İSLÂM DÜNYASINDA YAPILAN ÇALIŞMALAR
Yedinci yüzyıla kadar Hristiyanlar, bir yandan kendi iç problemleri ile uğraşırken, öbür yandan dinlerini yaymak için azamî gayreti göstermişler ve ulaşabildikleri her yere Kitâb-ı Mukaddesi yaymaya çalışmışlardır. Hristiyanlar bu çalışmalarında oldukça başarılı sonuçlar almışlar ve dinlerini Asya, Avrupa ve Afrika'da hızla yaymışlardır. Ancak yedinci yüzyılın başında Hristiyanlığı yayma çalışmaları çok ciddi bir engelle karşılaşmıştır. İslâmiyetin ortaya çıkışı ile bu hızlı yayılma birdenbire durdu ve kısa süre sonra da Asya ve Afrika'da gerilemeye başladı. Çünkü İslâmiyetin kutsal kitabı Kur'an-ı Kerim, Kitâb-ı Mukaddese karşı ciddi bir rakip olarak ortaya çıkmış ve Tevrat ve İncillerde birtakım tahrifat ve değişikliklerin olduğunu belirterek, Kitâb-ı Mukaddesin kutsallığı ve sıhhati üzerinde insanları düşünmeye davet etmiştir.
Kur'an-ı Kerimin, Tevrat ve İnciller üzerindeki bu tesbitleri üzerinde araştırma yapan müsteşrik Goldziher, Semavî kitaplara, yani Kitâb-ı Mukaddeste yer alan kitaplara tahrifat isnadında bulunan ilk kitabın, Kur'an-ı Kerim olduğunu söylemektedir. Halbuki biraz önce belirttiğimiz gibi, daha Hristiyanlık bir din olarak ortaya çıkmadan önce, miladdan önceki asırlarda ortaya çıkan bazı Yahudi mezhepleri, sadece kendi ellerindeki Tevratın doğru olduğunu, diğer mezheplerin ellerindeki Tevratlarda birtakım tahrifat ve değişikliklerin olduğunu söylemişlerdi. M.S. ilk asırlarda bu defa Yahudiler, kendi ellerindeki Tanah ile Hristiyan Eski Ahidi arasında farklılıklar bulunduğunu beyan etmişlerdi. Yine İslâmiyet ortaya çıkmadan önce Celcus vb. bir çok müellif, eserlerinde incillerde birtakım tahrifatın olduğunu beyan ettikleri gibi, birbirine rakip durumunda olan ilk dönem Hristiyan mezheplerinin herbiri de, sadece kendi ellerindeki İncilin doğru, diğer İncillerin sahte olduğunu iddia etmişlerdi. Goldziher'in, Kur'ân hakkında bu hükmü verirken, anlaşılan "Bible" tarihlerine fazla gözatmadığı anlaşılıyor.
Yine Müsteşriklerden Hrschfield, Kur'an-ı Kerimin Tevrata bakışının, Yahudi Karaim mezhebinin Tevrata bakışma benzediğini söylüyor. O, Karaîlerin, Yahudi hahamlarının Tevratı tahrif ettiklerini iddia ettiklerini, Karaî eserlerde geçen bu iddianın, Kur'an-ı Kerimde de aynen tekrarlandığını söylemek sureti ile Tevratın tahrif edilmesi ile ilgili ifadeleri, Kur'an-ı Kerimin, Karaî eserlerden iktibas ettiğini ileri sürüyor(64). Hrschfield'in gözünden kaçan bir hususu belirtmekte fayda görüyoruz. Karaim mezhebi, İslâmiyetin zuhurundan sonra ortaya çıkmış bir Yahudi mezhebi olup, bu mezhep ortaya çıkmadan önce Kur'anın nazil oluşu tamamlanmıştı. Dolayısı ile Kur'anın, bu mezhepden herhangi bir şeyi alması imkânsızdır. Hadise belki de Hrschfield'in iddiasının tamamen aksine olabilir. Belki de Karaim mezhebi, bu konuda Kur'andan istifade etmiş olabilir. Şayet Hrschfield'in kasdi, Karaim mezhebi ortaya çıkmadan önce bu mezhebin dayandığı temel esaslara dayanan ve İslâmdan önce mevcut olan bazı Yahudi mezhebleri ise, Hrscfield bu defa Goldziher'i yalanlamış olur. Çünkü Goldzi-her, Tevrata ilk tenkidi Kur'anın yönelttiğini iddia etmektedir. Hrschfield ise, daha önce Tevrata yöneltilen tenkidleri, Kur'an-ı Kerimin, kendinden önceki Yahudi mezheplerinin eserlerden aldığını ileri sürmektedir.
