ESHAB-I KİRÂMIN FAZİLETİ VE HAZRET-İ MUÂVİYE
"Resulullah aleyhisselamın yüceliği, risalet makamının yüksekliği, nübüvvetinin nuru, öyle bir mertebede idi ki, şerefli bakışıyla baktığı kimse bir ahmak arabî de olsa, Allah'ın hikmetiyle söylemeye başlardı." (Mevahib, c.1, s.509)
Birgivî Vasiyetnamesi Şerhi'nde şöyle yazılı:
"Resulullahın (sallallahü aleyhi ve sellem) mübarek meclisinde az bir zaman kalan bir Müslüman köylü, hikmet söylemeye başlardı." (s.147)
Hindistan'da yetişmiş büyük alimlerden Muhammed Senâüllah-i Osmânî Dehlevî, İrşâd-üt-tâlibîn adındaki kitabında buyuruyor ki:
"Eshâb-ı kirâmın her birinin, Eshâb olmıyan müslümanların hepsinden daha üstün oldukları sözbirliği ile bildirilmişdir. Hâlbuki, kıyâmete kadar gelecek olan islâm âlimleri arasında ilimleri ve amelleri, Eshâb-ı kirâmın bazılarının ilm ve amelleri kadar olanları çok vardır: Bundan başka, hadîs-i şerîfde, (Başkaları Allah rızası için Uhud dağı kadar altın sadaka verseler, Eshâbımın Allah yolunda verdiği yarım Sâ’ arpanın sevâbına kavuşamazlar) buyuruldu. Eshâb-ı kirâmın ibâdetlerinin böyle kıymetli olması, Resûlullahın “sallallahü aleyhi ve sellem” sohbetinde bulunmakla, kalblerinde hâsıl olan (Bâtınî kemâl)lerinden dolayıdır. Onların bâtınları ya’nî kalbleri, Resûlullahın mubârek bâtınından nûr aldı. Bâtınları nûrlandı."
Büyük alim Kadı İyaz hazretleri diyor ki:
"Bir adam, Muafa b. İmran'a, Ömer b. Abdülaziz'in yanında Muaviye nerede kalır (diyerek, Ömer b. Abdülaziz hazretlerini üstün görünce), ona öfkelenerek şöyle der: Peygamber aleyhisselamın ashabına kimse kıyas edilemez. Muaviye, Peygamber aleyhisselamın ashabından, ailesinin akrabasıdır (zevcelerinden Ümmü Habibe'nin kardeşidir). Katib-i umumîsi, bilhassa vahiy katibidir." (Şifa-i Şerif, Resulullahın ashabına hürmet ve tazim kısmı, s.440)
İmam-ı Gazalî (rahmetullahi aleyh) hazretleri de buyuruyor ki:
"Allahü teâlâ ve Resulü (sallallahü aleyhi ve sellem) onları [bütün sahabeyi] övmüştür. Hazret-i Muaviye (radıyallahü teâlâ anh) ve Hazret-i Ali (radıyallahü teâlâ anh) arasında geçenler, imamlığı elde etmek için değil, ictihad üzerinedir." (İhya, c.1, s.297)
İmam-ı Şaranî hazretleri de şu mealdeki hadis-i şerifi yazıyor:
(Sahabelerim arasında fitne bulunacaktır. Allahü teâlâ onların benimle arkadaşlık etmeleri dolayısıyla kendilerini mağfiret eder. Sonra onların ardından bir topluluk bu fitne yoluna uyacaklar da fitne sebebiyle cehenneme girecekler.)
