Zehirli | Konular | Kitaplar

ilim

Kur'an'da Vesile

Tevessül, daha çok tasavvuf çevrelerinde uygulanmakta, ve bazılarınca tenkid edilmektedir. Şunu hatırlatalım ki; doğrunun tesbiti, yanlışın terkedilmesi için yapılan her tenkid faydalıdır. Fakat tenkid eden haddi aşınca, doğru ile yanlış biribirine karışır, cahil olanlar da doğruyu şaşırır.


Tevessülü tenkid edenler, gerçek sahih ilme göre hareket etmezlerse haddi aşar, vebale girerler. Çünkü tevessüle başvuranlar arasında ilim ve takvalarıyla meşhur alimler, irşadıyla bir çok insanı Hakk’a sevk eden arifler mevcuttur. Gerçek tevhide ulaşmak için canını ve malını feda eden bu şerefli kitleyi rabıta ve tevessül yapıyorlar diye şirkle suçlamak az bir şey değildir. Tenkid edilen ve şirkle suçlanan kimse, en azından ömrü boyunca beş vakit namazını kılan bir mümindir. Böyle olunca iş ciddi, tehlike büyüktür. Çünkü, Buhari ve Müslim’in rivayet ettikleri bir hadiste Rasulullah (A.S.) Efendimizin uyardığı gibi; bir kimseye kafir, müşrik, münafık veya fasık demek, sözde kalmaz, hüküm iki taraftan birisine ait olur. Karşı tarafta söylenen durum yoksa, söz sahibine döner.


Verilen her hükümde adaletli olmak şarttır. Adalet, nefsimiz istemese de hakkı söylemek ve herkese hakkını vermektir. Biz tevessül ve vesile konusunda orta yolu tanıtmaya çalışacağız.

Salih alimler tevazu sahibi idi

Salih âlim demek, kibirden uzak, ilim, ihlas ve tevazu sahibi insan demektir. İmam-ı Gazali hazretleri, her salih âlim gibi, tevazu sahibi idi. Hadiste birikiminin az olduğunu bildirmiş. Bunun yüzünden, (O hadis ilminde zayıftı, sahih ile uydurma hadisi birbirinden ayıramazdı. Onun eserlerine güvenilmez. Çünkü eserlerini bu uydurma hadisler üzerine bina etmiştir) demek caiz olmaz. Salih âlim, bid’at ehli gibi kibirli değildi. Herbiri bir tevazu abidesi idi. Mesela ikinci binin müceddidi İmam-ı Rabbani hazretleri birçok mektubunda, kendisini en aşağı köle, fakir, âciz birisi olarak bildirir. Hocasına bir mektubunda diyor ki: (Bu köleniz gaflet uykusuna dalmıştır, yüzü siyahtır, kusurları çoktur, huysuzdur.) [m.9]

İlimsiz iyi niyetin zararı

Dinimizde niyetin önemi büyüktür. Kötü niyet için günah, iyi niyet için sevap vardır. İyi bir iş yapmaya niyet edip, fakat onu yapamasa, yine sevap alır. Hadis-i şerifte (Müminin niyeti işinden hayırlıdır) buyuruluyor. Mubah iyi niyetle yapılırsa taat olur; sevap verilir. Kötü niyetle yapılırsa günah olur. Üç misal :

1- Yiyip içmek mubahtır. Yiyip içerken, Allahın emirlerini yapıp yasak ettiklerinden kaçmak için kuvvet kazanmaya niyet edilirse; taat olur, sevap olur. Günah işlemeye kuvvet kazanmak için yenirse, günah olur.

2- Uyumak mubahtır. İbadetleri rahat yapmak niyetiyle uyumak sevap olur. Bir haramı işlemek niyeti ile yatan, günah işlemiş olur. Hiçbir şey düşünmeden gafletle yatan, sevap kazanamaz.

İlim, amel ve ihlâsın önemi

İhlâs, gerek beden ile, gerek mal ile yapılan farz veya nâfile bütün ibâdetleri, Allah rızası için yapmaktır. Mal, mevki, saygı, şöhret kazanmak için yapılan ibâdette ihlâs olmaz, riyâ olur. Böyle ibâdete sevap verilmez. Günah olur, azaba layık olur. Haram işleyenlerle, bid’at ehli ile, kâfirlerle, arkadaşlık, komşuluk edenlerin ihlâsları kalmaz. Her işte Allahü teâlânın rızasını gözetmeli, kötülükleri gizlediği gibi, iyilikleri de gizlemeli, övülünce sevinmemeli, kötülenince üzülmemelidir.