Kur'an-ı Kerimin isim zikretmek sureti ile Tevrat ve İncilde tahrifat olduğunu belirtmesi, Hristiyanlığın yayılmasında ciddi bir engel teşkil etmeye başlamıştı. Kur'anda olduğu gibi Hadis-i Şeriflerde de aynı tema işlenmiş, Hz. Muhammed (S.A.S.), Mekke ve Medine'de bulunan Yahudi ve Hristiyanlarla konuşurken, Tevrat ve İncilde birtakım tahrifatın olduğunu onlara söylemiştir. Hz Muhammed'in irşad çalışmaları sadece Mekke ve Medineli Müşriklere yönelik değildi. O, Müşriklerle birlikte Mekke ve Medinedeki Hristiyan ve Yahudileri de İslâma davet ediyordu. Hristiyan ve Yahudilerin İslâma davet edilmeleri esnasında onun en çok temas ettiği husus, Tevrat ve İncilde tahrifat ve değişikliklerin olduğu, dolayısı ile bunların hükümlerinin ortadan kalktığı ve Kur'an-ı Kerimin bu kitaplardaki hata ve tahrifatı düzeltici olarak gönderildiği gerçeği idi. Hz.Muhammed(S.A.S.), Hristiyan ve Yahudileri ikna etmek için zaman zaman İncil ve Tevrattaki hata ve tahrifleri örneklerle açıklıyor, bu kitaplardaki tutarsızlıkları ve çelişkileri gözler önüne seriyordu. Onun bu etkili faaliyetleri sonunda, birçok Yahudi ve Hristiyan/ İslâmî kabul ederek Sahabe-i Kiram arasına dahil olmuşlardır. Hz. Muhammed'den sonra Sahabe, Tabiîn ve onlardan sonra gelenler, hep onun metodu ile, yani Kur'an-ı Kerimi Tevrat ve İncille karşılaştırmak sureti ile İslâmî yaymaya devam etmişlerdir. Onların ayet ve hadislere dayanarak yaptıkları bu çalışmalar, bilhassa Necran, Filistin ve Suriye'de birçok Hristiyanın kendi dinlerini terkederek Islâmiyete girmelerine sebep olmuştur. Hicrî üçüncü asra kadar bu şekilde yürütülen çalışmalar, gitgide daha sistemli bir hale gelmiş, bu asrın ortalarından itibaren İslâm dünyasında Hristiyanlık ve Kitâb-ı Mukaddes ile ilgili olarak eserler yazılmaya başlanmıştır. Bu yüzyılda daha önce Hristiyan iken bilâhere müslüman olan Ali b. Rabban et-Taberî isimli bir müellif, "ed-Din ve'd-Devle" adlı bir eser yazarak, Kur'an-ı Kerimi Tevrat ve İncille karşılaştırmış ve İslâmiyetin Hristiyanlığa karşı üstünlüğünü ortaya koymuştur.
