Zehirli | Konular | Kitaplar

ehli sünnet itikadı

FIRKA-I NACİYE

İslâmî akideyi en net ve sağlam şekliyle kabul eden topluluk. Bu deyim iki kelimeden meydana gelmiş bir isim tamlamasıdır. Terkibin birinci ismi olan fırka kelimesi için bk. "Fırak-ı Dalle". Naciye kelimesi Necat kelimesinden türetilmiş olup kurtuluş, kurtulmak, refah ve saadete ermek, umduğuna kavuşmak manalarına gelir.

Şu halde, Fırka-ı Naciye, kurtuluşa eren, ahiretteki her türlü azabtan beraet ederek, necatını, kurtuluşunu eline alan topluluk, zümre demektir ki, bunun bir adı da Ehl-i Sünnet ve'l-Cemaattir. Diğer bir ifade ile Fırka-ı Naciye, Kur'an-ı Kerîm'in hükümlerini kabul ve tasdik etmekle onlara uyan, Hz. Peygamberin ve O'nun büyük Ashâbının yolunu aynen takip eden büyük topluluk, Cemaat demektir.

Îmânın sahih, makbul ve mu’teber olması için şartlar nelerdir?

1— İmânda devamlı ve sabit olmak.

Üç sene sonra müslümanlıktan çıkacağım derse, o andan itibaren müslümanlıktan çıkmıştır.

2— Havf ve reca arasında olmak.

Allahü teâlânın azabından korkmalı ve rahmetini ümit etmelidir. Bir kimse, ben muhakkak Cennetliğim diyerek, Allahü teâlâdan korkmazsa veya ben çok günahkârım Cehenneme gideceğim diyerek Cenab-ı Hakkın rahmetinden ümidini keserse imân nûru söner.

3— Can boğaza gelmeden imân etmek

Ehl-i sünnetin başlıca prensipleri nelerdir?

İmâmı A‘zam hazretleri, Ehl-i sünneti şöyle bildirmiştir:

1.Hazret-i Ebu Bekir ile Hazret-i Ömer’i ümmetin en üstünü tutmak,

2.Hazret-i Osman ile Hazret-i Ali’yi sevmek

3.Hayrın ve şerrin Allahü teâlâdan olduğuna inanmak. Allahın yaratmasıyle meydana geldiğine, kul iyilik isteyince Cenab-ı Hakkın yaratıp râzı olduğuna, kötülük isteyince yaratıp razı olmadığına inanmak,

4.Mest üzerine meshi câiz görmek,

5.Günah işleyenlere kâfir dememek.

Bu beş i’tikad ile, Ehl-i sünnet diğer, sapık mezheplerden ayrılmaktadır.

Ehl-i sünnet itikâdı nedir?

Hadis-i şerifte, ümmetin 73 fırkaya ayrılacağı, birisi hariç diğerlerinin Cehenneme gideceği,.Cennete gidecek tek fırkanın Peygamber aleyhisselâmın ve Eshâb-ı kirâmın yolundan giden fırka olduğu bildirilmiştir. İtikatda ayrılık olmaz. İslâm âlimleri, Hadis-i şerifler ve icma ile hâsıl olan hükümleri sistemleştirmişlerdir. Bu sisteme Ehl-i sünnet vel cemaat dendiği bütün mu’teber kitaplarda yazılıdır. Sonradan çıkmış değildir. Tek doğru olan islâm itikadının adıdır.

Allah'ın ezeldeki sıfatları mahluk ve sonradan olma değildir. Allah'ın sıfatlarının yaratılmış ve sonradan olduğunu söyleyen, yahut tereddüt eden veya şüphe eden kimse Yüce Allah'ı inkar etmiş olur.

DOĞRU İTÎKÂD

Akıl ve baliğ olan erkeğin ve kadının birinci vazifesi, Ehl-i sünnet âlimlerinin yazdıkları akâid bilgilerini öğrenmek ve bunlara uygun olarak inanmaktır.

Kıyamette Cehennem azabından kurtulmak, onların bildirdiklerine inanmağa bağlıdır. Cehennemden kurtulacak olanlar, yalnız bunların yolunda gidenlerdir.

KAZA VE KADER KONUSUNDA GÖRÜŞLER

Kaza ve kader konusu, insan zihnini meşgul eden konuların başında gelir. Bu konuyla ilgili olarak ilk devirlerden itibaren çeşitli görüşler ortaya atılmıştır. Kaza ve kader konusunda başlıca üç görüş vardır:

a) Ehl-i Sünnetin görüşü

Ehl-i Sünnete göre insan, belli ölçülere göre hareket eden hür bir varlıktır. O, işlerini kendi irade ve ihtiyariyle yapar. Zorunlu fiiller dışında kendi isteğine bağlı olarak yaptığı işlerin emir olanlarından mükâfat, yasak olanlarından ceza görecektir. Allah'ın teklifleri, sevap ve ikabını gerektirecek işler bellidir. İnsan bunları seçme ve yapmada serbesttir.