İmam-ı Şaranî sonra şunları söylüyor:
"Bu hadis-i şerif sahabelerin birbirleriyle olan harplerinin affedilmiş olduğuna delildir. Çünkü bu harp doğru bir yorumla olmuştur." (Muhtasaru Tezkireti'l Kurtubî, 6. Kısım)
Büyük İslam alimi İmam-ı Kastalanî de şöyle buyuruyor:
"Birçok ayet ve hadislerle sahabe-i kiramın adaletleri sabittir. Hiçbirini kınamak caiz değildir. Fitneye uğramış olsun veya olmasın onlara iyi niyet beslemek vaciptir. Fitneye uğrayanlar, görüş ve düşünceleri sebebiyle uğradılar. Nefislerinin arzu ve heveslerine uyarak değildi....Onların gösterdikleri fazilet ve kerametler önceki toplumlarda asla görülmemiştir ve onlardan sonra gelenlerin hiçbiri onların mertebesine ulaşmamıştır. Bütün bu mutluluğa erişmeleri Rasulullahın (aleyhisselam) mübarek bakışının etkisi ve bereketi sayesinde idi." (Mevahibü Ledüniyye, 1. cild, 5. bölüm)
Büyük alimlerden Muhammed Hadimî hazretleri "Onları hayırla yadederiz" başlığı altında diyor ki:
"İşte bu gibi ihtilaflar ictihaddaki hata üzerine dayandırılır. İctihadda hata eden ise muahaze olunmaz. Bilakis isabet edenin yarısı kadarıyla sevap kazanır." (Berika, c.2. s.95)
"Cumhur dedi ki: Onlardan birisine söven tazir olunur. Ebü'ssuud fetvalarında Hz. Muaviye'ye (radıyallahü anh) sövülmesi ve ona ta'n olunması hakkında fetva soran kimseye: Şiddetli bir vuruş ile ve kurtuluş alameti ve sadık tevbe zahir oluncaya kadar ebedi olmak üzere hapsedilir, diye cevap verdi." (Berika, c.2, s. 161)
İmam-ı Malik radıyallahü anh diyor ki:
"Peygamberimizin sallallahü aleyhi ve sellem Eshabından birine, mesela Ebû Bekr'e veya Ömer'e veya Osman'a veya Mu’âviye'ye veya Amr ibni Âs'a radıyallahü anhüm söven ve onları kötüleyen bir kimse, eğer yoldan çıkdılar, kâfir oldular dedi ise, bu kimseyi öldürmelidir. Yok eğer başka bir ayıb ve kusur ile kötüledi ise, şiddetli dövmelidir." (Kadı Iyaz, Şifa-i Şerif)
Kütüb-i Sitte Tercüme ve Şerhi isimli eserde şu yazılar mevcuttur:
“Saîd İbnu'l-Müseyyeb, Hz. Ömer (radıyallahu anh)'tan naklediliyor: "Demişti ki: "Ben Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ı dinledim, buyurmuştu ki: "Ben, Rabbimden Ashabımın benden sonra düşeceği ihtilaf hakkında sordum. Bunun üzerine şöyle vahyetti: "Ey Muhammed! Senin Ashabın benim nezdimde, gökteki yıldızlar gibidir. Bazıları diğerlerinden daha kavidirler. Her biri için bir nûr vardır. Öyleyse, kim onların ihtilaf ettikleri meselelerden birini alırsa, o kimse benim nazarımda hidayet üzeredir."Hz. Ömer der ki: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) (devamla) ilave etti:"Ashabım yıldızlar gibidir, hangisine uyarsanız hidayeti bulursunuz." [Rezîn tahriç etmiştir. (Hadisin birinci kısmını Câmi'u'us-Sağîr'de Suyutî kaydeder (Feyzu-Kadîr 4, 76). İkinci kısmı da İbnu Abdi'l-Berr, Câmi'u'l-İlm'de kaydetmiştir (2, 91).]