İslâm dünyasında Hristiyan inancının yanlışlığını belirtmek üzere sık sık Hristiyan din adamları ile diyaloglara girilmiş, Hristiyan krallar ve diğer ileri gelenler zaman zaman mektuplarla İslâma davet edilmişlerdir. Bu tür mektupla davetlerden biri, Hicrî 208 yılında Abdullah b. İsmail el-Haşimî'nin, Abdülmesih b. İshak el-Kindî'ye yazmış olduğu mektupla yaptığı davettir. Hâşimî, bu mektubu ile Hristiyan olan el-Kindî'yi İslâma davet etmiştir. İslâm âleminde bu mektup, Kur'ân ve Hadisten sonra Hristiyanları İslâmiyete davet eden ilk eser olarak kabul edilmektedir. Bu asırdan itibaren Müslümanların yazdıkları eserlerin genellikle isimleri, "er-Redd ale'n-Nasârâ" (Hristiyanlara Reddiye) şeklindedir. Bu eserlerde başta Tevrat ve İnciller olmak üzere Kitâb-ı Mukaddesin içinde yer alan bütün eserler incelenmiş, bu incelemelere dayanılarak, Hristiyanlığın muharrefliği ispatlanmaya çalışılmıştır.
Hicrî üçüncü asırdan itibaren Hristiyanlığa reddiye yazarak Eski ve Yeni Ahid üzerinde çalışmalar yapan İslâm âlimlerinden bazıları şunlardır: Darar el-Amr (190/806); Ebû Sehl b. el-Mu'temir (210/825); Ebû Musa b. Sabih el-Merdan el-İskafî (240/854); el-Kasım b. İbrahim el~Hüsnî er-Ressî (öl. 246/860); Ebû Yusuf Yakub b. İshak el-Kindî (252/866); Ebû Osman Amr b. Bahr el-Cahiz (255/869); Muhammed b. Sahnun (256/869); Ebu'1-İyaz el-İranşeh-rî(259/873); Ebu'l-Huzeyl el-Haf (266/840); en-Naşiu'1-Ek-ber (293/906); Ebû İsa Muhammed b. Harun el-Varrak (297/910); Ahmed b. Muhammed el-Kahtebî (300/912); Ebu'l-Kasım el-Belhî el-Kâ'bî (319/931); Ebû Haşim el-Cübaî(321/933); el-Hasen b. Eyyûb (378/988); Ebu'l-Hasen Ali b. İsa er-Romanî (384/994); Ebû Süleyman el-Mantıkî (391/1000); Ebû Bekr Muhammed b. et-Tayyib el-Bakillanî (403/1013); vb. kimseler. Bu kimseler ya direkt olarak Hris-tiyanlığı ele alarak Kitâb-ı Mukaddes üzerinde çalışmış ve bu konuda müstakil eserler vermişler veya yazdıkları hacimli eserlerde konu ile ilgili olarak kısmî çalışmalar yapmışlardır.
Hicrî beşinci asırdan itibaren Kitâb-ı Mukaddes üzerinde çalışmalar yapan İslâm âlimlerinin daha sistematik çalıştıklarına ve daha derli toplu eserler verdiklerine şahid oluyoruz. Bu tür eserler veren âlimlerden bazıları şunlardır: Ebû Muhammed Ali b. Ahmed b. Hazm (456/1063); Abdülmelik b. Abdil-lah el-Cüveynî (478/1085); Huccetü'l-İslâm Ebû Hamid Muhammed b. Muhammed el-Gazalî (505/1117); Ebu'1-Beka Salih b. el-Hüseyn el-Caferî (618/1221); Şihabuddin Ebu'l-Abbas Ahmed b. İdris el-Karafî {684/1285); Said b. Hasen el-İskenderanî (720/1320); Ebu'l-Abbas Ahmed b. Teymiye (728/1327); Şem-suddin Ebû Abdillah Muhammed b. Ebi Bekr b. Kayyım el-Cevziye" (751/1350); Abdullah b. Abdillah et-Tercuman (823/1420); İbrahim Müteferrika (1747); Hacı Abdi Bey (1886); Rahmetullah Efendi (1306/1888); Harputlu İshak Hoca (1892) Şeyh Muhammed Ali b. Abdurrahim et- Tiybî (1317/1899); Yusuf b. İsmail en-Nehbanî (1932) vb. kimseler. Bilhassa XIX ve XX. yüzyıllarda eser yazanlar, daha ziyade kendi dönemlerinde artan misyoner faaliyetlerine karşılık, îslâmiyeti savunma maksadı ile Kitâb-ı Mukaddesi inceleyerek, bu kitap üzerinde çalışmışlardır. Bu isimlere misyoner faaliyetlerine karşı, konu üzerinde çalışarak eserler veren şu isimleri ilâve etmek mümkündür. Sırrı Paşa (1895); Ahmet Kemal; Ahmet Midhat Efendi (1911); Abdülahad Davud; Hasan Sabri vb. isimler . Son olarak ismi zikredilen bu ilim adamları Hristiyan misyonerlerinin İslâm Dünyasındaki tahriblerini önlemek için Eski ve Yeni Ahidler üzerinde çalışarak eserler vermişlerdir.