Büyüklenmek üç çeşittir

Kibir, kendini başkasından üstün görmektir. Yapıldığı yerlere göre üçe ayrılır:

1- Allahü teâlâya karşı kibirdir: Kibrin en kötüsü budur. Nemrud, Firavun böyle idi. İlahlık iddiasında bulundular. Bazı dinsizler de imanı, ibâdeti, namaz kılmayı aşağılık, gericilik sanarak kibirlenirler. Allahü teâlâ buyuruyor ki: (Büyüklenerek bana ibâdet etmeyenler alçalmış olarak cehenneme girecektir.) [Mümin 60]

2- Peygamberlere karşı kibirdir: Bazıları, peygamberleri kendileri gibi bir insan gördükleri için, kibirlenerek onlara uymayı kabul etmediler. Mesela Peygamber efendimiz için dediler ki: (Bu da sizin gibi bir insan. Kendiniz gibi bir insana itaat ederseniz, hüsrana uğrarsınız.) [Müminun 33, 34]

Din yeni gelmiş değildir

Osmanlıyı savaşlarda yenemeyen düşmanlar, taktik değiştirdiler, Müslümanların arasına girdiler, bazı grupları, bazı din adamlarını satın aldılar. Özel yetiştirilmiş oldukları için çabuk yükseldiler. Önemli yerleri tuttular. Bilim adamı âlim olarak çıktılar. Müctehid olarak lanse edildiler.

Milleti cahil yapmak, dinlerinden uzaklaştırmak için akla hayale gelmeyecek hilelerle tahribat yaptılar. Oldukça başarı da elde ettiler. İmparatorluğu parçalayıp yıktıkları yetmiyormuş gibi hâlâ faaliyetlerine devam ediyorlar.

İctihad etmenin önemi

İctihadın ıstılah (terim) anlamı, müctehid bir âlimin âyet ve hadislerden, manaları açıkça anlaşılmayanları, açıkça bildiren diğer hükümlere kıyas ederek, benzeterek, bunlardan yeni hükümler çıkarmaya uğraşması demektir. Mesela Kur'anı kerimde, (Ana babaya, öf demeyin) buyuruldu. Burada dövmeyin, sövmeyin denilmemiş, bunların en hafifi bildirilmiştir. Müctehidler, dövmenin, sövmenin ve hakaret etmenin de haram olacağını ictihad etmişlerdir.

Din istismarı ve riya

Bir gayri müslim dükkanına dini bir levha asıyor. Bir fâsık, menfaat için dindar gibi görünüyor. Yahut bir müslüman dini istismar ediyor. Gerek şahsi, gerek siyasi menfaat veya nüfuz sağlama işine din istismarı denir ki, bunun dinimizdeki adı riyadır. Koltuk kapmak, alkış toplamak, bir grup insanı peşine takmak gibi bir menfaat peşinde koşmak, Allah rızasından başka niyetlerle yapılan her iş riya olur. İmam-ı Gazalî hazretleri buyuruyor ki: İyi bil ki riya haramdır, riyakârı Allah sevmez. Hadis-i şerifte buyuruldu ki: (Ahir zamanda dünya menfaati için dini alet eden, gösteriş yapanlar çıkar. Sözleri baldan tatlıdır. Bunlar kuzu postuna bürünmüş birer kurttur.) [Tirmizî]

Kişi bilmediğinin düşmanıdır

Kimsenin ayıbı, kusuru veya eksiği ile uğraşmayı sevmeyiz. Bu sebeble başlık altında yayımlanacak bilgiler yanlış anlaşılmasın. Dini sitelerde gördüğümüz “garip” yorumlara değinmek ve mümkün olduğunca vesikaları ile doğruyu göstermek isteriz.

Bilmemek tabii ayıp değil, önemli olan bilmediğimiz hususlarda sükût etmeyi bilmek. Kimse kimseyi bilmediği konuda konuşmak veya yazmak için zorlamaz. Kimse kimseye silah zoruyla yorum yazdırmaz. Herşey kendi inisyatifimizde. Bunu doğru kullanalım.

MEVZUU 1:

Bir sitede üyenin biri, ilmi olan bir gazete yazarından nakil yapar. Yaptığı nakil de birkaç zat tarafından (çoğunluk nefse uyularak) eleştirilir. Biz o yazarın avukatı değiliz, fakat ibarelerin tabii ki.