AÇIKLAMA: Münâvî şu açıklamayı sunar: "Ashabın ihtilafı rahmettir. Zira onların (ihtilaf ve) kavgaları dünya için değil, din içindir. Onlar dünya açısından ayrılmış olsalar da tevhîd meselesinde tek bir ruh gibidirler. Hepsi de dine ve din ehline yardımcı oldular. Şirke ve onun temeline darbe indirdiler, pek çok diyarları İslâm adına fethettiler. Küffârı kovup fâcirleri dize getirdiler, takva kelimesine davet ettiler. Din onları kaynaştırdı, dünya ise ayırdı. Allah da onlara, kesbettikleri (sebebiyle), kendi şiddetlerini tattırdı." İslâm ülemâsı bu hadisin mefhumuyla âmel etmiştir. Hadis, siyasi meselelerdeki ihtilafın sahabelere bir ta'n vesîlesi olmayacağını bildiriyor. Onlar, görüşlerinde dinin menfaatini arıyorlardı. İyi niyetli yaptıkları içtihad, ihtilafa sebep olmuştur. Niyetleri hâlis olduğu ve müçtehid oldukları için onlar bu ihtilaf sebebiyle ta'n edilemezler.” (Prof. Dr. İbrahim Canan, Kütüb-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 12/418)
Ahmed Davudoğlu hoca da Sahih-i Müslim Tercüme ve Şerhi’nde (Eshabımdan kimseye sövmeyin! Çünkü biriniz Uhud (dağı) kadar altın infak etse, onların bir ölçeğine veya yarısına erişemez.) mealindeki hadis-i şerifi takiben İmam-ı Nevevi’nin şu sözlerini bildiriyor:
“Nevevî diyor ki: (Fitnelere karışmış olsun olmasın eshab-ı kirama sövmek haramdır; haram kılınan kötülüklerdendir. Çünkü onlar müctehiddirler. Sahebenin faziletleri bahsinde izah ettiğimiz gibi, onlar bu harbler hususunda tevilcidirler.)” (Sönmez Yayınevi, 1983; c.10, Bab:54, s.465)
Yine Sahih-i Müslim Tercüme ve Şerhi’nde şunlar yazılı:
“Nevevî diyor ki: Olup biten harplere gelince: Bu harpler sebebiyle her taifede bir şüphe hâsıl olmuştu ki, bu şüphe sebebiyle her taife kendinin doğru hareket ettiğine inanıyordu. Ashabın hepsi âdildirler. Allah-onlardan razı olsun. Harblerinde ve sâirede ise tevilcidirler. Bu te'vilcilik onlardan hiç birini adaletten çıkarmamıştır. Çünkü onlar müctehiddirler. İctihadi bir takım meselelerde ihtilâf etmişlerdir. Nitekim onlardan sonra gelen müctehidler de kan ve sâire meselelerinde ihtilâf etmişlerdir. Bundan, onlardan herhangi birinin eksik taraflı olması lâzım gelmez. Bilmiş ol ki, bu harblerin sebebi, dâvaların şiddetle birbirine benzer olmasıdır. Bundan dolayı ashabın ictihadları muhtelif olmuş, kendileri üç kısma ayrılmışlardır. Bir kısma göre ictihad sayesinde hakkın bu tarafda olduğu, muhalifinin âsî sayıldığı anlaşılmıştır. Bunların itikadına göre âsî ve bâği olan muhalifle harbetmek vâcibdir. Onlar da bunu yapmıştır. İkinci kısım birincilerin tam aksinedir. Onlar da ictihad sayesinde hakkın karşı tarafda olduğunu anlamışlardır. Binâenaleyh o tarafa yardım etmek vâcibdir. Üçüncü kısım hiç bir tarafı tercih edemeyip hayrette kalanlar ve ne hüküm vereceğini bilemeyenlerdir. Bunlar her iki fırkadan uzak kalmışlardır. Bu hareket onlar hakkında vâcibdir. Çünkü: Bir müslümanın ölümü hakettiği anlaşılmadıkça üzerine hücum etmek helâl değildir. Bunlar iki tarafdan birinin tercih edileceğini ve hakkın onunla olduğunu anlasalar yardımdan geri kalmaları caiz olmazdı. Binâenaleyh hepsi mazurdurlar, Allah kendilerinden razı olsun. Bundan dolayıdır ki, Ehl-i Hak ve icmâına îtimad olunan ulemâ bu zevatın şahitliklerinin ve rivayetlerinin kabulüne, adaletlerinin kemâline ittifak etmişlerdir.” (Sönmez Yayınevi, 1983; c.10, Bab:1, s.207)