Görüldüğü gibi Hristiyanlık ve Kitâb-ı Mukaddes üzerinde İslâm dünyasında yapılan çalışmalar Kur'ân ve Hadis ile başlamış, Hicrî ikinci asrın sonlarından itibaren, önce reddiye türünden eserler verilmiş, daha sonra Hicrî dördüncü asırdan itibaren, bilhassa Tevrat ve İncilleri sistematik bir şekilde inceden inceye tetkik eden eserler ortaya konmuştur. M.S. XV. asra kadar İslâm dünyasında çok canlı bir şekilde yürütülen Kitâb-ı Mukaddes üzerindeki çalışmalar, XVI. yüzyılda hızını kaybetmiş, bundan sonra üç asra yakın bir süre bu alanda kayda değer bir eser yazılamamıştır. İbrahim Müte-ferrika'nın eseri istisna edilirse, XIX. yüzyıla kadar üç asra yakın sürelik bir boşluk olduğunu, İslâm dünyasında bu üç asır zarfında Hristiyanlık ve Kitâb-ı Mukaddes ile ilgili bütün çalışmaların ihmal edildiğini tesbit ediyoruz. Ancak XIX. yüzyılın ikinci yarısında İslâm dünyasında yeniden bir kıpırdanma meydana gelmiştir. Hristiyan misyonerlerinin Uzak Doğu'da, Hindistan'da, Endenozya'da, Afrika'da, hatta Arap topraklarında İslâmiyet aleyhine yoğun bir propaganda faaliyetine girişip, Müslümanlar arasında Hristiyanlık ve Kitâb-ı Mukaddes propagandası yapmaya başlamaları üzerine, bu yüzyılın ikinci yarısından itibaren başta Hindistanlı Rahme-tullah Efendi olmak üzere birçok islâm âlimi, İslâma yapılan hücumları karşılamak ve misyonerlerin ithamlarının doğru olmadığını ispatlamak üzere, Kitâb-ı Mukaddes üzerinde ciddi çalışmalar yapmışlar ve bu kitaptaki çelişki ve tutarsızlıkları ortaya koymuşlardır.
Kur'an-ı Kerimin, Tevrat ve İnciller üzerindeki bu tesbitleri üzerinde araştırma yapan müsteşrik Goldziher, Semavî kitaplara, yani Kitâb-ı Mukaddeste yer alan kitaplara tahrifat isnadında bulunan ilk kitabın, Kur'an-ı Kerim olduğunu söylemektedir. Halbuki biraz önce belirttiğimiz gibi, daha Hristiyanlık bir din olarak ortaya çıkmadan önce, miladdan önceki asırlarda ortaya çıkan bazı Yahudi mezhepleri, sadece kendi ellerindeki Tevratın doğru olduğunu, diğer mezheplerin ellerindeki Tevratlarda birtakım tahrifat ve değişikliklerin olduğunu söylemişlerdi. M.S. ilk asırlarda bu defa Yahudiler, kendi ellerindeki Tanah ile Hristiyan Eski Ahidi arasında farklılıklar bulunduğunu beyan etmişlerdi. Yine İslâmiyet ortaya çıkmadan önce Celcus vb. bir çok müellif, eserlerinde incillerde birtakım tahrifatın olduğunu beyan ettikleri gibi, birbirine rakip durumunda olan ilk dönem Hristiyan mezheplerinin herbiri de, sadece kendi ellerindeki İncilin doğru, diğer İncillerin sahte olduğunu iddia etmişlerdi. Goldziher'in, Kur'ân hakkında bu hükmü verirken, anlaşılan "Bible" tarihlerine fazla gözatmadığı anlaşılıyor.
