misyonerlik

Misyonerlerin Uydurduğu Hikaye

Sual: Bir misyonerin uydurduğu şu hikaye anlatılıyor. Bu hususta açıklama yapar mısınız?

(Bir misyoner, uydurduğu hikayede, meşhur bir Kur’an hocasının oğlunu ve torununu hıristiyan yapıyor. Bir hıristiyan, hocanın oğluna incillerden birini veriyor. Ona, “Kur’an beni kurtarmadı, değiştirilmiş İncil beni nasıl kurtarabilir ki?” dedirtiyor. Ama yine de okutuyor. İnciller sevgiden söz ediyormuş, günahlardan da temizliyormuş. (Ey İsa, sen benim rabbimsin) demiş. İsa, hocanın oğlunun hayatını değiştirmiş, bütün kötü alışkanlıklarını bıraktırmış.

Hocanın oğlu, hıristiyan olunca hiç kimse ona iş vermemiş. İsa’nın kendisini nasıl kurtardığını anlatınca, vahşi Müslümanlar ona hücum etmiş, polis onu tutuklamış. Karakolda, İncilleri komisere açıklamış. Komiser İncillerdeki gerçekleri öğrenince, onu serbest bırakmış.

MİSYONERLİK NEDİR? HEDEFLERİ NELERDİR?

Latince “Missio” kelimesinden türetilen mission (misyon), sözlükte görev, yetki, bir kimseye bir işi yapması için verilen özel görev anlamlarına gelmektedir. Özel bir mana olarak ise bir dinin tebliğini yapmaya denir. Misyoner (missionnaire) ise bu dinin tebliğini yapan kimsedir. Misyoner kelimesi normalde bütün dinlerin mensupları için geçerli olmakla birlikte günümüzde özel olarak hristiyanlığı yaymak isteyenlere denilmektedir. Misyonerlik denilince akla hristiyanlığın gelmesinin en önemli sebebi “misyon” kelimesinin Yeni Ahid(İncil) diline ait bir kelime olmasıdır.

Misyonerlerin nihai hedefi bütün dünyanın hristiyanlaşmasıdır. Bu nihai hedeften önce hristiyan olan ve olmayan toplumlar için ayrı ayrı hedefleri mevcuttur. Hristiyan ülkeler için gayeleri hristiyanları birlik içerisinde tutmak ve Batı Emperyalizmi’nin ve kültürünün tüm dünyada hakimiyetini sağlamaktır.

Hristiyan olmayanlar toplumlar için gayeleri ise onları hristiyanlaştırmaktır. Şayet bu mümkün olmazsa onları kendi dinlerinden soğutmak, şüpheye düşürmek ve sonraki nesiller yoluyla da tamamen dinlerinden döndürmektir.

Ehl-i kitabı kötüleyen, Allah'tır

Kur’an-ı kerimde, Ehli kitabın kâfir olduğunu bildiren âyet-i kerimelerden bazıları şöyledir:

(İbrahim ne Yahudi, ne de Hıristiyandı. O Allahı tanıyan doğru bir Müslüman idi.) [A. İmran 67] [Her peygamber gibi Hz. İbrahim de Müslüman idi. Ehli kitap hak olsa idi, böyle denmezdi.]

(“Yahudi veya Hıristiyan olun ki, doğru yolu bulasınız” diyenlere de ki: “Aksine biz, hanif [doğru olan] İbrahim’in dinine uyarız.”) [Bekara 135] [Ehli kitap hak olsa idi, sözleri red edilmezdi. Hz. İbrahim’in dini olan İslam’a uyan kurtulur.]

Peygamberimize inanmayan mümin olamaz

“Kelime-i tevhidin La ilahe illallah kısmını söyleyen, fakat Muhammedün Resulullah kısmını söylemeyen insanlara da merhametle bakmalı, çünkü ahirette onlar da Allahın sonsuz rahmetine kavuşacak” diyenler çıkıyor. Böyle inanan Müslüman olur mu, Cennete girer mi?