Hafız İbni Hacer diyor ki:
Hadis ravisi Müslim'in en yüce şeyhlerinden, asrının imamı olan Ebu Züra er-Razi demiş ki: "Birisi, Resulullah'ın (aleyhisselam) eshabından birisini noksanlıkla ayıplarsa, gerçekten o kimsenin zındık olduğunu bil. Çünkü Resulullahın (aleyhisselam) peygamberliği doğrudur. Kur'an-ı kerim de doğru bir kitapdır ve Peygamber'in (aleyhisselam) getirdiği din de hakdır. Bunların hepsinin hak, doğru oldukları itikadı bize sahabeden gelmiştir. Onları (sahabeleri) cerh eden, ayıplayan kimse, ancak Allah'ın kitabını, Resulü'nün sünnetini iptal etmek ister. Öyle ise cerh edilmek o kimseye daha yakışır ve zındıklık, sapıklık, yalan söylemek, fasıklık nitelikleriyle nitelenmeye o kimse herkesden daha layıktır." (Es-Savaiku'l-Muhrika)
Gümüşhanevî hazretleri de şöyle buyuruyor:
"Ehl-i sünnet ve'l-cemaat mezhebine göre, bütün sahabeler, Resulullah'ın (aleyhisselam) övdüğü gibi tezkiye edilir ve övülürler. Hz. Ali ve Hz. Muaviye arasında meydana gelenler bir ictihad meselesidir. Bunun aksini iddia edenler doğru yoldan sapmış olurlar." (Ehl-i Sünnet İtikadı, Bedir Yayınevi, 7. Baskı, s.84, 73 nolu dipnot)
Hafız İbni Hacer-i Mekkî hazretleri de şu hadisleri yazıyor:
(Allah'ım, onu [Muaviye’yi] hâdi ve muhdi eyle) (Yani, Onu doğru yola ulaştır ve doğru yola ulaştırıcı eyle!)
(Allah'ım, Muaviye’ye kitabet ve hesap öğret ve onu azaptan koru.)
Sonra diyor ki:
"Hiç şüphe yok ki, Hz. Peygamber aleyhisselamın duası müstecaptır (kabul olunur)." (Es-Savaikul-Muhrika, 11. Bölüm. s.486)
Kadı İyaz hazretleri de, "Resulullahın bütün duaları kabul edilirdi" başlığı altında "Muaviye'ye dua etmiştir ve onun duası sayesinde halife olmuştur" diyor (Şifa-i Şerif, s.326).
İmâm-ı Rabbânî 1. cild, 251. mektupda diyor ki:
Peygamberimizin “sallallahü aleyhi ve sellem”, Eshâbının hepsi “radıyallahü anhüm” büyükdür. Her birini büyük bilmek ve söylemek lâzımdır. Enes bin Mâlik “radıyallahü anh” buyuruyor ki, Peygamberimiz “sallallahü aleyhi ve sellem” buyurdu ki, (Allahü teâlâ, bütün insanlar arasından beni seçdi, ayırdı. İnsanların en iyisini bana Eshâb olarak seçdi. Bunların arasından da bana akrabâ ve yardımcı olarak en üstünlerini ayırdı. Bir kimse, Beni sevdiği için, bunlara hurmet ederse, Allahü teâlâ, onu her tehlükeden korur. Onlara hakâret ederek, Beni incitenleri de incitir). Abdüllah ibni Abbâs buyuruyor ki, Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem” buyurdu ki: (Eshâbıma dil uzatanlara, onları söğenlere, Allah la’net eylesin. Bütün meleklerin ve insanların la’netleri onların üzerine olsun!) Âişe-i Sıddîka “radıyallahü anhâ” buyuruyor ki, Resûl “sallallahü aleyhi ve sellem” buyurdu ki: (Ümmetimin en kötüsü, Eshâbıma dil uzatmağa cesâret edenlerdir).