Yine Müsteşriklerden Hrschfield, Kur'an-ı Kerimin Tevrata bakışının, Yahudi Karaim mezhebinin Tevrata bakışma benzediğini söylüyor. O, Karaîlerin, Yahudi hahamlarının Tevratı tahrif ettiklerini iddia ettiklerini, Karaî eserlerde geçen bu iddianın, Kur'an-ı Kerimde de aynen tekrarlandığını söylemek sureti ile Tevratın tahrif edilmesi ile ilgili ifadeleri, Kur'an-ı Kerimin, Karaî eserlerden iktibas ettiğini ileri sürüyor(64). Hrschfield'in gözünden kaçan bir hususu belirtmekte fayda görüyoruz. Karaim mezhebi, İslâmiyetin zuhurundan sonra ortaya çıkmış bir Yahudi mezhebi olup, bu mezhep ortaya çıkmadan önce Kur'anın nazil oluşu tamamlanmıştı. Dolayısı ile Kur'anın, bu mezhepden herhangi bir şeyi alması imkânsızdır. Hadise belki de Hrschfield'in iddiasının tamamen aksine olabilir. Belki de Karaim mezhebi, bu konuda Kur'andan istifade etmiş olabilir. Şayet Hrschfield'in kasdi, Karaim mezhebi ortaya çıkmadan önce bu mezhebin dayandığı temel esaslara dayanan ve İslâmdan önce mevcut olan bazı Yahudi mezhebleri ise, Hrscfield bu defa Goldziher'i yalanlamış olur. Çünkü Goldzi-her, Tevrata ilk tenkidi Kur'anın yönelttiğini iddia etmektedir. Hrschfield ise, daha önce Tevrata yöneltilen tenkidleri, Kur'an-ı Kerimin, kendinden önceki Yahudi mezheplerinin eserlerden aldığını ileri sürmektedir.
Kur'an-ı Kerimin isim zikretmek sureti ile Tevrat ve İncilde tahrifat olduğunu belirtmesi, Hristiyanlığın yayılmasında ciddi bir engel teşkil etmeye başlamıştı. Kur'anda olduğu gibi Hadis-i Şeriflerde de aynı tema işlenmiş, Hz. Muhammed (S.A.S.), Mekke ve Medine'de bulunan Yahudi ve Hristiyanlarla konuşurken, Tevrat ve İncilde birtakım tahrifatın olduğunu onlara söylemiştir. Hz Muhammed'in irşad çalışmaları sadece Mekke ve Medineli Müşriklere yönelik değildi. O, Müşriklerle birlikte Mekke ve Medinedeki Hristiyan ve Yahudileri de İslâma davet ediyordu. Hristiyan ve Yahudilerin İslâma davet edilmeleri esnasında onun en çok temas ettiği husus, Tevrat ve İncilde tahrifat ve değişikliklerin olduğu, dolayısı ile bunların hükümlerinin ortadan kalktığı ve Kur'an-ı Kerimin bu kitaplardaki hata ve tahrifatı düzeltici olarak gönderildiği gerçeği idi. Hz.Muhammed(S.A.S.), Hristiyan ve Yahudileri ikna etmek için zaman zaman İncil ve Tevrattaki hata ve tahrifleri örneklerle açıklıyor, bu kitaplardaki tutarsızlıkları ve çelişkileri gözler önüne seriyordu. Onun bu etkili faaliyetleri sonunda, birçok Yahudi ve Hristiyan/ İslâmî kabul ederek Sahabe-i Kiram arasına dahil olmuşlardır. Hz. Muhammed'den sonra Sahabe, Tabiîn ve onlardan sonra gelenler, hep onun metodu ile, yani Kur'an-ı Kerimi Tevrat ve İncille karşılaştırmak sureti ile İslâmî yaymaya devam etmişlerdir. Onların ayet ve hadislere dayanarak yaptıkları bu çalışmalar, bilhassa Necran, Filistin ve Suriye'de birçok Hristiyanın kendi dinlerini terkederek Islâmiyete girmelerine sebep olmuştur. Hicrî üçüncü asra kadar bu şekilde yürütülen çalışmalar, gitgide daha sistemli bir hale gelmiş, bu asrın ortalarından itibaren İslâm dünyasında Hristiyanlık ve Kitâb-ı Mukaddes ile ilgili olarak eserler yazılmaya başlanmıştır. Bu yüzyılda daha önce Hristiyan iken bilâhere müslüman olan Ali b. Rabban et-Taberî isimli bir müellif, "ed-Din ve'd-Devle" adlı bir eser yazarak, Kur'an-ı Kerimi Tevrat ve İncille karşılaştırmış ve İslâmiyetin Hristiyanlığa karşı üstünlüğünü ortaya koymuştur.