Burada iki husus ortaya çıkmaktadır:

İtikadi Fırkalar

1-) Selefiyye : İman esasları ile ilgili konularda ilk dönem bilgilerini izleyerek ayet ve hadisteki ifadelerin zahiri ile yetinip bunları aynen kabul eden ehli sünnet topluluğu.

Tabiun, mezhep imamları, müctehitler ve hadisçiler Selefiyye’dendirler. Eş’arilik ve Matüridilik ortaya çıkıncaya kadar sunni müslüman çevrede hakim olan inanç, Selef inancıdır.

Selefiyye anlayışının en belirgin özelliği akaid sahasında akla rol vermemek, ayet ve hadisle yetinmek, manası apaçık olmayan, bu sebeple de başka manalara gelme ihtimali bulunan ayet ve hadisleri yorulmadan, bunları bilmeyi Allah’a havale etmektir.

İMAN ile AMEL ARASINDAKİ BAĞ

Amel, iradeye dayalı iş, davranış ve eylem demektir. Esasen tasdik ve ikrar da birer ameldir. Ancak amel deyince daha çok kalp ve dil dışında kalan organların ameli anlaşılmaktadır. Bu durumda iman ile amel birbirinden ayrı şeyler olmasına, amelin imanın bir parçası olmamasına rağmen, her ikisi arasında çok sıkı bir bağ ve ilişki bulunmaktadır.

Amel İmanın Ayrılmaz Parçası Değildir

Ehl-i sünnet bilginlerine göre amel, imanın parçası, rüknü ve olmazsa olmaz unsuru değildir. Bu sebeple bütün dinî esasları kalpten benimsemiş fakat çeşitli sebeplerle buyrukları yerine getirmemiş veya yasakları çiğnemiş olan kimse, işlediği günahı helal saymadığı müddetçe mümin sayılır. Çünkü;

KARDEŞİM

Yol yakınken öğren farzı sünneti

Sapık kimselere etme minneti

Ehline uyarsan aldın Cenneti

Cahilin atına binme kardeşim.



Hak bilinmez ise düşülür dara

Sünneti yaşayan bir mürşid ara

Üç beş günlük ömür eder mi para?

Kezzaplı su ile yunma kardeşim.



Ehl-i sünnet yolu ana caddedir.

Bundan başka bütün yollar sahtedir.

Sağda solda gezme zaman akçedir.

Bir daldan bir dala konma kardeşim.



Nefse uyma, düşün inceden ince

Doğru itikadı öğren ilkönce

Rıza-i ilâhi elden gidince

Deli gibi hep dönme kardeşim.

MİLLİ FİKİR'E GELEN MEKTUPLAR

VAN'DAN ENVER EKİNCİ:

Medine'de görduklerini şöyle anlatıyor :

«Kimsesiz hacıların cenazelerini balık istifi gibi yanyana koyup üstünü örtüyorlar. Nispeten torpilli olan birisine müstakil bir mezar kazdılar. Mezar derin degil, cenazenin boyu kadar uzun da değil. Birisi cenazeyi kucaklayip çukura attı, cenaze büyuk geldiginden başı ve kolu dişarda kaldı, kazma ve kureklerle baş ve kollarına vura vura yerlestirdiler. Vehhâbilerin bu halini görunce arkadaslarıma (Aman ben ölürsem burada defnetmeyin memleketime götürün) diye vasiyet ettim.»

FRANSA'DAN MUHLİS FERİK :

MUHTEREM MİLLİ FİKİR İDARECİLERİ VE OKUYUCULARI İLE BİR SOHBET

Milli FİKİR Mecmuasının bütün sayılarını inceledim. Lehülhamd Şer'i muhalif bir şey görmedim. Matbaa ve sehvin dışında hataya rastlamadım. Güzel dinîmizi yüceltmedeki bu büyük ve sert adımınız, câhil ve suçluları ürkütürken, atalarının yolunda yürümek isteyen, hiç bir klik ve gruba mensub olmayan ve Ehl-i sünneti kendine şiar edinen, çok kimselere bu yolda size adım uydurma ve çalışma gayretini bahşetti. Açtığınız bu çığır, devamlı ve mübârek olsun.

ESHÂB-I KİRAM (Aleyhimürrıdvan)

SUAL : Asırlardır ittifak halinde bütün İslâm âlemi, “Elhamdülillahi Rabbilâlemine, vessalatü vesselâmü alâ Resulina Muhammedin ve alâ alihi VESAHBİHİ ECMAÎNE” ifadesiyle sahâbe-i kirâmın cümlesine salât ve selâm edildiği halde son zamanlarda birçok Eshâb-ı güzîne, hattâ aşere-i mübeşşereye dil uzatılıyor. Bu nasıl olur, istisnasız ECMAÎN lafzıyla salât ve selâm edilen sahâbe-i kirâmın hepsi temiz değil midir?

CEVAB : Ehl-i sünnet ve cenmaat itikadına göre, istisnasız bütün sahâbe-i kirâm tertemizdir. Allahü teâlânın ve Resul-ü Ekrem sallahü aleyhi ve selemin onları övdüğü gibi övmek her müslümanın başta gelen vazifesidir. (İmâm-ı Gazâli İhyâ C. 1)