CEVAP: Allahın rahmeti, dünyada herkesedir. Ahirette, gayri müslimlere zerresi yoktur. Allahü teâlâ, (Rahmetim her şeyi kaplamıştır) dedikten sonra, (Rahmetim, benden korkup, haramdan kaçan, zekatını veren ve Kur’ana inananlar içindir) buyuruyor. Daha sonra da resule iman edip uymamızı emrediyor. (Araf 156-158)

İnternette dolaşan asırlık bayat hurafe

1950’de Şeyh Ahmet Vasiyetnamesi diye, İslam harfleri ile yazılı küçük bir risale okumuştum. Daha sonra bu risale kâğıtlara basıldı. Şimdi internet çıkınca, misyonerler tarafından tekrar yayılmasına çalışıldığı görülüyor. Okuyucularımızın bu bayat hurafeye alet olmaması için gazeteye tekrar yazmak zorunda kaldık. Zamanla bu yazı duruma göre değiştirilmiş. Eskiden bunu yazana Türbe bekçisi deniyordu. Daha sonra Harem anahtarının taşıyıcısı dendi. Şimdi ise, Türbe-i şerif hatibi deniyor.

ÖZÜR DİLEMESİ GEREKENLER

Papa Benedikt, sarf ettiği sözlerle haddini aşmıştır. Tabiî ki özür dilemelidir. Ancak; Papa Benedikt’in dinimize ve peygamberimize hakaret dolu sözlerinin yanında, Aziz Türk milletinden özür borcu olanların sadece Papa olmadığına inanmaktayım. Papa Benedikt, gizlemeye çalışılan Dinlerarası diyalogun ve haçlı batının maskesini düşürmüştür. Hıristiyanlar tarafından bilinen, fakat birilerinin ısrarla gizlemeye çalıştığı “şartlara uydurulmuş misyonerlik” olan Dinlerarası diyalogun gerçek yüzünü dünyaya haykırmıştır. Ama maalesef ülkemizdeki diyalog severler, Papalarını incitmemeye gayret ederek, “yüzeysel tepki" seviyesinde kalmaya özen göstermektedirler.

(MİSYON)ER KİŞİ NİYETİNE!

“HEPİMİZ insan olmaktan kaynaklanan özel bir potansiyele sahibiz ve ortak hedefler söz konusu olduğunda bu potansiyele müracaat ederek yollarımız, hedefe ulaşma zamanımız farklı da olsa bir şekilde amacımıza ulaşırız” der, bir psikoloji teoretisyeni. Bu aslında, “her insan dünyayı ve insanlığı kurtarmaya ya da batırmaya kuvvetli bir adaydır” öngörüsünün fikir altyapısını oluşturan bir düşüncedir. Bu anlamda ilgilendiğimiz, yetiştirmeye çalıştığımız her çocuk özel bir yaklaşım gerektirir zira o; dünyayı kurtarmaya ya da batırmaya kuvvetli bir namzettir. Ailenin ve eğitim sisteminin bu süreç içindeki rolü çocuğun yönelimleri açısından çok önemlidir.

Bazı sorulara Kur'an'dan cevaplar

Değerli okuyucular, misyoner faaliyetlerinin yoğunlaşmasıyla, bazı sorular sıkça sorulur oldu. Aşağıda, bu sorulardan bazılarını ve Kur’an’dan cevaplarını arz etmeye çalışacağım.

Soru: Biliyoruz ki, hak din çeşit çeşit değil, tektir. Haliyle Hazreti İbrahim’in dini de öyledir. Oysa, Hz. İbrahim’in dininden bahsedilirken, onun çeşit çeşit dini varmış gibi, çoğul olarak “İbrâhîmî dinler” deniliyor. Buna Kur’an’dan cevap, yani bu konuda açık bir ayet var mı?

Cevap: Var: “Kendini bilmeyen (ahmak)lardan başka kim İbrahim’in dininden yüz çevirir!” (Bakara, ayet: 130)