Marsta yağmur, virajda kalbur, sırtımda kambur
Belki bir feryad, belki de sessiz çığlık. Görünen ise sisli bir hava, uluyan kurtlar ve bir bilinmezin ortasına hop diye düşüverme…
Sıra şimdi kimde. Nasıl bir katliama kurban gidecek iyi niyetler. Nerede gerçekleşecek beklenmedik suikast. Kurban kim?
Nasıl geçirecekler boyunduruğu, sadece hakka eğilmiş boyna? Kaç koldan saldırıp bir çırpıda yutuverecekler bir masum geleceği. Açıp gözlerimizi sağımıza solumuza, önümüze arkamıza, altımıza üstümüze bakma zamanı gelmedi mi?
Görebiliyor muyuz bize doğru hızla menzil alan zehirli okları. Görebiliyor muyuz sessizce kılığından çıkmış hançerleri.
Evet, şimdi sıra kimde? Hangimiz kurbanız şeytana uşak olmuş masum yüzlü gerçeklere. Bu bir iğneli fıçı ayini değil. Bu endülüste kalan son Müslümanların katliam töreni de değil. Asırlardır türkün son kalesi selanikin düşman eline düşüşü de değil.
Bu Endülüsleri feth eden, Selanikleri Türk yurdu yapan, viyana kapılarında nam salan temiz yüreklerin işgali. Bu şeytaların korkulu rüyası bir toplumun teker teker, adım adım iman yurdundan batıl şehrine sürgünü… Tıpkı zifiri karanlıkta evlerinden toplanıp vagonlarla yerinden yurdundan alınıp sibiryanın derinliklerine taşınan kırımlı Kafkasyalı, Özbek, tatar ve Türkmen biçareler gibi.
Önce ufuklarımızı karartıp, hayallerimize prangalar vuran şeytanın uşakları, sonra yıktılar yüreklerimizdeki mescidleri. Ahır yaptılar kalplerimizdeki Allah sevgisi ile yeşermiş bahcelerimizi..
Hangi hanede şimdi sıra? Hangi kahramana doğrultuldu içine demogeji kurşunları ile doldurulmuş kahpelik silahları…
Hangi kanallarda boy gösteriyor pembe rüyalar? Hangi dizilerde zift sürülüyor, hakka giden yollar? Hangi dizelerle zemin hazırlanıyor yarının Endülüslerine?
Bölünüp parçalanmış cihad yolcuları.. Yıkılan umutlar… Kanmış yürekler.. Kurbanlık seçildi şeytanın emellerine. Beslenip okşanırken mutluydular ilerledikleri yolda akibetten habersiz. Mutluydular seçilmiş olduklarından. Mutluydular ön saflarda olduklarından.. Mutluydular yeniden Selanik’e kosava’ya budin’e feth için gittiklerine sanarken, kurban seçildiklerinden habersiz… Hala mutlulardı üç kıtadan da öte Mars’ı bile feth edeceklerinin hayalerini kurmaktan.
Tarih bir kişi ile yazılmadı. Koca bir tarih bir kişi ile başlayıp bir kişi ile de bitmedi. Tarih yazanlar bir bir olup bir araya geldiler.. birden çıkıp koca ordular oldular. Kahraman askerlerden oldular. Ne zaman ki onlar bir bir halkadan kopmaya başladı. Hepsi ayrılıp kendi bir dünya derdine düştü geride ne Girit kaldı, ne Selanik, ne Rodos ne de dünya liderliği…
Şimdi yine düşman bir bir olup birlik olup bizi bir bir ayırma derdinde.. Hemde dört bir koldan, her bir cenaptan.. Acımasızca saldırmakta. En büyük kalleşlikleri bile lütufta bulunurcasına davul zurna ile ikram etmekte. Yediden yetmişe ekranlara kitlenip alkışlar tutarken lütuflarına, yattığımız yerden onların marsta kuracakları koloniler için dua etmekte…
Şeytan yatmış pusuya, bebişleri Kuran yolundan çevirirken, anne babaları da bir o yana bir bu yana hoplatıp doyumsuzluk girdabındaki villarında eylendirmekte..
Kısaca marsta yağar yağmur, virajlar tıpkı olmuş kalbur, sırtımızda bin bir kambur.. Savrulup gidiyoruz. Ya silkelenip kendimize geleceğiz. Ya da son 200 yıldır yaptığımız gibi gidenlerin arkasından el sallayacağız
Panzehir
www.zehirli.org
Sıra şimdi kimde. Nasıl bir katliama kurban gidecek iyi niyetler. Nerede gerçekleşecek beklenmedik suikast. Kurban kim?
Nasıl geçirecekler boyunduruğu, sadece hakka eğilmiş boyna? Kaç koldan saldırıp bir çırpıda yutuverecekler bir masum geleceği. Açıp gözlerimizi sağımıza solumuza, önümüze arkamıza, altımıza üstümüze bakma zamanı gelmedi mi?
Görebiliyor muyuz bize doğru hızla menzil alan zehirli okları. Görebiliyor muyuz sessizce kılığından çıkmış hançerleri.
Evet, şimdi sıra kimde? Hangimiz kurbanız şeytana uşak olmuş masum yüzlü gerçeklere. Bu bir iğneli fıçı ayini değil. Bu endülüste kalan son Müslümanların katliam töreni de değil. Asırlardır türkün son kalesi selanikin düşman eline düşüşü de değil.
