabi bir çevrede yaşıyordu. Bu yüzden fesahat ve beyanın zirvesi olan Kur’an’da Arapça olarak indi.

KLASİK VE MODERN KAYNAKLAR

Güncel dini meseleler istişare toplantısı sonuç bildirgesi yayınlandı. Malum basının; tesettür kalkıyor, ezan Türkçe okunacak gibi çıkardığı yaygaraların yalan olduğu meydana çıktı.

Alınan kararlara bakalım:

4. maddenin c bendinde, (İslamın temel kaynağının sadece Kur’an olduğu, Sünnet’in kaynak değeri taşımadığı izlenimine yol açacak üsluptan kaçınılması) tavsiye ediliyor. Her ne kadar dinimizdeki dört delilden bahsedilmemişse de, yine de ılımlı sayılır.

5. maddede, (Klasik dini kaynakların günümüz dini problemlerinin çözümünde tek belirleyici kaynak olarak görülmesinin yetersiz olabileceği gibi, bunlar göz ardı edilerek doğrudan Kur’andan ve hadislerden çözüm üretilmesi de bazı olumsuzluklar taşıyacaktır) deniyor. Klasik kaynak dedikleri, Kitap, Sünnet, İcma ve Kıyas’tır. Burada Kur’an ve Sünnet göz ardı edilmiyor ki. Dört delil klasik olunca, ilk ikisi nasıl modern oluyor?

12. maddede, (Dine göre kadın erkek eşittir) deniyor. Kadın ile erkek iki ayrı cinstir. Vasıfları eşit olmayan iki şey arasında mukayese yapılması ilmi değildir.

Dinde Reformcular

DİNDE REFORMCU YAKLAŞIMLAR VEYA DİNÎ MODERNİZMİN YÜKSELİŞİ -I-

Abdülkadir Coşkun

Günümüzün en çok tartışılan konularından birisi de modernizm meselesidir. Bu konu hakkında pek çok kitap, makale ve sempozyum bildirileri yayınlanmıştır. Ancak konuyla ilgili yapılan tartışmalara bakıldığında problemlerin açık bir şekilde ortaya konulamadığı görülmektedir. Özellikle bir kısım müslüman düşünürlerce yapılan modernizm tartışmalarına ufak bir göz atıldığında modern dünya karşısında duyulan eziklik ve aşağılık kompleksinin çok şiddetli hissedildiği ve bunun neticesinde tartışmaların te'sirsiz kaldığı hemen göze çarpmaktadır. Şunu çok rahat bir şekilde söyleyebiliriz ki; modernizm beşerî olan ve ilâhî vahiy ile bağını kesmiş olanı kastedmekte; din ise, ilâhî olan her şeyi ve onun beşerî plândaki tezâhür ve tecellilerini kastedmektedir. 'Modern' kelimesine çağdaş, yenilikçi, yaratıcı ve asra uygun gibi pek çok anlamlar verilmektedir. Dolayısıyla modernist, kendisini bu sıfatlarla da ifade etmektedir. Bir modernist için mevcud bir fikrin veya kurumun hakikatin bir yönüne isabet edip etmediği önemli değildir; onun için önemli olan o fikrin veya kurumun modern olup olmamasıdır. Aslında 'modern', çağdaş/asrî veya muasır demek değildir.

"Modernist İslamcılık" ve fıkıh

Emekli bir hoca, Müslümanları, modernist İslamcı ve fıkhi geleneğe bağlı Müslüman, kısaca selefci-mezhepçi olmak üzere ikiye ayırıyor. Kendisi modernist İslamcı imiş. Modernist İslamcılar, Kitap ve Sünneti esas alırlarmış, ötekiler ise, fıkhi mezhepleri esas alırmış.


Bu ne cahillik?!. Dört fıkhi mezhepten hangisi Kitap ve Sünneti esas almaz ve hangisi Kitaba ve Sünnete aykırıdır? Bu İslamcılar, dört mezhepten farklı olarak ne yapmışlar da kendilerine modernist diyorlar? Namazın, orucun veya diğer ibadetlerin yeni, modern bir şekli mi olur, çağa göre ibadet değişir mi? Değişmezse, kendilerine modernist yaftasını niye takarlar ki?

Klasik ve modern kaynaklar

Güncel dini meseleler istişare toplantısı sonuç bildirgesi yayınlandı. Malum basının; tesettür kalkıyor, ezan Türkçe okunacak gibi çıkardığı yaygaraların yalan olduğu meydana çıktı.

Alınan kararlara bakalım: 4. maddenin c bendinde, (İslamın temel kaynağının sadece Kur’an olduğu, Sünnet’in kaynak değeri taşımadığı izlenimine yol açacak üsluptan kaçınılması) tavsiye ediliyor. Her ne kadar dinimizdeki dört delilden bahsedilmemişse de, yine de ılımlı sayılır.

H.Kırbaşoğlu’nun "Hz.İsa'yı Gökten İndiren Hadislerin Tenkidi" Başlıklı Makalesine Reddiye

Kur’an’a tarihselci zaviyeden bakan modernist müslümanlar bu gün geldikleri nokta itibariyle ameli hükümlerin yanı sıra itikadi meselelerin arka planında da tarihi motifler aramaktadırlar. Zihinlere nakşedilmeye çalışılan İslam, “buhar gibi yerden göğe yükselen, sonrada yağmur olarak geri dönen” dinin adıdır. Tarihselci anlayış, İslam medeniyetini var eden değerlerin yekununa bu bakış açısını hakim kılma arzusundadır. Bu çerçevede Kur’an’ın açık hükümleri bir takım gayi formüllerle te’vil kılıfına sokulup reddedilirken, Sünnet; “çağdaş” kabul edilen değerler mi’yar ittihaz edilerek doğrudan devre dışı bırakılmaktadır.