Zehirli | Konular | Kitaplar

iman esasları

Her şey Levh-i mahfuzda yazılıdır

Bugün de, “Herkesin Cennetlik veya Cehennemlik olduğunu Allah bir yere yazmamıştır, alın yazısı, kader diye bir şey yoktur” iddiasına cevap veriyoruz. İnsanların başına gelecek olaylar, doğacakları, ölecekleri ve ne iş yapacakları gibi bütün bilgiler, levh-i mahfuz denilen bir kitaptadır. Bu kitaptaki bilgilere kader deniyor. Kader hakkında birçok âyet-i kerime vardır. Bazılarının meali şöyledir:

(Allah, dilediğini siler, dilediğini değiştirmez. Ümm-ül-kitab [levh-i mahfuz] Ondadır.) [Rad 39]

Kötülükleri yaratan başkası mı?

“Şer Allah’tan değildir, herkes kaderini kendisi yaratır” diyenlere bugün de cevap veriyoruz.

Mektubat-ı Rabbanide buyuruluyor ki:

İmam-ı a'zam hazretleri, imam-ı Cafer-i Sadık hazretlerine sordu:

- Allah, insanların istekli işlerini, onların arzusuna bırakmış mıdır?

- Hayır, rübubiyetini, [yaratmak ve her istediğini yapmak büyüklüğünü] aciz kullarına bırakmaz.

- O zaman kullarına, işleri zorla mı yaptırıyor?

- O âdildir. Kuluna zorla günah işletip, sonra da Cehenneme sokmaz.

- O halde, insanların, istekli hareketini kim yapıyor?

Allahü teâlâ elbette her şeyi bilir

Dün, hayır ve şerrin Allah’tan olduğunu âyet ve hadislerle kısaca ispat etmiştik. Bugün ise, “Eğer herkesin Cennete veya Cehenneme gideceğini Allah biliyorsa, o zaman bizi niçin sorumlu tutuyor? Nereye gideceğimizi biliyorsa, peki niye bize koskoca Kur’anı gönderdi? Niye emirler ve yasaklar bildirdi? Alın yazısı diye, kader diye bir şey yoktur, herkes kendi kaderini kendisi çizer” savına cevap veriyoruz.

CEVAP

Hayır da, şer de Allah’tandır

Kur’an âyetlerini istediği gibi eğip bükerek yanlış anlamlar verip dini içten yıkmaya çalışan birisi, “Hayır Allah’tan ama şer Allah’tan değil. Şerri insan kendisi yaratır. Bunlar, şerrin Allah’tan olduğu inancını bir de Amentü’ye dahil etmişler. Âyet ve hadiste böyle bir şey yok. Eğer herkesin Cennete veya Cehenneme gideceğini Allah biliyorsa, o zaman bizi niçin sorumlu tutuyor? Nereye gideceğimizi biliyorsa, peki niye bize koskoca Kur’anı gönderdi? Niye emirler ve yasaklar bildirdi? Bu dine iftiradır. Alın yazısı diye, kader diye bir şey yoktur, herkes kendi kaderini kendisi çizer” diyor. Lütfen bu konuyu âyet ve hadislerle açıklayın.

CEVAP

Ehl-i kıble tekfir edilmez

“Günde beş defa Kâbe’ye yönelip, tehiyyatta kelime-i şehadeti söyleyen, küfre düşüp küfrüne tövbe etmese de, küfrü üzerinde sabit kalmaz” diyenler çıkıyor. Bu yanlış değil mi?

CEVAP

Bu söz ehl-i sünnet itikadına aykırıdır. İmam-ı a’zam hazretleri buyuruyor ki: Tövbe için yalnız kelime-i şehadet söylemek kâfi değildir, küfre sebep olan şeyden de tövbe etmesi gerekir. O şeyden tövbe etmezse, namaz kılsa da kâfirdir.

Bazısı, (La ilahe illallah diyen Cennete girer) hadisine göre, 72 dalalet fırkası da Cehennemde sonsuz kalmaz” diyor. Bu açıklama doğru mudur?

CEVAP

Yanlıştır. Bir münafık da la ilahe illallah diyebilir. Kâfir olarak ölenleri Cennete giremez.