Eshâb-ı kirâm “aleyhimürrıdvân” arasında olan muhârebeleri iyi sebeblerden, güzel düşüncelerden ileri geldi bilmek, dünyâlık için, menfe’at için bilmemek lâzımdır. Çünki, onların ayrılığı ictihâd ve te’vîl ayrılığı idi. Hevâ ve hevesden doğan ayrılık değildi. Ehl-i sünnet âlimleri hep böyle söylüyor. Şu kadar var ki, hazret-i Emîr ile muhârebe edenler, hatâ etdi. Hak, hazret-i Emîr “radıyallahü anh” tarafında idi. Fekat hatâları, ictihâd hatâsı olduğundan, birşey denemez ve dil uzatılamaz. (Şerh-ı mevâkıf) kitâbına göre, Âmidî diyor ki, (Cemel ve Sıffîn vak’aları ictihâd yüzünden idi). Ebû Şekûr-i Sülemî, (Temhîd) kitâbında diyor ki, (Ehl-i sünnet vel-cemâ’ate göre hazret-i Mu’âviye ve Onunla berâber olanlar “radıyallahü anhüm” hatâ etmişlerdi. Fekat hatâları, ictihâd hatâsı idi). İbni Hacer-i Mekkî (Savâ’ık) kitâbında diyor ki: (Hazret-i Mu’âviyenin hazret-i Emîr ile “radıyallahü anhümâ” muhârebesi, ictihâd sebebi ile idi. Ehl-i sünnet âlimleri böyle biliyor)... Büyüklerin kitâbları hep ictihâdda hatâ olduğunu bildirmekdedirler. İmâm-ı Gazâlî ve kâdî Ebû Bekr ve diğer imâmlar “rahmetullahi teâlâ aleyhim ecma’în” bunlar arasındadır. O hâlde Hazret-i Emîr “radıyallahü anh” ile muhârebe edenlere fâsık, yoldan çıkmış gibi şeyler söylemek câiz değildir.
İmâm-ı Rabbânî ve yolundakileri anlatan Berekât isimli kitap m. 1627 yılında Hindistan'da yazılmış. Kitabın orijinali Farsça. Aşağıdaki yazılar bunun tercümesinin 5. baskısının 272. sayfasında mevcuttur. Kitabın yazarı Muhammed Hâşim diyor ki:
Seyyidlerden bir genç, medresede talebe arkadaşım idi. Birgün soluk soluğa geldi. Başından geçen, şaşılacak bir şeyi anlatdı. Ahmed Fârûkî hazretlerinin büyük bir hârikasını görmüşdü. Dedi ki: Hazret-i Alîye karşı savaşanları ve hele hazret-i Mu’âviyeyi sevmezdim. Bir gece, senin üstâdının [ya’nî İmâm-ı Rabbânînin] Mektûbâtını okuyordum. Buyuruluyor ki, (İmâm-ı Enes bin Mâlik buyurdu ki, hazret-i Mu’âviyeyi sevmemek, Onu kötülemek, hazret-i Ebû Bekri ve hazret-i Ömeri sevmemek ve bunları kötülemek gibidir. Ona söğene, bunlara söğene verilen cezâyı vermek lâzımdır). Bunu okuyunca canım sıkıldı ve hiç yerinde olmıyan bir yazıyı buraya yazmış, dedim. Mektûbâtı yere atdım. Yatağıma uzandım, uyudum. Rü’yâda gördüm ki, senin o yüce şeyhin öfkeli olarak yanıma geldi. İki mubârek elleri ile kulaklarımı çekdi ve ey câhil çocuk! Sen bizim yazdığımızı beğenmiyorsun ve kitâbımızı yere atıyorsun. Benim yazımı okuyunca, şaşaladın ve inanmadın. Ama, gel seni bir zâta götüreyim de gör! Onun arkadaşları olan, Resûlullahın “sallallahü aleyhi ve sellem” Eshâbını sevmediğin için aldandığını, Ondan işit, buyurdu. Beni çekerek, bir bağçeye götürdü. Beni bağçenin kapısında bırakıp, kendisi yalnızca ilerledi. Uzakda görünen büyük bir odaya girdi. Odada nûr yüzlü, büyük bir zât oturuyordu. Çekinerek ve saygı ile, o zâta selâm verdi. O da, gülerek karşıladı. Önünde edeb ile diz çöküp oturdu. Ona birşeyler söylüyor. Beni gösteriyordu. Uzakdan bana bakışlarından, beni söylediği