Bu Endülüsleri feth eden, Selanikleri Türk yurdu yapan, viyana kapılarında nam salan temiz yüreklerin işgali. Bu şeytaların korkulu rüyası bir toplumun teker teker, adım adım iman yurdundan batıl şehrine sürgünü… Tıpkı zifiri karanlıkta evlerinden toplanıp vagonlarla yerinden yurdundan alınıp sibiryanın derinliklerine taşınan kırımlı Kafkasyalı, Özbek, tatar ve Türkmen biçareler gibi.
Önce ufuklarımızı karartıp, hayallerimize prangalar vuran şeytanın uşakları, sonra yıktılar yüreklerimizdeki mescidleri. Ahır yaptılar kalplerimizdeki Allah sevgisi ile yeşermiş bahcelerimizi..
Hangi hanede şimdi sıra? Hangi kahramana doğrultuldu içine demogeji kurşunları ile doldurulmuş kahpelik silahları…
Hangi kanallarda boy gösteriyor pembe rüyalar? Hangi dizilerde zift sürülüyor, hakka giden yollar? Hangi dizelerle zemin hazırlanıyor yarının Endülüslerine?
Bölünüp parçalanmış cihad yolcuları.. Yıkılan umutlar… Kanmış yürekler.. Kurbanlık seçildi şeytanın emellerine. Beslenip okşanırken mutluydular ilerledikleri yolda akibetten habersiz. Mutluydular seçilmiş olduklarından. Mutluydular ön saflarda olduklarından.. Mutluydular yeniden Selanik’e kosava’ya budin’e feth için gittiklerine sanarken, kurban seçildiklerinden habersiz… Hala mutlulardı üç kıtadan da öte Mars’ı bile feth edeceklerinin hayalerini kurmaktan.
Tarih bir kişi ile yazılmadı. Koca bir tarih bir kişi ile başlayıp bir kişi ile de bitmedi. Tarih yazanlar bir bir olup bir araya geldiler.. birden çıkıp koca ordular oldular. Kahraman askerlerden oldular. Ne zaman ki onlar bir bir halkadan kopmaya başladı. Hepsi ayrılıp kendi bir dünya derdine düştü geride ne Girit kaldı, ne Selanik, ne Rodos ne de dünya liderliği…
Şimdi yine düşman bir bir olup birlik olup bizi bir bir ayırma derdinde.. Hemde dört bir koldan, her bir cenaptan.. Acımasızca saldırmakta. En büyük kalleşlikleri bile lütufta bulunurcasına davul zurna ile ikram etmekte. Yediden yetmişe ekranlara kitlenip alkışlar tutarken lütuflarına, yattığımız yerden onların marsta kuracakları koloniler için dua etmekte…
Şeytan yatmış pusuya, bebişleri Kuran yolundan çevirirken, anne babaları da bir o yana bir bu yana hoplatıp doyumsuzluk girdabındaki villarında eylendirmekte..
Kısaca marsta yağar yağmur, virajlar tıpkı olmuş kalbur, sırtımızda bin bir kambur.. Savrulup gidiyoruz. Ya silkelenip kendimize geleceğiz. Ya da son 200 yıldır yaptığımız gibi gidenlerin arkasından el sallayacağız
Panzehir
www.zehirli.org
Konular
- KARAMAN HOCANIN "VAR"LARI VE "YOK"LARI-21
- KARAMAN HOCANIN "VAR"LARI VE "YOK"LARI- 22
- KARAMAN HOCANIN "VAR"LARI VE "YOK"LARI- 23
- EHL-İ KİTAP İLE ARAMIZDAKİ 'ORTAK KELİME'
- Teorisinin Bel Kemiklerini Kıran Bir Kaç Soru
- Evren - Entropi ve Tersinim Gerçeği
- Son Günlerde Ortaya Atılan Montaj Kasedi ile İlgili Haberler
- Kanunu Sultan Süleyman'a olan kin 500 yıldır hala bitmiyor!
- Okuyucu Soruları 26 Bediüzzaman ve Risalei Nur 22
- Hz. Mu'âviye (ra)
- Tercüme farkı..
- Meal yerine ne öneriyoruz?
- EHLİ SÜNNET VEL CEMAAT KİMİN TEKELİNDE
- Okuyucu Soruları 26 Bediüzzaman ve Risalei Nur
- İngilizcedeki "MOSQUE" sivrisinek kelimesinden mi türetildi?
- Takva- tağva gerilimi
- Hadis
- ADEMİN KALBİ HASTA
- Suriye'de olanlar
- Geronimo
- Nüzûl-i İsa Hadisleri: Mustafa İslamoğlu'nun bir soruya verdiği cevap üzerine
- Bre asıl mel'un sizsiniz siz!
- Bid'at ehli ile ilgili dinimizin hükümleri nelerdir?
- Muhammed Esed meali
- Kürtler: Bir delikten iki kere sokulmak
- DİN HIRSIZLARI !!!
- Caferiler gerçekten Caferi mi?
- Kusurlu Mal Albânî
- Mason Abduh Said Nursi'nin Üstadı mı?
- Allah'a hamd, kula teşekkür