“İslam’dan önce imanı anlatmak”

Hıristiyanlarla iman birliğimiz var diyen bir yazar, şunları yazıyor: “Bir Alman Müslüman bana, (Sizler hep İslam’ı anlatıyorsunuz Halbuki insanların ihtiyacı İslam’a değil, imanadır) dedi. Bir hoca da şöyle vaaz etti: (Yeryüzü bir kitaptır. Bitkiler, varlıklar da bu kitabın harfleridir, satırlarıdırlar. Bu kitabı iyi okuyan imanı öğrenir. Kâinatın bir yaratıcısı olduğunu anlar. Bitkiler çamur yer bize meyve verir. Hayvanlar ot yer, bize et verir, süt verir. Bunların bir yaratıcısı oluğunu düşünmek imandır.) Bu hoca gibi kimse imanı anlatmıyor, herkes, imanı değil hep İslam’ı anlatıyor. Kaybımız da buradan oluyor.” Şimdi soruyorum: İslam’ı anlatmak kayıp mıdır?

Amel, imanın parçası değildir

Abdülaziz bin Baz’ın “Akidet-üs-sahiha” adlı kitabı “Doğru İnanç” ismi altında Türkçeye tercüme edilerek dağıtılıyor. Kitapta (İman, dil ile ikrar ve inanılanı yapmaktır. İman itaat ile artar, isyan ile azalır) diyor. Dikkat edilirse kalb ile tasdik demiyor. Halbuki bir kâfir de dil ile ikrar edebilir. Kalb ile tasdik etmedikçe kıymeti olmaz. İnanılanı yapmak ameldir. Mesela orucun farz olduğuna inanan kimse bunu yapmazsa günaha girer, imanı gitmez. İbni Baz, inanılanı yapmak iman diyerek amel, imanın parçasıdır diyor. Halbuki amel imandan parça değildir. Mesela namaz kılmayana kâfir denmez.

İnanmayanların iyi işleri

Kitaplarda, kelime-i tevhidin, insanlara faydalı olmak, onları hoş görmek, cömertlik, sabır, şükür gibi güzel huyların faziletinden bahsediliyor.
Peygamberimize inanmayıp sadece tek tanrıya inananlar da aynı sevaplara kavuşur mu?

CEVAP: İmanı olmayanın hiçbir iyi ameline sevap verilmez. İman ise, Amentü’de bildirilen altı esasa inanmaktır. Birine bile inanmayan mümin olamaz. Mümin olmayana da kâfir denir. Kâfirin de hiçbir ameli makbul değildir. Kur’an-ı kerimde buyuruluyor ki:

Önce temel bilgi gerekir

Bazı okuyucular, İbni Teymiye’nin veya İbni Sebe’nin yanlış görüşlerinin neler olduğunu soruyorlar. Mesela, (İbni Teymiyeci bir arkadaşımız var. İbni Teymiye’nin hatalarını bildirin de arkadaşımızı vazgeçirelim) diyorlar. Abduh’u, Kardavi’yi veya daha başkalarını soruyorlar. Bu sapıkların yolundan giden kimseler, Ehl-i sünneti bilmedikleri için verilecek cevaplar onları tatmin etmez. Çünkü temel dini bilgileri yok. Cevap olarak onlar mezhepsiz desek, temel bilgileri olmadığı için, Vehhabilerden duyduklarını tekrarlayıp, “âlimin mezhebi mi olur, Eshabın mezhebi mi vardı” diyeceklerdir. Kerameti inkâr ediyorlar desek, yine onların etkisiyle, papağan gibi ezberlediklerini tekrarlayıp, “keramete inanmak şirk” diyeceklerdir.

Doğru imanın önemi

İslam dini, Allahü teâlânın, Cebrail ismindeki melek vasıtası ile, sevgili Peygamberi Muhammed aleyhisselama gönderdiği, insanların, dünyada ve ahirette rahat ve mesut olmalarını sağlayan, usül ve kaidelerdir. Bütün üstünlükler, faydalı şeyler, İslamiyet’in içindedir. Eski dinlerin bütün iyiliklerini, İslamiyet, kendinde toplamıştır. Bütün saadetler, başarılar ondadır. Aklı selim sahiplerinin kabul edeceği esaslardan ibarettir. Nasipli olanlar onu ret ve nefret etmez, İslamiyet’in içinde hiçbir zarar yoktur. İslamiyet’in dışında hiçbir menfaat yoktur ve olamaz. Çünkü Allahü teâlâ buyuruyor ki:

(Hak din yalnız İslâmdır.) [Al-i İmran 19]

İman herkese lâzımdır

İslâmiyet, nakle dayanan, selim akıl dinidir. Selim akıl, yanılmayan akıldır. Birinin aklına uygun gelmeyen bir şey, selim akıl sahibi için uygun gelebilir. Akla göre din olsa, insan sayısı kadar din olur. İslâmiyette aklın ermediği şey çoktur. Fakat, selim akla uymayan bir şey yoktur. Ahiret bilgileri ve Allaha ibâdet şekilleri, eğer aklın çerçevesi içinde olsaydı ve akıl ile doğru olarak, bilinebilseydi, Peygamberlere lüzum kalmazdı. İnsanlar, dünya ve ahiret saadetini kendileri bulabilirdi ve Allah, hâşâ Peygamberleri boş yere göndermiş olurdu. Bunlar bilinemeyeceği için, Allah, her asırda, Peygamber göndermiş ve son olarak da bütün dünyaya, Muhammed aleyhisselamı göndermiştir.

Doğruyu bulmak zor değildir

Bugün birçok fırka, grup var. Hepsi doğru olan biziz, ötekiler yanlış yolda diyor. Bu konuda İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki: [Tirmizî'nin bildirdiği] (Ümmetim 73 fırkaya ayrılır, 72'si cehenneme gider, yalnız bir fırkası kurtulur. Bu fırka, benim ve Eshabımın yolunda gidenlerdir) hadis-i şerif, 72 fırkanın cehennemde azap göreceğini fakat, cehennemde sonsuz kalacağını bildirmiyor. Sonsuz kalmak, imansızlar yani kâfirler içindir. 72 fırka, cehennemde itikatlarının bozukluğu kadar yanar. Yalnız Ehli sünnet cehennemden kurtulur. Bunlardan kötü iş yapanların günahları tövbe veya şefaat ile affolunmadı ise, bunlar da günahları kadar cehennemde kalırlar.
(3/38)

Doğru iman ve amel

Bazıları Allaha inanan herkesin cennete gideceğini sanıyor. Bu çok yanlıştır. Amentü'deki altı esastan birine inanmayanın imanı geçersizdir. Bunun için inanmak değil, doğru inanmak önemlidir. Âhirette kurtulmak, ibâdetin çok olmasına değil, doğru imana bağlıdır. İhlaslı ameli az da olsa,
hatta hiç ameli olmasa, zerre kadar doğru imanı olsa yine cennete girer. Bir hadis-i şerifte buyuruluyor ki: (Kalbinde zerre kadar imanı olan cehennemde kalmaz.) [Buhârî, Müslim]

Allah var demek yeter mi?

Bazıları, bütün ömürlerini Allahın varlığını ispat etmekle geçirmekte, "Asıl maksat iman olduğuna göre, Allahın varlığını ispat ile uğraşmak, ibâdetle, fıkıh ilmi ile meşgul olmaktan daha iyidir" diyerek, her zaman, bitkilerin, insan ve hayvanların anatomisini incelemek suretiyle imanı kuvvetlendirmek gerektiğini söylüyorlar. Allaha inanan insan için devamlı bunlarla meşgul olmak zararlıdır. Allaha inanan kimsenin, Allahın sıfatlarını da bilmesi gerekir. Bilmezse veya yanlış bilirse, Allaha inanmış sayılmaz. Allaha sıfatları ile inanan kimsenin, kendisine gereken ibâdet bilgilerini öğrenmesi farz olur. Fıkhı bırakıp da, Allahın varlığını ispat ile uğraşması çok yanlıştır.

Edison Cennete Girecek mi?

Bazı ilericiler, çağdaşlar, uygarlıkçılar tutturmuşlar, “Edison ampulü icat etti, daha nice icada imza attı, insanlığa faydası çoktur, böyle bir adamı Müslüman olmadığı için cennete sokmamak olur mu” gibi laflar ediyorlar.

Bilsinler ki:


Edison’un varlık problemi, Tanrı, din konusundaki inanç ve görüşleri sadece İslâm’a değil, bütün dinlere aykırıdır. O, İslâm dinine göre de, Yahudiliğe göre de, Nasranîliğe göre de Cennete giremez.