anlaşılıyordu. Biraz sonra, senin o yüce şeyhin kalkdı. Beni çağırdı. Bu oturan zât, hazret-i Alî “radıyallahü anh”dır. İyi dinle! Bak ne buyuruyor, dedi. İçeri girdik. Selâm verdim, (Sakın, sakın! Resûlullahın “sallallahü aleyhi ve sellem” Eshâbına karşı, kalbinde hiçbir dargınlık bulundurma! O büyüklerden hiçbirini, hiç kötüleme! Aramızda muhârebe şeklinde görünen işlerimizin, hangi iyi niyyetlerle yapıldığını, biz ve O kardeşlerimiz biliriz) dedi. Senin O yüce şeyhinin şerefli adını söyliyerek, (Bunun yazılarına da, sakın karşı gelme!) buyurdu. Bu nasîhatı dinledikden sonra, kalbimi yokladım. O, harb edenlere karşı bulunan soğukluğun, düşmanlığın, kalbimden çıkmadığını gördüm. Bu hâlimi hemen anladı. Öfkelendi. Senin yüce şeyhine bakarak (Bunun gönlü dahâ temizlenmedi. Suratına bir tokat indir!) dedi. Şeyh hazretleri, yüzüme kuvvetli bir tokat indirdi. Tokadı yiyince, kendi kendime dedim ki, bunu sevdiğim için, Onlara düşmanlık etmişdim. Hâlbuki kendisi, Onlara düşmanlığımdan bu kadar çok incinmekdedir. Bu hâlden vazgeçmemi istemekdedir. Artık ben de, bu düşmanlıkdan vazgeçmeliyim! Kalbimi yokladım. Düşmanlık, kırgınlık kalmamış, tertemiz buldum. O anda uyandım. Şimdi de kalbim, o kinden temizlenmişdir. O rü’yânın, o sözlerin tadı, beni başka şekle sokdu. Kalbimde, Allahdan başka hiçbirşeyin sevgisi kalmadı. Senin yüce şeyhine ve Onun yazılarındaki ma’rifetlere inancım katkat artdı.
Hazırlayan: Murat Yazıcı
ESHAB-I KİRÂMIN FAZİLETİ VE HAZRET-İ MUÂVİYE yorumları
misafir
20.12.2010Said Nursi hazretleri allahın bütün evliyaları bir şehirde toplansalar aralarında en ufak bir kavga ve niza meydana gelmez diye buyurmaktadır. ashab-ı kiram'da (ra) Allah'u Teala (cc) Hazretlerinin evliya kullarındandırlar, Allah'ın evliyaları birbirleri ile savaşmazlar, eğer sahabe diye bildiğimiz iki fırka birbiriyle savaşmış ve birbirinin kanını dökmüşler ise bir tarafta problem var demektir.
misafir
22.09.2011Said Nursi demis(mis)
Kusura bakmayin, ama Said Nursi daga cekilip, Kitap yazmakla mesgul olan bir kisi. Said Nursi yaptigi hatalar neticesin´de bir takim seyleri birakip, yaptigi hatayi anlayarak kabina cekilmis. ONUN Ashabi Kiram hakkin´da yazi yazmaya, hele hele hüküm cikarmaya ne ilmi yeter, nede Manevi yönü!
Said Nursi diyerek Ashabi kirami elestirmek, kisideki Islam algisindaki bozukluk´dan kaynaklanmak´dadir. Ashabi kiramin ayaklarindaki toz ola bilse keske Nursiler!
Bilmediginiz mevzularda, konusmamak evladirkül kedisi
22.09.2011anliyamiyorum adam gecmiste hata yapmis siyasete girmis belki bilmedigimiz hatalarida olmus olabilir ama sonu onemli ben nurcu kesinlikle deilim ama Allahin evliyasinada laf soylettirmem... manevi yonu derken ne demek istiyosunuz ki sizlerin cok mu manevi yonu yuksekte adami karaliyosunuz eger ilmi olmazsa kitap yazmaz onca insan imana gelmezdi bence vazgecin ve ortalikta dolasan bu propogandalardan nasibinizi almayin ... uzucu gercekten uzucu bir durum...
misafir
16.06.2012Allahu Ekber bu mubarek günde ne ile karşılaştım.