İslâm dünyasında Hristiyan inancının yanlışlığını belirtmek üzere sık sık Hristiyan din adamları ile diyaloglara girilmiş, Hristiyan krallar ve diğer ileri gelenler zaman zaman mektuplarla İslâma davet edilmişlerdir. Bu tür mektupla davetlerden biri, Hicrî 208 yılında Abdullah b. İsmail el-Haşimî'nin, Abdülmesih b. İshak el-Kindî'ye yazmış olduğu mektupla yaptığı davettir. Hâşimî, bu mektubu ile Hristiyan olan el-Kindî'yi İslâma davet etmiştir. İslâm âleminde bu mektup, Kur'ân ve Hadisten sonra Hristiyanları İslâmiyete davet eden ilk eser olarak kabul edilmektedir. Bu asırdan itibaren Müslümanların yazdıkları eserlerin genellikle isimleri, "er-Redd ale'n-Nasârâ" (Hristiyanlara Reddiye) şeklindedir. Bu eserlerde başta Tevrat ve İnciller olmak üzere Kitâb-ı Mukaddesin içinde yer alan bütün eserler incelenmiş, bu incelemelere dayanılarak, Hristiyanlığın muharrefliği ispatlanmaya çalışılmıştır.
Hicrî üçüncü asırdan itibaren Hristiyanlığa reddiye yazarak Eski ve Yeni Ahid üzerinde çalışmalar yapan İslâm âlimlerinden bazıları şunlardır: Darar el-Amr (190/806); Ebû Sehl b. el-Mu'temir (210/825); Ebû Musa b. Sabih el-Merdan el-İskafî (240/854); el-Kasım b. İbrahim el~Hüsnî er-Ressî (öl. 246/860); Ebû Yusuf Yakub b. İshak el-Kindî (252/866); Ebû Osman Amr b. Bahr el-Cahiz (255/869); Muhammed b. Sahnun (256/869); Ebu'1-İyaz el-İranşeh-rî(259/873); Ebu'l-Huzeyl el-Haf (266/840); en-Naşiu'1-Ek-ber (293/906); Ebû İsa Muhammed b. Harun el-Varrak (297/910); Ahmed b. Muhammed el-Kahtebî (300/912); Ebu'l-Kasım el-Belhî el-Kâ'bî (319/931); Ebû Haşim el-Cübaî(321/933); el-Hasen b. Eyyûb (378/988); Ebu'l-Hasen Ali b. İsa er-Romanî (384/994); Ebû Süleyman el-Mantıkî (391/1000); Ebû Bekr Muhammed b. et-Tayyib el-Bakillanî (403/1013); vb. kimseler. Bu kimseler ya direkt olarak Hris-tiyanlığı ele alarak Kitâb-ı Mukaddes üzerinde çalışmış ve bu konuda müstakil eserler vermişler veya yazdıkları hacimli eserlerde konu ile ilgili olarak kısmî çalışmalar yapmışlardır.