Hocasız İlim Talim Edilmez

Resulüllah Efendimiz, bir gün Hz. Ebubekir Sıddık Efendimiz ile sohbet ederken, Hz. Ömer yanına geliyor. Sohbetin tarzı değişiyor. Bir müddet sonra Hz. Osman geliyor, sohbet daha daha farklı oluyor. Hz. Ali geliyor. Daha farklı oluyor. Herkesin anlayacağı dille konuşacaksın. Ebubekir’e farklı bir dil, Ömer için daha farklı, Osman için çok daha farklı, Ali için çok çok daha farklı bir dil kullanıyor.
Şimdi bir Peygamber ki, İslam’ı anlatırken bu kadar farklı diller kullanır da, hiçbir dil kullanmasını bilmeyen sen ben bu işi O’nu devre dışı bırakarak öğreneceğiz?! Bu mümkün mü?

"Ben arabım, fakat arab benden değildir."

"Ben arabım, fakat arab benden değildir."Hadis-i şerifi sahihse açıklaması nasıldır?

Bu hadis-i şerif sahihtir. Size bir ölçü verelim. Hakikî islâm âlimlerinin herhangi bir kitabında bir hadis-i şerife rastlarsanız, (Acaba sahih midir, uydurma mıdır?) diye düşünmeniz doğru değildir. O zaman İslâm âlimlerine itimat kalmaz, din yıkıl­mağa, yerini hurafeler almağa başlar. Dinimizi yıkmak isteyen ler de bu usûlü kullanıyorlar. İslâm âlimlerinin kitablarındaki hadis-i şeriflere (Zayıftır, uydurmadır) diye saldırıyorlar. Bun­lara aldanmamak lâzımdır.

ALLAH'IN SIFATLARI

Yüce Rabbımız Kur’an-ı Keriminde kendisini daha iyi anlayıp kavrayabilmemiz için bir takım sıfatlarla nitelendiğini bize haber vermiştir. Bu sıfatları daha iyi değerlendirebilmek için üç kısımda ele almamız gerekir.

I. Allah’ın Zâtî Sıfatları

Bu sıfatlar yalnızca Allah’a mahsus olan, başka varliklarda bulunmayan sifatlardir. Bunlari şöyle siralayabiliriz:

Sübutî Sıfatlar

Varlığı zorunlu olan ve kemal ifade eden sıfatlardır. Bu sıfatlar "Allah diridir, irade edendir, güç yetirendir..., hayat, irade ve kudret... sıfatları vardır" gibi müsbet (olumlu) ifadelerle Allah'ı tanıttığı için sübütî sıfatlar adını almışlardır. Sübütî sıfatların zıtları olan özellikler Allah hakkında düşünülemez.

MEZHEPLER NASIL ORTAYA ÇIKTI?

Mezheb Nedir?

Günümüzde alim ve hocaefendilere halk tarafından yönlendirilen soruların en önde gelenlerinden biri de mezheplerin nasıl ortaya çıktığı sorusudur.

Mezheb’ kelime anlamı itibariyle ‘gidilen yol’, ‘mecra’ anlamları taşır. Dini ıstılahta ise içtihat (rey; görüş; hüküm) derecesine ulaşmış olan alimin dini meseleleri bir bütün sistem halinde ortaya koyması, bir anlamda teknik yorumlar bütünü oluşturmasıdır.

İLİM ÖĞRENME METODU

Okuyucularımızdan çeşitli mektuplar alıyoruz. Hangi kitapları okuyalım? Hangi âlimleri tavsiye edersiniz? Hangi eserler zararlıdır? Suallerle karşılaşıyoruz. Sırf para kazanmak gayesiyla kitaplar yazılıyor. çeşitli sapık fırkaların inançları sinsi bir şekilde, yaldızlı kelimelerle kamufle edilerek ortaya sürülüyor. Müslümanların kimi bilgisizliğinden, kimi gaflietinden, ki mi de sapıklığından bu kitapların piyasada barınmasına sebep oluyorlar. Komünist ve ehl-i sünnet düşmanı kitapları satmak, içki satmaktan daha şiddetli haram olduğu halde, müslüman kitapçılar biz satmazsak öbürü satacak gibi basit bir gerekçeyle her çeşit kitabı, her çeşit gazeteyi sergilemekten çekinmiyorlar.