Bu şimdi sözmü yani, bir tarafta problem var demekte ne demek. İctihad var ve bu emirdir.
Said efendi bu sözünü kasıtlı söylemiş ise işte fitnenin kaynağı burada, yok safiyane müslimanları savunmak için ise çok safmış kusura kalınmasın kimse yahuuu...
SAHABE-İ Kiram ne demek bilmeyenler bunu lütfen öğrenin yoksa ahirette ki hesabı verilecek gibi değil Emri maruf nehyi anil münker hizaya gelmeliyiz hizaya bu ne yahuuu önüne gel her şeyi söylüyor Ebu BEKİR SIDDIK radiyallahu anh ağına taş koyarmış mubarek BİZ İSE AĞZIMIZA ATEŞ ALIYORUZ ATEEEŞŞŞ anlayana vesselamZERRİN
26.06.2012Tarihi olayları ne kadar tarafsız şekilde incelesek de hatalar olabileceğine inanıyorum ,Muaviye konusuna gelince Hz.Ali efendimiz peygamber evinde büyüyen , peygamber terbiyesi ile yetişmiş ve hakkında sayısız övgü dolu peygamber sözü olan başımızın tacı sahabedir.Muaviye böyle kıymetli bir zata karşı savaşmışmıdır?Kuran sayfalarını mızraklarına takan ordusu ile hz.Ali ye karşı çıkıp onu üzmüş müdür buna bakarım.Bu tür davranışları yapan kişiye de saygı duymam.Ebu cehil de efendimizi her gün görüyordu sahabe mi sayalım ?Ben sünni bir ailedenim fakat hz.Ali ile çekişen ,hz.Ebu Zer in uyarılarını dikkate almayan birine şüpheyle yaklaşırım.Bir de hadis okumuştum o konuyu da açarsanız sevinirim efendimiz Muaviye ye gelmesi için haber salıyor fakat yemek yiyen muaviye gelmiyor peygamberimizde doymasın inşaallah şeklinde bir söz söylüyor bunu tafsilatlı açıklarsanız iyi olur.Şimdiden teşekkür ederim.
Konular
- TEFSİRLER
- KUR'AN-I KERİMİ KİM ANLAR?
- Diplomaya Güvenerek Tefsir İlmine Dalmaya Kalkışanlara
- KUR'AN-I KERİMDEKİ MECAZLAR
- SİZ HİÇ DÜŞÜNMEZ MİSİNİZ?
- KUR'AN-I HERKES ANLAYABİLİRMİŞ
- KUR'AN-I KERİMİ TERCÜME ETMEK
- RESULULLAH EFENDİMİZ ÜMMİ İDİ
- PEYGAMBER EFENDİMİZİN FAZİLETLERİ
- SEN OLMASAYDIN
- PEYGAMBER EFENDİMİZİN IRKI
- RESULULLAH EFENDİMİZİN ÜSTÜNLÜKLERİ
- PEYGAMBER EFENDİMİZİN MUCİZELERİ
- MİRAC MUCİZESİ
- MUCİZE VE KERAMET HAKTIR
- M.ABDUH VE C. EFGANİ HAKKINDA YAZILANLAR
- Şevkânî Kimdir?
- NECD BÖLGESİNDE ÇIKAN FİTNELER
- Vehhabî Vahşeti
- İbni Suud'a Şovalyelik Nişanı
- SALAT NE DEMEKTİR?
- İmam-ı Rabbani Hazretleri,dörtyüz sene önce buyurdu ki
- AHIRET HAVA YOLLARI
- Yangın İçinde Halay
- DİNİMİZİ YIKMA PLANLARI
- YALNIZ KUR'AN DİYEN YALANCILAR
- KUR'AN VE SÜNNETİ İNKAR
- BİD'AT NEDİR, NE DEĞİLDİR
- BİD'AT VE BİD'AT EHLİ OLANLAR
- BİD'AT EHLİ İLE DOSTLUK KURMAK