Hicrî beşinci asırdan itibaren Kitâb-ı Mukaddes üzerinde çalışmalar yapan İslâm âlimlerinin daha sistematik çalıştıklarına ve daha derli toplu eserler verdiklerine şahid oluyoruz. Bu tür eserler veren âlimlerden bazıları şunlardır: Ebû Muhammed Ali b. Ahmed b. Hazm (456/1063); Abdülmelik b. Abdil-lah el-Cüveynî (478/1085); Huccetü'l-İslâm Ebû Hamid Muhammed b. Muhammed el-Gazalî (505/1117); Ebu'1-Beka Salih b. el-Hüseyn el-Caferî (618/1221); Şihabuddin Ebu'l-Abbas Ahmed b. İdris el-Karafî {684/1285); Said b. Hasen el-İskenderanî (720/1320); Ebu'l-Abbas Ahmed b. Teymiye (728/1327); Şem-suddin Ebû Abdillah Muhammed b. Ebi Bekr b. Kayyım el-Cevziye" (751/1350); Abdullah b. Abdillah et-Tercuman (823/1420); İbrahim Müteferrika (1747); Hacı Abdi Bey (1886); Rahmetullah Efendi (1306/1888); Harputlu İshak Hoca (1892) Şeyh Muhammed Ali b. Abdurrahim et- Tiybî (1317/1899); Yusuf b. İsmail en-Nehbanî (1932) vb. kimseler. Bilhassa XIX ve XX. yüzyıllarda eser yazanlar, daha ziyade kendi dönemlerinde artan misyoner faaliyetlerine karşılık, îslâmiyeti savunma maksadı ile Kitâb-ı Mukaddesi inceleyerek, bu kitap üzerinde çalışmışlardır. Bu isimlere misyoner faaliyetlerine karşı, konu üzerinde çalışarak eserler veren şu isimleri ilâve etmek mümkündür. Sırrı Paşa (1895); Ahmet Kemal; Ahmet Midhat Efendi (1911); Abdülahad Davud; Hasan Sabri vb. isimler . Son olarak ismi zikredilen bu ilim adamları Hristiyan misyonerlerinin İslâm Dünyasındaki tahriblerini önlemek için Eski ve Yeni Ahidler üzerinde çalışarak eserler vermişlerdir.
Görüldüğü gibi Hristiyanlık ve Kitâb-ı Mukaddes üzerinde İslâm dünyasında yapılan çalışmalar Kur'ân ve Hadis ile başlamış, Hicrî ikinci asrın sonlarından itibaren, önce reddiye türünden eserler verilmiş, daha sonra Hicrî dördüncü asırdan itibaren, bilhassa Tevrat ve İncilleri sistematik bir şekilde inceden inceye tetkik eden eserler ortaya konmuştur. M.S. XV. asra kadar İslâm dünyasında çok canlı bir şekilde yürütülen Kitâb-ı Mukaddes üzerindeki çalışmalar, XVI. yüzyılda hızını kaybetmiş, bundan sonra üç asra yakın bir süre bu alanda kayda değer bir eser yazılamamıştır. İbrahim Müte-ferrika'nın eseri istisna edilirse, XIX. yüzyıla kadar üç asra yakın sürelik bir boşluk olduğunu, İslâm dünyasında bu üç asır zarfında Hristiyanlık ve Kitâb-ı Mukaddes ile ilgili bütün çalışmaların ihmal edildiğini tesbit ediyoruz. Ancak XIX. yüzyılın ikinci yarısında İslâm dünyasında yeniden bir kıpırdanma meydana gelmiştir. Hristiyan misyonerlerinin Uzak Doğu'da, Hindistan'da, Endenozya'da, Afrika'da, hatta Arap topraklarında İslâmiyet aleyhine yoğun bir propaganda faaliyetine girişip, Müslümanlar arasında Hristiyanlık ve Kitâb-ı Mukaddes propagandası yapmaya başlamaları üzerine, bu yüzyılın ikinci yarısından itibaren başta Hindistanlı Rahme-tullah Efendi olmak üzere birçok islâm âlimi, İslâma yapılan hücumları karşılamak ve misyonerlerin ithamlarının doğru olmadığını ispatlamak üzere, Kitâb-ı Mukaddes üzerinde ciddi çalışmalar yapmışlar ve bu kitaptaki çelişki ve tutarsızlıkları ortaya koymuşlardır.